İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazartesi, Temmuz 30, 2007

Yalnızlık, Teki Kaybolmuş Aşk

Yüzüme kapandım.
Yalnızlığın aynası yok.
Sana yansıdım,
Gözlerimi kapayışımda.
Derin bir uzanışta,
Masalları cevapsız bıraktım.
Düşünmenin faydası yok.
Yokluğun oldu dışım.
Söz aşım,
Senden sakladıklarım da içim.
Yarının kalası yok.
Hatıraları deştim.
Sadece yaşayamadıklarımıza eştim.
Teki kaybolmuş sendim.
Sensiz bir gündüzü daha yendim.

Cumartesi, Temmuz 28, 2007

Yazdıklarım Sessizliğim

Yaşamı toparlar düzensizliğim
Seni saklar sensizliğim
Sevmekse en büyük densizliğim

Dalında Bİr Çiçek Gözlerin

Bir yok oluş sır verdi yalnızlığa
Açılmamış bir gonca gibi
Sarılıverdi içine
Yumdu sözlerini
Sıkıca bir suskunlukta

Körpeydi sevgi
Kalbinden hiç koparılmamışcasına
Aşılamayan bir yol gibi
Aşk yalnızlığın dibi
Yaşamaya hiç darılmamışcasına

Tereddüt Kardeleni

Tercihlerimin terbiyecisi, benim mi emin olamadığım üzüntüler, bir ihtimal savurganlığı gelip geçişlerde gözlerimden şehre dağılanlar ardı kesilmeyen bir geçmişte, yarınımdan umutlu bir gecede, bana kalan derme çatma bir yalnızlıkta içimle yaşam buluyor, bana kelimeler sunuyorlar. Bir söz dudaklarının kırmızı sessizliğine sinmiş, içi anlatmak istediklerinden ayrılamıyor. Bir kalp sağa sola serseri çarpışında yolunu şaşırmış, sevilmeyi arıyor. Varış zengini, unutulmuş yalnızlar adımlarında biraz daha fakirleşiyor, yaşama tiryakinin son iç çekişini veriyorlar. Bu gece yıldızlar ne kadar edepli. Bakışlarım bir göz yarışında sona kalmaya aldırmayışından yine döndü eve. Kalabalığın yuttuğu düşüncelerden kendime her çıkışımda, son istasyonun Üçyol olduğu yanılgısında adresimi buluyorum. Anahtarım benim olanı her zaman açıyor. Duvarlar odalarıma kaçıyor. Adım hiç bu kadar benim olmamıştı. Bir garazı yok sırrın. Müzik gecemi beslerken, bir hayat arkadaşından yoksun parmaklarım. Bir el artık yazma, yaşayamadıklarında yaşanabileceklere mezar kazma demiyor. Çıplaklığımı da mazur göremiyorum. Sensizliği hiç affedemiyorum. Sen haklı olduğunu ispat ettin, bense haksızlığımı yaşıyorum. Biliyorum kendime haksızlık ediyorum. Ben de artık seni seviyorum diyemiyorum. Seni tereddütlerinde kaybediyorum. Suskunluk cevaplarım oluyor. Uzak aramızı açıyor. Göz kapaklarım yatağıma düşünceler saçarken, bir masalda kocayamıyacağımızın bilincinde sabahımı arıyorum ayaklarımın boşluğa değişinde.

Perşembe, Temmuz 26, 2007

Neden Adı Yok Yaşamanın?

Gözlerinin bana söylemediği
Adını kalbime davet ettim
Bir yalnızlık seçtim sana
Ayırdım sana rastlayan ana

Neden adı yok yaşamanın?
Neden tadı yok sevmenin?
Neden keyfi kaçtı sözlerin?
Senin de mi yok haberin.
Halbuki sevgim öylesine derin.

Çarşamba, Temmuz 25, 2007

İçimden Alıntılar

İşe gidişlerimde metro istasyonunda bekleyişlerimden, vapurun güvertesinde kalabalığın içinde içimle konuşmalarımdan cep telefonumda gecelerime taşıdığım bölük pörçük alıntılar konuklarını kaybederken ifadenin mülkiyeti yok. Tercihlerin kefareti olmamalı. Yalnızlığım beni bağışlamalı güzel bir kadının kerametinde.


“Yalnızlığımla başa çıkabilmek için sana ihtiyacım var. Milyarlarca rastlantıdan biri nasıl oluyor da üzüyor beni. Bu gerçekten insanın kendi tercihi. “

“Ölümün üzerine gitmek için adımlamayı öğrendik. Yaşamayı merak ediyorduk.”


- Hiçbir zaman haksız olmadın.
- Canımı yakmak için böyle söylüyorsun.
- Artık kelimelerimi kendim için seçiyorum. “

“Yaşamak yaşanmamışın armağanı. Kim bilir belki de bir rastlantının baharı, bir ihtimal çiçek verecek. Deniz terapimde mavi mi beni dinliyor, ben mi maviyi bilmiyorum ama suskunluğumuz iyi anlaşıyor. Sevildiğince sevecek, benimle paylaşmak istediklerinde çoğalacak bir kızın kalp atışlarına yakın olabilecek miyim bir tebessümün verdiği huzur ve güvende. Beni kaçırabilecek mi anlamsızlıktan. “

“Bana sormak istediklerin var gibi bakıyorsun.”


Pazar, Temmuz 22, 2007

Karşılaşmalar

Merdivenlerin kıymetini bilmeli insan
Yaklaşan adımların sesinde.
Seslenebilir sana her an,
Seni yaşama davet eden nefesinde.
Bir ihtimali tutmalı zinde,
Karşılaşmaların izinde.

Ölüme Uçarcasına Hayat Dolu Bir Krizalit

Bir şeyin içten yazılışında ya da söylenişinde bir simya var. Kelimeler anlaşılmak için dönüşüyorlar. Pervane bir insan kalabalığı, savruluşunda çarptığı değerli anların telaşına yakalanıyor. Ölüme uçarcasına hayat dolu kanat çırpışlarından düşene dek sır. Can atarcasına sonsuz, bir iç çekercesine düşünceli ve ölümlü. Bir sarılış kucaklaşmamıza anahtar olduğunda açılıyoruz. Ardını gizemli bulduğumuz bir bakış adımlarımızı çağırıyor. Yaşını almış insanlar olarak birer yolcuyuz, biraz daha yarına susuz. Yazılarımda görülen ve sevilen bir insan olarak içimden yaşama çıktığımda bir hayal kırıklığı oluyormuşum gibi hissediyorum. Bir masaldan romana uyanmış gibi oluyor sevdiklerim. Sessizliğim gibi düş değil sesim. Adım olmadan gözlerimi kapayışıma dönebilirim. Bir gece gibi gündüzü karşılayabilirim. Doğru yaşamımın merkezinde değilim. Başkaları beni ittiğinde hep içime düşerim. Kavga etmem hayatla. Yalnızlığımdan düş çıkarır, yıldızlarla oynarım. Şehre uzanan pencerem bir sayfa açıverir düşüncelerime. Perdemin rüzgarla aralanışından çıkarım hikaye kokan karanlığa. Yatağım varır beni örten yaşama. Güzel bir kelime seçerim sevilmek için. Bir rastlantı kapıp kaçıvermek ister adımlarım, bir avunuşta soluklanmak. Sezgi mirasçısıdır dünün. Susmak kadar zengindir kendini bırakabilmek. Bir çiçeğin vahşice dolaştığı kır gibidir uzak. Yakın, reddedilişinden yılmamış bir davettir. Bir elin uzanışı, yaşamak istenen bir anı sunuşu iki kişilik bir gizemdir. İki kalbin çarpışına saklı şehirlerde milyonlar dağıtırken zaman, sadece bir andan geçer yakalanan. “Sen kendin için, dostluğumuz ve karşılıksız sana sunulmuş bu sığınak için atlayıp uçağa gelmezdin, gelmedin, gelmiyorsun.. 1-2 saat konuşmaya ve kucaklanmaya..” İnsanı bir tokat yemiş gibi sanrılarından uyandıran bir cümle. Boyama kitabı yırtılmış küçük bir çocuk gibi içinde kaybolduğum masal kitabımdan ağlarcasına döndüm. Bir gelinlik boyuyordum o anda prensese, uyanmak istemediğini bile bile. Sürekli öpse de nafile, iyi dost kurbağa bozuk çıkmış olabildiğince yeşildi, prens değildi. Beyaz kattıkça açık yeşil oluyordu ama düşlerle tutmuyordu. Neden toplumun rengine boyalı bir kuşum? Neden kendi rengime dönmüyorum? Neden gökkuşağımı sevemiyorum? Aşk benim lisanımdı. Neden yabancı olduğunu bile bile, ısrarcı hiç susmuyordum kendi dilimde? Onu bugün de aramıştım ve bir kez daha kaybetmiştim candan olmadığını hissettiğim sesinde. Onu anlamadığımı söylemekte haklıydı. O artık yaşamak istediklerine saklıydı. Sıra yarının bu seçim gününde. Bir masa ve birkaç sandalye kimbilir daha ne öykülere gebe, içim beni çekse de dibe. Neden edemiyorum yaşanmışı hibe? O onu sevmemin karşılığı olmak zorunda değil.

İnatçı Bir An Yaşam

Onu kurtaramadım sözlerimden, başkalarının düşüncelerinden. Onu zamana bıraktım, beni yaşamayacağı anlara. Bir sır izin verdi ikimize. Yine döndük içimize. Şarap kadehlerinin kaybettiği sevgililerden olduk, denizin akşamları özlediği geçmişten. Yarın eski sayfaları karıştırmaz. Anbean yaşam eksilir, an karşına dikilir. Sen geçmek isterken sonsuza, uyanmak bir kadın gibi sevilir. Elimi bırakışını anımsamalar aldı. Ondan bana sadece bir sesleniş kaldı. Sessizliğimde hep bana dönüyor o yankı. Acımasız olan benim duymak isteyişim. Elveda diyemedi içim hiç, onun gidişinde. Herkes kendi adımlarında. Bir tercih okyanusunda sevilmek bir damla. Bir çiçeğin koynunda aşk nadide bir çiğ tanesi. Bir an gibi kaçıveriyor gözyaşıma solmasın diye ısladığım. Dönmüyor yaşama uğurladığım.

Sessizliğin Avazı

Sadece güzel sözler işitmek değil sevilmek. Güzel şeyler yaşamak, yarını adres yapmak birliktelik. Sadece bir bakışın eksikliği değil yalnızlık, masamdan bir tabağın azalışı, geceleri yatağımın kıvranışı, bir kucak sonsuzluğun güven arayışı, uzaklığın bir omza baş koyuşu. Sadece suskunluk değil seninle konuşamamak, bir azabı içinde yıllandırmak, yanaklarına bir gözyaşı tattırmak. Sadece unutmak değil kırılmak. Seçimlerle geçimsiz bir adam değildim. Hep içimi sana verdim. Sana beğenirsin diye hep bir düş derdim. Nasıl da umutlandırdım yüreğimi, ben Kaf Dağı’nın arkasındaki yerdim. Masalların gerçek olmadığını seni severek öğrendim. Sessizliğin avazı oldum, duyulmadım. Sadece sana yüreğini sordum.

Kaçışlar Gidiş Dönüş Değildir

Hayatımdaki seslerden uzaklaşmaya, bir başka dile yolculuğa o kadar ihtiyacım var ki. Bir hayata bedel sessizlikte gözlerimi yabancısı olduğum bir tanışıklığa açmaya, başkalarının doğrularını kendi yanlışlarımın keşfinde sarsmaya o kadar ihtiyacım var ki. Yalnız kalışlarım mağrur olsa, içimdeki söz kıskansa beni sevdiklerimden. Bir uçak beni kaçırsa dünümden. Yarınıma insem bir başka şehirde. Anlaşılamamak mutlu etse beni. Uyansam günün her sabah yeniden doğuşu gibi. Kaybolmak isteyişimde hiç sormasam yolu. Kayıtsız bir varış olsa gülümsemeler. Hayattan derlense toparlansa sevgiler. Gidişini bildiğim gelişlerde rahat olsam, bir özlem duymasam adı olan kızlara. İltifatlarım cimri olsa. Sözlerim hep beni iyi bir dosta dönüştürmese. Sevdiğim bir kızın beni canı çekse. Üzülmesem gittiği yere kadar sürecekse. Herkesin dediği gibi gerçekten de kendimi üzmeye bayılıyor muyum? Neden kelimelerim beni anlatamıyor? Anlatamadıklarım sevdiklerimi kaybettiriyorsa, neden yazıyorum o zaman? Neden bir yaşam içimi susturmuyor? Artık yokluğun tercümanı olmamalıyım. Yalnızlığın dilinden kaçmalıyım. Başkalarını ayıklamalıyım düşüncelerimden. Yalnızlığımı dönüştürebilmeliyim. Benimkisi kalabalık bir yalnızlık, kendime en büyük haksızlık. Bende mutlu hissedemedi. Kelimelerim ona ne verdi?

Bir Yabancıyım Sende

Yıl 2006, yalnızlıktan önce İzmir. Anımsamalar beni ona götürdü. Bir yatağın yarısıydık. Yıl 2007, Temmuz ayın 22’sine kavuşmuş, tenim boşluğuna alışamadı hala. Uyanış hapsinde pencerem yalnız benim gözlerimle, düşüncelerden kaçılmıyor. Yarınlarım kadar uzak, dünüm kadar yakın bir kıza verdim sabahımı. Bakışları göğsüme günaydın demiyor. Ayaklarıma değmiyor hayatı. Yastığım saçlarının kokusunu özledi. Neden buram buram o gidişi? Birlikte kahvaltı yapamıyoruz artık. Birbirimizden daha fazlasını kaybettik. O kadar kolay değil sensizlik. Birkaç sözle sınır dışı ettin beni yaşamından. Bundan böyle ben de mülteciyim aşkımda. Bir yabancıyım sende.

Cumartesi, Temmuz 21, 2007

Sır Enkazı

Sözden daha cesaretli olmalısın. Sınır girdabında bir bakışın evriminde tek yaşama sığmıyor sonu miras bırakan. Çizgi çekiştiriliyor evrildiği şekle. Akışın gücünde oynuyor yalnızlıklar, baş döndürücü kapılmışlıklar. Tutku içine alıyor savrulanı. İfade edilemeyen, kelimelerden daha güçlü. Zihne yığılı fotoğraflar albüm oluyor. Hatırlanmak istenen kalabalıklaşıyor. Oysa herkes unutmak istiyor. Yarın geçmişi rahatlatıyor. Sevilenin hafızadan ayrılması zaman alıyor. Sancı batağını zaman kurutuyor. Kadın kargaşasından çıkamayız. Biz erkekler bir çıplaklığın iltifatıyız. Gözlerimizi kapayışımız bir nefesin sokuluşunu bekler. Adımlar suskunluğu daralttığında, bir buse dudağınla buluştuğunda yarından adını saklarsın. Yine de inanırsın. Hepimiz suskunluğun iki yüzünden birisiyiz. Bir sırla sevişmedinse, geceler sana işkence. Bir ten sormadıysa göğsünü, nefes alışların cevapsız soru yağmurunda. Bir el saçlarına karışmamışsa, yastığın bir düş hapishanesi. Sense yaşamadıklarına tutsaksın. Bir deniz kadar uzaksın maviden. Bir çığlık saplısın. Kollarını açmış rüzgar hançerlerine karşı bağırıyorsun. Kalabalık bir ordunun kaybolmuş askerleri mantığın sınırlarıyla savaşırken sen de bir sevdalı sona çekiliyorsun. Akıl almıyor insanı yıkan gizemi. Törensel bir yalnızlığın müritleri yolda. Herkes kaçışıyor aşkla.

Sus Ve Çekil Gözlerine

Ben gözlerimi kapayışlarımı hiç yalnız bırakmadım. Sessizliği bakışları değerli kıldığı için sevdim. Hep suskunluğum sevilebilir sandım. Bir elin uzanışına teslim, çıplaklığımı aşkta yaşadım. Ten açtım sonsuza bir zaman isyanında. Bugün de maalesef yalnızlığımı giyindim. İçimde korkularımı devirdim, kendimi kırdım döktüm. Ne çare dile getiremediklerim. Küçücük adımlar seni büyütüyor. Varış izdihamı var yaşananda. İçim çarpıyor, kanım donuyor. Ürperiyorum sesimi saklayışımda. Anlıyor musun bu kalbin de bir denizi var, bu tek başınalığın bir ömrü. Bir kahvaltı masasının neşesi var, yarının tedbirli bir umudu. Sonsuzu parçaladım sana küçük bir hatıra ayırdım. Sonrası yok buluşmaların. Sımsıkı kucaklanmıyor ağlayışlar. Hiç bitmiyor hikayesi olan ayrılışlar. Ben avuçlarının terleyişi olmuşum. Senin için bir masala düş kurmuşum. Hiç bir şey söylemeden de, konuşur yalnızlıklar. Biliyorum bir kızın duymak isteyişlerinin bir kapısı var. Biliyorum merdivenler benim için dolaşıyor. Bir sır veriyorum mezarıma. Bir çiçek oluyorum kırı görmüş, bir mesafe soluyorum rüzgarı saçlarına örmüş. Kokluyorum derinden gelen çetin bekleyişi. Yıkıyorum sona direnişi. Başını yasla omzuma, benimle uzak topla. Yakın ormanında çam ağaçlarının kutlamasıyla patikaları kovala tepelerimizde. İki kelebek olalım renk panayırında. Unutulalım el ele. Aşk yaşarken kendine gömülmek mi? Bir arayışın savurduğu insanlar için belki de aşkın hiç adı olmadı. Karşılaşmaları gözler sardı. Belki de yaşamak yaşamak isteyişe dardı. Ölümden kaçırabildiğin her günde kendini ihmal etme. Unutma sevişmek acılarına hazırlıktır. Adım savurganlığında bir gündüzü geceye yetiştirirken ne de güzel bir kız diyebiliyorsan, sus ve çekil gözlerine. Bir umut, belki uğrar sözlerine.

Kovalamaca

Sonsuzluk yorgun mu sonunu getirememekten
Onu hep düşüncelere eklemekten
Kalbin üzgün mü beklemekten
Onu dudaklarında bitirememekten
Bir gün çalamamışken felekten

Kovalamaca
Sen kalbime dokunup kaçınca
Söz hizmet etmiyor amaca
Aşk yalnızlığa sayfa açınca

Sahip Çıkmalıyım Dilime

Sözün yoğurduğu kelime
Hiç anlatamadıktan sonra
Ne haddime
Anlaşılmak kanayan bir yara
Artık vermeliyim içimde yazmaya ara

Geçti Hiç Bilmeden

Yarının resmini yapabilir misin? Asla dünü düşleyemezsin. Her anının konukladığı insanlar bir bir yaşama davetli. Geleceğe kapris yapsan da, yol verir sana, bitmek tükenmek bilmeyen arzularınla ilgilenir. Zaman sevgili gibidir, bir gün sana anlama fırsatı tanımadan bırakıverir. Hikaye anlatılana kalanlarındır. Geç mi kaldın aşka? Neden yalnızlığın başka? Neden söz sükut? Neden sessizliğe gömülmüş bir sır gibi geçerken olamıyorum bilmecen? Neden bir ipucu veremiyor kalbim?

Söz Denizi

Yıldız sızdırıyor gece.
Odamdaki yol gözleyen pencere.
Sordu kaç kere.
Aşk nere?

Bir ihtimal dargınıyım.
Yalnızlık kıyım.
Bayım!
Size sesleniyor bu geri sayım.

Duyabiliyor musunuz kendinizi?
Yenebiliyor musunuz fendinizi?
Aşabiliyor musunuz bendinizi?
Yoksa anlatamadıklarınızda tükendi mi?
Limansız söz denizi.

Vapurun Güvertesindeki Kelimelerin Metroda Bekleyişi

Bırakıp gidenlerin nedenleri yoktur, tercihleri vardır. Nedenler birer bahanedir.

İhtimaller geleceğin yapı taşları. Tercihler geleceği saptırıyor. Artık yaşamak kadar güzel bir kızı, bir rastlantıda beni karşılamasını, yaşamak istediklerine beni almasını bekleyeceğim. Deniz geri dönmemek kadar mavi. Huzurlu bir yakalanış kıyılar. İçimi sessizliğe bırakıyorum. Yirmi dakikalık bir teselliyle beni Karşıyaka’ya bırakıyor Bergama vapuru. Pencerem yorma yüreğini diyor, bir şehrin tadında seni anlayan bir sevgili vardır elbet. Sadece gülümsemeni arala. Biri seslenir konuksever yalnızlığına.

Binlerce umut, binlerce yalnızlık ve bir tek ben eve dönerken. Sessizliğin karası denizin üzerinde. Kıyı alımlı naz yapıyor vapurlara. Sadece düşünce mekik dokumuyor yalnızlığa. Herkes oyun arkadaşları arıyor. Adın sende kaldı ve benden bir hayat çaldı. Yine yirmi dakikalarımı toparladım. Aşk hiç kalabalık olmadı. Söz hiç yalnız kalmadı. Hep anlaşacak bir kelime buldu. Hatıra bir kalbin suskunluğudur insanın içiyle konuşan. Dar geliyorsa gözlerin, dar geliyorsa nefesin ve yetişemiyorsa kalbin, çaba yorar sevgini. Sormaz yarın derdini çünkü hüzün dündür ve gün bugün. Bir gün nasıl olsa ikna olursun yaşadığına. Yarınım daraldığında yanımda kim olacak? Her an unutulacak gibi yaşlanmak nasip olacak mı sevgilinin kollarında? Mutsuz yansıyordum trenin kapısına. Yalnız yansıyordum. Yaz akşamını yaşayan kalabalıkla yürüyen merdivenlere yöneldim. Tekrarım sıcaktı. Adımlarım biliyordu yolunu yalnızlığın. Bir kedinin hayatımdan geçişi benimdi. Boyoz aldığım fırın açıktı. Bana bir öykü anlatıyordu, önceden heyecan satıyordu. Aşk acından kendini sevmeyi öğrenebilirsen, seni sevebilecek olan için değerlenirsin.

Pazar, Temmuz 15, 2007

Mutluluğum Artık Kalbimi Ağlamayacağım

Ben kaybolmaya geldim. Bu kapıdan onun için girdim. Gerçeküstü ile boya akşamı. Asıl dansın köşelerini, bükül, savrul, dinlen. Hüzünlen, kovala, sonsuz gül içten. Çizgiyi aşır aşktan. Renk ver sevişen buluşmalara. Takıl senden kaçışanlara. Bu resim de sarhoş anlamında, küçük dokunuşların dergahında. Deniz kat kumsala, ayışığını aç sandalından. Salın sözünde. Özlem sakla suskunluğuna. Bedenini kahret, bu son tuvale ihanet. Ellerin iz bırakır, kirlenmişlik değil hikayen. Bir ten yangınından ne kurtarabildin? Sadece yalnızlığını mı? Evirip çevirme duygularını. Bana ayır çıplaklığını. Bu mutluluğun resmi değil. Ancak aşk ölümle dalga geçebilir. Anlıyor musun? Yoksa ağlıyor musun? Bir iskele bulabiliyor musun ayaklarını sarkıtışına sevdalı? Sahne derin içinden geçenlerle. İçim oyun seni seven bakışlarda. Söz serin, ufku dolaşan rüzgarla. Ne olur bana bir dem omuz ver. Mutluluğum artık kalbimi ağlamayacağım. İçime bir şehir inşa ettim senle. Sokaklarım çizgi kavurdu ateşinde. Bu ifadeden onun için girdim. Ters yüz oldu sonsuz. Son döktü zaman. Yönün içi geçti. Unutulan bir sanatçı her yok oluştan kaçan. Korkularım bedenimde. Her şey bir yaşanmışlık değerinde. Sen sevildiğin için gök benimle. Sen sevildiğin için yıldızlı bahçem. Kalemim rahat sen sevince. Huzur buluyor cümle dudaklarında. Gözlerimi kapıyorum içim oluşunda. Dedim ya, ben kaybolmaya geldim. Sana aşkı sormaya, sana inanmaya geldim. Bir gözyaşı değerinde yanağında solmaya geldim, hayat seni de beni de geçince. Ben yarın olmaya geldim, dünden seni devşirmeye. Elimi tutuşuna teslim, seni izlemeye geldim. Sıcak geçir geceme. Yıkık bir resim evim. Seni kurtarmaya geldim anımsamaların enkazından. Nazın aydınlık olsun. Güldür beyaz kireçli evleri, sevindir yamaçlarımı. Koş benimle maviye. Akdeniz olalım seninle. Zamana yakalanalım. Hadi gülümse. Hadi sıçra erişebildiğin uzanışa. Seviş karanlığımla. Merdivenlerim tükendiğinde çal kapımı. Aç bekleyişlerimi. Hadi gülümse.

Uyanış Bir Masalsa Prensesi Vardır Elbet

İnsanlar yarının peşindeler. Uyandılar, yaşadıkları sokaklar tarafından karşılandılar. Gözlerini kapayışlarından çıktılar hayata. Bazıları hiç düşünmüyordu, bazıları uzaklardaydı. Yüzler geçiyordu bakışlarımdan. Yürümeyi nasıl öğrendik hatırlamıyoruz, sadece bir adım daha yalnızız. Sevinçlere varıyoruz. Hayat saklı sözlerimde. Yıl yarın, sahneler her zaman olduğu gibi yakamoz tadında. Düş telaşında, yaşanacak olan bölünüyor. Günışığının beslediği insanlar paylarına düşeni alıyorlar. Yaklaşmak da, uzaklaşmak da bir adım. Gözler kalabalık. Gözler birer hikaye. Sessizlik ortak konuştuğumuz bir dil. Ne güzel sonsuzluk baharı. Ne güzel denize aldanmak. İçimiz sıralı. Ne güzel ölümden gün çalmak. Sevildiğini kokla boynumda. Ne güzel saçlarına sokulmak, gözlerimi sana bırakıp içimle sonlanmak.

Cumartesi, Temmuz 14, 2007

Gerçek Ne Kadar Sağlıklı?

Hepimiz kendi gerçeği olan insanlarız. Kimilerimiz bir sınava hazırlanıyor. Kimilerimiz yapması gereken kredi raporları ile baş başa. Kimileri de yaşamak için mücadele veriyor. Bir doktor eğilmiş hastasını kurtarmaya çalışırken, bir yerlerde bir yönetmen sabah kendi gerçeğinden çıkmış gerçeğin başka bir yorumunu filme dönüştürüyor. Bir telefon konuşması birkaç yüz metre ilerimde yaşayan ailemle beni seslerin resminde buluştururken, babam evde güzel bir bamya yemeği olduğunu söyleyip beni çağırıyordu. Ben bilgisayar masamın başında bir tabak kirazın yalnızlığında, daha önceden izlemiş olduğum Kelebek Etkisi 1 filminin kapanış müziği eşliğinde, ekran başında parmaklarımla keşfediyorum neler yazabileceğimi. Sabah V For Vendetta filmini izledim. Şüphe de gerçeğin bir yorumu. Kendine yaşattıklarından hangisi doğru? Dürüstsün ama kime karşı. Sesini duymayı özlediğin kız ne kadar gerçek? Arayışların bir gün onu bulamazsa ve kalanlardansan sen de kendine saklı bir gerçeğin yolcususun. Darmadağın hikayeler içinde sen de sorumlusun. Saçların çıplak omuzlarına düşse, herkes kendi gerçeğindeyken. Elinden tutsam, bıraksam tüm olası senaryoları. İnanmak istiyoruz, inanmak istediğimizle gelenlere. Sessizlik susturuyor gelip geçenleri. Geçmişin suskunluğunu araştıranlar da kayboldular birer birer. Arşiv gerçeğin kumsalı, benim içtanemse yaşamak istediklerimde sonsuzdan bir zerre. Diyaloglar sözleri buluşturuyor. Herkes bir ifadenin baş rolünde. Herkes bugünün sevişmek için güzel bir gün olduğuna katılmıyor. Bir namlunun ucundan gerçek varıyor yaşamı son kez gören çaresizliğin bedenine. Korku, kin bugün Iraklı. Sadece orada yaşamıyor aşk ve nefret gibi her yerde. Duygular yaratılıyor karşılaşmalarda. Kalabalık gerçeğini unutmuş, yakına savrulmuş. Başkalarının aldırmazlığında, Kızılay caddelerinde yürürken birden durup da ona sarılmak ne muhteşem bir kayıtsızlıktı. O beni tebessüm ettiren gözlerle doğmuştu. Bir dönemin karşılaşmasıydık, değerliydik, bizi bekleyen sona isyan etmiyorduk. Burger King’in de gerçeğinde trafik sıkışıktı. Elimde tepsi aşağıdaki salona inişimde otuz dört yaşımdaydım. Bizler evrenin matematiği miyiz? Başımı yastığıma yaslayışlarım seni seçiyor. Yüzün uzağımda, vicdanım gözlerimi kapayışımda. Annemi kaybettim. 1998 yılından sonraki gerçeğimin ne kadar dışındaydı? Bana sıkıca sarıldığında bilmelisin ki, milyarlarca ihtimalden yalnızca bir tanesine tutunuyorsun. Düşündün mü omzunda ne kadar değerliyim? Ben de herkes gibi kalabalığın içindeyim. Adı olmayan yüzler olsak nasıl değişirdi hayatımız? Sen Selin’le ders çalışırken kendi gerçeğinin arayışındasın. Senin molan olmak isteyişlerim boşuna. Her bakış duyulmak ister. Birbirimize mi birikiyoruz? Kapım açıldığında, anahtar sesi sen mi olacaksın? İçeri adım attığında, eşim rolünde mi yer alacaksın gerçeğimde? Biliyorum, bilmiyorsun. Zaten bildiklerimiz de kalabalık. Huzur güzel olanda dinlenmek, yaşamı geliverişinde dinlemek. Biraz kalbimin atışlarına uzanacağım. Kalktığımda gerçeğimin benim olduğunu düşündüğüm kısmında firma bilançolarını inceleyeceğim. Ne akıl almaz bir sahne. Herkes inandıklarına sadık. Benim için yoldan çıkar mısın? Gülümsememde sendeler misin? Düşer misin kollarıma? Boynumda nefesini hissettiğimde, hatırlanmayacak oluşum hafifliyordu. Seni sevmek neyin gerçek olduğuna aldırmamaktı. Gerçeği gelişinde yaşamak, geleceği geçmişle bulandırmamak sadece laftan ibaret mi? Ne kadar özgürüz yaşadıklarımızdan? Giysilerin üzerinden sıyrıldığında, seni yaşamak tüm çıplaklığınla, senin katılmanı istediğim bende başlayan bir gerçek. Bu sefer herşey iyi olacak gibi. Kim olduğumu biliyor muyum? Keşfimin çocukları olacak mı? Sözlerim katlanacak mı? Yarınımda giyiniyor mu olacaksın? Uyanışlarım seni beklerken, deniz bizim için nasıl bir serüven? İçimde bir telefon sürekli çalarken, bu nasıl bir çılgınlık? Okumak beni kendi sözlerimden çıkartabilir. Hem geçmişle hem de gelecekle tanışmak, zamanı koşmak delicesine, bir çocuk gibi kovalamak büyümeyi, sen neresindesin sevgimin? Sessizliğimi taşıyabilir misin? Seni uyurken sevmekten mahrum yazıyorum işte. Bugün de seviyorum sorumsuzca.Artık sadece yalnızlığımı suçlamıyorum fedakarlık hapsinde. Yeterince cesur mu ruhum? Bedeller de kalabalık. Gerçek ne kadar sağlıklı? İçimdeki sırla tanışmış mıydınız?

Yokluğunu Kokluyorum

Bir Cumartesi sabahı seninle uyanmak ne de güzel olurdu. Günaydın diyen saçların yastığımda olsa, bir teşekkür olsa öpüşmemiz. Özlem kıvrandırıyor. Seni içime çekiyorum. Yokluğunu kokluyorum. Anımsamalar başını yaslıyor göğsüme. Masalımızda seni seviyorum diyerek açılsa kapılar. Bir dileği birbirimizden tutsak. Sen yalnızlığımı ovduğunda çıkan aşk, dile benden ne dilersen dese, tek gücü sen olsan da. Teninle kaplanmak istiyor sana armağan oluşum, her günü seni sevmenin yıldönümü yapmak. Seninle uyandım yine. Yatağına düşmüş bir Robinson Crusoe’yum. Yalnızlığım uçsuz bucaksız. İçtanem kalbim seninle. Ben seninle sadece kurduğum düşlerde sevişmek istemiyorum. Keşke birbirimize sığmasak, yaşamla dolup taşsak.

Ankara'da Yağmur Yağarken

Seni beğendim düşlerin en güzelinden.
Çık gel aşkıma sana şarkı söyleyen yağmurun sesinden.

Aynanın Yalnızlığındaydım

“Ne çok soru biriktirdim cevapsız. Sınırların gözlerin olamadığında hep aynı tekrarla buluşuyorsun. İçin konuşuyor sen susuyorsun. Sevilip sevilmediğin zaman celsesinde, dosyan incelemede. Kalbin anlamak istiyor ama güçlük çekiyor. Sözler başkasının yaşadıklarından geçiremiyor insanı. Yaşamak istemek başka bir şey. Vapurdan indim. Cama yaslanmış küçük bir adamın meraklı, masmavi gözleri gelip geçenleri karşılıyordu... “

Hayattan ve düşüncelerden küçük alıntılar yirmi dakikalarımdan kelimelerin seçtikleri. Yarınından istifa edemiyorsun. Yaşamın daraldığı alanda sıkışıp kalıyorsun. Düşünce kalıplarında kaskatı kesiliyorsun. Zamanın buzdan tabutundan izliyorsun sanki olup bitenleri. Dondurulmuş bir an, ve seni geçen kardeşleri. Seni hislerin ne zaman kandırdı ki? Derin bir nefes alış da temizleyemiyor içini. Eninde sonunda tıka basa yazdıklarına dönüyorsun. Neden içindeki yaşamı yoruyorsun? Sen hiç mantıklı olamazsın. Sen sevildiğini hissetmelisin. Yalnızlığın bedeli acı olsa da çekmelisin. Yaşam ne de dingin bir sonsuz. Gelecek parçalanıyor. Fotoğraflar saçılıyor seçili anımsamalara. Neden bu kadar haksızlık ediyorsun kendine? Sevmek kalbine yük olmamalı. Deniz gibi olmalı aşk, en güzel maviyi yaymalı gözlerine. Deniz gibi sarmalı, deniz gibi taşımalı ağırlığını. Senin buluşman şehirlerle, hikayelerle, sokakları yaşanmış düşlerle. Rüzgar çekiştirsin duygularını. Saçları düşünceli bir adam ve onu karşılayan cam kavuşuyorlar yansıyanda. Sessizlik birikiyor kalabalığın dolup taşmasında. Mırıldanıyor gelip geçmeler. Anlaşılamayanın sakinleri ters yüz olmuş iç içeler. Bir tebessüm kurtulmaya çalışıyor yorgun bir adamın yüzünden. Aynanın yalnızlığındaydım. Dişlerini fırçalayan bir tek başınalıktım. Adımı biliyordum. Adımı arıyordum dudaklarında. Kapı kolu tanıklık ediyordu olup bitene. Seni seviyordum bağrı yıldız saplı gecelerde. Sendin kelimelerim sıraya girmiş hecelerde.

Salı, Temmuz 10, 2007

Beni Yokluğunla Terbiye Etme

Kumru aldığım abi candan gülümsüyordu. Tuz olmasın sadece biber olsun deyişimde, biliyorum dercesine işaret etti. Seni ezberledim dedi. Hayatın ezberi moral veriyordu. Senin kıymetini bileceğim tekrarların olsam yeniden. Bugün farklı baktım sonsuza, içim onu ağlıyordu. Deniz farklı çarpıyordu sözüme, rüzgar bana aşkı esiyordu. Kalbim yılmamıştı onu çağırmaktan, günlerim gelsin istiyordu, artık varsın yalnızlığıma. İçim onu dinliyordu, uyuyor olmalıydı. Yaralarına merhem olmama izin verecek mi? Sabahım bana dönecek mi? Herşeye rağmen sevebilecek miyiz? Bizi üzen şeyleri unutup da birbirimizi unutulandan kurtarabilecek miyiz? Anımsamalarımızı besleyebilecek miyiz? Biliyorum gururun beni sevdiğini söyletmiyor ama ben seni yaşarken duyup anlıyorum. Deniz basalım acımıza. Öykümüze kıymayalım. Beni yokluğunla terbiye etme.

İçtaneme Yetişmek İstiyorum

“Yeni bir haftanın enerjisi yok içimde. Yaşadığı her ilişkiden kaybolmuş bir kız beni üzdü. Haklı olabilirdi ikimizin bir aile olamayacağı konusunda. Kalanlar alışmak zorunda. Sadece kabullenmek unutturabilir. İçimde geceledim. Yalnızlığım kıyıdaydı. Sır ışıl ışıldı. Vapurlar meraklı, sokuluyorlardı sessizliğe. Yalnızlara sevişmek haramdı. Söz veriyordu gece tutmayacağını bile bile. Sen benim için değerlisin diyordu da beni gelecekle paylaşmıyordu. Seçimler sarmıştı tepeleri. Işık yakıyordu geceyi. Derinle gök arasında düşüncelerin daldığı su karanlıktı. Spor yapmak zihnimi yoruyordu. Salondan çıkmış eve varmak üzereydim. Babamlara uğradım. Televizyonda TRT 1’de Akşam Sefası programı vardı. Kapıdan çıkmak üzereyken, programın kapanış müziğinde buruk bir tebessüm belirdi yüzümde. Şarkı sözleri beni buluyordu kalbimde, boş yere ağlama, kalbini bağlama Ankara kızlarına diyordu. “

Dün bu satırlarla işe gitmiş bu satırlarla eve dönmüştüm. Cep telefonuma kaydetmiş olduğum bu duyguları tam sayfama aktarmak üzere iken Ayşegül bana merhaba dedi msn’de. İhtiyacım olan bir merhabadan, özlem duyduğum onu karşılamaktan çekindim ilk anda, sonra dayanamadım onu seviyor olmama. Saatlerce yazıştık, her kelimede ben de anlyordum geri dönüp de düzeltemeyeceğim hatalarımı. Yazdıklarımda amacım onu suçlamak, kırmak ve kızdırmak olmasa da, onu daha da uzaklaştırmıştım kendimden. İçimde geceledim ifademle beni bekleyen kaderin içime doğmuş olduğunu yaşayarak anlamıştım. Sevgi dürüst bir rehberdi. Sabahım olmuştu konuşmamızda. Ne sesini bırakmak istiyordum, ne de yaz gelmiş omuzlarını. Hep hatırlamak istediğim gibi güzeldi. Onu ağlatmak istemiyordum, ona zarar vermek ona yakışan siyahta. Sınavından önce yazdıklarımda saatlerce gözyaşı olmuş olduğunu duymak içimi burktu. Onun geleceği olan bir sınav öncesi ben içimi yiyordum ona başarılar diyebilmek için. Aklımda onun her anını kollarken nasıl da ona zarar vermiştim. Ben de çıkamadığım içimin esiriydim. Dile getirdiklerim kendimle bir boğuşma idi, onu çağıran bir yalnızlık, kanayan bir umursayış. Sen de, ailen de bana inanmadınız beni kalıba sokmak isteniz derken aslında haklıydı. İlişkimiz bizim olarak kalmamıştı, çok ses karışmıştı. Dün birbirimiz olduğumuzu hissettim ama o seni mutsuz ederim kendimi tanıyorum diyordu. İçimi mi dile getirmiştim yoksa kusmuş muydum? Hasta mıydım? Pişmanlığım onu geri getirmiyordu. Bugün çok az bir uykuyla işe gideceğim. Aşk insana iyi geliyor. Beni sevdiğini bile bile onu kaybediyordum. Kayıyordu ellerimden zamana. Onu yarınımdan düşürdüğümde yaşanmamışlık olacak. Ona sarılıp da, onu tutamıyorum. Onu kırdığım parçalarından bir eş toplayamıyorum. Kırdığım her parçası içime batıyor çünkü onu hala çok seviyorum. Dün konuşmamız sonrası farklı bir gözle okudum yazdıklarımı. Haklıydı içim ona acımasızdı. Sana en çok ihtiyaç duyduğum anlarda sesinle benim yanımda değildin dediğinde de haklıydı. Ben önceliklerimde sevdiğimi ilk sıraya koymuşumdur ama işe kaptırmıştım kendimi. Halbuki hayat biliyordu mantığımı duygularıma boğdurduğumu. Onu gülümsetmeyi, onu yaşatmayı ve onu yaşamayı amaçlarken düşlerimde onu ağlatmıştım. Kendimde gözyaşı olmuştum. Sevgimiz aşabilecek mi yaşadıklarımızı? Onun da ailesi ağlayışlarında kzılarına üzülmüş olmalı. Üzülen ailelerin etkisinden çıkabilecek miyiz bizi bırakmayan fotoğraflara? Yoksa anılara mı gömeceğiz sevgimizi? Saat sekize çeyrek var. Traş olup, giyinmem işe gitmem gerekli. İşe de geç kalıyorum, onu anlamaya geç kaldığım gibi. İçtaneme yetişmek istiyorum, onu kaçırmamak.

Pazar, Temmuz 08, 2007

Krizalit, Yazarın Yalnızlığı

Bir yazar sırrın sözcüsü olmalı, adı olmayanı aralamalı, içine almalı yaşamı tüm ağırlığıyla, izini sürmeli sonsuzun, keşfin ölümcül olduğunu bile bile. Acının ufkunda bordası çatırdadığında korkuya saldırmalı yelkenleri, dalgaları yel değirmenleriyle boğuşmalı. Bir yazar aşık olmalı, tutkunun boğucu karnından doğmalı, unutulacağından kararlı eksilmeli. Bir yazar yaşam kokmalı, buram buramın varisi olmalı, atalarından miras haykırışları taşımalı uyanışlarına, kalbi kabus olduğunda sayıklamalı içini. Bir yazar aldırmalı kuşun kanat çırpışına, vapurun hayata açılışına, kalabalık bekleyişlere yanaşışına. Bir yazar aldırmalı yalnızlığa. Bir alevin dansından geçişinde içinde yananı dillendirmeli tüm yakıcılığıyla. Damarlarının direnişinde bir yazar titremeli yaprağın hazzını, bir çiğ tanesi detayında yakalamalı yarının serinliğini. Kirletilmişliğinin isyanı olmalı temizliği. Bir yazar içine sığmayan bir anlatı gibi susmalı, sevdiği kıza anlatamadığında kendini bulmalı. Hayat beni bir yazara dönüştürüyor, bir ebedi yalnızlığa. Şiir aşkın hiç beklemediği kelimeler. Şiir bir ayrılık gerçekten. Bir yazar olunmuyor, kelimeler insanın içini buluyor. İç sesinle arkadaş dolaşıyorsun düşüncelerini. Merak ediyorsun fısır fısır konuşan hayatı. Kaybedişlerin kurgulanışında, arayışınla baş başa kalıyorsun. Bir iddiadan istifa ediyor için. Doğumunla ölümün arasına bir ifade saklıyorsun. Dokunulmak istemek yazmak, sahil kasabalarının diline düşmek. Bir yazar bakışlara konukseverdir, bir söze teslim olandır, yaşamdan yaşanmamışın ateşini çalandır. Erdemli bir hırsızdır yazar. Vicdanının adıdır. Hatırlanmak için değil, hatırlamak ve hatırlatmak için vardır.

Kim İnanır Bir Başkasının Masalına

Yaşamla besleyemedik birbirimizi. Sahil kenarında denizle kahvaltı edemedik. Gecemize ayışığını yerleştiremedik, iki şarap kadehi olamadık dalgaların sesinde. Uyanışlarımızda kalamadık, hep ayrılışlara uğurladık yaşanabiliri. Bir kez olsun beraber sinemaya bile gidemedik, bir düşe elimizde patlamış mısır sığınamadık. Bir kafe beğenemedik hatırlamak istediklerimize. Rüzgarın esişinde birbirine destek iki yaslanış olamadık. Uzağın bize yakın yakasında bekleyemedik günbatımını. Evimiz dedik, birbirimize gözlerimizle dokunamadık yeterince. Herkes ne paylaştınız ki unutamıyorsun diyor haklı olduklarının inancında. Ben neden ne paylaşmak istediğimin sanatçısıyım? Sen de haklısın her mazur görülmesi gerekli çekip giden gibi. Bu sıcak bir çorbanın masalı, kim inanır ki çocuk gibi. Hayat seni duymak istediklerine götürür. Herkes sokaklarını salmış, ulak çıkarmış güne. Adımlar karıncalar gibi telaşlı. Tekrar savurgan. Bir anı senden içime savrulan. İngiliz Hasta filminin piyano solosunda gözlerimi kapayışım umutlu. Hüznümde her an bir kız açabilir kollarını. Bir çiçek olabilir sözlerimde, solma ihtimalinde. Benim kalbim onu saklamak isteyişim. Şehirler bir aşkın hikayesi, yaşanmışın yaşanacak olana mirası. Bakışlar hep kalabalıktı. Gelip geçenler bir aile oldular. Yalnızlık hep adres değiştirdi. Bir kapı kapandı sonsuzda. Sır hep sözü sakladı. Hepimiz gizeme çekildik. Ayrılışımız da, yalnızlığımız da bir tören. Seninle bir düş seçemedik. Sana yakışan bir rüyada uyanacaksın. Basit güzeldir derler. Biz geleceğimizi sadeleştiremedik. İçinde yer alamadık sevgimizin. Biliyorum boşuna kandırılmış hissediyorum çünkü ben kandırdım kendimi. Bir Öykü yazıyordum her hayalperest gibi. Satırlarım sensin sanmıştım. Sen yaşamak istediklerini alıp gittin, yaşayamadıklarımı bana bıraktın. Anımsamalar aşkın adaleti. Sevdalı bir hakkaniyet sonsuza vurgun. Haklılar yargıçlarını unuttu. Haksızlar cezalı. Suçu kaybolmuş bir cezanın hapsinde söz kusurlu. Yaşamak istediklerim yaşamımdan çalıyor. Bir boyun eğiş zamana baş kaldırıyor. İçimdeki beklenti öldüğünde, adımı toparlayacağım sınırlarımın ötesinde. Bir cesaretin yolcusu olduğumda ben de kalanları üzecek olsam da, gideceğim. Aşkın posta kutusu kalbimde sevgiliden kalan uzak kokan bir mektup var. Satırları yok oluyor, uçup gidiyor yaşanmamış bir gökyüzünde uçurtma oluyor bir çocuğun elinde. Kim inanır bir başkasının masalına?

Dur Gözlerimi Bekle

Mutluluk iki beden mi? Neden yalnızlığıma küçük geliyor? Teki kaybolmuş çorap gibi işe yaramadığımı hissediyorum. Saat, kadranında sürekli volta atıyor. Zaman hapsinde aşk içimle konuşuyor. Onun giyinişleri, soyunuşları, sokağına çıkışları artık benim için can atmıyor. Bekleyişler dönüşüme uğradı. Düşünceleri beni çoktan bıraktı. Beni kalbinde özenle saklamıyor. Adımı kaybetti sözlerinde. Muhtemel büküldü, engellere kıvrıldı, bir fotoğrafın saklı köşelerine bizi savurdu. Şeklin sancısı ayrılığın yükünü çekende. Yaşlanıp da çizgilerini onaramazsın. Erdem bir kabulün huzuru. Yalnızlığın olgunlaşırken, sen çektiğin acıların simyacısısın. Güneşle denizi karıştırıyorsun, sevdiğin kızın saçlarına sürüyorsun. Bakışlarını günışığıyla boyuyorsun. Yeşil halinden anlıyor. Rüzgar hüznünü kokluyor. Duyulmasan da haykırıyorsun. Nereye varmak istiyorsun? Dur gözlerimi bekle.

Unutma Bugün Yaşam Dönümü

Yine düşüncelerine mi çekildin? Ne zaman ayrılıverdin sohbetimizden? Yine yalnızlığını mı dolaşıyorsun? Sence adının anılmasını hak ediyor mu? Bir kendini usandıramadın. Herkese yeter artık dedirttin de, kendini bıktıramadın. Neden yüreğine saplandın kaldın? Neden an çukuruna düştün? Zaman da kaçıp gidiyor ama yaşamak zorundasın. Yüzü değişebilir sevgilerin. Seni anlayan bir tercihin adı başka olabilir. Sen sözü keşfediyorsun, artık ne olur cümlelerini üzme. İçinde, yaşadıklarını süzme. Yaşayabileceklerine misafir ol. Gözlerde ağırlanmak istiyorsun biliyorum, elini uzatmak ve anlaşılmak için susmak. Yarını kovalamak istiyorsun, geçmişte oturmamak. Bir kadın seni ten duvarından çıkaracak. Sana bakışlarında uzanacak. Herkes gibi sen de adında bekliyorsun ölümü. Unutma bugün yaşam dönümü.

Yalnız Horozun Sabahı

Sevdiğim kızlardan eser rüzgar. Geçmiş ordusu arkamda yarınıma bakarım. Bir teselli savaşçısıyım. Korkularımdan cesur muyum? Yaşamın karşılanışı kadar güçlüyüm. Gözlerim susuyor, hep uzaklar konuşuyor. Bir adam adımlarını yaşıyor. Ne de cimri bir tesadüf, hiç aldırmıyor. Tenim tenha. Nefes alışlarım ıssız. Hayatın beğenisinden saklanıyorum yalnızlığımda. Küskün bir çocuk edasında, köşemde sevdiğim parçalarla baş başa, cümle yapbozumla oynuyorum. Yaşadıklarım kalbime seni seviyorum diyebilmeyi yasakladı. Oda hapsimi kendim verdim. Kırgın olduğum, çıkamadığım sokakları içime davet ettim. Sordum seni gördüler mi diye. Beni üzmemek için sessizlik. Beni kaybedecek bir sonsuzluk. İçimi arıyorum. Masa ve sandalyeleri ile denize eşlik eden bir kafede buluşamayacağız. Sana unutulmayanda yer ayırtmıştım oysa. Her yazar anımsamalarında öter. Vakitsiz söz duyulmaz.

Gece ve Müzik

Şarkı sözleri sana daha anlamlı gelmeye başlamışsa, sen de sevmiş ve sevilmemişlerdensin. Gözün daldığında düşünceli bir adamsan, sen de kalbi kırılmışlardansın. Sokakların savrulmuş aradığın sevgiliyi bulamamışsa, sen de dönüşüne hapsolmuşsun çaresizce. Daha onurlu olmalı canı yanmışlığın. Dik tutmalısın başını, sıkmalısın yumruğunu güçlüce. Gözlerini kapayışını hissetmelisin içinde. Artık senin elinden tutmayacak. Bir zamanlar adımlarımızın tercihi bizi buluştururdu. Bundan böyle karanlığımız bizi saklamayacak yıldızların şaşırdığı bir gecede. Kapımın çalınışları olacağına inanmıştım tüm kalbimle. Bana sarılışında seni daha da anlayacağımı ummuştum. Bir gecenin başlangıcı olacağımızı hayal etmiştim. Yıllar kollarımda geçecek sanmıştım. Yanılmışım demek yalnızlığım için ne de zor. Kıymetini hiç bilmedin düşlerimin. Şimdi başka kalplere davetlisin. Saçların başka yastıkta. Uyanışların başka bir omuzda.

Cumartesi, Temmuz 07, 2007

Suyun Patileri

Bir nehrin heyecanıydı akışın dolaştığı şehir. Her uğradığı kıyıya merhaba diyordu. Gözün naz yaptığı yeşil ne de çekiciydi. Bir sırdan kopmuş gibi gizemliydi yaşam. Doğum solmak için saklıydı geçiveren renginde. Bir sevgilinin elinde yetişmeye çalışıyordu çiçek anlatmak istediklerine. Kızlar sözü alevlendiriyorlardı. Köprü şairin umuduydu sevdiğinin kalbine geçişlerde. Gökyüzü ağır bir maviydi. Güneş yankılanıyordu yere göğe sığmayışında. Kuş gibi şakıyordu sesin içe sığmayışı. Varış budalası olmuştu yaşam sarhoşu. Yalpalıyordu su gibi, düşünde berrak yansıtmak istiyordu bir an için gönlüne akseden hayran kalışını. Taçlandırmak istiyordu kaybedişini. Suyu anlar gibi bakıyordu, suyu dinler gibi huzurlu. Taştan taşa sekiyordu günışığı. Yalan da olsa masala peri gerekliydi. İnanmak ihtiyaçtı. Büyü büyülenenindir. Bir kızın elvedasına kadar dolaşabilirsin kalbini. Sonsuz seni bırakır anlamak için geç olsa da. Bu şehrin adını mı merak ettin? Yalnızlığın haritasında bulabilirsin define yakasını. Bir ihtimal sana ipuçları verir. Sadece duymak istemen yeterlidir. Unutma çiçek her mevsimin bebeğidir. Senin aşkında neşelenir ırmağın paleti. Kendini sevgimle boya, bu içimdeki sessizliğin resmi. Gözlerimi kapayışımı mırıldanıyor zaman. Birgün herşey kedi yavrusu gibi keyifli olduğunda gerineceğim minnet duyduğum sabahın şarkısında.

Size Düş Koleksiyonumu Gösterebilir Miyim?

Bir kadeh rüya iksirinde yalnızlığımdan atıyorum kalbimin ağırlıklarını. Damarlarımı dolaşıyorum. Söze soruyorum bir anlam gördünüz mü diye. Tüm kelimeler şaşkın, kaçışıyorlar. Zayıf olanlar hislerime yakalanıyorlar. İfade edemiyorum bir sırrın çaresizliğinde. Bu yaz deniz kokmuyorum. Mavi bulaştırmadım henüz yüzüme. Akşam beni içine alan parçalarda benimle. Dans ediyor sıcaklık. Perdemin valsinde düş koleksiyoncusuyum. Başımı çevirişlerimde odam benimle. Yalnızlık kıpırdamıyor yazımda. Saat dönüp dolaşıyor sabırsızca. Zamanı da kovalamıyorum artık. Can gözdesinde büyülenmek için geceden demir almak gerek, kalbinden uzaklaşmak gözlerin izini sürerek.

Sana Yarını Soruyorum

Bir kız onu ne kadar sevdiğinden apar topar gidebilir. Sessizlik onsuz gece biriktirir. Suskunluk yalnızlık dolar. Penceren karanlıkta uzak yıldızını yolar. Düş ansızın boşalır, bir hayaletle yaşar bulursun yalnızlığını. Anımsamalar her zaman eksiktir, doldurmak istediğin boşluklarda gölgelidir yaşam. Loş ve sinsidir odan. Aynanda eksiktir masal. Kaybedilenin aynası düşüncelerdir. Sonsuza gömer gerçeküstünün tekrarını. Çıplaklığından sıyrılmaz ışık. Zaman gibi, yerinde durmaz aşk. Bir başkasınındır unutulamayan. Kabullenmek gerekir yarını esirgemeyen geçmişi. Hatırlama zindanının anahtarını düşürmemek gerekli yüreğine. Uyanmak senin kaderin. Gülümsediğinde ışığını kovalayabilirsin resmin dokunuşlarında. Eksilmiyor, çoğalıyoruz ihtimallerimizde. Haklı olup olmadığına aldırıyor muyum? Beni üzen başarısızlıklarımda ben de kendimi arıyorum. Güçlü olmam beklense de, ben de yanlışlarımı eliyorum. Hepimiz ifade etmeye çalışıyoruz yaşamayı sevdiğimizi. Yalnızlık benim kalbimin dili. Gözlerimi kapayışımda seni konuşuyorum. Artık adını bilmiyorum. Sevgimi konuşmak istiyor musun? Sana yarını soruyorum.

Bir Serseri İhtimal

Adım bir bekleyiş olsa, geç kalırdı sevgi.
Bilmiyorum ki nasıl o güzel gözlerinin ihtimal rengi.
Beni hiç anlamıyor kalbimin saklı dengi.
Yalnızlığımda da kalmadı içimin ahengi.
Oysa peşinde koştuğum inan değil bir yengi.
Sadece bir öykü ve biraz da ilgi.

Sana Hazır Mıyım Kalbimde?

Bir Öykü’nün berisindeyim. Satırlarımın arasındayım. Geleceği bir armağan gibi açamıyor düşüncelerim şu anda. Kendi kelimelerinde koşturmuyorsun etrafımda. Ben baban olduğumda, yazdıklarım seni yaşatan yıllar ile buluştuğunda, bir kadının gözlerini kapayışından senin için özel bir masal duyduğunda yıldızlı bir gecedir ailen. Sana haksızlık olmayacaktır sevgim. Beni seven bir anne ve babadan sana sakladıklarımda bir teşekkür bulabilirsen içtenlikle, her yüreğinle beslenişinde umut saçacaktır bakışların. Hepimiz hiç anlaşılmadığımız hissiyle oynuyoruz. Yalnızlık tek arkadaşımız sansak da yanılıyoruz. Baban olduğumda biliyorum ki üzüntü ve sevinçlerine davetli olacağım. Sokakların seni de büyütecek seçimlerinde. Beni bekleyişlerine asla geç kalmayacağım. Hep sevgi gibi sözümde duracağım. Sen de dost olacaksın güneşle, seni bırakmayan denizle. Yağmurda kana kana ıslanacaksın. Kollarını açışında sarılacak bir heyecan bulduğunda, benim çiçeğim olarak sımsıkı tutunacaksın aşka tutkuyla. Hayal kırıklığına uğrasan da yaşadığın hissine doyamayacaksın. Beni kaybettiğinde kelimelerimde, sana toprak kokan sessizliğimde seni ne kadar sevdiğimi açacağım. İyi bir baba olmayı iyi bir babadan öğrendim. Bunu sana sen doğduğunda anlatacağım. Sana suskunluğun ne kadar özgür olduğunu duyuracağım. Bir ailede adımlar kararlı ve anlayışlıdır. Bir bahanesi yoktur sevilmenin. Buluşmalar sonsuzluğu paylaşır. Sonun da vicdanı vardır. İyi olmak çocuklara en büyük mirastır. Sana hazır mıyım kalbimde? Anlatmak istediklerimde kalmadı sevdiğim kızlar. Onlar kendi öykülerinin annesi olacaklar. Doğanlar kaybettiklerinin baharıdır. Unutulma mevsimi de hatırlanacak kadar güzel, geçiveriyor işte bir ömür gibi. Gözlerimi kapayışım yaşlanıyor. Duygularımın adını ben koymadım. Senin adını miras aldım. Binlerce yılın bir tek gecesinde mucize. Tarihi kazıyan bir düşünce, yarının altında kalırken bizler unutulma savaşçılarıyız. Bir başka boyuta düşüşümüzde gidenler mi yaşıyor, kalanlar mı? Bakışların arasından bir suskunluk sıyrılıyor. Senin de uzağında bir günbatımı olacak. Sen de dokunacaksın ufka içindeki yakınla. Bir gözyaşı seni bulduğunda elim varmayacak seni üzeni silmeye. Ben de bir baba olduğumda anlayacağım. Yaşayarak öğrenmedik mi haksızlığı, yaşayarak öğrenmedik mi ihaneti, ve yaşayarak ölmedik mi? Sen yaşamak istediklerimsin. Seninle yaşama hakkında bir araya geldiğimizde eğlenceli olacak sırrımız. Seni gülümsememe saklayacağım. Farklı bir ülkede bizi bekleyen bir sokak lambası keşfedeceğiz seninle. Onu ışığında dinleyeceğiz. Gölgesinden geçeceğiz bir film gibi, yılı sen beğendiğinde. Seslenişlerin döneminde sen büyürken, sevgisi koşulsuz bir kardeşin olacak. Kardeşler çocukluk kadar saf, geleceğin güven içeren bir parçasıdır. Dedim ya bizler iyi bir anne ve babadan doğduk. Annemiz yetişemedi dolup taşan yaşama. Acı çeksen de iyi olmaktan yılma. İsyanın içindeki değeri kaybettirmesin. Yalnızlık olsa da bedeli içinde karşıla sana gizli ihtimali. Unutma sen en güzel ihtimalsin. Adında derleyeceksin yürek kuşunun göç mevsimlerini uçtuğu serüveni. Sen yarınla tanışacak bir Öykü’sün.

Unutmak İsteyişimde Bana Yaşam Saç

Yazıldıkları tarihi kaybetmiş, cep telefonumda unutulmuş satırları kayıt edilmişliklerinden anımsamalarıma çıkardım. Halbuki o anda kalmışlardı, tek başınalardı. Bir kız gibi vefasız olabilirdim. İçine savrulan kelimelerimde nasıl bir düşünce yeşeriyor? Yalnızlığımın tohumlarından nasıl bir duygu filiz veriyor? Sana da saldırıyor mu yaşadıkların? Adımlarını aşmak isteyişinde nefesin tükeniyor mu? Sözünü esirgemeyişinde bir sessizlik var mı sende duyulmayan? Kalbinin çarpışında, gözlerine has olan, bir yaşanabilir barınıyor mu söz verişinde? Yoksa içimi aldatıyor mu suskunluğun? Yoksa ağlamak isteyişim gibi yüklü müsün? Bedenime direnişim kadar güçlü müsün? Seni sormasaydım, kaybolduğumu anlayabilir miydim? Gözlerimi kapamasaydım sonsuzluğu gece ile kavuşturabilir miydim? Aşkın çeper çektiği hırçınlık huysuz yokluğu yırtışında. İnsanı sınırlarıyla buluşturan bir kaçışta birer dönüş her varış. Yorgun musun merdivenleri çıkışında? Alışamadın mı hala aşinalığına? Tanıdık mı geliyor kalabalık yüz vermeyişinde? Ne zaman ustası olduk maske sanatının? Ben adım değilim. Seni de sende bulamıyorum artık. Yaşadığım hissini dinliyorum. Söz virtüözü olsa dudakların besteleyemez anlatamadıklarımı. Bir ihtimalin baharında yarın aç bana. Unutmak isteyişimde bana yaşam saç. Sevildiğim hissinde kök salayım aşka. Diyebileyim ki seni yaşamak gerçekten başka.


“Martıların keyfini sürdüğü kadar var rüzgar. Tatlı bir güneş herkese yetişiyor, moral verircesine. Kaptan onsuz yapamayacağı ama sevgilisiymiş gibi de bakmadığı denizi izliyor Pasaport Alsancak Karşıyaka hattında. Saat 7.30. Yine bir aradayız. Son derece mavi bakışımıza serili uzaklar. Gemilerin sessiz bekleyişlerine günaydın der geçer gibi 7.10 vapurunun uğultusu. Ben hiç özgür olamayacak mıyım? Yalnızlığımda sana yer yok, yalnızlığım dar. “

“Acıların ve sevinçlerin yuvalandığı her ışık, gecenin içine sokulmuş tepe ve kıyıları gizemle kaplamış. Yorgunluğum vapurla Konak’a yaklaşmakta. Havanın serinliğinde kendime geliyorum. İskeleye yanışırken düşüncelerim anlıyorum ki, tercihimin esaretinde tesellisi yok kendimi kandırışlarımın. Bir adamın hikayesi ödünç alınamaz. Geri vermemek üzere alınmış kelimeler. Yaşamı içinde yalnızken buldun. Kapitalizmin yalnızlaştırdığı insanlar gerçekleri haykırmışlardı ama anlayamayacak kadar hali vakti yerinde olanlar uykudaydı. Gün uyanmak için güzel de... “

“Sen içinde olduğun için bugün hatırlamaya değer
Seni ne çok seviyormuşum meğer
Bana sorarsan eğer. “

“Adı ihanet miydi, değildi. Ebru, Nalan olabilirdi. Gelip geçmekte olanlardan herhangi birinin de adı olabilirdi. Hayat yalnızlık gibi temiz mi? Yine martıların kovaladığı şu anda, içinde yol aldığım vapurda farklı bir dil konuşuluyor olabilirdi.”

Sessizliğin Sınırında

İki uç arasına doğmadık mı? Hepimiz sınırlarımızın arayışında ölümden eve dönüyoruz. Sözlerin sırrın sınırı. Seni yaşamak sana yakınlaşandan dönmek. Tecrübeyi sınayan zorluklarda nefeslenmek bir sonrası. Sonsuzluk açmak her çaba sarf edilen an. Yenik düşeceğini bilmek cesaret, üzüntülerinden korkmamak. Bir dağ gibi yükselen keşfin yüzeylerini tırmanmak tutku. Dakikam güzel bir kız yakaladı pencere kenarında. Sessizce bir umut gibi duruyor. Güneş vuruyor çıplak bağrına. Denizle konuşuyor bakışları. Bir ihtimalin sınırındayım yine. Neden dudaklarımın hapsinde kelimelerim? Kalkıp gidecek sessizce, içim kalır mısın diyemeden.

06-07-2007 sabahı, Karşıyaka

Cuma, Temmuz 06, 2007

Yalnızlığın Kıyısında

Aşkın yalnız kalışında,
Gidişinde senin yaşamak istediklerinin dışında,
Salınan kayıklarla düşüncelerimi bekledim.
Kıyıdan kaçan sonsuzluk hissine seni sevdiğimi ekledim.

Sonsuzluk Gözlerimi Kapayışımda

Son ayrılığın bizim tercihimiz olmadığının bilincinde, geçmişini kaybederek genç hissedebilirsin. Yalnızlık aşkın sağdıcı. Hayat farkında olduğum yirmi dakikalarda geçiyor. Kendimi duyamıyorum sessizliğinde. İhtimaller vızır vızır da, değmiyor gözlerime. Hepimiz için sıradan hikayeler. İçindeyiz kalabalığın. Hep üzülmemek, üzülmenin de değerini bilmek sevebilmek. Herşey belki de bir ihtimalin hazır olması ile ilgili. Seni sevdiğim gerçeğimdeyim. Sonsuzluk gözlerimi kapayışımda. Yıllar seni davet ederken yaşamak istediklerine, anılarımızı kapattık birbirimize, unutulmak üzere. Bir on yıl sonrasının yaşam töreninde, suskunluğumda deniz kaybetmiş olacak gülümseyişini. Sen kalbinde başka sayfalar açacaksın öyküne. Kendi tekrarında düşüncelerinde sakladığın gerçeğinle buluşacaksın. Kavuşmalar iki tercihin iznine bağlı. Dakikalardan çıkıyoruz yola. Kısa sürdü bende verdiğin mola.

Pazar, Temmuz 01, 2007

Sen Hiç Katılmasan Da

Terk edilmiş olmak neden insanın onuruna dokunur? Aşk ve nefret iç içe. Neden tüm kötü duyguları kendime yöneltiyorum acımasızca. Neden onu da kendimden çok sevme hatasına düşmüştüm? Gerçekten sevilmiş bir sevgiliden dost olmuyor. Bir geleceği anılarına gömmek o kadar zor ki. Ne düşüncelerinden ne de duygularından kaçabiliyorsun. Seni seven seslerin tesellisinde bir türlü güç toplayamıyorsun. Yalnızlığın gittikçe daralıyor, sen de bedenine sığamıyorsun. Bu kendine ilk haksızlığın değil. Zaman seni tüketerek geçiyor. Kardeşim haklı, dinlediğim müzikler, yazılarım beni hayattan alıkoyuyor. Orçun neden yapman gereken kredi raporlarını hazırlamıyorsun, ben bakmak istemiyorum seni sevmeyen bir kızın fotoğraflarına, daha canlı müzikler dinlesene, bak biz de birkaç gün sonra yazlığa gideceğiz koca evde tek başına kalacaksın, bu depresyonun ilk aşamaları, bunu kendine yapma dediğinde ben yine de kendimle duygularımda baş başa kalmak istiyordum. Kendimi toparlamalıydım. Orçun oğlum tam psikologluksun diye gülerek benimle şakalaşırken beni neşelendirmeye çalışıyordu. Bugün sabah akşam kardeşimlerle yemek için balık almaya Kemeraltı’na balık haline gidişimde metroda hoş bir kızla aynı vagondaydık. İkimiz de Konak’ta indik hayata. Merdivenlerin çıkışında her güzel kız gibi onun da bir bekleyeni vardı. Onu geçtim bakışlarımı sevgi yumağı oluşlarından kaçırarak. Ben de değerli bir ihtimaldim. Bir başka ihtimaldi Ankara metroları. İşime sahip çıkmalıydım. Neden güzel bir yazı mahvediyordum onu düşünerek. Neden içimden bir şey yapmak gelmiyordu. Hava oldukça bunaltıcı. Suç yok, ceza duygu hapsi. Onu kelimelerimde kaybettim. İsteseydi konuşabilirdik yanlışları. Saatime bakıp da öğleden sonra da sınavı vardı dediğimde babam iyice üzülüyordu, yapma oğlum değmez diyordu. Özge’nin bıraktığı izler nasıl silindiyse, Ayşegül’ün de verdiği acı dinecek. Yaşam gözlerimi kapayışımda. Öykü benim öyküm sen hiç katılmasan da.