İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Çarşamba, Ocak 30, 2008

Tek Gerçek Yalnızlık

Soğukta bekleyen sokak köpeği ile karşılaştım. Bir kedinin hızlı adımlarıyla selamlaştım. Düşündüklerim haklıydılar. Bense yalnızdım. İşte bu yüzden tutarsızlığım. Bir kitaba uzansam rafta, yalnızlığım geçmez. Oyalanmak tedavi edemez özlemini duyduğum bir ailenin eksikliğinde açılan yaralarımı. Seni gülümserken hayal etmek kadar güzel geçerken zaman, elimde olmadan bilmek istiyorum neden. Yazdıklarıma inanıyorsun da, gözlerime güvenmiyorsun. Bir yazarın düş dünyası masumiyeti. Sahnelenen tek gerçek yalnızlık. Kalmadı mahremiyet. Kalmadı bir umut.

Düşün Rehberlik Ettiği Gerçek

Oyun kancayı taktı oyuncularına. Maskara olmuşuz sahneye. Kalabalık girdabının içine çekilen yüzlerle dans ediyor suskunluklar. Akışın boğduğu düşüncelerde hızlanıyor ayrılıklar. Bir yerde durup dinlenmek lazım. Beni tutmuyor ellerin. Umut da vermemişti gözlerin. Senin olarak kalacak sözlerin. Şehrin dolaştığı körfezin bir köşesi Karşıyaka. An benimle hala.

Bahtsız Mıydım?

Aynaya baktım yürüyen merdivenlere doğru ilerlerken. Bugün de oldukça soğuktu. Atkı yılan gibi boynuma çöreklenmişti. Bedevi gibiyim diye geçirdim içimden. Gülümsedim kendime. Bahtsız mıydım? O gerçek meseleler hakkında düş kurmaya devam edecekti. Bense düşlerimi kendim yaratacaktım. Ömrün kalan kısmıydı düş. Daha bir gerçekti her şey. Bir kadın ömrünün göremeyeceği. Yalnızlıklar kadar yakın oysa. Hak vermek lazım. Yine de bekleyeceksin. Bir diğer anın gelmeyebileceğini bilmek değil mi yaşamak?

Salı, Ocak 29, 2008

Sonsuzluk Kadehini Kırdı

Sevişmek yalnızlığa pansuman mı? Kim anladı korkularını? Kalbin gerçekten kahraman mı? Kim bakışlarını anlatabildi ki?

Susssssssssss Ben Uyuyorummmmmmmmm

Susssssssssssss ben seni seviyorummmmmmmmmmm. Laleler açacak. Sussssssssssss ben ölüyorum.

Yatsam İyi Olacak

Atlı karınca oldu şarabın damarlarımda dolaşışı. Gitarın sesi deli sandı suratımdaki gevşemeyi. Kimseye rezil olmayacak kadar yalnızdım. Kitaplar raflarda asker gibi duruyordu. Geri çekildim duvarlarımdan. Terliklerimi doldurduğum adama sordum gözlerini kapatışını. Oyun oynadık geceyle. Kendimi tokatladım. Kadehimi benden kaçarken yakaladım. Bir piyanistmişim gibi dokundum klavyenin tuşlarına. Yazdım şarkıları kalp atışlarını duymuşçasına. Bir kadın geçmedi suskunluğumdan. Bir kadın sormadı yolun aradığı şehri.

Sonsuz Dip Yapıyor

Artık gecem kalmadı. Yatma zamanı. Kadehin kırılmak için hızlandığı bir boşluktan dönüyor duvar. Sonsuz dip yapıyor. Sarhoş muyum? Yoksa kardeş miyim yalnızlıkla? Sana batıp çıkıyorum suskunlukla. Düşlere belenmiş bir yatak. Sevişmenin kader olduğu geceler. Duydun mu aynanı? Sor bakalım kalbin benim hakkımda ne der. İyi geceler. Şimdi ile boğuşuyorum. Sert bir dönüş. Sert bir savruluş. Sert bir kendime çarpış. Sabah olacakmışçasına emin bıraktım kendimi yastığıma.

Biraz Yakın Ver Bana

Biraz daha sarhoşluk koy. Biraz daha sensizlik koy. Canım şarap, sar beni yalnızlığa. Bak sadece adım kaldı bana. Hi hi ho hi. Komik mi korkun? Ne sandın kendini? Bir prens mi? Şakalaştın mı ölümle? Tanıştın mı fotoğraflarla? Yaşlandın mı? Yarın sana gizlice mi sokuldu? Yalnızlık sevişmenin kabusu mu? Nerde o deniz? Nerde o güzel omuzların dillenirdiği çıplaklık? Nerde o karanlık? Gezdirdin mi duvarlarını? Çıkışı yok muydu gecelerinin? Nerde kaldı elimi tutuşun? Yıldızlara tuş oldu göğsüm. Sabahıma ek tenini. Avuçlarıma ver uyanışımızı. Kıralım kadehlerimizi. Kıralım da kırılmayalım. Sız suskunluğuma. Sız çıplaklığıma. Artık başlangıçlara güvenilmiyor. Umurunda mı? Başlamazsan sonu yok ki. Bir gün seni bulurum nasıl olsa. Bu nasıl bir yolsa hiç dinlenmiyor. Hep uzaklara sapıyor. Biraz yakın ver bana. Beni gözlerine sakla.

Nerdesin Be Kadın

Susmak yok etti geceleri. Koltuğa savrulmuş bir palto gibi yığılıp kaldım yorgunluğumda. Susmak yok etti sessizliği. Seni duydum yokluğunda. Suskunluk kadar yakın mıydın? Yoksa kendimi mi kandırıyordum? Gelecek miydin? Şarap kadehimde kokladım saçlarını. Kapımı çalacak mıydın? Şarap kadehimde aradım yüzünü. Kendi omzuma yasladım başımı. Kendimi seninleymişimcesine aldattım. Peynirin tadıyla seni konuştuk. Şişeden kadehe boşalan şarabın sesinde yalnızlığımı yaşadım. Ne güzeldi o omuzların. Çıplaklık bu kadar mı yakışırdı bir kadına. Ne güzeldi sakladıkların. Keşke düş olmasaydı üzerimdekileri çıkarışın. Keşke düş olmasaydı karanlığı benimle paylaşışın. Susmak seninle doldurdu içimi. Kadehe beşik oldu avcum. Yatırdım sensizliği kollarıma. Yakıştı mı bu duvarlar tutsaklığıma? Ne olur geç kalma. Yıkıldım yeniden ayağa kalkmak istercesine. Çabam sarsıldı. Vahşileştim. Kasıldım. Parmaklarım pençeleşti. Avuçlarımı sıktım. Yumruk yaptım gücümü. Yalnızlığa dayandım. Sonsuzluğa seni sordum. Kollarımı çalkaladı boşluk. Kayıp da beni unutmuş. Bu ne nankör umutmuş. Bu ne kalleş sancıymış. Bu ne ölümle başı belada bir yaşammış. Kötü bir adamın kahkahası gibi kuytum. Derinleşiyor çırpınışlarım. Duvarlarım nefes alıyor. Bir pencere beni çekiştiriyor. Sokak debeleniyor gitmemek için. Diz çöküş çiçeği açıyor ayağa kalkışında. Bir haykırış karmaşası gözlerim. Sonu kıran bir başlangıç. Utanışına batan bir köşe. Dansı yumruklayan bir neşe. Kader hıçkırıkları. Delilik çanları. Duyuyor musun kabusu? İşte bu yalnızlık namusu. Duyuyor musun sonsuzu? İşte bu aşkın tutkusu? Hani adın. Nerdesin be kadın!

Daha Yakınız Aslında

Dalgalar zıplıyor gibiler. Yerinde duramayan bir ışıltı var denizde. Suyun yüzeyinde kuşların kanat çırpışlarının yansımalarını görebiliyorum. Penceremlesin. Seni gülümseten küçük şeyler vardır umarım. Seni senin olan sokaklarda seviyorum. Yoluma çıkmasan da artık bir karşılaşma beklemiyorum. Bugün Pazartesi, ne hissettiğimi kaybetmiş gibiyim. Karşıyaka belirdi, yaklaşmamda yerini aldı. Bir an için. Her şey bir an için. Daha yakınız aslında.

28-01-2008

Vakti Geliyordu Yaşanacakların

Hangi kelimelerin yanlış olduklarına karar veremedik yalnızlığımla. Sana hak verdik. Suskun kalışında gezindik. Düşünceler senden geliyordu. Habersizdiler gerçekten.

Saat sekizi yedi geçerken seni düşündüm. Metroda trenin gelmesine altı dakika vardı. Basit bir matematik hesabı değildi sessizliğin. Vakti geliyordu yaşanacakların. Geç kalmanın oyuncuları mıydık? Buluşmanın sahnelendiği bir zihinde yerin çoktan hazırdı. Kalabalığın içinde beni seçmek istemiş miydi gözlerin? Bir heyecan var mıydı yüreğinde? Tren geldi inenler oldu. Ben seninle devam ettim. Bir penceren olduğunu hayal ettim. Seni kar taneleriyle baş başa bıraktım.

Gözlerinle

Yükselmesini bileceksin. Yerden vereceksin kendini göğe. Çiçekler gibi buluşacaksın seni uyandıran günle. Rüzgar eğilecek senin uzanma heyecanına. Aşk etrafın olacak. Dönüyor ayrılıklar. Ölüm doğuruyor yaşam. Dalgalar hırçın. Hava çelik gibi. Ellerim yavaş yavaş ısınmaya başladı. Yine keyif almaya gelmiş martılar. Vapur penceremde deniz bugün sabırsız. Halbuki ben bir an önce Karşıyaka’ya gideyim istemiyorum. Varmak hep yollarda oyalanır. Neler düşünüyorsun? Bugün yatağından kalkışında yükselmesini bildin mi seni yalnızlığınla karşılayan aynaya? Yansımanda bir adam bulabildin mi? Suskun mu kaldın kendini görünce? Duyulamayacağını mı hissettin saçlarını gözlerinle okşadığın bir sevgilice? Hikayene kapılardan geçiliyordur. Yüzünü yıkayışında avuçlarında su. Buldu seni bıraktığın arzu. Islandın, gülümsedin. Sevişmek istedin. Bir adam sana omuzlarını sevdirmişti. Güzel olduğunu hatırlamıştın bakışlarında. Giyinmek istememiştin. Sen mi değiştin? O uzaklığı kadar masum mu? Karşılaşmalarda herkes hissedardır seçimlere. Yaşadığın an kadar sahip olabilirsin geleceğe. Bakışımı çeviriyor vapurun iskeleye yanaşışı. Birazdan işte olacağım. Yine düş gördüm. Yine İzmir. Yine Ankara. Yine İstanbul. Sanki bir masal var ışığın anlattıklarında. Yine gece olacak. Seni de benimle uyanmak hissi çağırıyor mu?

Pazartesi, Ocak 28, 2008

Bir Sıcaklık Uçtu

Bugün küçük bir kuş ölmüştü avuçlarımızda. Onu rüzgarın şarkısına gömmüştük. Yumuşacıktı tüyleri. Ölüm onu yüreklerimize yakınlaştırmıştı. Esintinin araladığı kanatçıklarında hissettik renklerinin sıcaklığını. Uçmak miras kalmıştı yokluğuna. Sanki gök avuçlarımızdaydı. Gözlerimiz doldu yaşamın uğurlanışında. Küçücük bedeninden geçti şehirler. Başını yasladı geceme. Bir dua salıverdim sevgiyle göklere.

Güzel Bir Gündü

Bir araya geldik denizin sevildiğini hissedişinde. Bir araya geldik sonsuzluğu duyarcasına. Dinledik içimizi, göz göze kurduk düşlerimizi. Bir araya geldik baktık uzaklara. Gülümsemelerimizi birbirimize verdik. Bir köpeğin başını okşadık. Ana güzel bir yansıma bıraktı gök. Yine görüşürüz dedi kalbimiz. Suskunluğumuz arabamıza binerken hayranlığımıza kapıları açtı. Yol aldı dönüşümüz. Bir gece olacaktık birlikte günün birinde. Kardeşliğimize söz verdik. Güzel bir gündü diye kapandı gözlerimiz. Teşekkür ettik birbirimize. Dağıldık pencerelerimize. Kayaları denizle baş başa bıraktık. Bizi beklediklerini biliyoruz. Hayat ne güzel gecenin içinde.

Yalnızlık Kokulum

Bir kadeh kırmızı şarap koy bana. Sana geceleri anlatayım. Sıkıca sarıl bana. Sana yalnızlığı aktarayım.

Yalnızlığına dokundum. Göğsünü taşırıyordu kıyafetini aralayan karanlık. Nefes alıp verişlerinde hissettim duvarlarımı. Yakınlaşışın susturdu anı. Geçmişle gelecek birbirine geçmişti. Avuçlarına doldurdun omuzlarımı. Sarhoş gibiydik. Birbirimize sızıp kalmıştık.

Bir kahramanınkine benzemiyor takım elbisem. Ben gecenin yanı başındaki adamım. Utanacak bir yalnızlığımız var üzerimizde.

Fotoğraflar yalan söylememiş. Güzel sözler kendini iltifat sanmış.

Sana kalbimi kıran bir kız getirdim. Sana bir gece getirdim. Sen de kalbini kıran bir adamla mı geldin? Yalnızlık kokulum nasılsın? Rüzgar saçlarımda. Benimle sevişmeye geç kalma.

Sevişir Misin Benimle?

Susmanın sevdiği bir şehir. Hayat bana pencereler beğendi. Kollarımı kucaklanacakmışçasına açtım. Tüm koşulları özgür bıraktım. Sevilmek için güzel kadınları dolaştım. Şarkılar duydum gecenin içinde. Sevişir misin benimle?

Adım Kaldı Unutanda

Daha hazır değilim yalnızlığa. Duvarlarımı benimle paylaş. Suskunluğuma gir. Seviş nefesimle. Saçlarını tarayayım okşayışlarla. Gözlerimde kal bu gece. Anlaşılmamaya ihtiyacım var. Şehir döndü yıldızlardan. Adım kaldı unutanda. Sen de istersen beni sakla. Alıştı avuçlarım kenetlenmelerin çözülüşüne. Kendisi kalır bir adamın üzülüşüne. Canın kapıyı kapatıp da gitmek mi istedi? Çıplaklığını düşür aynama. Beklerim seni anımsamalarda.

İkimiz De Düş Görmüş Gibiydik

Birbirimize unutturmaya çalışıyorduk. Suyun berraklığı kayalardan denize giren sokak lambasının ışığında, gece senin kalbinde. Far alayı caddelerde. Benimle sevişmek istediğini hissedebiliyorum. Odanın ışığı kapanmak istiyor. Ellerim çıplaklığını dolaşmak arzusunda. Düşünceler var aramızda. Kim bilir nerelerdesin? Şehir çözülüyor. Uyanışında bulduğun adam benim. Beni tanımıyorsun aslında. Ne geçmişimiz var ne de geleceğimiz. An kadar hafifiz. Değersiz değil göz göze gelişimiz. Değersiz değil karanlığı paylaşışımız. Birer yabancıydık birbirimize dokunana dek. Birer yabancıydık tedirginliğimizde. Omuzlarından kıyafetini bırakışını sevdim. Saçlarınla karşıladım belini. Yere bastım yalınayak heyecanında. Seninle kıvrıldım sıcaklığına. Seninle keşfettim nefes alışlarımı. Seninle duydum yatağımın sırrını. Dudaklarınca mühürlendim. Sen İstanbul gecelerinin en güzeliydin. Bana gülümsedin. Bana derdini anlattın. Beni bende bırakıp ayrıldın. İkimiz de düş görmüş gibiydik.

Cumartesi, Ocak 26, 2008

Gerçek Sandığım Kalabalık

Kır lalesi sevdiğim bir çiçek. Yakında açacaklar. Lalenin açtığı toprakları severim. İnsan çiçeği soldurma tercihi ile dalında bırakma arasında kalır. Bir ömür biçersiniz güzelliğine. Vazonuzda ölür gider ya da kırın sabahı olur, güzel olan hep bir anımsamadır. Bana huzur verdiği için seçtim. Yalan doğrusu olanlarındır. Doğruyu yanıltmaksa insanlıktır. Gerçekle aram ne kadar iyi bilmiyorum. Yine de gerçeğimi arıyorum.

Gerçek sandığım kalabalık. Bu nedenle çok hikaye var gözlerimi açışımda ve kapayışımda. Metroda yürüyen merdivenlerin göğe erişen bandında yansımaların insanları işlerine ya da zaman geçirişlerine taşıyışında ben düşünürüm suskunluklarını. Ben de merak ederim karşıma çıkan bir kediyi, başımı kaldırışımda uçan bir martıyı ve omuzları güzel bir kadını. Bazen kaçıp gitmek isterim. Sınırlarımın yerini değiştirmek olur hayalim. Kendimi bankacı hissetmesem de iyiyim işimde. Ben de uzun yıllardır yalan söylüyorum kendime. İstanbul gibi güzel bir şehirde ışıkların keyfine diyecek yoktur. Beyoğlu insanı içine çeker. Ben de eğitimlerde bu güzel şehrin telaşında yakalandığımda kendimi yenilenmiş hissediyorum. Bir kadeh kırmızı şarap gibi gecesi İstanbul'un.

Kaybetmenin Kıymetini Kendimde Öğrendim

Bir anlamı var mıydı bilgisayarının başında oluşunun? Bir anlamı var mıydı suskunluğunun? Düşüncelerinde dolaştığın yerlerin, yokluklarını ziyaret ettiğin kadınların bir anlamı var mıydı? Evden çıkıp gidiverişinde, sokakları gelişigüzel seçişinde varmak istediğin bir yer var mıydı? Kalabalık seni içine aldıkça kaldırım boyları farklılaşıyordu. Bir anlamı var mıydı karşına çıkanın? Oyun serpiştirilmiş sahnelerde herkes rolünün anlamıyla boğuşmuyordu. Yüz yüze geliyorduk başkalarıyla. Başkası olmak herkes için zor muydu? Bugün herkes Cumartesinin içinde farklı yaşlarda. Biraz dünden kalanlar var anda. Biraz da yarına ayrılmış hayaller. Bir anlamın vardı. Hala var. Sen de gözlerini kapamak isteyeceksin bir gün. Sen de içindesin bütünün. Ayrı düşmüşüz anlamı var mı? Haklı olanın mutlaka adı vardır. Haksız olan adını kendinde bırakmıştır. An insanları karşıladı ve elinden geldiğince ağırladı. Dün Ankara’da kar yağdı. Şehrin beyazlar içinde olduğunu bildik. Onu güzel bir kadın gibi anımsadık. Kaybetmenin kıymetini kendimde öğrendim. Kaybolan insanı çekiyor içine. Kaybolmak istercesine yollardayım. Hayatı karşıma çıktığı şekilde karşılıyorum. İstanbul’un da hatrını soruyorum. Bir anlamı var mı yazdıklarımı okuyuşunun? Sen anlam ver hissettiklerime. Sözleri bıraktım kendi haline.

Thank You Stars

Bazı şarkılar vardır insana iyi gelir. Merak etmek insanın başına iş açar. Hikayeler küçücük paragraflar halinde kaçar. Yalnızlığının yakaladığı birkaç sözle baş başa kalmışsan, belki de gereğinden fazla düşünüyorsundur. Bir kadının suskunluğuna izinsiz girilmez. Gözlerini kaçırıverir birden. Yokluğuna düşüverir bir anımsama. Gözlerini kapar alırsın onu kaldığı yerden. Onu başlangıcın sonunda saklar, sonun başlangıcında yaşarsın. Katie Melua’nın Thank You Stars parçası da insanı içine alıyor. İçindeyim gidişinin. İçindeyim sözlerinin. İçindeyim hayran olduğum evrenin. İçindeyim martıların pervane oluşlarının. İçindeyim kalabalıkların. Sen hangi düşünceler içindesin? Senin de için içine sığmıyor mu? Bir gün fotoğraflar da unutulacak. Bir gün her hikaye gibi bizimkisi de tozlanacak. Toz bulutundan bir zerre kaçmış gözlerine. Bir nebze göz yaşısın.

Anlamak İstediklerinde Güzel Kadınlar

Güzel sözler söylemeye hakkın yok. Hissettiklerinde yalnızlaşıyorsun. Güzel bir kadına güzel olduğunu söyleyebilecek kadar budalasın da ondan yalnızlığın. Ne doğrularla ne de doğru zamanlarla işin oldu. Anı saklayamadı kalbin yarına. Hayran olduğun bir martı hiç kondu mu eline? Onu ancak yaklaştığınca sevebildin. Uzaklaşmasında oyundu kendi seçimi olan mesafe. Sen olup bitene değer veren gözlerdin. Hiçbir zaman doğru cevapların olmadı sorulara. Yanlış olmalarına da aldırmadın. Yanlış anlaşılmak değildi başına gelen anlatılanın. Seninki de anlatamamak değildi. Her şey anlayabildiğimiz kadar masum. Martıların anlatmaya çalıştığı ne var? Hayat güzel anlayabildiğim kadar. Laleler uyanmak üzere olmalı. Bu kadar çok sınıflandırılıyorsam sınıfta kalmam doğal. Yanlış anladıysan da, sen güzel olduğun gerçeğinde kal.

Cuma, Ocak 25, 2008

Zor

Seni kendi haline bırakamıyorlarsa, sen kendi halinde olmayı seçebilmelisin. Bu zor bir kararlılık. Değişim bedelini ödetir. Hesaplarını kapatmalısın yarınla.

Akşam oluvereceğini hissediyorum. Daha mı güzeldin, yoksa daha mı derin? Hayır değildin. Yine de seni seçmişti gözlerim. İçime sinmiştin.

Sevdiğin kişiye onu ne kadar sevdiğini yokluğun anlatıyorsa, aslında koşulsuz sevebilmişsindir onu kendi haline bırakışında.

Sahip olduklarım evim mi, yoksa yaşadıklarım mı?

Perşembe, Ocak 24, 2008

Akrep Kendini Sokuyor

Kalbindeki iyilikle yatağında yumak olmuş, saçlarını okşadığım, alnına masum bir öpücük kondurduğum kızın karanlığından çıkışım düşüncelerimde. Kapının kapanışı içimde. Ağlayışında gözlerim. Sarsılışında omzum. Birlikte izlediğimiz filmlerde yalnızlığım. Yalnızlığı sevebilmek kadar yakınız aslında. Uğrayışımdaydı sokaklar. Uğrayışımdaydı onu yoran yersiz konuşmalarım. Çaresizliğimdeydi onu kaybetmekten korkuşum. Sessizlik dilimin ucundaydı. Bana değer verdiğini hissetmek kadar güzeldi ruhu. Hep yaralarımı iyileştiren bir anlayışı vardı. Beni duyan acıları vardı. Beni özleyen sevinçleri kadardı gönlünün genişliği. Laleler açmak üzereydi. Gözyaşım iyi bir insan olduğumu söylüyor. Benim de gözyaşım özlüyor. İki ayrı odanın içinde farklı hikayelere sızan farklı melodiler. İki ayrı odanın içinde düşüncelerin suskunluklara getirdiği kaygılar. İki odanın kardeşliği bizi buluşturan. Sana sarılışım zamansız. Mum ışıklarında titrerse gölgen, unutma ben seni hatırlarım sen de gitmeyi tercih edersen. Senin diğer gidenlerin arasında yerin ayrı olur çünkü senin ayrılığın beni bir gün bulur. Kalbim ayrılığının beni sevdiğini unutmaz. Kaç kişi var ki sevgisini hayattan esirgemeyen? Kaç kişi var ki şefkatini kedilerle paylaşan? Kaç kişi var ki martıların gözlerinde mutlu olan? Seni uğurlamak bana her şeyden zor gelse de, yol veririm sana. Yolunu gözlerim hikayelerde. Bilirim gözlerinde hep bir deniz, hep bir bozkır olur. Bilirim yaşlanmak bizim oyunumuz. Sevgilin olamasam da beni akordiyonun sesine sakla sevgili Amelie. Beni Ankara’ya sakla. Beni İzmir’e sakla. Düşler yatmaz asla akla. Gün kendine geliyor şafakla. Rüzgar iyi anlaşıyor Başakla. Akrep kendini sokuyor. Yalnızlık beni dokuyor. Bu oda benim. Bu çember benim kader ateşim. Seni seviyorum ruh eşim. Sen biliyorsun benim gözlerimi. Sen görüyorsun yansımalarımı. Anlamak zaman alıyor. Bir şehir var tutkularımda. Özgürüm elimi tuttuğunda. Bana bırakmasını öğretmek fedakarlığında bulunacak kadar güçlüsün. Zayıf düşürüyor beni gecelerim. Kalbimde başka bir kızın oluşuna katlandın. Şarkılarda seninle yaşanacak güzel yarınlar ararken mesajın geldi. Beni arındıran içine teşekkürler. Bir kuşun kanat çırpışlarının hırslanışında farklı şehirlerimiz olabilmeli. Prag, Budapeşte, Paris, Roma ve nice tarih kokan hayranlık uyandıran şehir sokulabilmeli rüzgarla gözlerimizi kapayışımıza. Biz bir doğal tebessüm kadar temiz kalmalıyız. Sen elimin sıcak olduğunu bilmelisin. Ben de senin elinin soğuk olduğunu. Isımız karıştığında kardeş olmalıyız. Biz dalımızda solmalıyız. Yarınımda yerin olsun. Bana güzel olanda yer ayır. Benim için oldukça değerlisin. Ben kırmızı laleleri severim. Baharda yanımda ol. Yanında susabileyim. Yamacı tırmanan yeşilde bir köy var uzakta. Adı Şirince. Saklayalım hikayelerimizi sabırsızlıkla anlatmak için birbirimize. Ben kalbimde olacağım sen dönünce.

İyi Olmaya İhtiyaç Var

Bir adamın gözlerini kapayışı oldun. Bir adamın aynaya yansıyışından geçen yıllardın. Bir adamın elindeki çiçeklerdin. O ki hikayeleri ile sokağını geçen, o ki kelimelerden müzdarip yalnızlıklarla sevişen ve neden haksız olduğunu hiç mi hiç merak etmeyen, sadece sevdiğini hisseden, martılar kadar gökyüzünün kıymetini bilen, bulutlar kadar dolu, o ki yatağının sabaha sakladığı bir kendine kapanış, o ki karanlığa kıyıları vermiş suskunluğunda, o ki ölümü geciktiren her güne vefalı bir dost, nasıl olur da umursamayabilir gülümseyişini? Bir masası olacak elbet. Rüzgar yaşlanışını yokladığında, üşüdüğü anlarda deniz havasını içine çektiğinde anımsayacak elbet. Bir bildiği yok. Bir kadın güzel omuzlarının çıplaklığında hisseder gecenin heyecanını. Bir kadın saçlarına uzanan tedirgin bir elin geçirdiği zamanda buluşur geçmişten saklanan anla. Bir kadının kısacık hikayesinde yer bulamamış bir adamın masasında sessizlik. Odaların hapsettiği kadar mı yaşam? Ben kimim terliklerinde dolaşan? Ben kimim yorganın altına sığışan? Ben kimim ışığımı kapatışımda yine de seninle konuşan? Ya sen kimsin? Sen de daha haksız değilsin. Bir şehir aradım. Oraya adından önce varmıştım çünkü adını hikayelerim söyleyecekti. Bir kadın aradım. Adını bana kendi söyleyecekti. Pencerenin payına düşen bir manzarada bana sarılacak, beni o anla örtecekti. Sıımsıcak iki ten, sımsıkı iki ayrılık. Ne zaman yakındı ki düşünceler? Duyduğun kadardı sessizliğimiz. Sokulduğun kadardı ortak geçmişimiz. Yarın kadardı yitişimiz. Ömür geçiveriyor işte. Bir masal kendimize yetişimiz. Çay, peynir, simit görmüş insanlar Akdeniz’in bağrına bastığı günbatımlarında umutlular. İyi olmaya ihtiyaç var. Sevişmenin günahı yok. Yalnızlığın sevabı çok.

Çarşamba, Ocak 23, 2008

Gözlerini Kapayabilen Bir Adamın İç Dünyasından

Yansımalar su gibi. Aslında gerçekle hayal çok yakın. Tercihlerinin kendi halinde oluşu, havalanmamak rahatlıkları, hayattan keyif alışları. Bir bisikletli sahilde uzaklaşıyor. Ben de inmek üzereyim. Yaşamın kendisi tercihe bağlı değil. Tercih konusu yapıyorsan, yaşamdan kopmuşsundur. Ölü ya da dirisin fark etmez.

Salı, Ocak 22, 2008

Üç Adam ve Martılar

Vapur yelkovan gibi dönüyor. Dakikalar mavi kadranda. Seninle ilgili düşüncelerimi Karşıyaka’ya götürüyor vapur. Pruvada üç adamız. İçimizden birisinin deli olduğunu sanıyoruz. Elini kolunu sallayarak kendi kendine konuşuyor. Ben elimdeki küçük kağıda not alıyorum. Her halde diğer adam da benim de tuhaf olduğumu düşünüyor. Kulağımdaki Last Samurai filminden etkileyici bir müzik içimdeki çığlığı yansıtıyor. Kılıç ve davulun sesi, denize paralel kanat çırpışları tutkulu bir kuş, hangimiz akıllı acaba?

Portreler

Metronun kapısındaki yansımama öylece baktım. Geleceğe kalmayacak bir tabloda gibiydik. Ellerim tutulasıydı. Sana gözlerimin suskunluğunu getirdim. Sana üzgün olduğunu bilmek kadar yakındım. Yakında laleler açacak. Güneşlenen bir kedinin izlediği vapurdan inen kalabalık dağılacak.

Okuyucu düşlerle gerçekleri yazardan ayırt edemez. Yazılanın ne kadarı yazarın yalnızlığıdır bilemez.

Uyanışın Şiddetini Hissetti

Öyle inandırmıştı ki kendini, gözlerini kapamaktan başka bir çaresi yoktu. Öyle kaybetmişti ki sevdiğini, yeniden yaratmıştı sözlerini. Öyle sancılıydı ki, aradı durdu olup biteni. Çığlığın kararsız kaldığı bir suskunlukta duydu çan seslerini. Karanlığı deşti, geceler çıkardı yalnızlıklardan. Anlatamadıklarına eşti anlatmaya çalıştıkları. Masasına döndü hissettikleriyle. Öyle kandırmıştı ki kendini, yazdığını sandı gerçeği. Yarının peşine takıldı. Birden an çarmıha çakıldı. Gizem budalası yolunu şaşırdı. Öyle özlemişti ki sevdiğini, onsuz olacaktı aşk. Yatağını yoğurdu. Teniyle pençeledi çarşafını. Uyanışın şiddetini hissetti, aynada sadece kendini buluşunda. Öyle beklemişti ki, aslında geleceğini sanmamıştı.

Bir ressam toplayıcıdır yansıtıcı değil.

Pazartesi, Ocak 21, 2008

Şimdi Yorgunluk Zamanı

Bir ressam da sadece gerçeğe yaklaşabilir. Bir bakış da sadece sokulabilir. Hep becerebildiğince. Eş zamanlı değil düşle iz düşümü. Akışın telaşına yetişemez gözleyen. Yetkinliği sorgulanabilir ellerin. Hissedilenin ortaya konuşunda kaybolan bir mükemmellik mutlaka vardır. Tuval çılgınca bir gözlerini kapayıştır. Çaresizliğin acemiliğinde çizer oyalanan. Düşle ressamın arasına girer resme bakan. Biraz karışmışsa aklı hayran kalabilir eksikliğe? O yüzden bakarak çizmemeli. Sadece içine belenmeli renkler. İçin tuvale sarıldığında zaman geçivermeli. Gelecek bulup çıkarmalı geçmişi. An çizdiğinde seni kaybetmeli. Bir sevgilinin saçlarına dokunur gibi dokunmak istedim boşluğa. Bir kadehi doldurur gibi doldurmak istedim unutulanı. Sarhoş olana dek anlatmak, acım dinene dek sevişmek ve unutulana dek resimlere kalmak ne güzel olurdu. Karanlık içinde vals. Gece kadın kadar yakın. Hala fırçamı dansa kaldıramadım. İçimdeki çağrıyı eğitmem lazım. Ben bir bankacı değilim. Rakamlar değil benim doğma amacım. Ne zaman son bulacak uyanışıma ihanetim? Ne duyduklarım ne de gördüklerim beni affetmiyor. Kader değil tutsaklığa inadım. Kollarımı açışımın yarını bekle beni. Yıldızlar söndüreceğim giderken. Şimdi yorgunluk zamanı. Bir sokağın kedisi olacağım sen dönerken. Piyanonun sesinde yalnızlığım beni beklerken bir Akdenizli gibi öleceğim. Martılara bırakacağım maviyi. Tebessüm kardeşim anladın mı beni?

Denizi Sevenlerin Mazisi Var

(Sekiz kırk vapurunda pruvada, rüzgarlı ve soğuk bir havada Last Samurai filminin müziklerini işe gidişte dinlerken)


Kılıç havayı kesiyor. Savaşçıların düşleri birbirine geçmiş. Oyun denizinde kan. Tarih kokulu topraklarda zeytin ağacının güneşli incisi kara taneli. Rüzgarın donduruculuğu biliyor martıların kanatlarını. Özgürlük insanın nefesini kesiyor. Bir kadırganın heybetindeyim sanki. Akdeniz beni soruyor.

O Ana Herkes Yaşadıklarıyla Geldi

Asansörün kapısı açıldı. Zemin kata inişimde tek başımaydım düşüncelerimle. Asansöre herkes binebilirdi sessizliğiyle. Aynaya yansıyışımı indirdi ağır ağır. Hayatın küçük kutusundan çıkardım kendimi. Elimdeki torbada akşam yemeğinde yenilen balığın kılçıkları vardı. Hep bir kedi arardım sokaklarda. Onları mutlu halleri ile yalnız bırakırdım bir çöp tenekesinde. Hepimiz karanlığın parçası oluyoruz. Benim de aklımda kızlar. Kızların belki de aklında değil canlarını sıkan erkekler. Avustralya’da geçirdiğim anlar aklıma gelivermişti. İnsan ülke değiştirince sıradan bir market alışverişi bile farklı geliyordu. Farklı bir dilin konuşulması insanı yeniliyordu. Canım uzaklaşmayı çekti. Uçakta yanımda güzel bir kız otursun istedim. Uzun bir yolculuk düşledim. Yakının en uzak olduğu kıtada beni çeken bir şey vardı. Tesadüf olabilir miydi sonrası? Aynı anı gezindim hikayenin yaşam kesitlerinde. Senin parçan hakkında hiç fikrim yoktu. Yansımaların çoğu birbirlerinden habersizdiler. Bir otel lobisinde görevli gelen müşterinin valizlerine uzanıyordu. Kapının açılıverişi ile bir taksiden inen bayanın güzel bacakları göze çarpıyordu. Küçük bir çocuk balonuyla oynuyordu. Bir kadın kirli tabakları mutfağa taşıyordu. Bir çift denize bakan bir bankta sarmaş dolaştı. Bir adam ölüm döşeğindeydi. Gözü yaşlı bir kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kapıcı çöpleri topluyordu kapı önlerinden. Nöbet tutan bir er bu askerlik bitmez diye düşünüyordu. Televizyonun kumandası sıkıntı değiştiriyordu. Bir kız kanepede kıvrılıvermişti sevgilisinin yanına. Yumuşacık tüylerde kaybolmuştu sevgiye muhtaç bir adamın köpeğini okşayan eli. Kimileri mum ışığında öpüşmeye başlamıştı. Kimileri de muhtemelen bilgisayar başında ve yalnızdı. Belki de telaş vardı bir evde kız istemeye gideceğiz diye. Belki de heyecanla bekliyordu bir kız. Bir başka evde şiddetli tartışmalar vardı karı koca arasında. Kaldırımlarda yürüyenlerin geçtiği anda bir manav müşterisi için portakal tartıyordu. Hayata aldırmalı. Ona her açıdan yaklaşmalı. Herkesin gözlerini kapayışında yarın. Seninle sevişmek istediğim anda sen ne yapıyordun? Bir başka adamı mı düşlüyordun? Sussam yaklaşır mıydın? Sussam sokulur muydun? Bir kadeh şarapla yine de yalnız bırakır mıydın beni? Sussam denizime kıyın olur muydu? Benimle martılara simit parçaları savurur muydun? Sussam elimi tutar mıydın? Sussam gülümser miydin unutulamayacağından emin olmak için? Gözlerine davetliyse bir adam ne yapsın ikimizi ayıran an?

Pazar, Ocak 20, 2008

Nasipsizler

Güzel bir kadını bir diğerinden ayırt edemediğin bir gecede, kadehlerin gezdirildiği bir sohbet salonunda olduğunu hayal et. Kemanın sesince uzadığını hisset düşlerin. Şık beylerin konuşmalarının birbirine karıştığı uğultudan çıkıp gelen bir hanımın çıplak omuzlarını karşıla hayranlığında. Biraz cesaretini topla ve utanmazca bak ne kadar da güzelsiniz, sizden gözlerimi alamadım diye. Kim kimin yaklaşmasını diledi geceden? Kim şarabın kokusunda kimi aradı? Belki biraz daha çakırkeyif olmaya ihtiyaç vardı. Tüm adamlar haklıydı, iyi ki Tanrı kadını yarattı. Bir sırt dekoltesini beğenenlerin hepsi haddini biliyorlardı. Belki de bir haddini bilmez şanslıydı. Kaç kişi sınırlarını şaşırabilirdi ki? Hayat herkesi yola getiremezdi. Bir kadehe yansıdı suskunluk. Düşüncelerine çekilmiş adamlarlaydı güzel kadınların avladığı durgunluk. Sessizliği sezerdi ilgi çeken. Nasipsizlerin hızlanan kalp atışlarını duyardı bakışları bir bir dolaşan. Tango parçasına yer açtı süzülen. Kimin umurunda üzülen?

Sana Gelen Caddeler Var Mı?

Bir sokak lambası ileri, bir apartman daha geri ilerliyorum martılara keyif veren esintinin yüzüme çarpışında. İçime sığdırmaya çalışıyorum düşüncelerimden geçen sarı taksileri. Arka koltuğa kaykılmış bir melankoliyi cama yansıyışında durduramıyorum. Sırrın ritmi artıyor. Hız kazanıyor yalnızlık. Baş döndürücü şehrin akışkanlığı. Işıklarda bekledi deniz. Üşüyenlerle geçti hayat karşıya. Üşümek durdurdu ufku. Gökyüzü akşamını seviyordu renklerle. Usulca dokunuyordu kıyıya. Ben de yansımaların kıymetini bilen bir adamdım. Aynanın başındaki kadınlarca duyulmasam da, ben de güzel olana hayrandım. Ben de saklandım yollara. Ben de ayrıldım sokak başlarından. Ben de aradım ayaklarımın sesini. Seni gülümserken yakalamak istedim çünkü ben en çok gülümsemeni sevdim. Eğilip de başını okşadım bir kediciğin. Sevilmenin gözleri hep mayışırdı. Miskinliğine uğradım. Seninle baş başa bıraktım hikayeni. Bir sokak lamabası ileride bir banka oturdum. Yanı başımda bekledi boşluğun. Bir uçağın uğultusunda canım çekti yolculukları. Odalar kalabalıklaşıyor olmalıydı. Kalbin seni asansörün kapısında mı yakaladı? Kapının kapanışında kendinle mi çıktın katları? Yine güzelce yansıdın mı aynaya? Kıskandırdın mı yalnızlıkları? Kimi gördün bakışında? Sana gelen caddeler var mı? Sana gelen bulutlarla arkadaş mı penceren? Bir adım daha yaklaştın mı yaşamaya? Yüzünü unuttuğun adamlara acımadın mı?

Gerçek Yanımdaydı

Kapımı çalışında kabullenmiştin ikimize ait bir hikayeden içeri girmeyi. Kapımı çalışında hazırdın suskunluğuma katılmaya. Beni susturmak istercesine elini dudaklarıma götürüşünde sen de susma taraftarıydın. Yeterince sen de yorgun düşmüştün anlatmaya çalışmaktan. Sessizlik paylaşıldıkça izin veriyordu gözlerine. Elin saçlarıma karıştı. Bir gece aradın boynumda. Elimi sıkıca tutup da gözlerimin içine diktin bakışlarını. Sen de bir an önce üzerinden atmak istiyordun yalnızlığını. Hangi düşüncelerle merdivenlerimi çıktığını sormuyordum. Sen de merak etmiyordun hangi düşüncelerle bir bekleyişte oyalandığımı. Kelimelerimi zaptetmiştim. Omzunda başlayan çıplaklığa kendimi giydirmiştim. Sıcaktın. Anlaşılmazdın. Kim bilir neler geçirdin aklından? Sen de kelimelerini zaptettin. Sen de döndün geçmişten ana. Şanslıydık yalnızlıktan yana. Bırakıp gidişine yetiştim. Bir gece kaldı senden dedim. Sus dercesine uzattın elini. Susmayı zaptedercesine kapadım gözlerimi. Bir şarkı çağırdı beni. Bir düşle daha avundum. Kapım bir kez daha çalınsın istedim. Hikayesinde kelimelerle vakit kaybetmeyen bir kadın yaşamın içinde kayboluyordu. Gerçek yanımdaydı. Yalnız bırakmıştım gerçeği düşlerle. Sessizlik sokuldu soğuk koridordan odama. Beni yatağımda yakaladı yalnızlıkla. Ne oldu işlenebilecek en güzel günaha?

Davetin Sessizliği

Kadehleri insanlardan ayıran hikayelerden içeri girdim. Benimle ilgili düşünceler bana ait değildi. Nerden bilebilirdim ki bir bakışın beni hikayesine davet etmek istediğini ? Yerimi alışımda konumlandım birbirlerini dışlayan iç içe oluşlara. Garsonlarla şarkılar masalar arasında geziniyordu. Sipariş edilen bir içecek zamanında geliyordu da, aşkın zamanı yoktu. Sıcak bir çayın yanında sevişmek çekebilirdi insanın canı. Yeri de zamanı da değildi. Hangimiz daha edepliydik ? Edepliler yalnız hissedenlerden fazla olabilir miydi ? Gece çiftleri evine bırakacaktı. Endişelenmeyin yalnızları da ihmal etmeyecekti. Aynaya kaldı güzel kadınlar. Işığımı söndürdüm. Düşümde beni seven bir kızı gözlerime döndürdüm. Uyuya kalmış olmalıyım. Kendime yeni bir sabah daha bulmalıyım.

Olmak Zamanı Geldi

Olmak deli etmiş akıllıyı. Karanlığı kazımış yıldızlarla. Olmak deli etmiş dalgaları. Olmak gelmiş içinden. Sevişmek istemiş sorular sormadan. Hesap vermek istemezmiş çünkü kalbi hesapsızmış. Adına kanmış yalnızlığın. Aldırmayışa kaldırımlar eklemiş. Uğradığı bir şarkıyı mırıldanmış yol boyunca. Bir çocukken büyüyüverişine akıl sır erdirememiş. Bir kız sokulmuş düşüne. Onda utanmaksızın gezinmiş. Çıplaklığı onda sevmiş. Kendi çıplaklığını hissetmek için muhtaçmış gözlerini kapamaya. Ters gelmiş evren, gök yere yıkılıverirken. Bardağından boşalan suyu kana kana içercesine susamışlığın değerini bilmiş. Yağmuru içmiş bedeni. Göğün kıymeti sızmış yakasından içeri. Olmak deli etmiş akıllıyı. Bağırmış, tüm utançları bağrından kopmuş. Bir ölüye ağıt yakarcasına tepeleri yırtmış doğan güneş. Bir delinin gözlerinde gün doğmuş. Gün onu akıllılardan ayırmış bir kenara. Bak demiş hayata. Bak martılara. Bari sen yaşa akılsızca. Haydi yardım edelim bu sırra. Elinden tutalım kaybolmak isteyenin. Sevgilisi olalım gülümseyenin. Olmak zamanı geldi. Ağaçlar çiçek açtı. Sokak seni sordu. Adımlarını bekledim. Yol çizenin dedi martılar.

Dip Koçanı Hikayeler

Dip yolcusu kıvrıldı detayın filiz verdiği kırılganlığa. Bir parçanın yakınlığında kaybolmuş bütünden de derindi sakinlik. Yaklaşmanın büyüsü uzaklaşmaydı. Referans noktasını kaybetmiş bir yeniden saklanıştı gerçek. Küçük küçük elverdiğince iç içeydik. Sır çekiminde yalnızdık. Bir yaprağın savruluşunda gezinen kanallar vardı. Sokaklara bırakıyordu serseri genişliği. Resmin ardına yakalandı oyuncu. Sahne devraldı karmaşanın yakınlaşana çözülmesini. Göz bozuyordu görüneni. Dibine kadar gezindik bakışlarımızın. Dip dibeydik gökle. Kök kökeydi sarınmışlık. Bir kadehin dibini bulmuştan duymuştuk yolculuğu. Sonu karşılaşmıştan anlamıştık başlangıcı. Ömür içindekini tüketiyordu. Varmak dipsizdi. Sonsuzluk delen bir anda açılan gözler akışın dayanılmazlığına direnmedi. Bıraktı bir köşeyi güneşin kıymetlisi bir kediye. Park etmiş arabaların sıralandığı kaldırım boylarınca dolaştı, manavlarla rastlaştı. Bir hikayenin daha zamanı gelmişti. Güzel bir kadının gözleri kadar telaşsız karşılamıştık yaşamayı. Bir an için durmuştuk bizi durduran büyülenmişlikte. Yer değiştiriyorduk sanki. Gidişi ayrılışına rehberlik ediyordu, yol açıldıkça karşılaşmalara teslim olmuyordu. Martıların aradaki mesafeleri daralttığı bir zaman dokuyuşta örgü bir denizanası gibi açılıp kapanıyordu. Esrar perdesine düşmüş gibi ağzımız açık kalmıştı. Sesimiz çıkmıyordu bizim sandığımız replikte. Üzerimden düştü giysilerim. Dağılmışlığın içine daldırdım düşüncelerimi. Çarşafımın yatağımdan çıkışımda kümelenmiş olan kendi halinde, bir dağın soğuğunu merak eden adamın kayboluşu kadar küçüktüm. Şekilden şekile giriyordu göz açıp kapayıncaya kadar içime aldığım. Omuzlarındaydı aynaya verdiğin gece. Kimse yoktu duvarlarına sardığın tek başınalığında. Derini çekti mi canın? Ormanın nemli patikalarına karıştırdın mı yüreğini? Bir ağaç altı buldun mu gökten yağan evrene? Yer seni itti mi kırlara? Bir çiçek sakladın mı gözlerine? Bir renk seni cezbetti mi? Seviştin mi her ölümlü gibi? Kendinden uyandın mı? Piyanonun tuşlarına yıkıldın mı? Yükseldin mi dalga dalga seni parçalayan akışa? Verdin mi seni çekiştiren çığlığı melodiye? Senden mi geçti rüzgarlar? Acelen yoksa ölüme birlikte kahvaltı edelim. Hissedelim el ele. Tepelerin aşırdığı dağın doruğuna kaçalım göz göze. Bizi bulan bu ana kaybettiğimiz geçmişi sormayalım. Hayatın ektiği her an gelecek verir. Ellerime yaklaş. Dudaklarıma konuk ol. Her kim olursan ol gözlerimi kapayışıma bırak kendini. İçimi dolduran beni yasladı, esintinin sevgilisi sazlar gibi salındım. Geri geldim dans edişimden. Seni yasladım çıplaklığıma. Yoğruldum gücünü hissettiğim, yalnızlığıma hayat gibi tutunan parmaklarınca. Avuçlarına doldu kollarım. Tenim tenine kenetlendi. Huzurluydum yaklaştıkça. Gülümsedim senin çizdiğin sınırlara.

Kirlendim

Kirlendim. Kirlenmişliğin hırsı saygın kıldı hırsızı. Ben de kendimden bir hayat çaldım. Hala ötekiyim. Hala uzlaşamadım başarı çeteleriyle. Başarılı olduğumuzu hissettim rüzgarla savrulan çöplerde. Hırsızlar ve hırssızların hikayesi karışmış. Kim temiz kaldı gözlerinde? Sarılmak istedim. Sığınmaya ihtiyacım vardı beni kucaklayışına, bir insan bulmuşçasına.

Kayıplar Birer Armağan Mı?

Gözlerimi kapayışımı sakinleştirmeliyim. Bazen insan kalmakta zorlanıyorum. Başarmayı yeniden tanımlamalı. Kayıplar birer armağan mı? Bırakabilmeyi öğreniyor muyum? Sınır ilmeği geçirilmiş toprağıma. Kendime çektikçe daralıyor sokaklar. İpin ucunu kaçırabilmeliyim bir uçurtmayı özgür kılarcasına. Varılan keşifler sunmalı. Ait olamamak yalnızlık mı? Hayal kurmak aşırıyor insanı dağlardan. Deniz kışkırtıyor suskunluğumu. Sevmek istiyorum. Sevdikçe temizlenmek, gözlerinde kısa sürse de kalmak istiyorum. Sınırları el ele atlayalım istiyorum. Ülkeden ülkeye sekiyoruz sanki. Gülümsedikçe yükseliyoruz. Yere dönüşlerimiz yerinde duramıyor. Keşfin neşesinde kuşlar. Yağmurun sesiyle baş başa kalabilmeyi özlüyorum. Seni penceremdeki yağmur taneleri gibi yaşamak istiyorum. Süzüldükçe bir araya gelen yağmur damlalarında biriken hayatın yansımasına dalıp gidiyorum andan. Sessizce köşemdeyim. Sessizce tanıklık ediyorum. Üzerimdeki giysilerim bile fazla olsaydı. Sahip olduklarım beni tutmasaydı. Biriktirmeseydim ağırlıklarımı. Göğün dibine vurdum. Hayata martılar savurdum. Nefes aldı gözlerim. Vapur peşine taktı şehri. Hikayenin hep kaldığı bir yer vardı. Bu sabah da benden yola çıktı. Sana uğramamazlık yapamadı yine. İyi ağırlarsın kalbinin misafirlerini. Herkes dağılmışlık içinde. Etrafını toparlayan bir adam, yaşlanan ve umut eden. Ne ilk ne de son giden.

Biz Sonsuzluğa Yakındık

Mum ışığındaydı yüzün. Mum ışığındaydı hüzün. Sokaklar kapımızı dinliyordu sanki. Hayatın bize geldiğini hissettik. Domatesin kırmızı tadında, zeytinin Akdenizli ruhunda, simidin susamlarının hikayeler gibi dağılışında, taze sıkılmış portakal suyunun şişeyi dolduran huzur veren tonunda, dilim dilim peynirin tabağımıza sırt üstü sabah keyfiyle uzanışında, ağızda eriyen ayva reçelinde anladık ki biz birbirimizi kaybetmeyiz. Şarkıları olan bir kıyı Ege. Deniz susturur bizi. Yorgun düşmüşse kalbin, yaslan göğsüme. Geçelim üzüntüleri sessizce. Bıraksak da birbirimizi hikayelerimize, dostluğumuza bir kadeh şarapla dönelim bizi biz yapan şehirlerde. Bizi biz yapan geceleri anlatalım. Bizi biz olmaktan alıkoyanları unutalım. Biz birbirimizin elini tutuşta yalnızdık. Biz sonsuzluğa yakındık. Sona alıştırmayalım kendimizi? Başlangıçlar getirelim birbirimize. Mum ışığındaydı iyilik. Mum ışığındaydı kalbim. Gözlerimi kapayışım aktı. Akış beni hayata bıraktı. Varacakmışçasına uçmadım martılarla. Yetindim bir ölümlü gibi gökyüzünün kanatlarıma bulaştırdıklarınla.

Kadere İzin Mi Verdin?

Kader saçmaladı yine. Hem şaşırdı, hem şaşırttı. Oyunu daralttım iyice. Pencerem geceyi kaçırdı gözlerimden. Ellerimi duvara yasladım, karanlığın yalnızlığımı aramasına izin verdim. Cesaretsizliğim nedeni ile suçluydum. Kadere bok attım. Çok ayıp demedi artık içim. Hep seni baştan yarattım. Baş edemedim kendimle. Ehlileştiremedim düşlerimi. Sana gizlice yaklaştım. Sana gece gibi sırnaştım. Bu gece de sensizliği dolaştım. Yanılıyordum. Asansörün babamlardan eve dönüşümde indirdiği yansıma bendim. Bakışlar ne de farklıydı. Hangi kelime anlatabilir ki gözlerinin içini? Hiç duyulmayacağız. Kelimeler kadar masumuz. Suskunluk kadar tek başınayız. Kader kapını mı çaldı? Kadere izin mi verdin?Beni unuturcasına seviştin mi?

Sen De Seslendirdin Mi Yalnızlığı?

Bir anons duyuyorum. Kalkmak üzere olan uçakların uğurlanışında bekleyenlerin kaderi gökyüzü. Beni saklasın istiyorum geceler. Bir an için gözlerimi kapıyorum. Ayak seslerinin ritminde, içinde yer aldığım gizemi gülümseyerek karşılıyorum. Bir kadının yüksek topuklu ayakkabısının sesini arıyorum onca karmaşanın içinde. Siyahı yakıştırıyorum güzel olduğunu hayal ettiğim vücudunu saran renklere. Yaklaşıyor mu, uzaklaşıyor mu kestiremiyorum. Düşlerin tuvalidir yokluk. Var eden bir çizgi dokunur serserice, senin olmayana tutkulu bir şekilde. Biliyorum kimse tutuvermeyecek elimi ansızın. Beni uyandırmayacaklar hikayelerimden. O yüzden sakındım beklemeyi gözlerimden. O yüzden hayal meyal haklıyım. Yalnızlığımın arkadaşı düşünceler. Hikaye başka olsaydı bir anons duyuyoruz diye başlardı. Küçük bir kız bakışlarımızda oynardı. Belki de bir erkek kardeşi olurdu. Uçak bir ailenin tatil heyecanıyla kalkardı geride kalan şehirlere yaşamın ne kadar güzel olduğu hissini yağan yağmurlarla dağıtarak. Yüzünün ıslanışında yalnız bir adama yakınlaşan damlalar buharlaşıveren anlar. Kolların dans edişine yakalanmış gibi açık olsun. Hıçkıra hıçkıra ağladığın anlarda bir anons duydum bizi ayıran. Senin gözlerin martıları anlar çünkü senin de kalbin bir martı saklar. Senin ellerin kedinin başını okşar. Senin gözlerinde değerliyim. Sana bir kahvaltı kadar yakınım. Ben bir sokak arıyorum hikayeleri olan. Ben bir sokak lambası arıyorum yabancısı olduğum. Kendim için uyandığım bir sabah arıyorum. Dönüp dönmeyeceğinden emin olmadığım bir kadına giyinişinde üzülmemek istiyorum. Oyuncağın hediye edilişi neden kırılışından daha değerli olmadı? Hadi o zaman çocuktuk, niye büyüyemedik hiç? Kim martıları kaybetmekten korktu? Kim sokağa çıkmaktan çekindi? Kim gözlerini kapayışında gereğinden fazla kalabildi? Sana değer verdiğim ve seni sevdiğim hissiyle açmışımdır gözlerimi. Sen de bir anons duydun mu? Sen de kendini ayırdın mı kalabalıktan? Yanına bir oyalanış oturdu mu? Sen de seslendirdin mi yalnızlığı? Rol verdin mi seçtiklerine sahneye koyduğun bir oyunda? Gülümsemesini hoş bulduğun bir hostesin kiminle seviştiği kendisinindir. Numaralı hikayelerden birinden kalkıp da alırız el bagajlarımızı. Dağılırız bilinmeyenin parçalarına. Bir gişe memuruna para uzatışta uzaklardan döner yakın. Çıkışın bu hayata aldanışın. Yaşamak seni kandırmadı. Sana sonu müjdeledi. Gözlerini kapa. Karanlığa sokulmuş kayıkları yaşa. Ay ışığındaydılar. Gözlerini kapa ve bir kadını yaşa. Ay ışığındaydı. Yalnızlık duydum. Yaşıyordum. Üşüyordum. Bazı anlarda sıcaktım. Akışın ucunu kaçırmıştı hayalim. Gözlerinin baş ucuydum. Uyandım. Sana sarıldım. Yeniden doğmuşçasına çıplaktım.

Cumartesi, Ocak 19, 2008

Yaşamaya Geç Kalmış Bir Adam

Gözlerimi kapayışımın bulduğu bir şehir, düşüncelerimin beklediği bir kadın, yaşamaya geç kalmış bir adam oluşumla kavgamda bir hikaye yalnızlık oyuncağı kırılmış bir kalp içinde. Kelimeler seçtikçe anlatamayışım kendime saklı bir suskunluk. Suskunluklar içinde bir başını yaslayış kendi halimde oluşum. Güneşlenen bir kedi, keyfini başının okşanışında paylaşmak ister. Sevilmenin kıymetinde şımarmayı sever. Bir gece kazandım. Yıldızlara sundum nefes alışlarımı. Sığınacak bir öykü aradım. Haksız olmaya razıydım. Ankara’da martılar yoktu. Bazen ayrılıklar da ayıramaz insanı.

Ben De Martılar Gibiyim

Ayrı düşmüş yılların aşıldığı bir gelecekte, kendimi sevdiğim kadınların yaşlı hallerini ziyaret ederken hayal ettim. Hikayelerin geride kaldığı bir anda, ölmeden önce karşılaştığımızda neler hissederdik diye düşündüm. Torunlarımız olurdu her halde. Üzerinden on yıl geçmiş kadınların gözlerinde sessizlik nasıl yaşanırdı? Hayat zaman alacak. Seslenilmek güzel olsa gerek. Kırk yıl sonra gözlerimi kapayışımda şehri tasavvur edemiyorum. Ben unutmayı başaramam. Saklarım bir martının uçuşunda gözlerimi dolduran yalnızlığı. Otuz beş yaşındayım. Yaşadığım sürece yakın mıyım sana geç kalmamaya? Gülümsemenin kırk yıl hatırı var mıdır? Onca sene kısa bir anı saklar mı yüreğine? Yok oluşumuza yakın olmak masumlaştırır mı ne diyeceğimizi bilemeyişimizi? Hala mantıklı mı olursun ya da daha da mantıklı? Hala çocuksu kalır mıyım? Hala inatçı sevebilir miyim? Ben de martılar gibiyim. Yaşananla yaşanmamış arasında bir hikayeyim.

Bir Başkasın

Bir başkası oluveriyordu herkes. Bir başkasının an. Bir başkasısın, bir başkasıylan. Aşk bağışlamasını bilirdi. Bağışlanan mazide yeri olmayan. Savrulan bakışlar mevsiminde bir başka, düşüncelerle kaplanan. Elleri ceplerinde bir adam, şarkılara kendini bırakan ve şehri ayrılıklarda arayan. Bir başka yaşamın içime düşürdükleri. Bir başka martılarımın vapuru. Bir başka yarınım. Bir başka içindeki sırlara ortak olduğum kadınlar. Başkalaşıyoruz sözlerimizde. Yabancı oluşumuzdan tanıştırılarak kaçamayız ki. Gözlerimi kapayışıma alışmak bir başka. Yatağının geçmişi olmuşsam, bir başka uyanışım. Bir başka kapımı aralayışım ve hep duvarlarımı dönüşümü beklerken buluşum. Bir başka, sessizlikçe karşılanmak. Bir başkasın içimde. Sus, bak karanlık çöreklendi. Sus ve sokaklarını dinle. Sus ki ayak seslerini duyasın. Başını kaldırıp da bir başkasını göresin. Sus ki gece olasın. Bir başka kadeh getirdi garson. Bir başkaydı gülümseyişim. Aynı an, ayrı düşmüş her can. Ya sonra? Öykü gibisin. Bir başkasın. Bir başkasın ondan.

Salı, Ocak 15, 2008

Karşımda Olmanı İstedim

Yağmur kokusu ve kadın, bir pencerenin yaşlandırdığı yüz

Yağmur yağacak, hissedebiliyor musun? Deniz hazır. Deniz mutlu. Vapur iskeleye yanaştı görebiliyor musun? Kuşlar sevinçli. Sabah olmuş. Islak zeminde, güvercinin yağmurla yıkanmış kırmızı ayakları göz alıyor. Yine de sevmek zamanı. Penceremde martılar olduğu için şanslıyım. Arada kaybolmayı tercih ediyorlar sevgililer gibi. Işıltı yoluna döşenmiş düşünceler. Uzağa umut veren bir yakın var. Bir gün bir pencerede buluşalım, susalım. Susalım hiçbir şey yaşanmamış gibi. Susalım birbirimizin gözlerinde. Karşımda olmanı istedim. Anlatabilseydim. Çayımı yudumlayışımda gülümsemeni istedim. Hissedebilseydin. Benden daha haklı olmasaydın. Sussaydık birlikte. Yaşasaydık. Aynı sessizliği yaşayamadık. Ve sen bana, bana karşı bir şey hissetmediğini söylüyorsun, hala martılar ömrümden geçerken. Karşyaka’ya kadar bana eşlik etti ayrılığımız.

Sevilmek istiyorsan yokluğunu kaybettirmemelisin.

Yağmurun sesi kadar güzel kadın
Neden hikayelerimde biraz daha kalmadın?

Yürüyüş Eve Dönüş

Bir yazar sokakların misafiridir. Bir adam seçsen kalabalığın içinden, sana hiçbir şey anlatmasa da, sen hikaye ikramını kabul etsen. Yağmur yağmıştı. Yaprakların saçılmış olduğu kaldırımda yansımalardan bir kedi geçti. Sokak lambası gölgelerle baş başaydı. Park etmiş arabalarla oynadım. Saat on ikiye on vardı. Yokluğundum. Benim haricimde herkesin aklı başındaydı. Kimsecikler yoktu ortalıkta. Seni uyuyor bulmak vardı. Islanmakta olan bir sokak köpeği uzaklaşıverdi. Hikaye bu ya beni eve bırakıverdi. İyi geceler içtanem. Bir zamanlar birlikte çıkmıştık merdivenleri.

14-01-2008

Susmasını Bilmeli

Yaklaşmasını bilmeli. Yaklaşmasını bilmeli sokaktaki kediye. Yaklaşmasını bilmeli sokak lambasına. Yaklaşmasını bilmeli bir kadına. Gece bana yaklaşıyor. Tüm apartmanlar benimle. Işıl ışıl özlem. Yaklaşmasını bilmeli ölüme. Sevince, susmasını bilmeli. Gözlere vermeli sessizliği. Gülmesini bilmeli. Bir çocuğa umut da vermeli. Değişmedi yalnızlığın kıymeti.

14-01-2008

Pruvada

Gitmen gerekliliğinin olmadığı bir günde yaşadın mı? Kaptan da martılara özlem duyardı. Onlarsız bir sefer düşünülemezdi. Denizin ve güneşin parçası olmak güzel. Senin yerin olmaz mı hiç? Soğuk ve içimi ısıtan sıcak çay, yalnızlık ve seni içime aldığım düşünceler gibi. Bir kuş sürüsü geçti denizle yarışarak. Göç mü ediyorlardı? Yuva birliktelikti, vatan sevgi.

14-01-2008

Pazar, Ocak 13, 2008

Kardeş Omzu

Özsüt’ün kapısında, mor giysili bir kızın elinde bir bardak saleple tebessüm ettiği bir poster buyrun diyordu müşterilere. Dört sıkı fıkı kırmızı karanfilin süslediği vazoyu gizleyen, ayın sütlü tatlısı krem şokola 4.50 YTL yerine 3,50 YTL yazısından boş krem renkli deri koltukların çıkışa doğru derinleştiği koridora yönelttim düşüncelerimi. Aşina olduğum bir dekorda yalnızdım. Yolda karşılaşışımızda üzgündü. Yorgun hissettiğini farketmiştim. Gözlerindeydi şehir. Karşılaşan sorunlarımızı çözemiyordu suskunluk. Sessizlik kadar kıymetliydik birbirimiz için. Burada birlikte susabilseydik. İki dosttan fazlasıydık. Birbirimizi anlamaktan uzak olduğumuzda da yakındık, birbirimize değer verdiğimizi bilişimizde. Yalnız kalmak istediğini belirtmişti. Birbirimize rastlayışımız ayrılmıştı. Zilini çalıp çalmamakta tereddüt ediş bana var mı ihtiyacı diye soruyordu. Yalnızlığı iyi eden bir iyiliğimiz vardı. İyi olmak istiyor muyduk? İyi olmak bize acı veriyordu. Her zaman dürüsttük birbirimize karşı. Birbirimizin dürüstlüğüne katlanıyorduk. İkimiz de karşılıklı olsun istiyorduk aşklarımız. Acılardan daha yakın olsaydı sevinçler.

Hangi Mevsim Olduğunun Önemi Yok

Denizin yüzeyinde yüzen bir kuş karanlık sulara dalıp kayboluverdi. Şehrin ışıklarından kaçıvermişti. Bir ben yakındım giz avcılığına. Belirir mi diye aradı onu gözlerim. Bir kız gibi kısa bir anı bırakmıştı yalnızlığıma. Sevilecek kadar kalmıştı gözlerimde. Akşam oluvermişti.

Adını Kirli koydum yürürken karşılaştığım bir sokak kedisinin. Kirli olmak onun özgürlüğüne yakışıyordu ama bu şehrin havasına yakışmıyordu. Karşıyaka’yı seçemiyordum. Evde olmayı yeğleyenler çoğunluktaydı. Seni düşünmek ıssızdı.

Televizyon izlemeyi bile dayanılır kılardı kollarında vakit öldürmek. Kollarında Pazar olması güzeldi. Şimdiyse takvimde özlem dolu bir gün.

Düşünmek için çok zamanım vardı. Deniz ve derin karanlık da yardımcı oluyordu. Burger King’e, Sünger Bob’a, BİM marketine farklı anlamlar getirmiştin kısa bir sürede. Hayatımda yeri olmayan şeylere değer katmıştın. Sevmek bıraktıkların olsa gerek.

Hikayeler başkalarının sırrından doğarlarsa ilgi çekicidir. Sırrın zamana ihtiyacı vardır, insanların da sırra.

Bir yalnızlık bıraktım kapına sessizce. Ses çıkarmaktan korktum, seni bir kez daha rahatsız etmekten çekinerek. Seni sevdim gizlice ve seni sevdim yalnızca.

Birbirlerine sokulmuş gülümseyen, apartmana girerken kapıyı birlikte açmakta olan genç bir çift görünce içim sızladı özlemle. Yürümeye devam ettim. Sokaklar hayatın içindeydi. Özsüt’te salep içmeye karar verdim.

Hangi mevsim olduğunun önemi yok. Hepsi seni yalnız hissettirebilir.

Üşümek İstediğini Farketti

Onu üzen adamın adını bekliyordu akşam saatlerinde boşalan banklardan birinde. Hikaye onu geçmişine götürmüştü. Bir şehir seçti anımsamalarından. Sokak lambasının sarı ışığı altında gelip geçenlere takıldıkça gözü, düşüncelerinden biraz olsun sıyrılıyordu. Kaç yaşında olduğunun üzerinde durmazdı pek, üzgün olmadıkça. Ellerinden geçen zamana aldırmazdı. Oyalanmak için uzandı kalabalığın arasına. Bir yüz seçti kendine. Ona bir sahne hazırladı çocuklarına sabah kahvaltı hazırlar gibi. Onu oyunundan haberdar edememişti. Yalnız kaldıkça oynardı bakışları yabancılarla. Çalı dibinde çimleri koklayan köpeğe vardı sessizliği. Annesinin elinden tutmuş , üşümemek için sıkıca giyinmiş bir çocuk uslu numarası yapıyordu belki de. Sevmiyor numarası yapan nazlı kızlardan olmamıştı hiç. Onu üzen adamla nasıl tanışmışlardı? Hatırlamak için nasıl olsa vakti vardı. İnsan sevince akıl almaz gibi geliyordu başlangıçlar. İlkini kaybetmişlerin ilişkileri de farklıydı. Hikayeler dinlenmek içindirler, duyanı varsa. Onu üzen adamın yaşlanışına eşlik etmişti. Bir zamanlar seçimlerinin doğru olup olmadığıyla çok uğraşırdı. Gençlik işte. Şimdi ne hissettiğini geçen yıllarda bulamıyor gibiydi. Üşümek istediğini farketti. Ne heyecan verici, keşke üşüdüğünün farkına varan birisi olsaydı. Ona sıcak bir gülümsemeyle sokulsaydı. Kadın olmanın kararsızlığından bugünlere gelmişti. Eş rolünde karşılamıştı kocasını. Çocuklarının doğduğu güne de uğramıştı kendini üzen adamın anıları. Birisini beklemek güzeldir seni üzse de. Birisini bekleyebilmek sevgi. Birisini bekleyebilmek akşam. Arabalar kırmızı ışıkta bekliyorlar. Kim bilir kimlerce bekleniyorlar?

Kaçıncı Kız?

Saatine baktı. Ne kadar ömrünün kaldığını göstermiyordu. Bir kadınla sevişmesine de geç kalmış değildi. Bir on yılım daha var mı diye düşündü. Varsa on yıl sonram, bir on yıl sonrasına daha hazır olmalı diye geçirdi içinden. Cebinde bir uçak bileti aradı elleri. Dönüşü sadece kendine olacaktı. Bir adımdan fazlasına ihtiyaç duydu. Farklı bir dili arıyordu anlaşılamayışı. Akşam olurken Ankara’da İzmir’i kim düşünüyordu ki. İstifa edecek durumda değildi. Tutsaklığı eşit taksitliydi. Çalışmak zorunda oluşunda kaybetmişti tercihlerini. Sıcak bir yatağın içinde kalmayı tercih eden, miskinleştikçe soğuğu hisseden ve kalkmakta tereddüt eden bir adam gibi zaman geçiriyordu. Birden bire fırlamalıydı rahatından. Rahat mıydı? Bu huzursuzluk içindeki çağrının gözlerini kapayışına yerleşmesindendi. Belki de rezil olmaya ihtiyacı vardı. Sahip olduklarını bırakabilirsen kendinsin. Hayat sana en değerli yalnızlığı armağan etti belki de. Bir on yıl sonrasına var mı bırakabileceğin bir eserin? Senden eser kalmayacağını bilişinde var mı seni geçmişinle barıştıran düşlerin? Fransa’yı seçmişti nedensizce. Ne de olsa bir Akdenizliydi. Bir on yıl sonrasında Fransızca mı olacaktı gecelerini yazışı? Neler çıkaracaktı kelimelerin geçmişi kazışı? Bir kız ayrılık kadar sıcak, soğuyacak mıydı geçiveren yılların içinde? Çizgilerle iyi arkadaş olabilecek miydi? Yoksa on yıl sonra da bankacı kimliğiyle aynı mı kalacaktı? Havaalanları hep umut verirdi. Kuruldukları şehre ait değilmişçesine uzaktırlar. Uzağın elçileridirler. Birer martı olup döner tüm yolcular. Özgürlük ışıldar gözlerinde. Ne keyifli yakına dalışlar. Yürümek istedi. Denizin kıyısında sınırların boğulduğu çizgiye kavuşmayı çekti canı. Ne çok dağınıktı masası. Ne de karmaşıktı kafası. Bir şarkıya ihtiyacı vardı kaybolmak için. Canının yanmışlığına teslim olmayacaktı. Söz verdi on yıl sonrasına. Bir bilinç uyanmalıydı yarın sabah. Saatine baktı. Uçağı kalkmak üzere değildi. Hala başkalarındaydı. Hala aynasında yansımıyordu. Hala çığlığına kavuşamamıştı. Hala bir kızı tutkuyla kucaklayamamıştı. Yeniden aşık olabilmeyi özledi. Yeniden acı çekmeyi göze alabilmeyi. Onu terk eden kaçıncı kızdı tutkusundan nasiplenen? Kaçıncı kızdı unutulmayı seven? Kaçıncı kız haklı olmayı seçen?

Cumartesi, Ocak 12, 2008

Yaklaştık Uzağa Yakın Olduk

Hepsi birbirlerine yaklaştılar. Deniz kıyıya yaklaştı, akşam şehre. Hepsi birbirlerini geçtiler. Bir bakış gibi hapsoldular. Güzel olana saklıydılar. Kalabalık ritmi yakalamıştı. Araçların dizilişlerinde sabırsızdı gece. Müziğin kışkırttığı bir ruh kendini seçilmiş sansa kime ne zararı vardı. Hiç olmazsa rüzgar yalnızlığına bir not bırakmıştı. Kaldırımları severdi. Elimi tutsan daha farklı karşılardım apartmanları. Neden kendini savunmuyorsun diye sorma. Gözlerini hak etmişimdir seni unutamayışımda. Seni haklı çıkarır acılarım. Haksız olmayı göze alır umudum. Hepsi ölüme yaklaştılar. Hepsi yaşayanları geçtiler. Deniz kıyıya yaklaştı, akşam şehre. Bir gözyaşı kaldı öyküye. Kalabalık ritmi yakalamıştı. Araçların dizilişinde sabırsızdı gece.

Duymak İstedin Mi?

Sen çizgilerin yerini ayırmışsındır. Sen değer verirsin şehrinde akşam oluşuna. Sen bir martıyı bile yalnız bırakmazsın. Yakınla uzağı ayıramazsın. Sen susmasını bilirsin. Kalbin küfretmez anlaşılmamaya. Hiddetlenmezsin haksızlık sevdiğin bir kızın sözlerindeyse. Bir kır lalesine yaklaşmayı seversin. Kırmızısı arasa da suskunluğunun kaybettiği bir kızı, sen gülümsersin. Sen gözlerini yeniden aşık olacakmış gibi kaparsın. O şimdi başını yastığına koyuşundadır diyorsa için, bırak saçı okşansın bir başkasının bakışlarında. İçime katılan güzeldendir uyanışım. O güzel oluşunun adıdır. Ayna anımsamaz. Yansıyanla gelir yalnızlık. Yansıyanla gelir özlem. Bir kızın duymayı istemesi lazım.

Ay Işığında Mısın?

Karanlığın içiyle oynadım. Küçük düşler yerleştirdim gözümün iliştiği her cazibeli köşeye. Adımı merak etmeyenlerin arasındaydım. İlerledim bir sonraki ana. Gecesi kaybolmuşlardandım. Takıldım sokak lambalarına. Masa lambamla şehri dolaşıyorduk. Ben ona anımsamaların yanılsamlarından oluşmuş bir hikaye anlatıyordum. Ona güzel bir kızdan bahsediyordum. Nice çığlık yutmuş bu toprak. Nice at arşınlamış havasını özgürlüğün. Nice gem vurulmuş yırtınışa. Nice ses yığılıp kalmış harbe. Nice göz göze geliş ayrılmış anın parçalanışından. Sonsuzluk perçinlemiş ölümü. Pençesi dar gelmiş tutsaklığın. Bir hapsedişin kökleri tutunmuş birbirine yıkılan sokaklara. İtiyorum sessizliğini. Bana davetli bir başımı döndürüşte adını sordum yalnızlığın. Bana yaşamı gösterdi gözlerim. İstanbul koydum adını. Gülümsedim. Geçmişte bir kılıcın çeliğinin yakaladığı ışığı hissettim bu büyülü şehirde. Tarih kol geziyordu gelecekte. Sarsılmanın çiçek açtığı bir uyanış deliriyordu. Kanın gövdeyi götürdüğü ardımda rüzgarlıydı uzanışım. Sakinliğin düştüğü bir göz susturdu dudaklarımı. Elimi tuttu, çekti yıldızlarımı bir kenara. Kulağıma sokuldu fısıltısı. Avuçlarımda karşıladım göğe yakarışımı. Kaybolmayı seven kaç kişi kaldı ki şu dünyada? Senin de bir sırrın var mı kapını açışında? Senin de anlatamadıklarında mı umudun? Senin de gizemli mi suskunluğun? Bazıları bir şarkının peşine düşerler. Yerin sevdiği bir ıssızlıktan gelir ölümle arkadaş olmuşlar. Yaşamı sevenlerin oyalanışları keyiflidir. Kızarmış balığın tadına şükreden bir Akdenizlinin gülümsemesidir huzur. Soluğun binlerce yıllık deneyimini dansa dönüştürdü kollarım. Sanki kanatlarımın altıymiş gibi kucakladım şehri. Ağır ağır kapandım kendime bir annenin rahmindeymiş gibi. Yeniden doğarcasına açtım gözlerimi. Yeniden doğarcasına sevişmek istedim beni arzulayan bir kızla. Ay ışığındaydılar. Şimdi onlardan eser yok. Ay ışığındayız. Bizden eser kalmayacak. Ay ışığında olacaklar mı? Sana yarını uzattım. Yumruk yaptım gücümü, kendime çektim dirseklerimi. Martılar vardı beni unutuşunda. Sokaklar vardı dönmek istemeyişinde. Dönmediler. Ay ışığındaydılar. Öykü beni anladın mı? Yalan söylemedim sana. Anlattıklarım gerçek sandığım da değildi. Duvarlarımı döndürsem de sonun başlangıcındayım. Giz kervanlarını görmek istemek lazım. İstanbul’u da geçeceğiz. Arayış kaybedenlerindir. Her şehir zaman kaybetmiştir. Ay ışığında mısın? Sevişiyor musun?

Bir Pencere

Anlamak için erken mi? Andan yıllar sonra, bir başka anda birbirimizi anlamak için yeniden bir araya geldik. Bir araya getirdiklerimizin bir arada olamayışlarından farklı hikayelere seçilmiştik kimin olduğu önemini yitirmiş bir tercihte. Hikayelerimiz bizi değiştirmişti. Bizi güldüren anlardan da, bizi ağlatan anılardan da ayrıydık artık. Yıllar öncesine uzanmaya başlamışsan yaşlanmaktasındır. Herkesin bir penceresi vardır. Bazen güneşlidir, bazen de yağmur taneleri ile bezelidir. Bazen bir otobüsün yolu izleyişindedir, bazen bir trenin doğayı aralayışında. Bazen bir deniz manzarası getirir, bazen karla kaplayıverir sonsuzluk hissini. Herkesin bir penceresi vardır özlemle gecenin içinden çıkıp gelen karanlığa bakan. Bir kızı sevmek sarhoşluktur. Bir kızı sevmek adımlardır. Bir kızı sevmek yalnızlıktır. Bir kadehin havaya kaldırılışından düşen ışıklardır sevincim. Yakaladığım bir köşedir dalıp gidişim. Bir pencere seçerim sana. O güzel yüzünü veriyor bana. Bir pencere seçerim sana seni geleceğe taşıyan. Bir pencere seninle metroda yarışan. Göğsümden kanatlandı kollarımı açışım. İçime yasladı beni gök. Seviştim, direndim. Yola çıktı kendimi arayışım. Bir pencereye bıraktım uğurlanışımı. Bir pencereden duyuldu şarkılarım. Kaldırımlarda paltolu hayaletler geziyor. Herkes sırdaş olmuş. Bir pencere Ankara’da kaybolmuş.

İzle Ve Kendine Gizle

Önce kaderini berbat ettiğini sandı. Geçmişle geleceğin arasında kalmanın mutluluğunu tadan bir adam gibi gülümsedi. Huzur bu olsa gerek diye düşündü. Sessizliğin kıymetini anladı çevresinin pervane oluşunda. Yok oluşa hayrandı artık. Yansımalar olmasa kim görebilirdi ki yüzünü? Nasıl göründüğü kendine ait değildi. Başkalarının tablosuydu kendi hakkındaki fikri. Aynanın ihanetine uğramış bir insanmış gibi acıma asla kendine. Dön ışığın serüvenine. Dön martılarınla, oyna vapurlarınla. Bir ses duyarsan kıymetini bil. İzle yaşamakta olduğun sevincini. İzle çay kaşığının çayını karıştıran bir eldeki sesini, izle dalgaların zamanı yalayışını, izle yağmur damlalarının biriktirdiği şehri. İzle başını kaldırışının sana gösterdiği bir yıldızı. İzle ki kader sanma sonsuzu. Hep bir sonun sonrasıyız. İlkmişim gibi sonu sevdim. Herkes yaşamaya ara vermiş gibi. Bir ara buluşalım.

Sevildiğin Andasın

Korku gözlerindeydi. Korku kanındaydı. Korku zaman geçiriyordu anın sustuğu bir koridorda. Korku ürpertmişti içini. Korkuyla karıştı yalnızlık. Hemen gözlerini kapayışına sığındı. Bir soğuk rüzgar estirdi içine çağırdığı sonsuzlukta. Denizi vardı kapanışının. Bir anımsama kadar yerindeydi aklı. İki elini kavuşturdu, sıktı. Parmaklarına kenetledi yaşadığı hissini. Parmak uçlarındaki his korku değildi. Kendiydi. Kendiydi giden kız. Adımların ağır, yaklaş kumsalın dalgaların nasibi ayak izlerinde kaçışına. Yaklaş suskunluğa. Uçuşan fotoğraflar hayal et. Yüzüne çarpan bir boşlukla sarmaş dolaş, katıl anlamsızlığa. Sana dayandı evren. Bir resim var sana yıldızlardan gelen. Bir uğultu var sessizliği delen. İlk sen değilsin zamanı kaybeden. Dolaş düşüncelerinde çıplaklığını. Yakınlaş kendinle. Kimse dokunmazsa kalır şişe bıraktığın yerde. Dokunulmak için dua et. Öğrendiğini unuttun. Bildiğin kadarı ile korktun. Sezdiğin kadarı ile aç gözlerini. Sevildiğin andasın. Korkma sözlerimle baş başasın.

Bir Gün Uğrarsan

Gündüzünde martı olan bir kadın sevişiyordu, gündüzünde martı olan bir adam yalnızdı. Gündüzünde martı olan yaşlı bir amca torunlarıyla oynayışında gülümsüyordu. Gündüzünde martı olan bir şehir vedalaşıyordu dönüşünü beklediği uçaklarla. Gece akşamla sabahın arasında pencerelerdeydi. Gündüzünde martı olan çocuklar vardı bir odadan diğerine geçen. Nasiplenirdi hayal eden hikayelerden. Sende de nasibim vardı gizliden, Beni gülümseten bir çiçek gibiydin. Sığdıramazdım seni en güzel renklere. Senin gündüzünde martı yoktu ki. Bak neler yazıyor gündüzünde martı olanın elleri. Bak bu gündüzünde martı olan bir gözlerini kapayışın serüveni. Hep maviyi sever kanatlarını açışı. Hep kıyılarındır alçalışı. Güneşe naz eder havalanışı. Bir gün de gündüzünde martı olan gülümsemelerin sofrasındayız. Çatal bıçak seslerinde servis ediliyor an. Herkes nefes alışlarında durduruyor yaşamın içe çekilişini. Alıp da vermesini öğretiyor hayat. Nefesin armağan. Nefesin sen. Hadi sen de nefeslen. Bir gün uğrarsan gündüzünde martı olanların bakışlarına, dur biraz dinlen. Senin saçlarında akşam olduğunda seni özlemişsem yokluğunda, martılar kadar özgürsün sevilişinde, sevişişinde.

Asla Duyulmayacaksın Seni Seviyorum Deyişinde

Hiçbir zaman bilemeyecektim beni sevmediğinin gerçek olup olmadığını. Hiçbir zaman bilemeyecektim mantığına yenik düşüp düşmediğini. Belki de kendimi kandırıyordum ya da kandırmak istiyordum. Beni sevdiği duygusunu hep yaşatmak istemiştim. Hiçbir zaman geçmişi ana bırakamayacaktı. Bir kanıt aramadım ki haklılığa. Bir yanıt istemedim ki sorulardan. Sadece kelimelerimi gönderebilmiştim anlatsınlar diye, beni kollarına sarmak istemeyişinde. Sadece kelimelerim vardı gözlerine sokulabilen. Beni hisseder sanmıştım, beni ona saklayan özlemlerde. Yine hapsetmişti beni kaçındığım tartışmalara. Detaylarla düğümlemişti boğazımı. Onun için de zorlaştırdığımı hissettim her şeyi. Bir telefonun kapanışında kopuyorduk hikayelere dökülen yapraklar gibi. Yağmurun yağışında penceresi ona beni hatırlatmayacaktı. Bir gün çocukları dolanacaktı etrafında. Ben artık kalbinin dışındaydım. Haklıydı ona güvenmemiştim hiç. Bu yüzden eşim olması için yanıp tutuşmuştum. Bu yüzdendi ısrarım. Ben senin bana karşı hissettiklerini hissetmiyorum deyişinde bana söyleyecek söz kalmamıştı. Suskunluk soğumuştu birden. Alıştıracaktım kendimi yokluğuna. Alıştıracaktım düşlerimi bırakıp gidişine. Gözlerimi kapadım onu sevdiğim gerçeğinde. Sevgi hiç infazından korkmadı ki. Bir medet umdum geceden. Sessizliğine dokunabilirim diye geçirmiştim içimden. Saçlarına karışabilirim diye koklamıştım umudumu. Sana aitti hikayemizin sonu. Yıllarla iyi geçinmeliyim. Bana varıyor rüzgar. Bana varıyor vapurlar. Bana varıyor sokaklar. Bir sen benden gidiyorsun. Seni geri çağırdım yalnızlığıma. Elimi tutabilseydin denizi okşayan küçük mutlulukları olan bir kayık gibi. Elimi tutabilseydin gülümseyişimiz kadar yakın ve masumken. Senin hiç şarkın olmadı mı? Gözyaşların yok mu? Belli ki ışığının kapanışında yokum. Ne yapalım sana yaşatamadıklarım armağanım.

Daha Farklı Olamadı

Hayatında dengeyi bulamayan bir insan mı sanatçı? İçindeki çağrıyla ne kadar kalabilir çaresiz? Ne kadar direnebilir anlaşılmayışına? Bilincinde olabildiğince yalnız, duyar içini ve sevdiğini. Martılarla karar verdik bu güzel günleri yaşamaya. Denizde güneş akıntısı var.

11-01-2008 - sabah işe gitmeden sekiz kırk vapurunda

Hep fazla ciddiye aldım her şeyi. Hep fazla düşündüm kendimi ve sevdiklerimi. Hep kavga ettim doğru ve yanlışlarla. Yoruldum sevmekten. Yine de isyan edemedim kendime. Kavgamı terk edemedim. Haklılarla baş edemedim. Yüzümde güneşin sıcaklığı. Hayatın geçişini dinledim park etmiş olduğum araçta. Nasıl oynamam gerekliliğiyle değil sorunum. Çekip gidebilmek huzurla başlangıçlara.

Hayatın gerçeğiydi, şube müdürüm ve müdür yardımcım randevu dönüşünde mesai saatinde alışveriş yapıyorlar. Ben de onları arabada bekliyordum. Neden aldırıyor, neden umursuyordum? Neden yanlışlarla kavga ediyordum? Yüzümde güneş, bu yüzden kaybediyordum. Güzel bir şarkıyla arınmaya çalışıyordum doğrularımdan. Bırakın geçsinler. Kuralları da biz koymadık mı? Anarşi içimizde. Hayat yıktığımız yerde. Hep başkalarının suçuna ortak değil miyiz? Hep dengelerle sorunum oldu. Zaman geçiyor alışveriş sürüyor. Martıya sözüm vardı. Asla teslimiyetle barışmayacağım. Kayıp düşün aşıkları kendilerine dönerler. Sahte gülüşlerin arasından yürüseler de denizi bir kumsalla paylaşırlar. İşbirlikleri insanı kirletebilir. Yüreğin yenilebilir. Sen sen olmayı tercih etmiyorsun. Sen sen olmanın yolcususun. Rehberi yok sonsuzluğun. Akışın devrildiği zaman yakından uzak. Şarkının tekrarında saat on iki oldu. Biraz daha rahat olmalıyım. Yerimi bilmeliyim. Bana ait değil bu sıradanlık. Benim değil bu çelişkiler. Benim sorunum yok hayatla. Daha kararlı olmalı kendimi bilişim. Daha cesur olmalı özlemim. Tanımak istemiyorum geçmişi. Tanışmak isteyişim gelecekle. Unutulmanın kıymetindeyim. Tevazu erdem olmaktan çıkmış olmalı. Daha farklı olamadı. Arabayı alıp gidebilmek gerekirdi. En güzel cevaptı kendini arayan, sorumsuzluklara dayanamayan adama ama bir şoför gibi bekleyişimde kendimden ödün veriyordum. İşte tutsaklık böyle zalim. İşte böyle anlarda yüzünü kaybediyorsun. Bu hoşgörüsüzlük değil. Bu saygısızlığa katlanmak insanlık değil. Fazla mı büyütüyordum hayatın adaletsizliklerini? Neden parçasıyım hak etmediklerimin? Neden vazgeçiyorum beni ben yapandan? Neden hala kelimelerimleyim?

11-01-2008 – müşteri ziyareti dönüşü Karşıyaka Park Bravo mağazası önünde araçta beklerken

Perşembe, Ocak 10, 2008

Paganini'nin keman parçalarıyla iyileştirdim gözlerimi kapayışımı. Yara alışlarımda hikaye kaldığı yerden devam ediyor...

Sabah Akşamını Kestiremedi Hiç

Kimsenin gülümsemediğini farkettim. İnsanları yaşamaya alıştırmışız ne kötü değil mi? İnsanın adımlarıyla baş başa kalması, bir başkasının ayak seslerini duyması mı yalnızlık? Bugün de hava oldukça soğuk. Bu sefer sekiz yirmi beş vapurunu bekliyorum.


Vapura binerken ne zamandır Atilla ve Abdullah ile karşılaşmadığımı düşünmüştüm. Onların bir önceki seferde oldukları düşüncesi ile çay ocağına yönelmeyip oturdum bir pencere kenarına. Birden vapurda Ferit Beeey diye bir nida duydum. Bakındım, sonra da gayriihtiyari kalktım yerimden ararcasına. Atilla gülümseyerek nasıl da duydu geldi bak diyordu Abdullah’a. Hemen bir bardak sıcak çay getirdi Abdullah. Hoş bir sohbetle başlamıştı gün. Beni aklımdaki kızdan hayata çağırmışlardı. Onlar işleri ile meşgul iken pencere kenarında tatlı bir güneş var yüzümde ve ellerimde. Isınıyorum, yazıyorum. Gözümü alıyor pencere. Suskunluk şimdi keyifli. Seninle birlikte üşümek olsaydı rüzgar.

10-01-2008

Suskunluk Sana Seni Seviyorum Der Ya Da Demez

Bugün sevdiğim bir kızı içimde sözlerinde kaybettim. Herhangi biri olmayı da başarabilmeliydim. Zamanında başarmıştım. İnsan hiçbir zaman bir karşılık beklentisi ile sevmedi ki. Yine de kolay değil umutlarının aptalca olduğunu görmek. Yine de kolay değil boş hayaller kurmuş olduğunla yüzleşmek. Haksız olmanın da kıymeti vardır her halde. Evimde yalnız kalmaya cesaret edemedim. Babamlara gittim akşam yemeği için. En iyisi uyumak. Yarın günün telaşında hafifler belki canı yanmışlığım. Her halde bir kızdan fazlasını kaybettim. Annemi aradı yalnızlığım. Onun ölümüyle ne de çok değişivermişti hayatımızın akışı. İyi olmak yeterli değildi. Gereğinden çok açmışım yüreğimi. Gereğinden çok sevmişim. Yine de değişmeyeceğim. Değişmedim de. Bir gün bir kız bulacak kendini değerinde. Suskunluk sana seni seviyorum der ya da demez. Bir şey söylenmediğinde de anlaşılır.

Yorgun

Yorgunluğunu yaşayan bir adam ellerini masaya dayadı. Sessizlik bulaştı tek başınalığına. Direnecek hali yoktu yalnızlığına. Boşluğun gezindiğini hissetti vücudunda. Bir dakika ayakta durdu bir kızın çoktan yüreğinde kaybettiği kendisinin anısına. Gücünü hissetti kendini iten parmaklarında. Bir kıza sıkıca sarılırcasına sarındı kuvvetini. Derin bir nefes alışla kapadı gözlerini. Hissetti ve gülümsedi. Kimse görmemişti hüzünlendiğini. Kimsesi yoktu gecesinin

Hikaye Pazarı Oyun Yazarı

Herkes hikayeye farklı yönlerden yaklaşıyor. Metrodan indim. Senin bu hikayeye getirmeni istediğim kelimeler vardı. Seni merak ettim. Aynı anın parçalandığı sahnelerde

çiçek kokuları

hayali gerçek son

iki kız bir apartmandan içeri giren

kaldırımdan bir kesit

göz göze gelişlerden kopuşlar

elinde torba bir kadın önemsiz

otobüs durağındaki bir reklam

resimde kiminle seviştiğini bilmediğim bir kadın

bir kedinin ürkekliği ve kimin park ettiğini merak etmediğim bir araba

hangi otobüsü beklediğini bilmediğim bir kız

Tansaş kasiyeri

manavın kasaları

yokuştan aşağı akan karanlık sokak

kırmızı ışığın yanışında duran otomobil

zili çalışım

asansörün çıkışına tanıklığım

ellerimin üşümüş olduğu hissinde bekleyişim

beşinci kat düğmesine basışım.

Babamlardayım.

09-01-2008

Çarşamba, Ocak 09, 2008

Özlem

Yorgunluk insanı hissizleştiriyor. Akşamla başlayan bir yalnızlık başımı yaslayışım. Vapura binip inişlerim seni yaşayan bir takvim. Senin aldırmazlığında günlerden Çarşamba. Cama yansıyışımda gülümsemediğimi farkettim. Kendime yakıştıramadım bakışlarımı. Sıradanlığı da sevebilirim sevgiyle paylaşılan bir suskunlukta. Hayat hep daha fazlasından azı. Kanaatkar bir huzur dolulukla karşılamak isterdim seni. Oyun oynamak istediğin ben olsaydım. Beraber kursaydık soframızı. Dokunulmak kadar güzel olduğunu anlasaydın paylaşmanın. Alıştın farkındayım. Bense alışamadım. Unutmaya çalışamadım. Tercihler vicdansızlıkla suçlanamaz. Tercih edilmenin dışında kalanların dünyası karışıktır. Yokluk yalnızlığına bırakılan bir mesajdır. Silinmeyen bir anımsamayı besler düşünceler. Özlem en güzel hikayelerini seçer hayatın.

09-01-2008

Kader Değil Anlaşılmamak

Denize bakmayı sevenlerin mutlaka akıllarından geçen bir düşünce vardır. Vapuru beklerken Rıhtım Kafe’de çayımı yudumluyordum. Bir kadın geçti bakışlarımdan. Soğuk havada dolaştırdı gizemini. Denize baktı ve döndü yalnızlığına. Başımı çevirişimde kayboluşu bir izlenim olarak unutulacaktı zaman içinde. Bir çay daha içtim. Omzumda ağlayan beni seven bir kız ve bana suskunluğu kadar uzak diğer bir kız sancımdaydı. Ben de denize baktım. Mavi de sessizce uzanıyordu. Yerimi aldım bir Çarşamba gününü daha martılarla geçiren vapur yolculuğunda. Yerimi aldım seni düşündüğüm anlarda. Güneşi birbirlerinin kanatlarında görmeyi seven martılar kucaklaşıyorlardı çember oluşlarında. Dans telaşa gelmezdi. Adımlar yol almayı yaşamak için durmasını bilmeliydi. Elimi uzatışlarımı, el sıkışışlarımı hayal ettim. Kendim neredeydim? Rolümü iyi oynayabiliyor muydum? Ne çok vermiştim kendimden. Bir gün zamanımız olmayacak birbirimize. Unutulmak hatırlanmaktan değerli olacak mı? Sahne beni değiştiriyor mu? Birer fotoğraf gibi yakalıyor an insanı. Ağlamak içten. Ağlamak da suskun. Kader değil anlaşılmamak. Anlaşılmanın aidiyeti yok. Seni suçluyor değilim, kendimi de. Benim de özlemlerim vardı her insan gibi. Senin de hayallerin var. Herkes öğrendiklerinin muhasebesini yaşıyor. Yaşlanmak da kader değil. Penceremdeki martı öyle söylüyor göğe.Yirmi dakika geçiverdi. Yine Karşıyaka İskelesi’ne yanaşıyor vapur. Herkes bir hikayenin içinde. Ben seninkisini merak ediyorsam, seni seviyor olmalıyım sen karşılık vermesen de.

Öyle Kapandı Ki Suskunluk

Kalbin sana hayatın boyunca hiç akıl veremedi ve sen hep başkalarını dinledin. Zaten kendin de bir başkasıydın. Farklı mıydım? Aşk akılsızdı. Ne yazık ki hep bir tarafın aklı başındaydı.

Her şehrin de bir bakışı var. Bu bakış karşılaşma yanılgısı. Denize eşlik eden bir sessizlik kıyı. Martının getirdiği perspektif, düşünceleri yok olan bir fotoğraf. Sanatçıları unutulmuş bir yaşam ve sabahı. Daha ne kadar hüküm sürecek suskunluğunda? Sevmek isyan ettirmiyor insanı. Özgürlüğe hapsediyor umut. Umut da yalancı ama inanmak acı. Mavi yalanlar uzak. Kolay değil maviye aldanmak. Bir martısı olmalı insanın yüreğinde. Uyanmak oyalanmak. İzimi belli etmiyor sıradanlığım.

Katılıyorum söz trafiğine. Göz açtırmıyor telaş. Günü alıveriyor teslimiyet. Oyun oyunculara kendini anlatmak mı? İyi bir oyuncunun katılma hakkı olmamalı mı? Sahne kelimelerle çizilmiş bir hikaye. Seni bekledim, izleyenler arasındaki gizden çıkıp gelmeni istedim. Güneş vuruyor vapurun pencerelerine. Sırtı keyifli bir kedininki gibi ısınmış olmalı. Ne çabuk varıyoruz Karşıyaka’ya. Maaşı var sensizliğin. Akşam oluverecek bir ömrün sonu gibi. Sen seçimlerinde, ben de başladığım yerde yakalanacağız sonsuza. Adımızdan eser kalmayacak.

Hayal gücü israfı günah değil mi?

Öyle kapandı ki suskunluk, içim almadı gözlerimi kapayışımı. Öyle güçlü hissettim ki kendimi, denizi aştım özlem duyduğum yer değiştirişte. Öyle sınırlıydım ki seni düşünmekle, yorgundum. Bir geleceği var hikaye tohumlarının. Kelimeler saçıldıkça açılıyor cümleler.

08-01-2008

Salı, Ocak 08, 2008

Bakışın Sessiz Bir İyi Geceler Deyişse Her Gece

Yolculuk hep dağınık. Toparlamaya çalışmıyor adımlar. Zaman an tutmuyor. Bir sonsuzluk düşürüyor yaşanan. Uzanmışlığın keyfi başka. Uzağın yakına baktığı bir anda çekim. Susmayı başarabilmek, gecenin sevdiği sokaklar olabilmek düşlenmek.Sessizliğin vardığı kalbi bilmek özlenmek. Adı var mıydı ki doğanın? Hatırlananlarla hatırlayanlar da mazi oldular birer birer. Kendimize saklandık masumca. Elimiz tutulsun istedik, belki çocukça.

Telaş Alevi

(Akşam yedi kırk beş Karşıyaka Konak vapurunda)


Zaman geçiren bir çabalama. Koşuşturmayla geçen bir günün yorgunluğunda, benim olmayan bir diyalog beni şekillendiren. Akşam iş çıkışım vapur yolculuğuna dönüştü. Öğlen yemek yeme fırsatım olmamıştı. Bu telaşa kurban etmiştim sevdiğim bir kızı. Bir aile olacaktık, bir arabamız olduğunda kapıyı açıp da inişi bir fotoğraf olacaktı sessizliğin çektiği. Çocuklarımız olacaktı hikayelerimizde, birlikteliğimizin yolunu gözleyen. Biz olacaktık kahvaltı ederken gülümseyişimizde. Beraber uyanmak kolay değilmiş düşler gibi. Vapurun ahşap dokusu içinde tanıdık yüzlerdendim artık. Konak’a varmak üzere oluşumu kaplıyor düşüncelerim. Sen daha şanslısın, benim kadar karmaşıklaştırmıyorsun duygularını. Yıllar gecelere birikiyor. Sevişmelere saklı heyecanlar.

07-01-2008

Pazartesi, Ocak 07, 2008

Seni Özleten Suskunluklar

Seni özleten pişmanlıklar. Seni özleten suskunluklar. Kıymeti olmalı seni anımsamalara saklamanın. Kıymeti olmalı inadının. Bir gün gururundan daha yaşlı bir kadın olduğunda, haklı olmanın öneminin kalmadığı bir anda, gözlerini kapayışına verirsen içini, duyabilirsin belki seni sevmiş olan birinin sesini. Gece kaç kere döner ki. Işık kaç kere söner? Bir adım seni geriye itince, söz yitirdiğinde bitince, kaçınırsın yalnızlıktan. Yastığına gömersin düşüncelerini. Seni uyandırır unuttukların. Sana anlatır soğuk, sana anlatır sokak. Daha karmaşık özlemek. Daha masum sevmek. Seni bakışlarına verdim. Kendime gelemedim uzaklardan. Seni bir başkasına verdim. Ardını hiç şaşırmadın. Ardına hiç bakmadın. Gözyaşlarından bana hiç akmadın. Seni sana bağışlayan bir çaresizlik. Seni özleten fotoğraflar.

Pazar, Ocak 06, 2008

Sana Kalkan Akşam Vapurunda

Farkındalığın içinde bir sarhoşluk var. Akşam oluşu denize yansıyor. Kalabalık bekleyiş gürültülü. Müzik dinleyişimde uzaklarla oynuyor gözlerim. Hareket etmeyi bekleyen vapurun pencerelerinde renkler değişiyor. Farkındayım bana vapuru çizen oyalanışın. Elini tutmak istersin sessizce. Şehri bırakıyoruz geride. Aşkın zamanı var. Suskunluğun omzumda. Martılara yer var bu düşte. Sana yer var yokluğuna her gülümseyişte. İçeri girmedim üşümeyi tercih ettim. Rüzgarın sapladığı soğuğa direnmedim. Kabullendim hayatı sevdiren aralıkları. Kabullendim seni özleyişimi. Karşıyaka kararan hikayeme yakışıyor. Bir resim kadar güzel yaklaşış. Bir kadın belirdi yanımda sessiz ve adsız. O da üşümeyi tercih etmişti. Düşünceleri benim gibi yalnızlıkla mı boğuşuyordu? Elim dondu not alırken.

Vapurun bekleyişi çalkalanıyordu karanlığa hafif bir ışığın dokunduğu yansımada. Şekilden şekile girişleri geride bırakacaktık birazdan. Aramanı beklemiştim. Sözde senin beni düşündüğünü gösterecekti bana. Oynadım yalnızlık oyununu, birbirlerine iskelede sokulmuş vapurlarla. Ayakta duruşum salınıyordu seni resmederken. Karşıyaka’dan ayrılışıma ışıklar sarıldı. Uğurlanışı yaşlanan bir adam. Hikayeler gibi dönüyoruz. Ağırdan alıyorum kayboluşumu. Bir kadeh kadar gözlemci, geceyi seviyorum. Gök sevişmelere hazır.

Suyun yüzeyi bana geliyor. Yaklaşışımda kıyıyı yalnız bırakmayışımda hava dondurucu. Dondurucu sıcaklığına hasretim.

Cumartesi, Ocak 05, 2008

Birlikte De Üşüyemiyorduk

Bugün oldukça soğuk. Haftanın son iş günü. Vapurda pencere kenarına oturup, hareket edişimizi beklemek de düşüncelerle dolu. Dün bir fotoğrafı daha eklenmişti. Not bırakmak isteyişime hakim olabildim. Çok yorgundum. Beni yoran cesaretsizliğimdi. Ahşap pervaza yasladım omzumu. Maviliği izleyişimin iç yazısıydın. Tercümesi yoktu suskunluğun. Seni kendimce çeviriyordum hissettiklerime. Ayaklarım üşümeye başlamıştı hafiften. Birlikte de üşüyemiyorduk. Rüzgarın soğuğunu yüzünde yaşayamıyordum kızaran burnunda. Birlikte değildi sokağa çıkışımız. Martılar güneşe ayna oluyorlar. Özgürlük yansıyor gövdelerinde. Sen de yalnızlık yansıtan aynamdasın. Seni gören bir geçmişim var. Seni seviyorum gelecek kadar. Karşı kıyıda güneşi kapmış apartmanlar. Varmak üzere oluşumdan uzaksın. Çay kaşığı seslerinin bile söyleyeceği birkaç söz var da, sen aldırmazlığındasın. Sitem mi ediyorum, hayır. Sadece yaşamak istediklerime yanaşıyorum. Vapur yerini aldı oyununda

04-01-2008

Fotoğraf Akordiyonundan Şarkılar

Zaman ve ben seni düşündük. Seni izledik fotoğrafın andan kaçırdığı güzel bir bakışında. Bir tebessüm ürkek ve yanıltıcıydı dudaklarında. Gözlerin içini ele vermiyordu. Sırrına son derece hakimdin. Yanına sokulmak geldi içimden, suskunluğunla oynamak. Canımı acıtmıyordu seni hatırlamak sadece içimi burkuyordu. Seni sevmek hafifletiyordu anımsamanın kalbe yükünü. Bu fotoğraf herkese bakabilirdi de sadece seni sevmişlerin canını yakabilirdi. Uzanışında yıllar geçtkçe, her gözlerini açışta geçmişinden uzaklaştıkça yakınlaşacaktın seni saran ana. Hayat sahnelerini kardı. Bir kart çektik ihtimallerden. Evlendiğin bir anı yakaladı gelecek. Geçmişe verdi yalnızlıkları. Savrulan her kağıt fotoğraflara dönüştü. Kim ki en iyi aşk kumarbazı? Kim ki anımsayan? Dalgalar mı yakınıma vuran, uzaklar mı geceyi düşüncelerime bırakan? Kimim beni bulan seslerde? Bir sus işareti yapıyor karanlık. Saçlarını okşuyor sessizlik.

Özlemim Sıcak

Kaybolmak hiç sır vermiyor. Yollar soğuk. Özlemim sıcak. Hangisi daha çok içime işliyor? Gözlerimi kapattırıyor yalnızlık hissim. Suskunluğuma dert anlatamıyorum. Fotoğraflarında yerim yok. Sözlerin de davet etmiyor beni. Uzaklığı seviyorsun. Seni sana bırakıyor tercihlerin. Yokluğumda beni bulacağını bildi hep kalbin. Sevildiğin hissinden gidişinde sevilmenin seninle geldiğini yaşadın hep gözlerde. Bir iltifata yenik düşmek istedi seçimlerin. Bir sokağı sarındın ayrılıkta. Bir sokağa açtın heyecanlarını. Bir başka sokaksa hüzünlü döndü kaybolan köşeyi. Kendini geride bıraktı merakı. Yaşama saklandık hepimiz. Geçiyoruz bize sığışan bir hikayeyi. Haklı oluşumuza hak verilse de geçiyoruz, hak verilmese de. Oyalanmamız cevapsız. Sorular yetişemiyor yalnızlığa. Oyun kime kaldı? Herkes nasiplendi ihtimallerden. Şarkılar ayrı düşmüş. Bir senin mi umurunda?

Farkındayım

Seni özletti bana fotoğraflar. İnsanın içine işlemesini biliyorsun. Seni yalnız bırakmayacaktır gözlerin. Farkındayım beni aramıyor ne kalbin ne de sözlerin. Yıllar geçse de şarkılar olacak. Yıllar geçse de bir hikayenin içinde yaşlanıverceğiz. Sokağa dönen bilinç elimizden kayan bir fotoğraf kadar sessiz bırakacak zamanı yaşanmışa. Hatırlayanlar da ayrı olacak, hatırlamayanlar da. Hayat sana hep yakışsın. Kıvrılıverişine ya da uzanıverişine sokulan anlarda içinin yakaladığı bir heyecanla var sevdiğine. Çözümlerime feda ettiğim ne varsa değerli olmalı. Aslında gözlerimi kapayışlarımın da hesaplaşmaları kendimle. Kendimle yolculuğum. Umarım kendimi kaybetmek için yeterince yılım vardır. Yaşam bulduklarımızca biz. Her kalp bir saklanış. Her suskunluk bir davet. Duyan da duymayan da ayrı. Bir erkeği bir gün fotoğraflarından çok seveceksin eminim. Bunu da hak ediyorsun, kendini sevdiğin kadar.

Aklımda İki Kız

Yok olanın tozlu yüzeyine çizdi unutulabilirliği. Kaçınılmaza yakalandı bir dokunuşla. Yine tozlanacaktı gidenin bıraktıkları. Bir resmeden daha belirecekti. Ayrı düşmüş kayboluşların da devri geçiyor. Özlem bir araya getirmeye çalışıyor hikayenin tamamlamak istediği parçalarını. Tercihler, olasılıklarla kavgalar bitmiyor. Zihin neden yaşamayı zorlaştırıyor? Kalbime sormaya gerek yok mu?

O an kimi düşündüğümüzle meşgulüz. Geçen zamandan çıkarıyoruz geçmişi anımsamalara. Pişmanlıklar mı, yoksa tebessümler mi? İhtimalleri rahat bırakmalı. Hep özgürlüğü sevdiler. Yürüyen merdivenlerde esinti saçımı okşuyor. Vapura yürüyorum. Aklımda iki kız. Deniz de olmasa.

03-01-2008

Olay Olduk

Ölüm seni unuttu sanma ama yine de yaşam kadar cesur ol.


Martılara simit atan bir yüreğin var. Hangi kız kaldı suskunluğunda bunu yaşayacak kadar ? Cevabından kaçma. Sevmek sevilmekten zor olamaz. İyileştir uyanışını. Arın yarım kalanı tamamlamaktan. Çayımı yudumlayışımı paylaşacak bir kız, beni izlemekten mutlu olacak bir can atış kendi canına çocukça ve masum saklanacak. Sekiz kırk vapuru ne çok düşünce taşıdı karşıya. Ahşabı seviyorum yaşlanışı güzelleştiği için. Vapur hareket ederken pervaza koyduğum çay üzerime döküldü, bardak kırıldı. Bir anda olay beni içine aldı, beni içimden uzaklaştırdı. Acaba pantalon ve ceketimde leke kalır mı kaygıları, bir müşterisiyle randevusu olan adamın kendine sessizliği layık gören sevdiği kızla ilgili olanların yerini almıştı. Hep böyle olmuyor muydu ? Olayların içinde kaybetmiyor muyduk birbirimizi ?

03-01-2008

Neden Bu Kadar Haklısın?

Tercihler bizim, hayat sadece sonuçlara fırsat tanıyor. Seçimler bizi yönlendiriyor hikayelere. Yeterince sessizlik var. Seni seviyorum demek bir çabaysa, uğruna gözlerimi kapamışımdır. Neden bu kadar haklı olduğunu anlayamamışımdır. Beni sevmediğinden diyemediği için kalbim, bundan mı ısrarım? Suskunluğunla aran iyi mi? Yeni bir yıla girdi ayrılığımız. Geride kalmak isteğin aramızı daha da açacak. Sen başka gözlere sapmış olacaksın hayat yolunda. İçin hesaplaşmalarını tamamlamış. Hepimiz oyunlarımızda oyalanıyoruz. Sen sokağını tercih ettin. Üşümüş olmalıyım. Bunu bir yakınlık anlatabilseydi keşke sana. Şarkılar izin vermedi yatağımdan kalkışıma. Saat yediyi geçmiş miydi? Ne zamandır aynama yansımıyordun. Ayna zamansız bir fotoğraf karesidir. Anı çeker, zihne bırakır. Anımsamaların damıtılmış duygularında hayal meyal yaşanır resim. Gözlerimi kapayış albümümdesin. Uyandın mı merak ettim. Seviştin mi kıskandım. Karşılıksız özledim.


03-01-2008

Perşembe, Ocak 03, 2008

Adımın Bir Önemi Var Mı?

( Cep telefonuma not almış olduğum, zamanında sayfama aktarmadığım için yazıldığı tarih kaybolmuş duygulardan, yakın bir zamana ait olduğu gerçeği de uzaklaşırken. Alıntıların ne geçmişi vardır ne de yarını. Kimin bir diğerine uyar anı. Sen geldiğinde anlam çoktan değişmişti. )

Arsız detaylar sarmıştı gözlerimi kapayışımı. Zaman kaplanıveriyordu bitip çoğalıverende. Seni itinayla gözettiğim gecelerde kendimi ayıklıyorum güzelliğini sarandan. Kıskanılan bir çiçek kadar nadide saklanıyordun gözden.

Adımın önemli olmadığını fark ettim. Bu bilinç hayatı olduğu gibi karşılama huzurunu verdi bana. Akşam olmuştu, deniz ufka ışıltı taşıyordu. Kayaların ıslanışında dönüşen ışığı hissettim. Hayatı seçimlerinde affettim. Benim gibi adını kaybetmiş birini aradım.

Nasıl anlatırdın? Nasıl anlatırdın söyle. Nasıl yaşardın böyle. Martılar içimdeki düşüncelere takılmadan uçarken, dalgalar da kendi içine dönerken, soğuk bir günde vapur penceremdeydim. Bir elindeki simidi, daha sonra da peynirini iştahla ısıran, yüzü şekilden şekile giren, kirli sakallı, benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim adamın pek de aşka dair sancıları yok gibiydi. Çayını yudumlayışında çıkarttığı sesler duyuluyordu gazete okuyan, yüzüne güneş vuran gencin sayfa çevirişlerinde. Arka sırada çok ciddi görünüşlü bir adam vardı. Hayat beni de ona benzetiyordu sanki. Herkes içindeki seslerle inmek üzere. Benim gibi avuçları yalnız insanlar. Salı seni özlediğim günlerden sadece birisi.

Asansör bayram ziyareti kokuyor.

Bir arabayla yolculuk ediyor, sanki geçmekte olan hayat manzaralarını seyrediyordum.

Ölmekte olan adamın huzurunda herkes. Ağaçların arasından kıyıya yaklaşmakta olan mavi sakinliğin getirdiği vapuru bekliyordum. Düşünceler ve beklentiler, yaşlanmanın getirdikleri bir bankta oturmuş oluşumda yansımalarla oyalanışımdaydı. Vapur yanaşmıştı martılar hoş geldin derken. Beril’in kahvaltı edişindeki masumiyeti hissettim.

Çarşamba, Ocak 02, 2008

Bu Devirde Umursayan Bir Adam Olmak Zor

Deniz kelebekleri martıların dönüşleri çizgi doluyor hayal edişime. Göğü güzergahlarıyla boyuyorlar. Bir nesnenin güneş alışı nasıl da yaşam dolu. Bir vapurun uzaklaşışını pupada yakalıyor güneş. Pencere camıma yansıyan arka pencerelerde yarıya kadar güneşin pırıltısı dolu. Kimilerinde cam kenarlarına oturmuş yolcuların gölgeleri yerleşmiş. Çay kaşığı sesleri, motorun sevildikçe guruldanışı kaloriferin bacağımda hissettiğim sıcaklığında dalgalar gözün alabildiğince uzanıyor. Gazetesini okuyanlar da aşinalıkta denizi görmez olmuş. Sıradanlaştırdığımız günler aldırmayışımız. Bu devirde umursayan bir adam olmak zor. Duymak istemek zor. Oyun da geçecek. Güneş iksiri kabarıyor. Bir pencereden diğerine geçiyor martılar. Kıyıya varmak üzere oluşumda teslimiyetle hala barışamamış akşamı bekleyecektim. Yanlış anlaşılmak için yeterliydi yalnızlık. Sadece senin tercihlerin cimriydi. Bunu tercih edilmek isteyen ben söylüyordum.(28-12-2007 – 08:57)

Nasıl yazarsın yalnızlığın hikayesini içinde insan olmasa? (31-12-2007 – 08:49)

Kelimelere yaklaşırken dikkatli olmalısın. Yanlış anlamaları kendin seçiyorsun. Ne bekliyordun kendini düşünen bir kızdan? Sessizliği bile ona veriyorsun ya, yakınma sen acılarını hak ediyorsun. (02-01-2008 – 08:42)

Yeterince yıl geçmiş gözlerimizden, düşünceler de fotoğraflar gibi dağılmış geçmişe. Yaşamaya bakmak lazım. Yılın ilk iş günü, hava kapalı. Yağmuru bekleyen denize açıldı gözlerim. İtiraf etmeliyim ki bekledim suskunluğun sabırlı hayal kırıklığında. Telaşla avunulabilir mi? Gülen yüzler arasında gezinirken, anımsamalarda yarının sırf benim olduğunu hayal ettim. Adımlarımın nereye gittiklerini bilmediğini düşledim. İnsanın kelimelere ihtiyaç duyduğu anlar oluyor ama hep yersiz konuşuyoruz çünkü yersiz konuşmalarımız çaresizliğimiz. Başlangıcın sonunu bilmesi acı mı? Erken gelen sonsuzluk mu aşk yanılgısı? (02-01-2008 – 08:54)