İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cumartesi, Nisan 14, 2007

Sadece dün mü yalnızlığımdaydın? Yarını gelecekmişsin gibi mi saklayayım düşlere? Düşünceler bana uğradığında gözlerimi kaparım. Kelimeler suskunluğumu ele geçirdiğinde, yazmak istemediklerim beni teslim alır tek başınalığımdan. Söz vermek böyle mi olmalıydı?

Hani O Kelimeler Var Ya

Kesif bir yalnızlık seninki ışığı büken,
Kelimelerle bir araya geldiğinde içini döken,
Sonra da pişman olan boşboğazlığına,
İfade edişin uzak bir yıldız kadar gerçekken,
Hissedilen bir gecenin vazgeçilmezi düşler
Gözlerini kapayışını süsler.

Pervane Doğanlar

Bir duruşun ardındaki hikaye senin gözlerinin filmi oluyor. Sen sahneye hız verebilirsin, bir an olsun senin için durmuş görsellikte. Güzel bir kadının bakışları gibi aldırmaz geçse de zaman, sen kalabilirsin kelimelerine bulaşmış düşüncede. Bir başını çeviriş hisli bir kamera gibi arayıp bulabilir hayatın başka bir açısını. Gelişinin arkasıdır gidişi. Sen yaklaşmasıyla uzaklaşmasının arasında bir referans noktası olarak demirlersin mesafe kazanışına. Ağırdır hayatı kendine çekişleri, ağırdır maviyi aralayıp da kokusunda kendine bir şehir açışı. Mazisinin kalabalıklaşışı yalnızlığının demidir. Gözlerinin ışıltısında yakınlaşabilirseniz, bir yansıma bulabilirsiniz esrarlı. Bir ışık saklambacı sessiz. Bir nebze suskunluk içine sığılmayan. Bir söz felci sözü kusursuzluğunda hapseden. Bir anlatamama sakinliği ve huzuru, kaygısızca yaşam getiren insanların cömertliğinde sunulan, mesafelere misafirperver bir kalakalmışlık. Onu izlerken herkes bakışlarını paylaşmaktadır. Bir duruşun takdir ettiği bu akışkanlık başka bir hikayeye kavuşmak üzere iken, bana beni fısıldar. Saçılı adımlarımda karşılaşma ihtimalini arşınlarım. Hayata seni yakıştıran bir duruş. Seni uzağa yakınlaştıran bir sevda. Dekolte bir bahar çiçeğinden hayranlık toplayan gözcü şehir arılarının çalışkan fıldır gözleri öykülerinde derlenerek dağılıyorlar algı kırına. Bal tutan parmağını değil de avcunu yalıyor. Ağzından bal damlıyor ayrıştırılmış gerçeği sır tozlu gerçeküstü raflarında saklayanların. Sessizliğinin bir adım daha fazlası seni yürütürken, sen düşünce ekli bir yol alışta sanki gözlerini kapatmışçasına varıyorsun bölünmüş ötesini biriktiren seyrin molasına. Bir dinlence istiyorsun büyüleyici telaştan. Kimileri gaipten ses duyar, sen görünen alemin çelişkili sessizliğinde geziniyorsun. İşitilmeyen kelimeler kervanında söze zincirlenmiş yolculuk müjdeli dudakların acelesi var. Bir duruşun rehberi yalnızlıksa, seni nereye götürür duyguların? Vapuru kendi halinde bırakmayan martıların kanat çırpışlarında, güzel olanın tebessüm edişine kıvrılmış bir çizginin çırağı oluyorsun dudaklarında. Anımsamaların ustalaştırdığı yalnızlık seni adınla çağırıyor. Herkes tembih böcekleri gibi üşüşüyor etrafa bir birlerini iten yalnızlık kaçışında. O güzel olduğunu öğrendi durdurduğu her bakışta. O sessizliği kendinden emin yürümeyi başardı bakışların beslediği bir özgüvende. O güneşin beslediği çıplak omuzlarında zamanın acımasızlığında bir anı olmaya layık olduğunu bilerek yaşlanacaktı. Hayat içine doğanlar için yeterince karmaşıktı. Hatırlanana zerk olan zerreden geçiyordu sonsuzluk. Bir parça da olsa son, yaşam tadındaydı bıraktıkları. Güzel olanın albeni mirasçıları da bir düş sokağındaydılar gelip geçerken. Gerçek ile gerçeküstünün arasında bir referans noktasıydı duruşları. Gidişi bir duruşun sessizliğiydi. Bir iç sesti yankının kendini sürekli suskunluğa vuruşu. Derdi hiç de anlatabilmek değildi, anlayabilmekse asla. Sadece gözleri beni bulmuştu yalnızlığımda. Onu sözlere alıp götürmüştü. Güzelliğinden eser kalmamıştı. Hadi sen de gözlerini kapa. Bir aşk çıkar yüreğinden. Benimle rüzgarı karşılamaya gel. Hoş geldin desin saçların. Bir elvedadan bize kalanda buluşalım. İnsanların gülen yüzlerinde, masalar şenlenmişken İzmir’de ağırlanalım. Bir bardak soğuk biranın kokusunda kendinden geçen şehrin çerez tabağından birkaç güzel anı avuçlayıp yaslanalım geceyle kaplanmış ışıklara.

14/04/2007

Cumartesi, Nisan 07, 2007

Seni Soran Anımda

Bir yalnızlığın adında
Bir düş kıvamında
Seni soran anımda
Bir sen varsın besbelli

Yetmiyor o son teselli
Yetmiyor artık bana dün
İçime doğan her gün
Seni soran anımda

Bir sen varsın besbelli
Bir düş kıvamında
Senden kalan bir hüzün
Seni soran anımda

Sessiz Bir Ciddiye Alış

Zihnin başkalarının düşüncelerinde eziliyorsa, ödün vermen gerekliliği seni her akşam evine uğurluyorsa, hayatını kazanıyor olmak seni bir yaşam kulvarına hapsediyorsa, tekrarlanan hedef ve gerçekleşmelerin çekiştirmelerinde kendini bir gerçek dışı koşuşturma içinde sürüklenir buluyorsan, senin olmayan bir günde kendini göremiyorsan aynada, adımlarının farkındaysan ve engel olamıyorsan, başını kaldırışın bir isyan değilse artık, gözlerin teslim olmanın ağırlığında kapanıyorsa geceleri, sadece kelimeler açabilir yalnızlık hissi veren düşlerini. Sen elleri cebinde bir adamdan daha fazlasısın. Sen göğü sende buluşturan azap tutsaklık hissinde rüzgarın oyunculuğunun peşine takılamıyor olmanın sıkıntısını yaşıyorsun. Bırakıp gidemiyorsun, gideceğin yere de bulaşmış durumda bu salgın. Bırakıp gidemiyorsun içinin sesi olan seni konuşan ana dilini. Henüz yabancılaşmanın dibi değil mi? Bir yabancı gibi soluklanıyorsun tanıdık mekanlarda. Her şeye aşina olmak mıdır evim demek? Kaderin midir terliklerinde kelepçelenmek? Yoksa boşuna mı yoruyor seni düşüncelerin? Benimsemesen de içindeki söz bağlıyor seni çünkü sen biliyorsun ki kraldan da kralcısın. Sen gerçeğine esir düşmüşsün, öyle olmadığını bile bile. Seni yakalayan diyaloglarda ev ödevi verilmiş bir çocuk gibi konuşur buluyorsun kendini. Dudaklarının kıpırdanışı senin değil, sen bu sesin sahibi değilsin. Sahne, oyun, oyuncular gereğinden fazla kalabalık. Bu iç dünya kapkaçında adalet yok. Bakakalmak çaresizliğinde tokat yemişçesine dona kalmış kelime israfında söz saçıyoruz sunulu rollerde. Bir suskunluk gibi hiç bitmeyen konuşmalarımız. Konuşmalarından rolümüz gereği çıkamadığımız insanlara ne diyorsun anlamak istemiyorum diyen yalvarır bakışlarımıza görünen bir peki efendim devri var. Bu süregelişe mesai demişiz geç kalmamak için. Bu dolanmışlık, bu insan yumağı, bu sistem labirenti elindeki ipi izleyerek çıkılacak gibi değil. Başını kaldırışın gökten merhamet diler gibi. Biraz kendinden uzaklaşıp da yıldız olup baktığında içinde dolandığın yakına şehir bir anımsamanın içinde çalkalanıyor. Sokakların birbirlerine eklenmişliğinden koşarcasına geçişlerinde binalar sıra olmuşlar, adresi oldukları hikayeleri beklerken. Sen anahtarını muhafaza ettiğin bir kapıyı açıyorsun düşüncelerine. Bir duvarın ardına kapanıyorsun içinde seni saklayan şehrin kuytu köşelerinden birinde. Daralıp genişleyen sahnelerin milyonlarca açıdan yaklaşılışında, mesafe bulanıklığında bir hayal gibi geçiyor adımların. Seni bıraktığım yerde bulabilirim edasında iyi akşamlar diyor sanki herkes. Ben de iyi geceler derken düşüncelerime benim de bir payım var diyorum tüm oyuncuların gözlerini kapayışında ortak olduğu yarında. Sessiz bir ciddiye alış, sessiz bir duruş benimkisi hayatı içine çeker gibi. Duygular karşı konulamaz yaşlanışımın taneleri. Sen de bir tanemsin geçmişime yağar gibi. Anı örtüsüne serili bugünde ziyafet var. Sözlerim gözlerine yer veriyor. Bir başka yalnızlıkta buluşmak üzere.

Çarşamba, Nisan 04, 2007

Anlatsana içinle neler dertleştiniz? Kelimeler gözlerinin sırdaşı mı?

04/04/2007