İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Perşembe, Kasım 30, 2006

Hayat Almak İçin Çıkmıştık

Hepimiz sırtımızı güneşe verdik Kasım'ın bu son güzel gününde. Sararmış sonbahar yaprakları ağaçlardan dökülürken, kediler son derece keyifliydi. Hem okudum, hem de hayal kurdum. Elimde sözlük kelimelerimin anlamından fazlasını buldum. Kuşlar da tadına doyamıyordu bu muhteşem havanın. Sessizlik sadece ağaçların şarkısıyla okşanıyordu. Bankta oturmakta olan her park sakini saygıyla bekliyordu bu sıcak merasimde. Düşüncelerimiz farklı yaşlardaydı. Hayat almak için çıkmıştık beton yuvalarımızdan. Hepimiz birer sokak kedisiydik, hepimiz suskunduk. Ne güzeldi kendimizde olmak. Ne güzeldi rüzgarla savrulan zaman sarısı. Bizden geçen her an tadımlıktı. Dakikalar süzülürken, iki kedi ve ben güneş kaplıydık. Onlarca kuş birden havalandı, kanat sesleri misafirmiz oldu. Yeşil çam ağaçları göğü süpürüyordu. Üzgünüm dercesine baktım beni yalnız bırakmayışlarına, özür dilercesine hayıflandım yok ettiğimiz kardeşlerine. Sadece kendi hayatımızı çalmakla yetinmiyoruz, çocuklarımıza da ihanet ediyoruz. Ön patileri üzerinde doğrulmuş, sırtı ve kulaklarının siyahını göğsünün ve burnunun beyazıyla sevdiren, yeşil gözlerinde bakıp da esneyen arkadaşım bana miyavladı. Karnı mı yoksa kalbi mi aç karar veremedim. Daha yeni yürümeye başladığı belli olan, pembe bereli ve ayakkabılı küçük bir kız da ağlamaya başladı annesi onu kucaklayıp götürdüğünde. Hayatı seven herkes sanki bugün parktaydı. Güneşle birlikte artık ben de kalkıyorum yavaş yavaş müteşşekkirliğimden. Kal diyorsunuz ama gitmem lazım.
Beş kediyle bankta, hayatın renklerinde, onların gözlerinde, rüzgarca okşanışımızda, mükemmel bir sonbahar farkındalığında söz esintinin. İnanılmaz bir sahne, ayağa kalkmamla beni sardılar. Bina vadisindeki çarpıklığa dönüyorum, işi gücü olan insanların eserine.

Çarşamba, Kasım 29, 2006

Uzaklar Karın Doyurmuyor

Biraz zaman versen içine. Sessizliğinden silkelenen şehirde martıların hiç de telaşı yok. Güneş iliklerine işlerken, biliyorum uzaklar karın doyurmuyor. Ruhuna ibret oluyor bitmeyen koşuşturma. İnsan seline kapılmış bakışlar hayat içinde boğuluyor. Hislerine tutunuyorsun. Boğaz'ına sarılıyorsun seni bırakmasın diye.

Hercai Hayat

Yaşlanmakta olduğunu gözlerinde mi anladın? İçin mi hatırlattı sana? Seçmece kalabalık eşlik mi etti? Denizin nasibi mi oldu bakışların? Zaman zerresi mi kaçtı düşüncelerine? Canını mı yaktı uzaklar? Ellerin ceplerinde, uçsuz bucaksız sana dayanmış. Rüzgarın tesellisinde makbul olan ziyaret kısaymış. Duramam istesen de. Hercai hayat bir onunla bir bununla.

Salı, Kasım 28, 2006

Yalnızlığıma Uğrayan Anlardan Biriydi

Bayım nerelisiniz? Siz de mi yalnızlık vatandaşısınız? Artık direnmeyin geceye. İşte bakın bu kadar kolay. Sadece adımlarımı takip edin. Sarhoş gibi, bir iki ça ça ça. Tamam öyle, çok güzel, aptalca gülümseyin. Sakın bozmayın. Çok yakıştı kendinizi kaybetmişliğiniz. Sizi gelip geçenle alay edercesine aldırmayın, farkında değilmişsiniz gibi yapın sizi izleyen bayanı, elinizdeki kadehle. Şarabın kırmızısından geçsin bakışlar. Pardon deyin güldürdüğünüz hanımefendiye. Bir kez olsun sendeleyin, kontrol kalemi gibi kullanmayın kalbinizi. Yine elektrik alamadınız mı? Yüksek voltajlı kadınlar yalnızlık kokteyli içmezler. Zamana vize uyguladığını sanır güzellikleri. Duygusallığınız üzerinizde hoş duruyor. Bayanın kaç beden olduğunu merak etmişçesine araştırmacı gözleriniz. Katılıyorum yırtmacında ayıldınız. Müzik fazlasıyla size yardımcı olmaya çalışıyor. Biraz cesaret etseniz, ona hikaye açsanız. Sizin gibi reddedilmek müptelalarının tedaviye ihtiyacı var. Her zaman yarın vardır. Neden geçmiş olsun der gibi yaşıyorsunuz? Hasta mı ettiniz kendinizi? Terbiyeli bayanlar ilaç atmazlar içkinize. Bir bar köşesi saçmalığı kalabalık düşüncelerinizle. Suskunluğunuza gizlediğiniz ne varsa aşikar. Zaten kalkıp giderdi tebessümünden, içine düştüğünüz durum eğlenceli olmasaydı. Siz doğuştan oyuncusunuz. Yalnızlık Oscar'ına neden adaysınız belli. İkide bir başınızı öğe eğmeseniz, kaçırdığınız bakışlarınızla içime değmeseniz der mi diye mi bekliyorsunuz? Ben sizi akıllı bir adama benzetmiştim. Sizde umut var zannetmiştim. Yazık sizde çaresizlik var. Adı olmayan iyi geceler sizinle tanışmak istiyor belki. Biralarına çerez olmuş insanlar arasında etrafın atıştırıldığı mekanda siz farklısınız. Sessizliğiniz şehir gibi. Neden sokaklar gibi çıkmıyorsunuz sözlerine, yalnızlığıma uğrayan anlardan biriydi diye.

Pazar, Kasım 26, 2006

Yıldızlar Avutuyordu Denizi

Ben gülümsediğimde şehir uyumak üzereydi.
Seni düşündüğümde kapımı kapadım.
Yoktu diğer yalnızlardan farkım.
Yatağıma ektim gecemi.
Seni biçtim düşlerden.
Yıldızlar avutuyordu denizi.

Borcun Kalmadı Artık

Hiç kendini kaybetmedin değil mi?
Dans etmedin şehrin ışıklarıyla.
Borcun kalmadı artık.
Ödedin bedelini yalnızlıkla.
Üzerinde bir gözlerini kapayışın kaldı.

Buram Buram

Bir bardak çayın ne çok arkadaşı var.
Ne çok şehirde buluşmuşlar.
İki şekerli sohbetlerde,
Aşkla kavuşmuşlar.
Karışmışlar sevince derde.
Yaşlandıkça hayıflanan sorarmış nerde.
O eski dem.
Basarken sırra kadem.
Ararmış kokusunu dostluğun her yerde.
Oğlum iki çay getir gönle!

Dur Hele Biraz

Nice gülümseme yitti.
Tarih oldu tanıkların hepsi.
Nice aşklar bitti.
Biri geldi diğeri gitti.
Sen yine de işledin kelimelerine sisi.
Zaman seni kenara itti.
Dur hele dedi.
Dur hele biraz.

Hala Kırgın Mısın Aşka?

Ağladığını kim biliyor senden başka?
Hala kırgın mısın aşka?
Saçların omuzlarını teselli ediyor.
Uzaklara her kaçırışında,
Anlayamıyorum gözlerin ne diyor.
.....

İç tanelerim olgunlaştı.
Kalbim seninle doldu taştı.
Gece gündüzü aştı.
Hala kırgın mısın aşka?
Bana diyecek sözün yok mu başka?

Saat Dokuz Doğuruyor

Terliklerim çıkardığım yerde beni bekliyorlardı sabah uyandığımda, beni götürmek istercesine düşüncelerimden. Kapatmışım perdelerimi, hayat içeri giremiyor. Uzandım beni gece karıştıran ezgilere. Bir dokunuşla dile geldi CD çalarım. Günaydın dedim benim olmuş kabuğuma. Herkes gibi düşlerini farklı dekore etsen de, aşinalığını yenileyemedin. Boydan boya pencerede karşılasın isterdin seni ağaçların dansı. Sonbaharı yaşamak yaprakların güzel anlatımında, artık haram. Yatağımın coğrafyasında gezindi gözlerim. Battaniyem denize hasret tepelerin heyecanlı inişi gibiydi. Sahil yoluydu sanki onu çevreleyen şeritin duruşu. Hayallerim yola çıktı. Gözüme ilişen kotumun içini doldurmalıyım. Hala gözlerime ihanet ediyorum. Adını imkansızlık koydum ataletimin. Çarpıklığa mahkumların şehrinde saat dokuz doğuruyor.

Yorgun Kalkma Düşlerden

Sabaha bırak kendini.
Yorgun kalkma düşlerden.
Saat üçü çeyrek geçiyor.
Gece gözlerinde eriyor.

Adını Hediye Ettim Sana

Seni gördüm rüyamda.
Sen söylemesen de,
Ben adını hediye ettim sana.
Uyku yalnızların şarabıdır.
Gece düşle demlenir.
Güzel olansa adında gizlenir.
Bir bakarsın yürek filizlenir.

Saat Üç

Saat üç.
Uyumak güç.
Artık kalemime iyi geceler diyorum.
Yine yakalandım kelimelerime.
İzin vermemeliydim müziğe,
Sana, geceye.
Göz kapaklarım size teslim oluyorum.
Alın beni düşlere.
Saat üç.
Uyumak güç.
Fahir Atakoğlu'nun ezgilerinde.

Merhaba

Merhaba dedi gözlerin.
Buyur etti beni göğsüne.
Günbatımı gibiydi dizlerin.
Hapsetti beni bugüne.

Fısıltı

Hiç yalnız kalmamış gibi bakıyorsun.
Güzel olduğun fısıldanmış kulağına.
Deniz günbatımını alırken koynuna,
Geceyi hiç sakınmıyorsun.

Yoluna Çıkmadı Mı Yalnızlar

Kalbin günahkardı da,
Hiç sevmedi mi yıldızlar?
Birkaç diyecek sözün vardı da,
Yoluna çıkmadı mı yalnızlar?
Gece dardı da,
Açmadı mı seni kızlar?
Yazık, uzaklar seni andı.
Her gelen hiç bitmeyecek sandı.
Herkes gibi o da zamana kandı.
Ateş bacayı sardı da,
İçin hala neden sızlar?

Saat İkiyi Geçerken Senden

Gece kelime topladım yalnızlıktan.
Saat ikiyi geçerken senden.
Uyku saklanıyordu gözlerimden.
Kalemime yastık yaptım defterimi.
Hece akarken sözlerimden.

İçine Sığınma Boşuna

Kalamayacağımı biliyordum merdivenlerin tanıklık ettiği basamakların sokağa çıkışında. Duvarlar örmüşüz yalnızlığımıza. Bir yatak odası tuval olmuş aşklara. Zaman galerisinde bedenler karışmış unutulana. Tarih mezarlığında sanatını gömmüşüz hiçliğin. Bir söz yeşermiş gözde. Gel sevgilim geceme, kuşağını çöz de. Biliyorsun kimse hatırlamayacak tereddütlerimizi. Biliyorsun kalamayacağımızı. İçine sığınma boşuna.

Karanlık Seni Soyduğunda

Yastığına başını koyduğunda,
Seni düşlerim saçlarında.
Sessizlik çalarım gecenden,
İçime her vurduğunda.
Susarım bir mum gibi.
Karanlık seni soyduğunda.
Bak bulduk yine dibi.
Yalnızlık içimi oyduğunda.

Sen Gözlerime Gelince

Çarşafı giyinmiş çıplaklığın belince.
İçim soyunur duygulardan,
Sırtını saçların ele verince.
Bir nefes alıyorum derince,
Sen gözlerime gelince.
Başkaları bahsetse de ardan,
Ben anladım vaz geçemem yardan.
Çözülsün yeter ki dudaklarında yasak bilmece,
Bizim olunca her gece.

Gece Neferi

Aralandım, gözlerin girdi içeri.
Çocuk olsam olurdun masalıma bir peri.
Ne olur canım durma öyle geri.
Olabilseydi gönlüm serseri,
Derdim çekinmeden gel beri.
Ne çare artık hiç gidemem ileri.
Ne zamanı ne de yeri.
Kalmadı gözlerimin feri.
Benimkisi sadece yalnızlık feneri.
Ağırlar seni anlatan geceleri.

Sadece Seni Seviyorum De

Biraz daha sessizlik alır mıydın gözlerimden? Sabırla dinler miydin suskunluğumu? Bakışlarımdan ayıklar mıydın içimi? Ne kadar içmek istiyorsan doldur sözlerimi. Sarhoş olmak istiyorsan karıştır beni de. Sadece seni seviyorum de.

Cumartesi, Kasım 25, 2006

"Düş" Yolda, Sakın Ağlama

Kuş cıvıltıları Boğaz'ında düğümlenmiş İstanbul'un. Gözleri dolmuş Kız Kulesi'ne her gün merhaba diyen vapurun vefasında. Hikaye açmış her sevenine vedasında. Yüzyıllara sığmayan ne varsa sır olmuş yüreğinde. İki yakasını bir araya getiremese de, asla şikayet etmemiş. Mavisinde biriktirmiş kelimelerini, balığının lezzetinde sunmuş yaşam hünerini. Bir göz, kadehine yakalandığında gecenin, ışık dans ediyormuş dudaklara. Bir el uyangaçlığını yenip onu kaldırmış, nice yıllara diye. Sarhoş olmuş ışıl ışıl kıyılarında. Tepelerinden hayat akıyormuş sürekli, anımsanmak istenen yetişmek isterken buluşmak için can attığı denize. Kelimelerine takılmış İstanbul'da yolda, "düşmüş" yazar.

Hayal Kırıkları Batsa Da Üstüne Basa Basa Yazdıklarımıza

İçimizde kırılanın kaç parçalı yapboz olduğunu bilmiyoruz. Bir araya getirdiğimizde parçalarımızı mutluluğun resmini yapabilirmişiz gibi hissediyoruz. İçtenliğinde www.otuzustu.com sitesindeki "Kırmızı Başlıklı Kadın Olmak" yazısını okuduğum "yazışma arkadaşımın masalının" içine bir Kurt düşmüş, ona hayatın gerçeklerini anlatmış yolda. Senin açgözlülüğün , hırsın, egon ve yalanların neden bu kadar büyük diye sormuş. Cevabında yaşamın ona hediye ettiklerini bulmuş. Kendin olabilme sanatının ustaları çoğunlukla masallardan çıkmıyor. Öykülerin derlendiği hayat hasatında, güneşin beslediği deniz can veriyor ruhumuza. Rüzgarın tadında yaşadığımız şehirlere varıyoruz. Bizle kaplı olanı açtığımızda hediyemiz yarınlar oluyor. Hayal kırıkları batsa da üstüne basa basa yazdıklarımıza, gül dikeninden, et tırnaktan ayrılmıyor. Gözlerimiz ne buluyorsa onu kutsuyor. Keşif, bir yelkenin kendini yırtarcasına hür haydisinde, çekiştiriyor maviyi. Yerinde duramayan, uzaklara yakın aksediyor yaşam saçılı parıltı kaçarken sevinçli.

Cuma, Kasım 24, 2006

Ben Düş Sarhoşuyum Oysa

Ne dikiliyorsun öyle bir başka hikaye gibi? Anlatamadıklarını bakışlarında mı saklıyorsun benden? Neden tanıştırmadın hiç hislerini? Yalnızlığını bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Gözlerin hep uzakları severcesine, gizem denize asla sır vermezken. Biraz daha yürüyelim mi vapurun karanlığa işlenen ışıklarında? Biraz daha gece alayım kadehime. Ben düş sarhoşuyum oysa. Bir sürpriz beklercesine kapadım gözlerimi. Suskunlukların da bir gururu vardı. Sözler içi sardı ama sessizlik kelimeleri almayacak kadar dardı. Biliyor musun aşkın ardı sonsuz bir yardı. Sen olmasan canım kalp düşüncelerde ne tadardı? İyi yaptın rüzgarı almakla saçlarına. İyi yaptın gelmekle. Zaten benim de iki kişilik hayat biletim vardı.

Salı, Kasım 21, 2006

Elinden Tutabilseniz Kelimelerimin

Tercihlerle sapılmış bir yolda bilmiyoruz karşımıza kimler çıkacak. Bilincimizi uyandıran karşılaşmalarda bizi zenginleştiren, çeşitlendiren biz olabilme süreci son derece sürükleyici. Çaresizliğimizde dahi gün bizim gözlerimizde. İnsanla lezzet kazanan deneyim, tükenmişliğinde kültür oluyor çiçek verdiği yarınlarda. Sorumluyuz geçmişimizden ve gece gündüz bahçemizden. Adımlarımızı savuruyorsak gittiğimiz yere, bizler mutluluk zenginiyiz. Bir tercih mi seni gülümseten? Neler biriktirmişiz birbirimizle buluşmamızda, hayret! Perdeyi aralamış, uzaklara dalmışız. Çıkartmışız yaşadığımız şehirlerin tadını. Söz sevilmenin ve sevmenin tuzu biberi. Bazen kendimde kalamıyorum dostlar. Bu bir şikayet değil yürek elçilerim. Vardığımda sanmayın umutsuzum. Başkalarının tercihleri de sürprizlerle dolu. Bize çıkmıyor mu yıllar? Hergün bir adım daha yaklaşıyorum yarına. Her yer kalabalık, her yer kır. Çiçeklerini tutamıyorsun hayatın, sadece gözlerin şaşkın.

Kısa Kısa Dokundu Gece Ruhuma

Kalbime iyi geceler de.
Başını yasla yalnızlığıma.

Ebedi Sessizlik Çökmekte Kıvrımlarına Hayatın

Çıplaklığından geçiyor yıllar. Katlanıyorsun. Zaman kıvırıyor da, sen kıvıramıyorsun. Sözünde durup, sessizliğine gidiyorsun.

Ne De Güzeldi Derken

Uyumadan önce bir sevişme masalı dinlemiş beden. Üzerini örtmüş ten. Sabah erken, gözlerini karşılarken uyanıvermiş ne de güzeldi derken.

Kayıp Bakışlar

Uykunda bir düş bulmuştun ya. Hani güzel bir kız kaybetmişti. Yüreğinden düşürmüştü sevdalı gözlerini.

Gel Gör Beni Aşk "Neyledi"

Güzel bir kız gözlerini kapamak gibidir. Durmak gibidir sonsuzluğun alaycılığında. Bir sırrın tesellisidir neyin içe üflediği. Bir aralanışa teslim, bırakılmışların arasından yol alır güzergahını; eğlercesine gönlünü, deniz kokan sarılır içi surlu yıldızlara. Neyleyim geceleyin. Söyleyin neyleyim yalnızlar. Gözlerim anlatsın İstanbul'u. Canım çeksin, gecesini üzerine almış kıyıların ışıltısını. Ben seyreyleyim nazını, aşkını. Yüreğimden geçiyor insanlar. Bağrıma basıyorum rüzgarını ufkun. Karanlığından çıkıvermişlerdi, hepsi tarih oldular. Sesler bir bir kayboldu da, sende kaldı geçmişin kokusu. Yaşandı buram buram gelecek. Öyle güzeldi, düşlerime geldi. Sözümü sakındım demli suskunluktan. Özümü takındım içli yalnızlıktan. Dinleyin şehrin kahkahalarını. Dinleyin hıçkırıklarını. Dinleyin bir tebessüme çekilmiş huzuru. Dinleyin bir kızın ayak seslerinde geleni. O gözlerimi kapamak gibidir.
Sufi- Ney&Piyano CD'sinden Gel Gör Beni Aşk Neyledi parçası eşliğinde

Pazar, Kasım 19, 2006

Karanlık Kaşifleri Yıldızlarla Döner

Arkadaşım Ersin'in zengin sesinin rehberlik ettiği, içine kendinden kattığı güzel görsellikte konuk olmak istiyorsanız mutlaka aşağıdaki www.youtube.com adresine girip Ersin Faikzade olarak arama yapın, onun duygularıyla buluşun. Türk Sanat Müziği sevenler için tavsiye edebileceğim bir tat.Gecenin sakladığı bir yıldız, siz gözünüzü kamaştıran popüler ışık kirliliğinde göremeseniz de.Karanlığa çıkanların aydınlığında değerli olan parlar. Nedenleri yüreğinde insanlar sevgiyle beslerler yarınlara hasretini.

Cumartesi, Kasım 11, 2006

Ah İstanbul!

Nar gibi kızarmış balığın uzandığı bir tabağın seyre doyamadığı Boğazda, akşam düş gemilerini ağırlıyor Anadolu Kavağı'nda. Kaçıyorum sıradanlıktan. Gece beni beklercesine takınmış ışıltısını.
10/11/2006 Ayşegül'e cep telefonu mesajından...
Dün bu satırlarda buluşmuştum İstanbul ile. Özlemle doldurup uğurluyor aşıklarını bu şehir. Bir parmak bal çalıyor damağına gezginlerin. Tadında uyananlar dönmek istiyorlar tatlı esintisine. Göbek marul salata tabağında sırılsıklam cezbediyor akşamın göğe değin uzanışını. Garson ne alırsınız düşlerinize diye soruyor. Bir anda karanlığın tuvalinde karşı kıyılar resmediliyor geçen gemilerin nazında.

Bir Tebessüm Kalsın Uzaklardan Yadigar

Biraz daha sessiz kalalım dercesine bak
Arkana al tüm şehrin sana gelişini
Sadece gözlerini bana bırak
Olamazsın gönlümden ırak

Bir Tur Daha Bindirdik Hayata

Karanlığa acıkmış yıldızlar geceyi tüketirken, içim de suskunluk sofrasında. Kelime orucumu bozmak istercesine gözlerimi kapadım, müzik beslerken düşüncelerimi. Kendimi yine yalnızlığımda buldum. Ne uzaklar eksikti ne de geçmiş. Yakında gelecek de servis yapılır. Biraz tadarım senden, lezzetli gözlerinden. Seni yasaklamışlar bana, toplum kontrolündeki aşk diyetinde. Bugüne gelmişim bir başka 11 Kasım'a. Doğum günümde açmışım gözlerimi sabaha, bana armağan saatlerde. İçimden özenle seçilmiş kelimeleri dudağıma dizemesem de anlatmak için sana, bir mum daha yakılmış olacak üflemem için bana ve yalnızlığıma. Soğuk bir havada, yatağımdan çıkmak istemeyişte tek başınalıkla karşılıyorum yaşlanmakta olduğum bilincini, yılların bana her hatırlatışında. Yalnızlıksa beni hiç ihmal etmiyor. Her zaman ki gibi kendim açıyorum yüreğimi Tanrının hediye ettiği. Birkaç satırla yaş otuz üç, duygularımıysa inan anlatmak oldukça güç. Gözlerine ayrılmış zamanda, yaşam toplayıcılarının telaşında iyi ki doğdum.

Cuma, Kasım 10, 2006

Dokuzu Beş Geçiyor

Sabah berberde traş oluyordum. Yüzüm köpük içindeyken saat dokuzu beş geçiyordu, Atamıza saygı duruşu için çalan sirenler eşliğinde ayağa kalktım. Düşünceler benimleydi. Sokakta hayat durmuştu. Acaba kaç kişi düşünme fırsatı bulmuştu bu değerli arada? Acaba kaç kişi farkında idi onun bize miras öğütlerinde kulak ardı ettiklerimizin? Kaybetmek üzere olanların tarihi şansıydı.Şans bize bir daha gülecek mi? Gelecek şansını zorlayanlara bir daha fırsat vermeyebilir. Reşat Nuri Güntekin'in romanından uyarlanan Yaprak Dökümü adlı dizide son bölümde geçen, yıkılıp da kat karşılığı yükleniciye verilmek istenen, yaşanılan konağın aileyle özdeşleştirildiği kısa bölüm beni oldukça etkiledi. Biz geçmişimizin sesinde hala duyumsamıyor muyuz binlerce yıllık servetimizi? Biz üzerinde uyandığımız medeniyetlerin zengin toprak kokusunda, sarhoş mu olduk neden hala ayılamıyoruz? Değerlerimiz, topraklarımız erozyona uğrarken neden hala bilimle ağaçlandıramıyoruz yarınlarımızı? Vatandaş kendinden çalınan hayatlara tutsak, yönetenler ruhlarında kaybettikleri kendilerine. Bir dakika bile yeter durup da düşünebilenlere. Ne çare kalbine memur olmuşlara. Sahip çıkamıyoruz ya bize yar olmuş güzele, ben ona yanıyorum. İstanbulumuzu, İzmirimizi kirlettik umursamazlığımızla, dokusunu yaraladık, kanattık. Muhtaç olduğumuz kudreti asil kanımızda kaybediyoruz. Mercedes otomobilinde bir milletvekilimiz daha köşelerden birini dönüyordur meclis yolunda. Belki yakalanmışsa 10 Kasım trafiğinde dokuzu beş geçeye, kamaşmış gözlerinde ülkenin kaç bucak olduğunu görebilmiştir bir an için.

Perşembe, Kasım 09, 2006

Hani Egemenlik Güçsüzlerindi?

Ne gürültüden kaçabiliyorsun, ne de hayatındaki kirlenmişliklerden, kirletilmişliklerden. Aldığın nefese tecavüz eden düşüncesizlik seni hızlı adımlarının kurtaramadığı sokakta zehirlerken, bir sis bulutunu delip geçiyorsun soğuğa demir almış gecede kime küfredeceğini bilemeden. Tercihin olmayan kendini zorla kabul ettiriyor seçimlerine. Değerli hayatının bilinçsiz insanlarla bitmeyen kavgalarda geçmesini istemiyorsun, cehalet sürekli sana sataşırken. İnsanca yaşamak için kurtarılmış bir bölge yok ne yazık ki. Dayatılanda gecelerinden çıkmak istemiyorsun. Evine çekiliyorsun şehrin yaşam damarlarından. Seni düşünmeyenin kalabalığa hükümranlığında yalnızlık bile kirli. Çoğulcu bir aldırmazlık yönetiyor sessizlerin dünyasını. Ciğerlerine hapsoluyorsun, rahatsız edici karbondioksit kokusu yatağına kadar sokulurken pencere camlarından. Yastığına gömüyorsun yüzünü saklanırcasına. Ulu orta dolanan yüzsüzler hiç de rahatsız değiller. Bazen bir sigara yakıveriyor yaşam kapkaçcıları. Bir duman alıp gidiveriyor güzelim anlarını. Sokak rüzgarın utançla süpürmeye çalıştığı çöpten geçilmiyor. Uçuşan atılmış ambalaj kağıtlarında, bize armağan yaşama karşı bu kadar sorumsuzluğa isyan edercesine başlamak güne, kalbi yoruyor. Her yere izmaritini bırakmışların evlerindeki kültablalarında söndürmek istiyorsun düşüncesizliklerini. Kış geldi, İzmir gaz odalarında işkence ediyor yaşama.Sesimiz yetmiyor, sözümüz gibi güçsüzlerin demokrasisinde. Gürültü ve kirlilikte kaybolmuşuz, bizden çalınanda.

Bakışlar Dalıp Da Çıkarır Sevgiliyi Yıldızlardan

Gözlerin, suskunluğundan şikayetçi olmamayı öğretiyor ruhuma. Yağmur tanelerince telaşlı geçen anlarda durup da dinleniyorsam sessizliğinde, nefes alışlarımca hayat çıkarıyorum içimden. Göğsüm çıplaklığının sınırlarını zorluyor, yaşadığımı perçinlercesine zamana. Güzel bir müzik eşlik ediyor gözlerimi kapayışıma. Serinliğini saklarcasına yere basıyor ayaklarım. Bende karşılanan hayaller varırken kelimelere, gönlüm cümlelere bir yer ayırıyor unutulmuşluklarında. Rezervasyon kabul etmiyor gelecek. Rafine bir geçmişin tatlandırdığı yakalanmışlık benimle dolu. Sana da yer ayırıyorum ürperişimde. Seni hatırlarcasına sığamıyorum bedenime. Bir adım daha varsa yaklaşımında, beni örtebilirsin saçlarınla. Biz kapıldığımız akışın okşayışında yaydan çıktık. Varışımızın rüzgarında ıslık havayı koklarken, düşlerimizin sınır aşımında sonu düşürdük sonsuzluktan. Yorulsak da arşınladık uzağa katılmış yakını. Omuzlarıma bir el dokunur mu bekleyişi, heyecanım. Kulaklarımda ağırlanan yağmur, yalnızlığın sokaklarından bana sesleniyor. Haydi dercesine ışıltılı gözler canını acıtabilirler mi? Neden göz kapaklarında saklanıyorsun? Öyle güzel gülümsüyor olmalı ki, Tanrıyı isyan ettirircesine. Herkes daha fazla kalmak istiyor hayatının baharında. Yağmurun çiçeklerini toplayan insanlar, ışık kırlarında şehrin göz alıcılığına bürünüyor. Sızıverende ıslaklığınca baştan çıkartıcı gece. Sokuluveren uzaklar gibi yanı başının cazibesi. Kokun gibi oyuncu elimden tutuşun. Süzülen damlalarda taşınan hüzmelerin hikayesinin seçtiği insanlar, masanın üzerindeki bira bardaklarının izlediği işlemeli karanlık çarpa çarpa ilerliyorlar yürekli. Yaşamak istercesine sevişmek ölümle, yine de gülümsemek sahip çıkılamayan her anda özgürce. Biraz burukluk varsa tepeleri dolaşan, yitip giden tonlarda, bakışlar dalıp da çıkarır sevgiliyi yıldızlardan. Bir andan ötekine dikkatli sekerken kucaklandığında, tenin sıcaklığında bırakıverir yalnızlığı. Bir tebessüm teneffüsü ile dolar gözlerin. Ciğerlerin zamana meydan okur yarışırcasına. Derinleşenin buluşmasında geç kalan ölümdür. Piyano tuşlarınca seçilmiş en güzel notalarda kaybolmuş, bulmak isteyiş. Gece suskunluğunun konuğu. Gözlerin uzağın mücevher kutusunda. Işıltı hırsızı yakının hapsinde.
30/10/2006

Kendine Karşı Gözlerini Kapamış

Sınırlarında nasıl bir rüzgar esiyor? Kendinle baş başa kalmak için mi kapatıyorsun gözlerini denize karşı? Uzakları dinlerken kaçtığın kalabalığın arasından sıyrılıp, düşüncelerin hiç susmaz mı? Çalışıyor olsan da bir kabullenmeye imza atıyorsun, çalışıyor olmamaksa geleceği olmayan bir kaygı. Seçimsizlikle geçimsizliğin seni yıldırıyor umuttan. Kendini bulamayacağın bir sokakta, ayak seslerinde durmuş ne diye bekliyorsun? Bu cesaretsizlik mi yoksa çaresizlik mi? Seslere teslim ol çağrısında yargı kurumsallaşmış. İçinle kucaklaşmanda yarınlara döküyorsun kelimelerini. Ne istediğini bilmediğini iddia etmek haksızlık olur. Sadece ikna edemiyorsun köşe başlarını tutmuşları. Satın alamıyorsun ruhunu. Ben tutsak doğanlardan olmamalıyım derken isyanın, sessizleşiyorsun sana varanda. Tembel yaratılışlı da değilsin. Bunca sene boşa çalışmadın mı, koşturulduğun başkalarının doğrularında. Ya kendi ufkun bakışına haydi derken, neden? Kendini kurtarmanın adaleti acıyı rafine eder acımasızlığında. Konuşmalara, sokaklara, geçip giden zamana, ellerine hapsolmuş bir ötesine geçiyorsun dondurulmuşluğunun. Sosyal kıpırtılar uzanıyor bireysellik denizinin hırçınlaşmaya yüz tutmuş aşımında. Uzak bana dokunuyor. Gelecek çok yakın, sözünde duracağı belirsiz. Kendin olabilmek hakkından feragat etmek, kimileri için o kadar kolay katlanılır değil. Bunun adı sorumsuzluk olmamalı.
02/11/2006

Sitem

Sana değil, sessizliğime sitem
Oysa anlatabilirdin saçlarında
Seni kokladığımda

30/10/2006

Sessizlik De Size Yakışıyor

Hayranlığına yakalanana sorarsanız
Bir adımınız kalp çarpışı
Bakışınızda geçiyor zaman
Gözlerinizde "dinleniyor" uzaklar
Sessizlik de size yakışıyor

30/10/2006

Kusursuz Bir Yalnızlık İşçiliği Hesaplaşmalar

Dudaklarına yerleşmiş bir kırmızı, mum ışıklarını çağırmış bir oda, şarabi bir yatak örtüsünün sarhoş edercesine sızdığı kıvrımlarda ayılmak istercesine çırpınan bir gece, çıplaklığına yansıyan bakışlarda yakalanmış bir sır tembih ettirircesine, dışım kaplı içimin ağırladığı düşünceler, sana dokunan sessizliğim, dansa kaldırılmayı bekleyen loş bir müzik kutusu on beş metre kare, kusursuz bir yalnızlık işçiliği hesaplaşmalar, ayaklarımı kırmayan adımlara saklı yakınlaşmalar, baş ucu karanlığına saçılı eşyalarımı okşayan kıpırtı denizinde uçan ışık, yastığıma demir atmış saçlarına temkinli yaklaşan özgürlük tutsaklığım, tebessümün yerleştiği yüz hatlarım, yaşam çabamda durduğum bir soluk alışta içime çektiğim yaşamakta olduğum hissim bir Pazartesi gecesinde yağmur sesince kışkırtılıyoruz, kelimeler gerçek değilmişçesine sıralanmışlar anlatmak istediklerine. Gerçeküstünü al omuzlarına, üşüme yalnızlığında. Bir kızı sever gibi ürperme mum ışığı.

30'10/2006