İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazartesi, Ekim 29, 2007

Aç Yüreğini Bak Kim Geldi?

Kim şarkısını kaybetti dudaklarında?
Küfretmeyin suskunluğa.
Derdi vardır da anlatamıyordur.
Kim sessiz o masum bakışlarında?
O yöne bakmayın, utanıyordur.
Belki de bir mahcubiyete özenle yaşam sarıyordur.
Kim gözlerini kapadı duymak için?
Kim dokundu bir başkasının yalnızlığına?
Kim kim olduğunu bildi?
Kim sevgiyle gözyaşlarını sildi?
Kim şanslı bir sabaha daha,
Lezetli bir peynirle domates dildi?
Aç yüreğini bak kim geldi?

Yalnızlık Misafiri

Hani o şarkı var ya seni anlatan
Dün yine bende kaldı
Seni hep bana çaldı
Hani o şarkı var ya seni özleten
Dün yine beni benden biraz aldı
Ne yapayım içim yine biraz daraldı
Hani o şarkı var ya seni bana dolduran
Hani o şarkı var ya
Sana vermek istediğim tüm çiçeklerimi solduran
Açık bulduğu yalnızlığımdan içeri daldı
Dün yine bende kaldı

Zaman Hepimizi Kırıyor

Solacağını bile bile
Bir an kırdımsa sana
Kızma bana
Sen yine de bir suskunluk dile
Aşkı yoktan yaratana

Ellerine Yaşam Kokusunu Bulaştırdığında

Yaşam yığınlarını kazmaktan vazgeçebilecek miyim? Göğün arkeolojisi yok. Nice umudu bağrına çiçek yapmış bu topraklarda güneşin erişilesi yok. Bir bakışın özlem duyduğu sıcaklıkta yüzünü dönüşlerin zaman geçirdiği uyanışlarda rüzgar taşıyor gözlerimi kapayışımı. Bir şehrin yapraklarla kaplanmış yamaçlarının sırrını tırmanan patikaların soluklanışında insanı gülümseten geriye bakışlar da var. Zaman bu kadar da güzel mi dökülür ana. Ağaç nefesimi anlıyor. Suskunluğumuz yükseliyor kelimelere ihtiyaç duymayışımızda. Kekik kokuyor kayboluşumuz. Yıllar çocukluğumuzdan dönüyor. Kuş sesleri sığınacak bir orman bulabilmiş insanın hırsından. Yüreğimi temizlemek için ben de adımlarımı çevirdim yaşamın renkli kıyısına. Tepeleri giydiren çam ağaçlarının büyüsüne karıştım. Sanırım ben sevmeye alıştım. Bu yüzden çağırıyor beni yalnızlığım. Kızma neden sormadım diye adını. Gittiğinde senin olacağını bildiğim için gelişine isim vermedim. Bana gözlerini sunduğunda sen de sadece gözlerimi anla istedim. Vadinin içine sokuluyor körfezin mavi nazı. Herkes kıymetinde. Yıldızların seviştiği gecelerde deniz her zamanki seferinde. Karanlığın uykusunda bir düş olsam, kendime bir patika açsam. Yaslansam bir ağacın gövdesine, sarılsam, ağlasam. Duyulmayışın korkusunda, kır çiçeklerinin esintiyi yastık yapışında, sessiz bir masalın iyi geceler deyişinde, yitirilmiş bir annenin anılarıma tutunamayışında hissetsem avuçlarıma karıştırdığım soğuk toprağı. Gök ufalanmaz. Ellerine yaşam kokusunu bulaştırdığında, kendini kendinle baş başa bulursun. İşte o zaman gerçekten kendin olursun. Bir tebessüm yerleşir dudaklarına.

Pazar, Ekim 28, 2007

Güzel Günlere!

Karanlığın artık bir ışığı var. Yalnızlığın da bir sesi. Senin mi sandın tüm yıllar? Gecen seni örttüğünde, perdeni duymaya başladığında odan sana varırsa, gözlerini kapayışına kaç. Düşlerinde sevdiğin bir kadın daha aç. Aralandım, sustum gözlerde. Güzel bir kadın itiyordu anları. Zaman durduramıyordu düşünceleri. Yaşadıklarım sevgili gibiydi. Anılar dolanıyordu boynuma. Korkumun elleri cebimdeydi. Umursuyordum. Hatırlıyordum da. Unutmak kolaydı değil mi? Bir masamız, bir de masalımız var. Seni gidişinde sevmek, kalbime sensiz dönmek. Dinen yağmurlar gibi toprağın kokusuna sinmek, göklerden bir dua edinmek.

Sen De Yaşamak İstediklerine Saklıydın

Denizi dinlemek güzel. Yalnız olduğun hissini kalabalıklaştırmamak, şehrin ışıklarının kuytu dinginliğinde ıssızlaşmak, ağaçların arasından suya varmak, uzaklaşan kıyı şeridinde akşamı dönmek güzel. Sessizliğinde bir dost bulmak da güzel. Göğe seçtiği her rengi yakıştırmak, her anın tatlı yitişinde, kaybolanı yenisiyle değiştirmek, iki bisikletin birbirlerine sokuluşunda hayat yolculuğunu dinlendirmek güzel. Gece sanmak gözlerini kapayışını, duymak toprağın arayışını, özlemek, karanlık dolan balıkçı teknelerinin sıralanışına gizlenmek, rüzgarı nefes nefes içmek, yansımaların denize girişini izlemek güzel. Üşümek, yıllarına vefalı bir bakışa sarılmak, sessizliğin söz geçiremediği cır cır böcekleri ile arkadaş olmak huzur. Ellerim benim, ellerin senin. Parmaklarıma kenetlenişin bizim. Bir yudum şarapla ıslattım dudaklarımı. Anın tadını doldurdum kadehime. Üzülmemeliydim bir kız daha beni anlamadı diye. Üzülmemeliydim değer verdiğim anlar gibi terk edilişime. Onu bırakmıştım daha nice fotoğrafa yerleşişine, başka anılara kalışına. Yüreğime adımla bir kız seslendiğinde, kapılar duvarlarımı tuttuğunda, nedensizce gülümsediğimde bir köşesiysem duyguların vardır anlamı yarınların. Ben kendimi kelimelere taşıyamadım. Cevapları sorulardan ayırdım. Kaybettim şarkılara konu olan aşkları. Bir gece buldum sadece her şehrin içinde. Bir kadına beni sevip sevmediğini sordum durduk yere. Kimse şaşırmadı bir kere. Yalnızlık beni bana taşıyordu. Yıldızlara bindirmiştim gözlerimi. Sana uğurlamıştım sözlerimi. Sen de haklıydın. Sen de yaşamak istediklerine saklıydın. Ben müziğe konuk olurum. Seni özler, yokluğunu boynunda solurum. Sen gözlerimi dönüverince, buruktu çaresizliğim. Öyküne katmamıştın beni. Yüz bulmuştum kadehlerde, seni içtiğim her seferde. Teselli sordum masama oturan her derde.Hayaldin dolaştığın her yerde. Çığlık uçurumu sessiz, yalnızlık sensiz. Gelişler olmuyor ki gidensiz. Acaba kaç kişi yalnızlıkla sevişiyor bu gece?

Cumartesi, Ekim 27, 2007

Gülümseten Sır

Bugün içimdeki sesle konuştuk. Yine bir karara varamadık birlikte. Çankaya’da farklı bir dünyayı adımlarken yüzlerce yüzden birisydim. Kirlenmişlik içinde hepimiz bir şeyler satma çabasındaydık. Bu çaba tarih kadar eskiydi dönüşümlerinde. Bu kadar bariz değildi belki de, bu kadar içimizde değildi yaşadıklarımız. Yalnızlık devrine ilk adım atışımız yaşadığımız sokaklara ağır ağır düşüşümüz. Kayboluşlarımız da bulanık. Bazen hayat güzel bir kadın kadar net. Susturuverilmiş bir kalabalık, kendine yol açışları, yırtıcı akılda kalıcılığıyla zihinleri yaralayışından kaçışları ile iz bırakan güzel bir kadın kadar fani hayat. Ritmin boğulduğu boşlukta nefes alışlarımız kalp atışlarımız. Bir adımın dağıttığı mesafelerde herkes yerini almış durumda. Kontrollü uzaklaşışımız, bazen düşüncelerimizden de derin. Yakınlığımız sıkıcı. Yakınlığımız arzu. Çizgilerin kamçıladığı bir tuvalden kaçan boşluk resmimiz. Karmaşanın birbirine dolandığı anlarda huzur arayışımız deniz. Martılarla göğü geçen gözlerimiz unutuluşumuz. Gözlerimi kapayışıma yaklaş. El ver yalnızlığa. Sevişen bakışlar, suskun geçişler, aldırmaz ayrılışlar, yaşamayı bekleyen her insana bölüştürülmüş rastlantılar, demir ızgaralar arasına elinden düşüp yuvarlanmış bir bozuk para gibi kaybedilmiş anlaşılma fırsatları bizi gülümseten sırrın sokaklarımızı bir güneşin bulutları aralıyışı gibi aşışı. Cebimdeki anahtar kapısının adresini biliyordu. Herkes bir başkasının cebindeki anahtarın gizemini arıyordu.

İlk Kendim Miydim?

Kaçımız bir hamle yaparcasına adım atıyorduk? Denizi ve şehri sıkıca yakalamıştım, kaçamıyordum. İçimde uyanan sabaha seni taşıdım martıların kanatlarında. Rüzgar aldı yalnızlığım. Anılarımdan kopan bir fotoğraftı uçan halım. Seni duygularımda gezdirememişti masalım. Nefes alışlarımı dinlersin sanmıştım. Sana gülümseyebilmek için masalar ayırtmıştım hayat içinde. Geç kalışlarına hep erkenden gelmiştim heyecanla. Hiç yansıdın mı ay ışığına? Hiç kelimelere parçalandı mı yüreğinin sesi? Hiç bir ses bekledin mi arkanda? Duyulamamanın acısını çektin mi hiç? Yorgunluğun ışıl ışıl yanarken bir omuz aradın mı yanı başında? Adını giydirdin mi rüzgarlarda, çıplaklığına gece gibi sarıldın mı içindeki düş bozgununda? Hayal ettin mi avuçlarını bırakışını? Ayna olsaydık birbirimize parmaklarımızın kenetlenişinde. Kendimizi görseydik birbirimizde, çıplaklığımızda iç içe, binlerce gece. Sen yatağının sokağının adresini ver yalnızlığa, şehir arar bulur düşüncelerini. Konuşmak mahkum etti bizi beklentilere. Yer açtı suskunluğumuz üzüntülere. Sevinçler ulaştıramadık birbirimize. Ayrı oyunlara düştük artık. Biriktirdiğim anlarda yükseliyorum yarını görmek için. Gece boyumu aşıyor. Ayaklarım hiç yere basmıyor. Bu kaçıncı ad kaybettiğim? İlk kendim miydim?

Bana Yaşamayı Yakıştır

Beni ellerimle tanıştır.
Bana yaşamayı yakıştır.
Benimle bize kalan yarında birkaç lokma atıştır.
İçimdeki yalnızlığı gözlerinde yatıştır.
Gün gecelerime sensiz bir batıştır.
Nasıl dersin bana kendini alıştır.
Fotoğraflar senden bir hatıra çalıştır.

Beni Bırakmayan Duvarlarımın İzinde

Kelimeler düşünce hapsindekilerin ziyaretçileri. Suskunluk bir pencere. Karanlığın dokunduğu bir beden, içine sığınmış bir adam. Şarkıların yalnızlıkları dolaştığı geceler. Işığın bir zamanlar bana gülümsediği köşeler. Odamı çizen bakışlarım. Beni bırakmayan duvarlarımın izinde adımlarımla buluşturduğum yatağım. Battaniyemin içine geç saatlerle sızışım. Hayat sende erken, sıcak seni anlatırken. Ömür geçiveriyor sevilmeyi beklerken. Yastığa başımın yazdığı düşler, senden içime sakladığım gülüşler. Sabah boşluğu uyandırırsa, kendimle dolduracağım terliklerimi. Bir adım öteye vereceğim öykümü. Dans edercesine çekiştir yaşamı. Son hep baştan çıkarıcı. Uyutuyor hepimizi an sarkacı.

Adında Köşesi Olanlar

(Cuma sabahı sekiz kırk vapurunda)
Ben günleri savuşturacak adam değilim, bir kız hayatın sesini lütfen biraz kısar mısın diye seslendiğinde. Vapurun etrafında yüzlerce küçük balık birbirleriyle yumak oluyorlar. Bir birlikteliğe dolup dolup boşalıyorlar. Hayatın akışına kimden saklanıyoruz? Biz ve gözlerimizi kapayışımız yalnızız.

Kalp Saklambacı

Hiç yalnızlığa ihanet etmemiş gibisin. Gülümseme yarası öyle kolay geçmez. Hatırladıklarında unutulmuşsun. Beni bulmak da zormuş zamanın düşürdüğü anlarda. Bir adımın rüzgara dönünce, saçının savruluşundan bir bakışın bana gözlerini açınca, nefes alışlarım birbirlerine yakınlaşır. Susmak sözlerimi terbiye eder. Duymak istersen içime gel. Hiç de iyi saklanmamıştım, neden hala beni göremedin?

Perşembe, Ekim 25, 2007

Bir Umut Kime Yetti

Düşünceler yaklaşıyorlar birbirlerine. Düşünceler geçiyorlar birbirlerini. Düşünenler nasıl düşüncesiz olabilirler? Zamanın küçük adımları anlar. Her zaman geçmişe cömert yarınlar. Yaşlanışım yaşadıklarımı benden saklamadı hiç. Hep bir kadına sorduk aşkın nerede olduğunu? Bize hep yokluğunu tarif etti. Bir umut kime yetti. Önemli olan niyetti.

Oyun Yine Akışına Bırakmıştı Her Şeyi


(İşe gidişlerimde metro ve vapur yolculuklarımdan)

Göz gözü görmüyordu yalnızlıkta.

Asla saklayamayacağımız detayların içinden geçiyorduk. Uğultuyu şekillendiren koridorlara boşalışımızda, suskun yüzler arasında tutunuyordum yansımama. Kapı kalabalığı yeniledi. Oyun yine akışına bırakmıştı her şeyi. Gün yine güneşliydi, şiddetli yağmur sonrasında.

Gittikçe birbirimize benziyoruz. Yaşam telaşımız, suratımızı asışımız, aynılaşıyoruz. Takım elbiseli adamlar vapuru beklemeye başlamışlardı. Herkesi sıradanlık giydiriyordu. Sanki kıyafet insanın ruhuna işliyordu. Hava puslu bu sabah. Öykü yağmurla yıkanacak. Denize anlatılan anlardan bir diğerinde bakışlarım. Yazdıklarım anlatamayacaklarım, duyamayışlarım aşkım. Ağır ağır sokuluyoruz Karşıyaka’nın hislerine. Unutulan sözlerin kayıp bürosu kalbin.

Düşüncelerin kimleri sormadı ki. Hatırlamanın rengi maviydi yine. Çayımı karıştırışımın farkındaydım da, ya aklımı karıştırışlarımın? Kaybetmenin zamana ihtiyacı vardı. Paylaşmayı zorlaştırmak mümkündü istemeyince. Deniz yanmışçasına gri bulutlar yükselmekte. Benimkisi bir hayaldi senin içinde olduğunu sandığım. Bir ara verişte dinlenebilsem. İhtiyaç duyduğum anda bir martı uçtu bakışlarımı, ufka dalışımı araladı. Kıyıya mırıldandık güneşle birlikte. Dalgaları yanaştırdık vapurla iskeleye.

Pazar, Ekim 21, 2007

Adını Kırmızı Koydum Bu Gece

Unut avuçlarımı. Unut gecemi. Unut bana bıraktığın beni. Biliyorsun şarkılarımın kıyıları olduğunu. Biliyorsun bir masayla şarap şişelerine seni soruşumu. Biliyorsun giderken cevaplarımı aldığını, gecelerimde özlem olup kaldığını. Biliyorsun umursamıyorsun. Biliyorsun eksiliyorsun kadehimden. Adını kırmızı koydum bu gece Hadzidakis'le. Bir buruk gülümseme yerleşmişti ya dudaklarıma, sen gidince, birlikte seni andık yine gözlerinden bir kez daha içince.

Sensin Be Kadın Adım

Ben sadece gözyaşlarımı yazdım.
Ben aslında yazdıklarımdan da azdım.
Seni sevmekle sende çoğaldım.
Senden sana geri vermemek üzere yalnız bir aşk aldım.
Seni gördüler mi diye hep uzaklara haber saldım.
Sensin be kadın adım.

Artık Adını Ver Oynuma

Anlaşılmayı bekleme, anlatmaya da çalışma. Bir şarkı gibi geç sokaklardan duyuldukça. Bir başkasını severken bu kez kendini unutma. Oyun onu iyi oynadığını sananların da değil aslında. Bir kadeh kırmızı şarap kokusu ışığın nefasetinde, Manos Hadzidakis ezgileri gözlerimi kapayışımda, yitirilmiş, haklı aşklar kendi seçimlerinde, ben de kendimi arıyorum loş suskunluğumda. Işık gibi köşelerime siniyorum. Gecelerin etekleri ışıl ışıldı, deniz saklamıştı yüreğine İzmir. Korkmamıştı gözlere konuşmaktan. Her güzel olan gibi hiç reddedilmekle tanışmamıştı ki. Kıyı kıyı yaşanmış, küllenmiş her aşk sonrası yeniden alevlenmişti. Yalan da olsa ana inanmıştı çünkü hep bir an taşımıştı onu zamana. Kimse bir an saklayamamış ki geçmiş gibi. Yarın hep yaşanmış gelecekmişçesine sanki. Bir gitarın sesindeymiş tüm trafik. Kırmızı güller yetiştiriyormuş karanlık. Nefes almak kadar değerliymiş ellerim. Ben fark etmemişim. Sen de fark etmemişsin. Bulmak değilmiş kaybolanların derdi. Sana sorduğum aslında bulunduğum yerdi. Beni unutsa da bazı günlerim, ben yaşamak istediğim duygulara bir gün dönerim. Bana esen rüzgar yüreğimi serinletir. Bana geceleri bir kuple seni dinletir. Yeter ki sen bana adımlarını içinden getir. Adını ver birbirimize anlamsızca gülümseyişlerimizin. Kim üzülmüş ki bir sırrı kaybettiğinde. Yansımaları bindirmiş sırtına dalgalar. Birbirlerine fısıldadıkları o hafif sesler bir kıyıda, ya da bir vapurun yoluna ışık serpişinde hayatı yakalar. Söz tadında sessizliği içer, kelimeler bir kadının adından birbirlerini geçer. Bir kadında bir adam kendine hep en güzel duyguları seçer. Kalmışsa yalnızlıktan bir eser, kalbimde ayrılmıştır sana hala bir yer. Gönül asla şarkılardan tasarruf etmez. Özlem bana hiç dönmeyen sözler, seninleyse seni sana en iyi anlatan gözler. Kırmızıydı duyulmayan o sessiz kahkaha. Kırmızıydı delicesine. Sıkıca bir tutuştu avuçlarım. Duvarlarımdı bakışlarım, seni anışlarım. Duvarlarımdı başımda döndürüp durduğum. Omuzlarımdı çıplaklığımı taşıyan, beni sensizlikle tanıştıran. Beni sorgulayan bir masa lambası ne kadar işkence etse de, hapsolmam cevaplara. Sorular seni hep getirsin isterim. On bir Kasım doğum günüm, belki bir yıl daha gülümserim. Biz Ege’nin sarhoş çocuklarıyız. Kendimizden başkasına yok kötülüğümüz. Denizimiz içkimiz, mavimiz bizi üzen kadınımız. Masaya oturuşumuz yalnızlığımız. Suskunluğumuz, kelimelerimizden soyunuşumuz. Bekleyişimiz bir geçmişe yarın koyuşumuz. Biz sevmeyi sevilmeye sormuşuz. Kavga etmişiz tutkuyla, ateş almışız kaçan her adımın takibinde, dans kıvılcımında. Biz Ege kokan çocuklarız. Şarkılarla yaşlanır, kadınlarla geçmiş oluruz. Her doldurduğumuz yalnızlığa şarap gibi sığınırız. Yumruğumuzu açar sevgimiz. Rüzgar arar göğe dönen avuçlarımız. Bir yıldız yakaladığında gecemiz, sendeleyişimiz kendimize döner. Adını kaybetmiş çocuklar gibi yaşarız sevişmelerimizi. Bir goncanın utangaçlığını açtırır çiçek kokan kadınımız. Yetiş, koş içinin sesine tekrar sevmişçesine. Tut elinden seni gözlerinden çekiştiren kadının. Anlamı yok ne senin, ne de onun adının. Bir öykü varsa yaşanacak, sizden yarına kalacak, yaşa be gitsin yaşayamadıkların.Kolay mı Ege’nin kadehinden içmek kırmızıyı? Bir içimsin. Bir tutam saçıl toprağıma. Bir yağmur tanesi gibi sız koynuma. Adını ver artık oynuma.

Cumartesi, Ekim 20, 2007

Seni Ayırmıştım Adıma

Gözlerinin içi gece oldu. Köşe başlarına serdi sokakları. Tercihler birbirlerine iyi geceler demiş ayrılıyorlardı. Kelimeler her zamanki gibi kolay seçiliyordu. Kimsenin payına duymak istedikleri düşmemişti. Gözlerin kapanış kütüphanesinin raflarıydı apartman daireleri. Bir el adres soruyordu. Bir kadın uzanıyordu, sessizliğin sayfalarını çevirdiği hikayelerimde. Hayal duvarları örmüştüm yalnızlığıma. Bir anahtar düşürmüştüm hayat yoluna, belki varırsın diye kapıma. Seni ayırmıştım adıma. Uyanmak, inatla ve ısrarla, sevebileceğim kadına.

Değerli Olduğun İçin Sana Sevgilim Derim

Sana anlatmak istemiyorum. Bende bakışlarını duyabilirsen, denizi kıyılara getirebilirsen bir omuz buluşunda, benim için hafifçe gülümseyebilirsen içten, saçlarına seni sevdiğini saklamayan rüzgarı takabilirsen, susup da elimi tutabilirsen sıkıca ve içinde sorularına yenik düşmezsen, gözlerimi kapayabilirim nefesinin sıcaklığına. Bana yaklaşmak için bir adım verirsen, kararlıysan, uzaklaşmak istediğinde üzülsem de seni sana iade ederim. Bana bir anımsama olabilirsen, değerli olduğun için sana sevgilim derim. Sen yalnız adının olduğunda, kalbimde seni, seni karşılayacak yıllara uğurlarım. Acısa da canım, aşk her zaman benim diğer yarım. Belki bir kaldırım geçti bugün seni. Belki biri duydu ayak seslerini. Belki duraksadın, belki de döndün arkana. Belki sokak dönüyordu yaşadıklarından, hiç ardına bakmadan. Boşluk açıyordu zaman, seni düşündüğüm her an.

Cuma, Ekim 19, 2007

Kaç Cevaptır Yalnızsın?

Demek alıştın maviye. Onu kaybettin anlamın yitirildiği tekrarlarda. Kaç yıldır bu şehrin hikayelerindesin? Demek alıştın sorularına. Kaç cevaptır yalnızsın? Susmak düşüncelerine ses getirir. Seni sözlerinde biriktirir. İnsan hayatında birisi varken de gözlerini kapar. Yalnızlık öykülerinin bazılarını kendine saklar. Ölüme taşınan bir sır insan. Ben yorgunsam, gece yorgunsa ve uyumak yakınsa senden, sabah oluverecekse erkenden, bir düşe teslim olmuşsam ve senden artık sende vazgeçmişsem, ben yalnızlığım be arkadaş.

Kimin Güvenilir Ki Yalnızlığı?

(Bu sabah...)

Sabahları işe giderken çoraplarını giymenin felsefesi olur mu? Siyah olduklarının farkında olmaktan fazlası olmalı hayat. Aynama sadece, artık pantalonunu da giy çık yoksa geç kalacaksın diyen yalnızlığım yansımamalı. Yatağımın dağınıklığını paylaşabilmeliyim. Yeterince bencil değilsen yalnızlığınla barışmalı mısın? Yoksa oldukça bencil miyim beni sahiplenen düşüncelerimde? Cuma oluverdi. Kaptan vapur keyfini çevirdi Karşıyaka’ya. Bir kız olsaydı hazırdım, beni almaya geldi diye kendimi kandırmaya. Neden bir martıya takılmadı gözlerim, hiç cevap vermez ki gemilerim. Bir yanda güneş, bir yanda vapurla sevişen denizin sesi. Maviye karışan içimin sesiyle kaybetmekte miyim? Ayırt edemediğim kendimle yirmi dakika daha var gün telefine. Fotoğraflarına hapsolmuş kadınlar kendi tercihlerinde. Neden inandırıcı değilim ya da inandırıcı olmalıyım? Kimin güvenilir ki yalnızlığı? Dokunulmak istedin, açıklama yapmak zorunda değilsin ki. Sen güneşten kaçamayan martılar gibisin, kadın kadar sıcak düşlerin, yalnızlıktan kurtulma çabaların. Geceler seni affetsin. İskeleye mırıldanıyoruz. Gelişleri gidişlerden ayıramayız. Acı verse de öğreniyoruz. Alışkanlık ve aşinalıklarımdan beni birkaç gün alıkoy ne olur. Ölen bir adam gibi bıraksam geçmişimi ölmeden. Üzerimde düşüncelerim yenilensem.

Perşembe, Ekim 18, 2007

Yalnızlıkla Ödeyeceğim

Hayatın içindeyiz hepimiz. Sanki ne hissettiğimizi kaybetmiş gibiyiz. Kuralsız değil ilişkilerimiz. İhlal kurbanlarını bir yalnızlık ayininde daha geceye verdik. Anları uzattık zamana gerdik. Anımsandığımızı bilmedik her anımsayan gibi. Dünü unutmuş tüm sevişmelerimiz. Sanki kalbimize bir şarkı seçmiş, yaşamı sarhoş etmişiz. Suskunluğundan bir kez olsun çıkmaya gör, kelimelerin eder sevdiğini kör. Belki bir tek sensin zamansız. Tüm zamanlar da ansız. Farkında mısın odanda tüm arkadaşların cansız. Evine dönüşlerini karşıladı kapı komşun, koridorun. Bir bekleyenin yoktu. Bir el sürüklemedi seni sessizliğe. Direnmek istediğin bir gülümsemeden yoksundun seni hafif aydınlanan karanlığa çekende. Oyunun da içi boştu. Senden uzaklaşan adımlarındaysa yalnızlık loştu. Hesap lütfen.

Sarhoş Mu Tüm Kelimeler?

Kırmızıya seni sordum bu gece. Dudaklarına bir gülümseme yerleştirdim gizlice. Seni açtım pencerelerde. Biraz içime sokul istedim. Perdelerin gecelerimi örtmesine alışmıştım. Sana sır saklayan geceleri dinle. Saçların çıplak omuzlarını sevsin, belini yakınlığından esirgemesin. Biraz uzan gözlerime. Sırt üstü tüm geceler. Seni almıyor sevgimle taşırdığım düşünceler. Bir kadeh şarap daha doldurdum senin için kaldırdığım yarına. Sen sensizliği ver yalnızlığa. Ben daha fazla adımla kalamam. Yaşamaya bir şarkı beğenirim gecelerden. Ben kadını dolaşırım sözlerimde. Sevince işkence senin olmayan her hece. Neden tercihin hep bir bilmece. Bir kere olsun çözme. Bir kere olsun karış. Bir gece gibi kırıl günden. Uzak durma bu gönülden. Gelişine bir gidiş ayırdınsa, ben seni yaşamak istediklerine uğurlarım. Bana sadece seni anlatan bir öykü ayır. Saatlere sarıldım da, dakikaları kurtaramadım hayal ettiğim yüzünden. İçime aldırmadın be kadın. Sen misin kendin sandığın adın? Hadi be tüm yaşanmayana iyi geceler. Sarhoş mu tüm kelimeler?

Sen De Unutulana Yakınsın

Aşk sana bir kez daha randevu verdi de sen bu sefer de hayata geç kaldın. Yine zamanından önce kelimelerindeydin. Hiç susturamadın ki yalnız gecelerini. Başıboş sokaklar gibi aradın denizi seven o güzel kızın öyküsünü. Bir kadeh gül kokusu kırmızı olan, bir düş gecelerine Bozcaadalı karalahna sek şarap gibi dolan. Seni adımla tanıştırayım. Belki hatırlamak istersin diye söylüyorum. Belki de unutmak istersin geride bıraktığın bir yılda. Kalmaz unutulanlar vefasız akılda. Sarhoş bir adam gibi gülümseyebilirim anlamsızca. Gecende ışık varsa oynayabilirsin yansımalarla. Bir fotoğraf kadar iyi anlatamasan da boşver saklanana. Kim aldırdı yarından geri kalan geçmişe. Kim ne derse desin şarkılara şehirler seçelim. Bir gün kendimizden de ötelere geçelim. Belki varırız birlikte sonsuzluğa haber salan bir ana. Kader sandım aldanmayı. Arzuladım kana kana kanmayı, seni duygularımdan içmeyi. Kader sandım sana değerinden fazlasını biçmeyi. Kader sandım uyanışımı. Bana biraz anlat istedim. Bana biraz sokul ve bende bir nefes alış bul istedim. Durdum gözümü kapayışlarda. Hiç konuşmazdım sen olsaydın sustuğum anlarda. Sana sır getirirdim yaklaşmadığın gözlerimden. Sessizlik uzak dururdu sözlerimden. Kaybolanın mirasıyız geleceğe. Seni sordum akıl almaz sevişmelere. Dans ettim yıldız derdindeki gecelerle. Sızdım yavaş yavaş bir kadehin dibine. Düştüm söze yüreğin eleğinde. Sevmek benim neyime, yalnızlık kadar derin düşüncelerim. Isır şarabın tadını. Senedele be, sendele bir kere. Bırak ne derlerse desinler. Düş düşlerine. Yarın yarından eksiliyor. Yalnızlık yalnızlıkla sevişiyor. Ben ne diyeyim koridorlara. Ben mi bıraktım bu evi duvarlara. Ben mi yol göstermedim kalbimi soranlara. Şarabın sesiyle gece yarısı olmakta. Beni sadece karanlık duymakta. Seni kendimde aramak hataydı. Bir dakika diğerine sırnaştı. Belli ki o da benim kadar yalnızdı. Adım da beni tanımıyordu. Sordum yaşamanın nerede kaldığını. Anahtar deliğini denk getiremeyen bir sarhoş gibiydi cevabını bulamayan sorularım. Seni gereğinden çok içmiştim yalnızlıktan. Boşver adına. Sen de unutulana yakınsın. Hangimiz kaldık ki bizden sonrasına.

Salı, Ekim 16, 2007

Sadece Hava Mı Soğuyordu?

Metronun kapı camına istediğim gibi yansımıyordum. Simam kayboluyordu zaman içinde. Aynı yönde farklı mesafe aralıklarıyla ilerleyenler iskeleye varmaktalar. Kalabalık öyküye malzeme olmakta. Hava soğudukça mavi kaynıyor sanki. Küçük sabırsızlanmalar yerinde duramaz oldu, gözlerimle buluştu. Üşüyen insanların adımları daha da hızlı. Hayat vapurdan inen yüzlere dağıldı, ben Rıhtım Kafe’de çayımı yavaş yavaş keyifle yudumlarken. Bugün erkenciydim, sekiz yirmi beş vapurundaydım. Manzara dümen kırdı akşam olma sevdamıza. Rüzgar çalıyor, vapurun demir korkulukları şarkı söylüyordu. Güneşin iltifatını hak ediyordu makyaj yapmasını bilen bir kadını anımsatan, kırmızısı kıvamında banklar. Bankın sırtına başını yaslamış olan gölgem eski bir radyoda hayatın kanalını arar gibi yer değiştiriyordu. Sabah programları yirmi dakikaydı ne yazık ki. Bayrak çılgına dönmüştü esintide, her halde o da memleketin haline üzülüyordu. Ellerim donarken yalnız bırakmadım martıları eksik olmayan uzakları. Sadece hava mı soğuyordu? Güneş dokunmayı sever, fazla konuşmaz. Sahil arabalarıyla oynuyor. Bense rakamlarla arkadaşlık etmek zorundayım. Güzel bir kadın geçti birazdan adımlarımı saymaya başlayacak ışıklardan. Her zamanki gibi palmiyeleri bankaya kadar izleyen düşünceli bir adam ve kelimeleri. Güzel bir kadın daha geçti adımlarından. Kendi hayatı var gibiydi. Soğuk bir sonbahar günü gibi sessizlik ve kendini beğendirmişlik döküyordu.

Kimse Elimden Tutmasa Da

Susmak istiyordum. Kelimeleri duyguların incinmesinden sakınmak, sessizliğimi duymak istiyordum. Duyumsamak istiyordum şarabın kokusunu. Hiç kendime kendimi sormadım, sormaya cesaret edememiştim de. Konuşurken kayboldum yabancısı olduğum gözlerde. Bir kez olsun susmak istiyordum erişilmesi güç yıldızlar gibi. Durmak istiyordum gecesi karanlık deniz gibi. Anlaşılmasam da uzanmak istiyordum sır vermeyen bir güzel kızın yanına. Üşümek istiyordum, ısınmak da. Çıplaklığımı sevmek, utanmamak istiyordum. Adım benim için değildi. Ne hissettiğini kaybetmiş bir adam gibi aranıyordum düşürmüş olduğum omuzlarımı. Bir kız adımı bulup da bana getirmemişti. Bir sokaktan diğerine yaklaşan apartmanların dönüp durduğu yalnızlıklara çekilmişti insanlar. Geç kalmıştı beni geceleri başkalarında arayanlar. Sen ne anlarsın yalnızlıktan. Yolun geride bıraktığı şehirler, uğradığı ışıl ışıl kıyılar, duyduğum pişmanlıklarda yer ayırdığım kadınlar gece olurken gülümsemek, elleri cebinde, özgür bir adam olmak istiyordum.

Pazartesi, Ekim 15, 2007

Başka Öyküler

Zor soruların kolay cevapları olamadık hiçbir zaman. Denizler de geride kalmış aşklar gibi. Başka öyküler başka martılar, inişli çıkışlı, güneşli uzaklar. İnsanı içine alan bu hayal keskin ve soğuk sekiz kırk vapurunda. Yeni bir hafta, yabancı olmadığım bir yabancılaşma. Çay, çay diye dolaşan Atilla Abi’ydi artık. Avucumun içine sığınmıştı sıcaklık. Bense yirmi dakika sonra sahne alacaktım beni inandıramadıkları bir yalanda, hayatını kazanma oyununda. Rüzgar içindeki insanı üşütür. Başını kaldırışın bir bakış arar karışacak. Ansızın elinin tutulması ne güzeldir. Anı birlikte susturmak ne değerlidir. Karşıyaka hoş geldin dedi kelimelerime. Yüzüm donuyordu. Martıları duyan bir iskele, sessiz insan akıntılarını karşılayan ışıklar.

Pazar, Ekim 14, 2007

Her Yer Yaşam Sevince

(Assos-Çanakkale-Truva-Bozcaaada bayram turundan kısa notlar. Her şey anlatılamıyor, tıpkı aşk gibi. )

Çanakkale senin kadar güzel. Akşam günbatımında gözalıcı renkleri kuşanırken otelimize ulaşmaktayız. ( 12-10-2007 18:11)

Yaşamak öykülerin yorgunluğuna değiyor. Öyle bir esrar ki kaçışıveren sokaklar. Denizin kıyıya anlattıklarında otelimiz. İnsan sevildikçe akşam oluyorsa, farklı olmalı hayatın getirdikleriyle karşılaşmalar. Küçük, maviye açılan mutlu bir pencere önünde değerli, düşüncelerle seni dolaşmak. (12-10-2007 18:44)

Bu gece yağmurun anlatacakları var Çanakkale’ye. Denizin şarkısı nereye gitsem benimle. Hayatın selamı duyuluyor karşı kıyılardan. Geceye geçişimiz küçük balıkçı teknesinin tutmuş olduğu manzarayla varıyor limana. Yalnızlığa demir atmış olmak var ya, işte o zaman gözlerini kapayıp da düşlere rüzgar sarmak zor. Ürpermek paylaşılmalı, anlara hiç alışılmamalı. ( 12-10-2007 19:11)

Gemi birkaç satır gibi geçti sözlerimden. Ağır ağır karıştı karanlığa. Bir bardak çaya seni anlatıyorum. Düş dolduruyorum boşluğuna. İyi geceler. Suyun kayalara vuruşu huzur veriyor. (12-10-2007 21:00)

Şube aracımız renginde bir araçla giderken, son anda fren yapıp durabilerek önümdeki dolmuşun tamponuna dokunuyorum. Bu durum birkaç kez tekrarlanıyor. Sonra trafikte ilerliyorum, arabadan indiğimde arabanın önünün kaza yapmış bir taksiden kalan bir kaporta şeklinde olduğunu görüyorum. Arabanın motoru da yok şaşırıyorum. Arabanın plakasının 35 F 546 olduğu gözüme çarpıyor. O anda uyandım, genelde rüyalarımı unuttuğum, ya da hiç hatırlamadığım için hemen not aldım sabah saatin altısında. Ne garip rüya değil mi? Günaydın. Feribotla Eceabat’a geçmekteyiz. Hava oldukça kapalı olsa da manzaranın bu haliyle de keyfi başka. Senin de güzel bir gün geçirmen dileğiyle. (13-10-2007 08:50)

Conk Bayırı’na çıkıyoruz çam kokusundan ve 261 rakımlı tepede bu topraklara karışmış daha on dokuz yirmilerinde şehit düşmüş gençlerin hazin öyküsünden. (13-10-2007 14:27)

Burada bir karar verdim. ( 13-10-2007 14:30)

Bunu sana zaman içinde söyleyebilirim. Sevgiler. (13-10-2007 15:51)

Sanki yağmur değil bir resim getiriyor bulutlar. Bir başka dünya var gözlerime yaklaşan karaltıda. İçinde hayal kurup dolandığım gizem akşamı geceye teslim ederken, kayboldum yolun açtığı oyun bahçesinde. Bir otobüs düşüncelerimi taşıyordu. Truva’da dört bin yıl öncesinin büyüsünü geride bırakmıştık. İncir ağacının karşıladığı günbatımından Altınoluk’a dönüşümüzde virajlar sabırsız varmak istiyordu denize. Her yer gece. Her yer yaşam sevince. (13-10-2007 19:36)


Çam ormanını aralayan manzara nehrinde akıyoruz. Otobüsün camındaki yağmur taneleri birbirlerini günaydın deyip geçiyorlar. Toprak ıslanmayı özlemiş, giyinmesini bilen bir kadın çekici sonbahar geceliğiyle. Küçükken otobüz camlarına yansırdım. Beni de içine alan hikayelerde büyüdüm. Yağmur yağınca ne de güzel kokar bu oyun. Saat sekizi kaç kez daha sekiz geçecek bu hayatta? Değerli doğduk acı ve sevinçlerimize. İçim sarılıverdi işte yamacın renkli vücuduna. Bana ihtiyacı yoktu hayranlık uyandırışında. Karşılanmak ve karşılamak kadar doğaldı güzelliği. Göğün kıymetli yeri yeşil ve sessizdi. Akışın suskunluğu ağaçların masal bayramını kutluyordu. Biz mi bulutları geçiyoruz, onlar mı bizi geçiyor? Göçmen öykülerin biri de benim. Duyulmaz bazen kelime çırpışlarım. Elini çenesine yaslamış düşünen yaşlı amcanın torunları olmalı. Bir arada içimizden geçen yola bakıyoruz. İnsanın omzu bir arkadaş çekiyor. Küçük bir kuş geçti yalnızlığımdan. Bulutların içine atlamayı, kaybolup şekillerinde yüzmeyi seviyorum. Hep bir resim çıkarıyorum diplerden. Hayatın grilerinde hep bir hayal hakkı vardır. Sevmek ve sevilmek gezgindir. Masalıma beton dökmüşler. İnsanın tutsaklığına girdik. Sokaklarında içi daralıyordu binalardan. Bozcaada’ya kaçmak istercesine ayrıldık Ezine’den. Yol soluklandı bayırda. Koyunlar kaçıştı gülümsememizden. Sen de yanımda olsaydın yolun hayat arayışında. Şimdi sarı uzaklar, çayır türküsünde. Bir ben mi halini hatrını soruyorum küçük çalıların? Herkes uyuklarken ben dokunuyorum gözlerimle, dokunulmamanın acısını bilen bir kişi olarak. Zeytin ağaçları bize Bozcaada yolunu gösterdi. Kıvrıldık nasibimize. Hepimizin sessizliği yaşamı duyuyor. Sen de bir bardak çay gibisin. Yol verdiğim karşılaşmalar gibi çekip gidebilirsin. Her insan kendi yolunu taşır. Sen de zaman görmeden bir an aşır. Sırrın varacağı yine sır. Duymak istediklerini sor ben senin duyabileceklerin olayım. Tarlalarda da saat dokuz mu? Uyandın mı bir başka sabaha? Hikaye kırıntıların da keserdi açlığımı, önemsendiğimi sanardım. İskeleye vardık nihayet. (14-10-2007 09:15)

Dalgalar omuz veriyorlar birbirlerine. Hayat güvertede beni sallıyor. Bulutların arasında beliren güneşi paylaştık martılarla. Güneş ışığını bırakmak istemeyen deniz gözlerime tutunuyor. Dalgaları yarışımız bembeyaz köpürüyor. Dışarıda olmak güzel ve soğuk seni düşünmek gibi işliyor insanın içine. Vapur arada sarsılıp kendine geliyor. Varmak deniz kokuyor. Isınmak istercesine Bozcaada’yla birbirimize sokuluyoruz. Ürpermenin detaylarında oyalanan, sonsuzluğa yuvalanan bir an, kış güneşi gibi nazlı. Bir sıcaklık yaşanan, saklanan ve kaybolan. Hayat dalgasını geçiyor. Ne de sevimli serpiştirilmiş çatılar. Bir kadeh şarabı hak etmiş gibiyim. Yalnızlığım liman ararken, mavice kucaklanıyorum. Öykü kıyının keyfinde. Diğerleri içeride. Ben kendi içimde, dışarıdayım. Beyaz kireçli selam veriş, güleryüzlü balıkçı tekneleri, davetkar kızarmış balık hayalleri. Hafifçe yanaşırken duygulara bir an kapadım gözlerimi sana. (14-10-2007 11:01)

Herkes sıcak bir köşe ararcasına telaşlı. (14-10-2007 11:20)

Yamaç sakinleri yol boyunu izliyor. Gök deniz, yer deniz. Akşam hayal çıkarmak için yeterince sessiz. Edremit’ten İzmir’e yaklaşan bir güneş çizili bulutlar. Gök falına bakan bir şaman gibi boyuyorum zihnimi. Gri yanarken kara bulutlar günbatımını zeytin ağaçlarından saklıyor. Tanımadığın bir kişiye aşkı sorabilir miydin? Ayvalık’a bize davet eden trafik ışıklarına başka bir öykü söz verip, seçimimiz diye bildiğimiz aşinalığımıza dönüyoruz. Yediye yirmi var tüm arabalarda. Yediye yirmi varı yaşayacak kadar şanslıydık. (14-10-2007 18:40)

Perşembe, Ekim 11, 2007

Yaşamak İçin Bir Gün Öleceğimizi Unuttuk, Her Şey Yaşamak İçin

Yaşayarak gör seni gülümsetip gülümsetemediğimi. Hüzünlüysem yaşayarak karar ver elini uzatıp uzatmamak istediğine. Yaşayarak katıl sana yaşatabileceklerime. Gitmek isteyişine seni seven bir not bırakır yüreğim, kendine bir başka öykü bulmak isteyişinde. Korkular rehberlik etmesin bize. Susmak seni açtığında narin anlaşılmak. Yaşamak birbirimizi konuşmak. İkimizin dilinde seni seviyorum demek birbirimizi öğrenmek. Gözlerimi kapadım ve bir pembe rengi kovaladım. Bu oyunu yatağımda uzanıp çocukluğumdan beri hep oynardım.

Uyanmak Heba Mı Oldu?

Kalbin hislerine danıştığında ona kulak ver. Seni hiç yanıltmadı bugüne kadar. Bırakma kendini, gözlerini kapayışını kandırmak isteyişlerine. Gerekiyorsa hakkıyla üzül yine de. Artık feda etme kelimelerini. Cevaptan evvel sen geliyorsun. Hiç susmadın ve hiç susmayacaksın. Hiç aldanmadın ve hiç aldanmayacaksın. Bir gün gerçek öyküyü duyacaksın. Hayat sana gece gece anlatacak. Derin bir nefes al ve düşüncelerini bırak hayal ettiğin göğe. Seni gülümseten martını izle. Biraz da onun bir şehri kanatlarında kaybedişini dinle. Aç kollarını sevdaya, gerse de seni aşka. Uçacakmışsın gibi al rüzgarı omuzlarına. Bir kızı gidecekmiş gibi uğurla yoluna. Sen de kalacakmışsın gibi yapma hayata. Sessizliğin içine karıştırdığın bakışlar hiç anlaşılmadı. Hep bir şüpheyi uyandırdın yanlışlıkla seni seven sevgililer yerine. Sır saklayamayan bir yalnızlık seninkisi. Olur mu hiç kaybetmenin efendisi? Kaybetmek kaybedenindir. Bir yastığın tesellisinde sabah olur elbet. Sokakları ayak seslerinde taşınan şehirlerde deniz kokar suskunluklar. İnsan insanı saklar. Yakın yakını uzak kılar. Uyku düşlere en kestirme yoldu. Uyanmak heba mı oldu? Saat ikiye kavuştu da, sorulara iyi geceler diyemedim.

Çarşamba, Ekim 10, 2007

Gözlerini İlk Açışın İçim

(Metrodan çıkıp, sabah sekiz kırk vapuru ile işe gelirken)

Seni düşündüm o an. Biraz daha kafam karıştı. Biraz daha sözüm dolaştı.

Bir kızın çantasını yerleştirme telaşında, elleri ceplerinde bir adamın sakız çiğneyişinde cama yansıyan suskunlukların bakışlarından sıyrılıp Konak’ta indim.

Seçebildiğim en uzak martı içim. Düşleyebildiğim gözlerini ilk açışın içim. Denizi izleyen Karşıyaka içim. Seni bir kumsala anlatışım da içim. Kelimeler maviyse içimin dilinde, dalga sesleriyle anlaşır seni duyuşum. Giyinişin, hayata çıkmak üzere oluşun, kapını dönecek olduğun akşamlara bırakışın içim. Bir gün elimden tutarsan ve sende gözlerimi kaparsam ömrün bir günaydın kadar kısa ve değerli olduğunu yaşayabilirim. Yansımalar sakinleşti. Saat dokuzu bir adım geçti.

Seni Seviyorum Bekleyişim

Gözlerimi kendime kapadım. Seni gören bir düşe sordum geceleri. Bir seni seviyorum diyemeyiş kadar erken uyanıyordum, senden habersiz hayallere sakladığım güzelliğinle. Korkularımda yerin vardı, seni hiç bırakmak istemeyen geleceğimde de. Bir sır verseydi duvarlarım, sana açılırdı mahcup kapım. Biz suskunluğa sığamayız. Kelimeleri bir köşeye asla yığamayız. Anlaşılamayan birikiyor kalbimde. Söyleyemediklerim bende kalsa da aslında tamamıyla senin. Bir fotoğrafın benden kıskandığı o güzel gülümseyişindeydim yatmadan önce. Yine seni davet ettim az önce, sessizce. Duymanı istediğim de yalnız senin. Dün yarından döndü geri. Aldı tüm sensiz günleri. Adını verdim odamdaki yalnızlığa, sarındım seni benden ayıran karanlığa. İyi geceler dedim tüm dileklere. Bekledim seni de bir gün alıp gelirler diye. İyi geceler dedim seven kalplere. İyi geceler dedim ve gözlerimi kendime kapadım. Yalnız sen vardın.

Yalnızlık Serinledi

(Salı sabahı işe giderken)

Sizi her gün ile tanıştırayım. Bugün metroda karşılaştık. Hikayelerin arkası kesilmiyordu. Sessizlik de akışkanmış. Yansımakta olduğumuz cam bir bardak dolusu yüz gibi. Hiç kimse gülümsemiyorken, bekleyenlerle yer değiştiriyoruz Konak’ta. Yalnızlık serinledi. Yaşam bandı beni iskeleye uğurladı.

Denizi bırakmak istemeyen yakın uçuşlarına sevdalıyım. Martı hep öyküler getirdi. Elinde çay bardağı olan sıcak insanlara uçtu, onlara bir mutluluk mavisi bulmuşçasına. Adına yakışırcasına yaslan arkana. Yakın, daha yakından derin uzaklaşıyor gemilerin suskunluğunda. Şehrin özlediği kış hafifçe dokundu gökyüzüne. Yalnızlık serinledi. Motor seslerinin birbirlerine merhaba diyen yansımalarında Karşıyaka İskele’ye yanaşıyor Salı.

Pazartesi, Ekim 08, 2007

Dur Kal Dedim Düşüncelerime

(Dün gece İstanbul dönüşünde beni karşılayan duygulardan)

Bir karanlık yaklaşmaktaydı sessizliğe, ağır ağır vardı geceye. Bir gözlerini kapayış dur, kal dedi düşünceye. Bir kadın soruları cevapsız ilerliyordu. Bir rastlantıyı kıskandırabilirdi. Güzel olduğunu duymaya ihtiyacı yoktu. Nefes alışları başını döndürdü. Hayat gözlerine bırakıyordu onu gülümseten anları. Uzak peşinden ayrılmıyordu. Adımlarıyla yakındı.


Gecelerim tuval oldu. Ressamlar hep üç buçuk saat mi uyurlar?

Bir gün geçmiş biz olabilirsek eğer, o zaman gelecek el ele oluşumuza değer.

Önce fısıldardım sen duymak için yakın kal diye. Halen Havaş’tayım. Birlikte karanlığın farklı iki ucunu tutuyoruz.

İçine seni doldurduğum bir sessizlikte cevap olabilirsem, beni bulabilirsin sorularında.

Gözlerin benimle konuşur muydu?

Beni karşılayan gece çok güzel. Gözlerimi kapayışım Havaş’ın kalkmasını bekliyordu, hareket ettik gözlerimin yol açışına. Bir düş tek başına.

Ben seni önemseyişime kalkan uçağa binmekteyim. Sevgiler, cebimi kapamam gerekli.

Bir Kızı Daha Severken

(Sabah sekiz kırk vapurunda)

Vapura bindim. Yine öykü saati. Merdivenleri çıkarken, önümdeki adamın arka pantalon cebindeki renkli, ince tarak dikkatimi çekti. Florasan lambalarıyla küskün kızın tarakla arası nasıl diye gülümsedim. Hayatın içinde sana da yer ayırıyordu gözlerim. Mavi bendeki değişikliği fark etmişti. Güneşliydi vapurun kürek çeken yansımaları. Sen de bizim gibi Karşıyaka’lı oldun diyorlardı.

Ne martı aynı martı, ne de ben aynı Ferit’im. Farklı açıların rehberliğinde maviyim, gemileri dinlerken. Güneş için daha çok erken, martılarla kahvaltı ederken. Saat dokuz olmakta bir kızı severken.

Pazar, Ekim 07, 2007

Aldanmak İstiyorduk Yine De

İstanbul ile baş başa kalabilmek isterdim. Sabahım neler olup bittiğini anlayamamıştı. Güzel şehirlere uyanmak, başını kaldırıp da hikayelerin belirsizleştiği yol ayrımlarına kayboluşlarında eşlik etmek, adımlarını aşıp da günbatımlarını martılarla yakalamak, kendine cevapsız da kalan sorular bulmak alışılagelmiş bir yalnızlıktı. Otelimden çıkışım uykusuzdu. Bir oyunda bana da yer ayrılmıştı. Birazdan bankanın eğitim salonunda olacaktım. Yaşanmamış geceleri gözlerinde bir adam gibi görünmeyecektim. Beni saklayan sözlerde izin verdiğimce anlaşılacaktım. Odam beni farklı duygularla uğurlamaktaydı. Dağınık yatağımdan yalnızlık yeni kalkmış gibiydi. Bakışlarım birkaç dakika sonra kalabalıklaşacaktı. Taksim beni hayatın yeni sayfalarına yazacaktı. Bir anın berisindeydik. Yansıyan biz miydik? Aldanmak istiyorduk yine de, nasıl olsa hazırdık gecelere.
(06-10-2007 sabahı-İstanbul)

Cumartesi, Ekim 06, 2007

Bir Düş Mü Görmüştüm?

Belki bir gün sen anlatırsın İstanbul'u sessizce. Düşüncelerim Beşiktaş'tan Taksim'e tırmanıyor.
...
Birbirimizi ne kadar tanıyoruz ki diye sordum kendime ama yine de varlığında gözlerimi kapamak istiyordum. Seni duymak için susmak ve kendimi hikayene bırakmak. Goncadır taç yapraklarının sımsıkı kucaklaşması. Zaman alır bir sırrın çiçek açması. Uyuyan bir mevsimi uyandıran esintiyle geldim otele. Korktum seni düşünmeye hemen alışıveririm diye. Yastığıma adını verdim. Henüz görmediğim bir düşe başımı yasladım.
...
Bana sabahı getireceğini hissediyorum. Teşekkür ederim bana eşlik ettiğin dakikalar için. İçimi hafifleten bir iyi gecelerdi seninle konuşmak.
...
Gözlerin beni hayat gibi geçerse
Kalabalığın içinden yaşamayı seçerse
...
Bir düş mü görmüştüm? Kelimelerimden mi uyanmıştım? Yine çok konuşmuştum.

1602 Nolu Oda-Lamartine Otel, Taksim

Odam yine yalnız bir erkek der gibi karşıladı beni. 1602 yılını yaşamış bu şehirden bir tarih gibi odamın kapısına beni tanıtan koridorlarda adımlarım bir sessizliğe daldı. Bir kadını özlercesine sarıldım boşluğa. Yalnızlık hep eksik değil miydi? Çıplak bir ten dokunulmazsa giysilere saklamaz mıydı geceleri? Gözlerimi kapayışımı bir nefes alışa vermek istiyordum. Ellerin beni dolaşsın istiyordum. Sen yaşamak istediklerine rehber ol istiyordum.

Sen Sadece Kendini Yalnızlığından Sakın

Hikayelerin akıl almaz oyuncuları yaya geçidinden geçerken ben Havaş otobüsündeyim. Bugün hangisinin adımları kendisini bekleyen bir sevgiliye koşarcasına heyecanlıydı? Hangisi sadece hüznünü görüyordu kalabalık yalnızlığında? Bir binanın diğerine yetiştirdiği bu sırda Taksim beni iki gece ağırlayacaktı. Derdine aşık bir şehirde kalacağım Lamartine Otel'in yolunu tutmuştum. Kokusunda kadın olan şehirler, gece doğuran günler, sancıların adres sorduğu sevinçler, her şey yaşamak kadar yakın. Dinmeyecek bu sevilmeye akın. Sen sadece kendini yalnızlığından sakın.

Gizemli ve Tutkulu Bir İstanbul

Binlerce metre yükseklikte seni düşündüm. Şimdi gözlerim bir çocuk gibi trafikte arabalarla oynuyor. Hayatın kalabalık köşelerinden birinde havaalanından kaçışan kırmızı ışıklı otomobiller. Kimilerinin dörtlüleri göz kırpıyor nefes alışlarıma sokulan şehre. İstanbullu bir kediye gözüm takılmışken Havaş ücretimi ödedim. Yanı başımdaki boş koltuktaymışsın gibi seninle konuşmamın adı yalnızlık mı? Beni otelime götüren virajlı bir gecede hikayeler yolda. Hızını arttıran kıvrılışlar sanki denizi arıyor. Bizi bekleyene dağılıyoruz. Gözlerimi kapamak ister gibiyim. Seni karşılayan anları merak ettim. Seni beklenmemiş bir sürpriz gibi şaşırtmış olabilirim. Tüm arabalar gözlerini pür dikkat açmış karşı şeritte. İnsanın elini yalnız hissettiren bir karanlık. İçi yaşamla dolan bir boşluk. Umarım keşke beni gece ikide havaalanından arasan daha iyiydi diye düşünmüyorsundur. Suçu bu güzel şehre atabilir miyim? Düşüncelerimin dolaştığı bu büyülü şehirden sevgiler. Gizemli ve tutkulu bir İstanbul.

Sensin Yalnızlık Saklı Kadınlar

Rüzgar sana dokunmamı ister miydin diye hiç sormadı, sokuldu içine sevileceğinden emin. Dolaştığı tüm maviyi anlattı duyulur muyum diye kaygılanmadan. Vapurlara, martılara hep sevgili oldu. Güneş şehri izliyordu. Karşıyaka'yı sevdiren bir sabah daha. Kıymetini bileyim diye tam yirmi dakika. Geceler yakın olmalı gözlerini kapamak isteyen bir suskunlukta. Rüzgar gibi sessizce konuşmalı bizi saran yalnızlıkta. Aşk, ten ışığı kapatışlar. Düş duvarlarında günışığı, kıyı hafta sonuna hazır. Bir martı bizden önce varmak üzere iskeleye. Onun işi mutluluk. Mürekkebim deniz mavisi olunca yazmadan duramıyorum. Sensin yalnızlık saklı kadınlar.
(05-10-2007 sabahı işe giderken Konak Karşıyaka vapurunda)