İşlenebilecek En Güzel Günaha
Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.
Hakkımda
- Ad: Erdem Ferit Baskaya
- Konum: İzmir, Türkiye
I like dabbling in English. Words welcome people in me.
Cuma, Kasım 30, 2007
Neden Aldırıyorum Ki?
Çarşamba, Kasım 28, 2007
Ellerim Dondu Aldırmıyorum
(Sabah sekiz kırk vapurunda bir bardak çayın sıcaklığından)
Martıların uçuşunda çizilen bir bekleyiş, süzülüşlerini takip eden görmek isteyenin çizgilerinde kalabalıklaşan bir resim. Yeter ki içinde kal ve kendine denizin armağan ettiği bir düş al. İnsan rüzgarla uyumlarını kıskanıyor. Kanatlarına şehre olan hakimiyetlerini doldurup dalıveriyorlar canları istediğinde bakışlarıma. Gökyüzü eğlenceli olmalı. Üşüyorum ne güzel. Üşüyorum hayatın içinde. Esinti yüzüme su tanecikleri getiriyor. Küçük dokunuşlarında yakalıyorum mutluluğu. İnsanın içine su serpmek bu olsa gerek. Hava soğuk ne haklıyım ne de haksız. Rüzgar daha bir sıkı sarılmaya başladı bana. Belki de beni bırakmak istemiyor Karşıyaka’ya. Ellerim dondu ama aldırmıyorum. Ellerim boş ama aldırmıyorum. Gözlerim hayat dolu, aldırıyorum sensizliğe. Martılar da ışıltı da denizin yüzeyinde. Hikayelerimize dağılma zamanı.
Kal Deyişler Nafile
(Sabah vapurun güvertesinde)
Benimkisi sadece bir duygu rehberliği, deniz ne benim gördüğüm deniz, martı da ne senin hayal ettiğin martı. Yaşanmışlarda aranan imgeler yaşanandan sunulan. Karşılaştırmalar buluşması kelimeler. Her biri farklı kapılar açan büyülü bir anahtar. Çiçek zamanında açılmak ister. Beğeni bezenirken güzellikler, yaşayanın takdiridir kaçıp giden serüven. Akşam ile sabah karışmış gibi. Vapur akıyor hareket sürüsünde. Gözün yakalayamayacağı detayların kayboluşunda zaman geçiyor. Omzunda bir sessizlik eksik. Suskunluğu paylaşmasını öğrenebileceğin bir sokuluş eksik boynunda Yine yetiştin hayat telaşına. Kal deyişler nafile, dinginlik boşuna mırıldanıyor dalgaların iskeleye yanaşışında. Duyduklarımız da, gördüklerimiz de farklı. Gerçek, bir kadının endamı. Gerçek, sokakların birbirinden ayrılışı.
27/11/2008
Pazartesi, Kasım 26, 2007
Bazen Üzülmeye De Değer
Akıp giden trafiğe bakarken bugünün gerçekliği diye düşündüm. Yüz yıllar önce at arabaları geçiyordu yürüyen adamın bakışlarından. Anın gerçekliği canımı sıkıyordu. Göztepe’deki üstgeçide varmadan sokak lambalarının yansımalarından geçen suyun küçük kıpırdanışlarındaydım arabalar bir bir kırmızı ışıkta dururken. Aşina olduğum bir görüntüde otobüs durağını geçtim, üç bank karşı kıyıları seyrederken.
25/11/2007
Gece Şarkılarını Seçince
Pazar, Kasım 25, 2007
Yarın Bir Martı Teselli Ederdi De
Yaşamın Başka Sokakları Olmalı
Hep Yaşamayı Seçeceğiz
Gözlerimi Kapar Seni Anlarım
Sadece Gözlerimi Kapayışıma Uğruyorsun
Cumartesi, Kasım 24, 2007
Günün İçinden 3.
Günün İçinden 2...
Günün İçinden 1...
Ya Senin Ellerin?
Cuma, Kasım 23, 2007
Bildiklerinde Misin?
Perşembe, Kasım 22, 2007
Hayat Yalnızlığa Da Yakışıyor Aslında
Hep bir martıyla geldin düşüncelerime. Hep bir özlemle uğurlandın gidişine. Hep güneş vardı saçlarında, hep bir gülümseme içimde. Dinlemesini biliyor iskele, dalgalar anlatmak istiyor maviyi. Susmuyor yaşam sevince, sessizlik de konuşuyor. Senin martıların yok. Benimse duymak istediklerim çok. Gözlerimi kısmak zorunda kalıyorum bakarken uzaklaşan kıyıya, vapur güneşin sıcaklığından keyif alıyor benim gibi. Uçma sevdalılarım kanat dolu tatlı esinti. Yetiyor gönlüme bu kısa gezinti. Ömür gibisin anlaşılmadan geçiyorsun. Hikayelerin bölüşüldüğü bir zamanda karşılaştık, gözlerimizi kapayışlarda ayrıldık. Bizim sandık yalnızlığı, yanıldık. Vardım yine karşıya sekiz yirmi beş vapuruyla. Tekrara yığılıyoruz.
Yakın hissettiğin bir hikayenin içinde kendine yer bulursan, adımların akşamlarına dönmek isterse, daha az aldırırsan hayatın zorluklarına, bir sevgilin vardır. Yürümek sokakları çekiyor kendine. Yine güzel bir kadın gözlerime yakalanıp kurtuluyor. Sadece gülümsüyorum olup bitene ve hayat gibi geçene. Bir adım daha yaklaşabildim şubeye.
Rolüne Alışamamış Bir Oyuncu
Bir sokak hayal ettim, sessizliğinin seni aradığı. Adımlarını hissettim, seni uzaklığında takip ettim. Anlamaya çalışmayacak kadar uzun zaman geçmişti. Ömür ömürlere yol veren bir sokak gibi, sonuna yetişen akışını kaybetmeden. Biraz dinlendim sensiz yazdığım hikayende. Rolüne alışamamış bir oyuncu, sahneler çoğaltan zihninde repliklerinde. Bilirim gözlerin sessizliği iyi oynar. Yatağımda kalkmam gerekliliğiyleyim. Öğrendim anımsamaların boşuna olduğunu, kalbine başkalarının dolduğunu. Yorgun düşüyorum. Ne uğruna kavgam, artık inanmakta güçlük çekiyorum. İnsan evinin, yurdunun yabancısı olur mu? Bir tren tünelde çözülür düşünceden, bazen Ankara’ya savrulur yansımaları hızlı penceremden. Hala senin kıymetli miskinliğinleyim. Sanırım yaşama haksızlık ediyorum.
Değerli Olduğunu Bir Sen Bilsen De
O Kadar İyi Ağırlanmıştım Ki
Yalnızlığın kıvrılışı değişmiyor, köşe başını tutmuş taksilerin bekleyişi beni Üçyol Metro girişinde karşılıyor. Trenin gelmek üzere oluşundayız yine, farklı ama her zamanki gibi mutsuz yüzlerle. Konak’ta görünmeyen bir telaş koridorundan aktık iskeleye, karşıdan gelen hikayelerin direncinde. Kış güneşini seven vapur serinliğe açıldı, şarkısını mırıldanmaya başladı. Bazı tekrarlar huzur vericiydi. Bana bir bardak çay getirmişti yüzüne aşina olduğum, henüz adını bilmediğim abi. Şekerler de yalnız değildi. Onları ayırmadım birbirlerine karıştırdım düşüncelerde. Beyaz boyalı demirlerin güverteyi dolaşışını kovalayan gözlerimin karşılaştığı gölge oyunlarının içine dalıyor mutlu oluyordum. Devasa gemilerin sadece yük taşımadığını geçirdim aklımdan, kaptanın kalbi birçok ülke gezmiş olmalıydı. Bir leylek sürüsü rüzgarı izliyordu gökle nefes alışverişimde. Dinginliğin misafiriydim, o kadar iyi ağırlanmıştım ki daha fazla kalmak istedim.
(Vapurdan inişte düşüncelerin beni her durduruşunda, bankaya gidişimde yol üstünde kenara çekilip de cebime aldığım notlardan)
Ölenlerin hikayelerinden kurtarabildiklerimiz yazılanlar, eksik ve hayallere açık. Güzel bir kadının bacaklarına sarılmış desenli, ince, siyah çoraplar ve uzun çizmeler gibi gelip geçici kaldırımların ömre tanıklığı. Gözlerini kaçırışından seni almak istedim, adını bilmeden. Yaşıyorum içimdeki duygulara anlam veremeden. Her adım birer kelime, düşündükçe, yaşadıkça ve yüzleri karşıladıkça. Bir oyun seçti parmaklarım. Başımı öne eğişlerim nice bakış kaçırdı. Neden dokunulmadım? Haksızlık etmemeliyim güneşe ve Çarşambaya, beni geçen bakışlara.
Ayrılık Kendini Gerektirir
Salı, Kasım 20, 2007
Göğe Elveda Dercesine Bak
On yıllık yaşam tarzı dönüşüm kararlılıkları, kırk beşimle nasıl konuşmak istiyorum?
Yaşamı kaçırmamaya çalışıyor, bakışlarıma güzel olan her anı davet ediyorum. Her zaman bir konuğu var içimin. Yalnızlığım olursa seçimin, ben sana esen rüzgar gibiyim. Saçlarını okşayıp geçen zamandan kalan ne varsa gözlerini kapayışına, ömür. Gelip de geçen sevgililer gibi hüzün. Geleceğe dönük yüzün.
Metro, yüzünde tebessüm olmayan, yorgun görünüşlü insanları taşıyordu halbuki sabahın erken saatleriydi. Tren insanların keyfini Bornova’ya kaçırırken, ben Konak’ta indim. Gülümsemeyen insanlar hemen yer kaparcasına mutsuzlukta, doluştular. Hızlı adımlarla vapura yöneldim. Kalabalık içinden bir kadın gözlerime dokundu, gelip geçişine tutunamadım. Ruhu uyanmıştı ama adını kendine saklarcasına uzaklaşmıştı bilinmeyene. Belki düşüncelerinde kaybolana sızmıştım. Artık içimde martılar uçuyor. Vapur hep deniz bulaştırıyor insanlara. Yolcular daha çok hayatın farkındalar sanki ikram edilen çay anlatmayı borç bilmiş hayatın değerini. Bugün Salı ile oynuyoruz. Ellerim kadınsız. Avucumda çay bardağım, zihnimde cevabı eskimiş sorularım yanaşmaktayız iskeleye. Suyun şarkısının kaptanıyla da karşılaşmadık hiç. O da gizinde öykünün. Ben teslim olmak üzereyim, akşam dönerim gözlerime. Göğe elveda dercesine bak. Sensin yaşamak. Üzgün bakışlı güzel kadın yok mu adın? Kırmızı Peugeot ne de çekici göz kırpışların.
Cuma, Kasım 16, 2007
Haftanın İçinden Notlar
Güzel kafe ve restoranlar insana hayal kurdurur. Hikayelere her zaman ayrılmış masalar vardır. Sevgililer ayrılsalar da, anılar birliktedir. Işık hep en güzel kadınları seçer, aydınlatır. Cafe Recis’de arkadaşımı beklerken kapının açılış kapanışlarından aramıza katılan sesler içinde sessizliktim. Yansımalar ve içim yan masamda erkek arkadaşının kahve falına bakan bir kız.
Hava nasıl olursa olsun vapurda içeri oturmuyorum. Ayaktayım çünkü tüm oturma yerleri ıslak. Şikayet ediyorum sanmayın bu güzel hayatı. Anlıyorum ki ben öncelikle kendimi hiç dinlememişim. Yağmur bunu bana hatırlattı. Beni yarına çağırdı, yağmur tanelerince çoğaldı anlarım. Denizsiz olur mu hayat, ya arkadaşsız? Uyanmak kadar değerli her kadın. Martıların içime sığmadığı, bana kelimeler topladıkları bir sabahta rüzgar süpürüyor ruhumu. Geçişlerin selamıyız. Sevinç ayırırız hüzünlensek de. İçime doldurduklarınla sarhoş kıyılarım.
Karanlığın içinden hikayeler seçmek için yaşamak gerekli geceleri. Unutmak isteyenin olmadı hiç unutulmak istenen. Yaşam yaşanmışı hatırlatmadı hiç. Hep yeniledi yarını.
Bir zamanlar birbirimizin hikayelerini merak ederdik. Bir zamanlar birbirimize yaşamayı sevdiren birer gülümsemeydik. Bir zamanlar küçük oyunlar yaratmıştık birlikte, ikimiz de içinde yer aldığımızdan farklı sandığımız. Bir zamanlar ben de inanırdım inanmak istediğim sözlere. Neden hala kendime dönemedim? Neden içimdeki ses alıp başını gidemiyor? Vapurun pencerelerinden bakan adamlardan biriyim. Martılara sessizlik atan bir adam, sevdikçe yaşlanan. Bir adam düşüncelerinde kaybolan ve gözlerinde bir zamanlar yaşadıklarını bulan. Karşıyaka’ya vefalı mıyım? Saati var alışkanlık ve sorumlulukların.
Çözüm martıları, düşüncelerim çok sesli. Bakmayın sessizliğime hakim göründüğüme. İçine çekildiğim tartışmaların mağlubu değilim, umurumda da değil zaferlerle çıkmak. Kavganın esiri olmadım ama huzurumu kaçırıyor maruz kalmakta olduğum haksızlıklara isyanım. Çıkarlar hep ödünler istiyor benim veremediğim ve asla vermeyeceğim. Bu burnumun dikine gitmek mi, uzlaşmamazlık mı? Neden hatalar bölüşülmüyor? Haklı olduğunu düşünenin neden haksız olabilirliğinde payı yok? Duyduklarımız bizi ayırıyor. Göğe baktım, beni uzaklaştıran maviye. Yaşananların güveni sarstığı bir düzende umut aradım. Ben de insandım ama suskun kalamıyordum kendi doğrularının tutsağı yaygaraya. Çatışmalarda huzur ölüyor.
Perşembe, Kasım 15, 2007
Yudum Dansı
Ekin Geceler
Ben düştüm adına.
Kendimi verdim beni sevmeyen bir kadına.
Ekin oldum yalnızlık hasadına.
Hasıl olamadım gözlerinin maksadına.
Sensizlik Herkese Yeter De
Sende Yaşadığımı Duydum
Düşleyen Unutmaz Düşlerini
İnan Sadece Yaşamak Umurumda
Pazartesi, Kasım 12, 2007
Kalbim Seni Yaşamaya Yakıştıran
Pazar, Kasım 11, 2007
Cafeco
10-11-2007
Yaşama İyi Bak
10-11-2007
Bir Söz Verdim Adıma
10-11-2007
O Duymak İstediğinde
10-11-2007
Cumartesi, Kasım 10, 2007
Haklıydık Ne Yazık Ki
Anı dolduran yalnızlık hissi olmamalı. Hoş bir bayandı, adımlarını yanı başımda durduranın bir tercih olup olmadığını bilemeyecektim. Sessizlik adına çekilmişlerin. Bir köpeğin havlamasının beni iskeleye taşıyışı an. Bugün mavinin içinde bulutlar karamsar değil. Hava kapalı da olsa aydınlık. Birkaç defa sekiz yirmi beş vapuruna binmiştim. Çayları dağıtan Abdullah Abi’nin görünmüyorsun deyişinde değer verilmiş olmanın armağanı vardı. Birbirimizden beklentimiz var mıydı, rastlaşmaların alıştırdığı birer gülümseyiş miydik sadece? Bir çay daha almak için içeri girdim. Atilla Abi nerdesin ya diye duygularını doldurdu güçlü sesine. Ben yazıyordum da içimdeydim konuşmalarımda. Hava soğuktu, çay içiliyordu hele gönüllerden de sunuluyorsa. Yaşamla ısıtıyordum içimi. Kalp kırıklıklarını onarıyordu deniz. Hep o şarkıyı mırıldanıyordu dalga, yaşamak güzeldi. Bir ömür kapışmıştık martılarla. Kıyımız vardı yaşanmışa, uzanıyorduk göğe kaçan yaşanacaklara. Varmak üzereydik yine. Perşembeler de dönüyordu.
Duymayı öğrenmeden seni kırdımsa, benim hatam, benim çabam. Ne varsa bir özre kalan, öğrenilen. Kendimle tanışmalarım kayıplar veriyor kazandıklarında.
O içimin yalnız sesi.
Martılar mı, ömür mü geçiyor? Dün liseden arkadaşlarımla, yine liseden bir arkadaşımın liman içindeki restoranındaydık. Işıklar ve deniz, masada mumun titrek aleviyle sohbeti koyulaştıran kırmızı şarap kadehleriyle yıllanmış içten gülümsemeler ve hayata çıkarılan yenisi kadar güzel eski günler. Eve dönüşüm geç olmuştu. Yüzüme sonbaharın daha da kıymetli güneşi vurmakta. Pencerenin ahşap pervazına koydum çay bardağımı. Sanki kısa boyuyla vapurun camından denize bakmaya çalışıyor merakla. Bugün Cuma. Anımsamalar yansımaz cama. Bir yüz sır vermez suskunluğa. Hem üşümekte olduğumun, hem de dalgaların sesinin farkındaydım. Artık doğum günlerinin anlamı kalmadı. Gökyüzünden vazgeçememiş nice bina tarih oldu aşklarıyla. Bin yıllar bin yıllara kavuştu birbirlerini kaybetmiş zihinlerde. Biz aynı zaman diliminde sarındk ana ama birbirimizi ısıtamadık tercih oyunumuzda. Haklıydık ne yazık ki.
Çarşamba, Kasım 07, 2007
Evet Beyefendi Geldik. Hikayenin Sonu.
Vapurda evet beyefendi geldik diye seslendi görevli. Yaşamaya geç başlamıştım belki de. (Pazartesi akşam dönüş vapurunda)
Benim yalnızlığımın pençeleri yok. (Pazartesi gecesi. Neden senin yalnızlığının pençeleri var diye ifade etmemiştim, gerçekten de bencil miydim?)
Camda süzülen yağmur tanelerinin kimisi denizin keyfine varırcasına ağır ağır ilerliyordu, kimileri aceleciydi. Çayın sıcaklığı rüzgarın soğuğunu en iyi anlatandı. Bulutlar içine kapanmış, içini dökmek istercesine suskundu. Gece çok geç yatmıştım. Bu tutamadığım kaçıncı sözdü? Yorgun ve uykusuzdum, akşam da katılmaya söz verdiğim yemekli bir toplantı vardı. Karşıyaka denizin sessizliğinin ucuydu. Kıyıda kaygısız olabilmek ne güzel olurdu. Bir katre köşedeyiz yağmur taneliyoruz. (Salı sabahı 7.40 vapurunda)
Kalabalık çiçek açmış gibi, herkes şemsiyeli. Acaba hepsi de düşünceli mi? Simit kokusu simitçinin günaydını. Yağmurun yıkadığı sarı taksiler can veriyor sokak başına. Çok özletmiş yağmur kendini. Duymak istemişiz toprağın derdini. (Vapurdan inişte, bankaya giderken)
Ömrü geçmekte olan bir adamın bakışlarında bulamadıkları olamaz mı, anlatamayışlarından dolayı kelimelerine hesap soramadığı, suskunluğuna yakalandığı olamaz mı? Bugün hava açık deniz kıyısındaki şehrin bahtı gibi. Hep bekledik gelmeyenleri ama an yanı başımızdaydı, görmedik, göremedik. İki vapur Konak İskele’den birlikte açılıp, ufku geziyorlar. Binalar bulaşıcı. Şehir ve gözlerim dağın eteklerinde. Düşüncelerimin dağınıklığı derli toplu içimde. Israrlardan arınmak gerek. Dinleyerek dinlenmeyi özlemek, başaramayışında yorulmak, sorularınla cevapsız boğuşmak farkındasın ki çözmüyor yalnızlığını. Kendi sesimden ötürü başkalarını duyamayış mı yalnızlık? Kaptan da Karşıyaka’ya iç sesini yanaştırmakta? İneceğiz bizi sabırsızlıkla bekleyen telaşa. Aramızda kaybolacağız. (Çarşamba sabahı 8.10 vapurunda)
Salı, Kasım 06, 2007
Doğum Günüm 5 Kasım
Pazar, Kasım 04, 2007
Yağmurlu Bir Akşam Hikayesi
Giysilerim Beni Terk Etmeyecek
İş Çıkışında Gece Vapurda
31-10-2007
Hiçbir Zaman Mesafeli Olmadı Yalnızlık
31-10-2007
Üzüntülere De İhtiyaç Var
02-11-2007
Çayımı Karıştırışımda Olduğunun Farkında Mıydı Ki?
01-11-2007