İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazartesi, Haziran 30, 2008

Seni sevmekten kaçarken gözlerine tutuldum.

Seni Sevmekten Kaçarken

Ordan burdan
Yürürken senden geçen bir yoldan
Kaçarken attığım her adımdan
Kaçarken yalnızlığa tutulmuş
Güzel bir kadının sağnağından

Ordan burdan,
Ondan bundan,
Ne arttıysa gecelerimden
Kaçarken gözlerinden
Kaçarken beni bıraktığın andan

Ordan burdan,
Sır tutamayan ömür kalburundan,
Yalnızlık yoğurduğum düş hamurundan,
Kaçarken yarattığım o güzel kadından
Gülümsedim ve ağladım

Ordan burdan,
Geçtim dertten
Kana kana içtim sevinçten
Kaçarken yıldızlarından
Bir çiçek bıraktım baharına


(Keith Jarrett ve Charlie Haden’ın seslendirdiği Prayer parçası eşliğinde)

Derin Çarpması

Attığı her adımın müjdelediği bir yaşamda inatla gülümseyecekti. Hayal kırıklığına uğradığı mekanlarda da kalp atışlarının eşsizliğini duydu. Sessizliğine dolanda, piyanonun tuşlarında yere çarpan yağmurun şarkısı vardı. Güneş yüzünü göstermiş, gökkuşağı armağan etmişti yalnızlığına. Attığı her adımın yanında bir kadın yoktu. Salınan bir balıkçı kayığına bakmak kadar huzur vericiydi kendi halinde oyalanış. İnadınla barış dedi kendine.

(Keith Jarrett Somewhere Over The Rainbow parçası eşliğinde)

Yalnızlığın Bakış Açısından

Yalnızlığın bakış açısından seni gördüm. Oldukça güzeldin, seni nefes alışlarıma alıştırdım. Yalnızlığın bakış açısından sokuldum sessizliğine. Gecede kaldım, gündüzlerim heba olmuş, kendime döndüm. Birer birer geçirdim günleri ömrümden. Sevmeye değerdi, bazen kıymetini bilemeden. Yalnızlığın içinden mi geldin diye sormadı gözlerin. Beni davet etmedi göğsüne sözlerin. Yalnızlığın mutlak karanlığındaki yıldızla dertleştim. Zifiri aşkta yalnızlık kafirinin günahı eşsiz. Uyanışım kimsesiz.

(Keith Jarrett ve Charlie Haden’ın seslendirdiği Prayer parçasının eşliğinde)

Sana Sessizliğimi Verdim

Sessizliklerin kadını güzeldir. Sessizliklerin kadını kendini bilir. Kimin gözlerini kapayışında olduğunu umursamaz. Ayrılıkların yaşattığı bir şehrin hikayesinde gülümsedikçe özlenir.

(Pat Metheny ve Charlie Haden’ın seslendirdiği Two For The Road parçasının eşliğinde)

Bir Yerlerde Konuk Olmalısın

Gidebileceğini öğrendin. İçinden ayrılmadığında, yalnızlığını sessizce, kendi halinde keşfettin. Kalmasını istedin de duyulamayacağını bildin. İtilebileceğin kadar uzakta, yakınına sıkışmış, gözlerini kapayışına sığındın. Onu hayal ettin, halini hatrını sordun. Zamanın geçişindeki nasibini merak ettin. Bu kıskançlık değil dedi iç sesin. Seni gülümseten, sevgi dolu yüreğin yıldızlarına bugüne dek hiç yalan söylemedi. Tutunmak, savrulmaya direnmek nereye kadar? Bu ömrün de bir sonu var. Gidebileceğini öğrendin. Başını önüne eğdiren suskunluk ona düşüncelerinde yer veriyordu. Bir kaçış planın da yoktu. Yerli yerinde bir kaderden ne bekleyebilirdin ki? Seçimler özgür bıraktığından daha fazla kişiyi tutsak alıyordu. Yalnızlıkların en güzel kadını yalnız kalanındı. Yakının yansıttığı düşlerde ayna sessizdi. Beceriksizce cevaplarının dürüst kıldığı bir adam mıydın?

(Jan Garbarek, Egberto Gismondi ve Charlie Haden’ın seslendirdiği Silence parçası eşliğinde)

Salı, Haziran 24, 2008

İç Gözdesi

Sessizce söylenmiş tüm seni seviyorumlar yalnızlığın mı? Yıldızlarla gözlerini kapayışın arasındaki kızlar suskunluğun mu? Gidenler ayrıldıklarını sanırlar. Seven kalplerde bir hayal hep ağırlanır. Kalmak sıkıcıydı belki de. Hayal sevilenin gölgesi. Varlığın vurdukça içime yaşayacak.

Yalnızlığın Gülümsettiği Kızlar

Gülümsemek insanın zihnini hafifletiyor. Gülümsediğini yaşamak bana gözlerimi kapattırıyor. Derin bir nefes aldırıyor bana iç huzurum. Sadece gülümsediğini sezinleyebiliyorum. Yüzünü seçemiyorum ama enerjini hissedebiliyorum. Hatırlamak hep sevdiklerini gülümsetsin. Sevmek seni yüceltsin. Güldükçe çoğal. Güldükçe katıl yaşamın coşkusuna. Sen de beni gülümsetiyor olmalısın. Beni gülümsettiğini hayal ettim. Attığım adıma şükrettim. Suskunluğumla baş başaydık ve gülümsüyordum. Martıya gülümsedim. Geçiveren vapuru da ihmal etmedim. Sokakların gülümsemene tanıklık etmesini diledim. Kaybolmak hiç bu kadar muhteşem olmamıştı. Gülümsemek tüm sevdiklerine sessizce saklanmaktı.

Yanımdaki Yalnızlık Sevgi

Yanımda olmasan da
Yanım yanında
Yanımda olmasan da
Uzak kanımda
Yanımda olmasan da
Yerin var canımda
Yanımda olmasan da
Özgürsün her anımda
Yanımda olmasan da
Sen varsın her güzel kadında

Bir kıza tüm kalbinle seni sevdiğim için şanslıyım diyebiliyorsan hakkıyla hüzünlenebilir, sevinç gözyaşlarına boğulabilirsin.

Daha Unutacak Çok Şey Omalı

Adını andığımı kendim unutabilir miyim? Zaman dikkatimizi başka yönlere çekecek. Var olduğumuzu hatırlayacak tek kişi olarak bizler de yok olmanın alıkoyacağı varlıklarız. Dehşete kapılacak bir şey yok. Unutulmaya değer olmak zihnini hafifletirse, içindeki sevgiyle yerden havalanır, farklı bir gözle dolaşırsın misafir olduğun bu ihtişamı. İmgeledikçe dolanırsın her ana. Yaklaşmayı öğretir uzaklaşmak. Yaklaşmak için cesaretlendirir sevmek. Seni hatırlayacak olanlar da kaybolacak. Unutulanda yerin olduğu için şanslısın. Adını andığımı bilmeyeceksin. Kaybolanı anlamak kolay mı sanıyorsun? Zihne düşürdüğün duygular kayboldu diye çekip gidebilirsin. Kaldıkları yerde kaybolmalarına daha zaman var. Bulunana anlam veremeyenin evirip çevireceği kelimelerde kaybolan yorumlanıp tekrar unutulmaya dönüşecek. Hepimiz ilk halimizi kaybediyoruz. İlk halinden uzaklaşmak mı unutmak? Daha unutacak çok şey olmalı. Unutmak bize yer açıyor. Yine de adını kendime hatırlatıyorum zaman zaman. Kendimi de kendime hatırlatıyorum. Daha direneceğiz. Yaşamayı sevdikçe unutulmaya mirasımız var. Sadece iyi bir insan olmayı unutmamalı.

Her Biri Özel Bir Yerde

Sessizliğimdeki düşünceler sesini yükseltiyor, kendimi duyamıyorum. Beni sevmediğini bildiğimi iddia ettiğim, beni sevme şekli dönüşmüş , hayatımdan çoktan çıkmış bir kızın fotoğraflarına neden gizlice bakıyordum ki? Bana değer verdiğini, beni sevdiğini bildiğim bir kızı üzeceğini bile bile neden hala yazıyordum? Bu karışık duygular dürüstlük müydü, yoksa şaşkınlık mı? Yokluğunda yeri doldurulamayacak bir gözlerimi kapayış var olacağını hissediyorum. Yokluğu onu özletecek farkındayım. Varlığımı anlayabilmiş tek kıza haksızlığımda kendimi affedemiyorum. İkimizin az da olsa anladığı ya da anlama çabasında olduğu bir iç dünyamız var. Biraz uzaklaşabilmek iyi gelir miydi? Kaçmadan kendini bulmalı mıydı insan? Sorgulamayı bırakmalıydı. Onu sevdiğimi biliyordum. Bu öyle farklı bir sevgiydi ki, içinde anlayış vardı. İçinde özgürdüm. Yine de nankördü geceler. Yine de gizlice sokuluyordum fotoğraflara. Pişman olacağımı bile bile üzülmeyi hak ediyordum. Yaratılan izlenimler de kontrolden çıkmış durumda. Anlaşılmaya kim hükmedebilmiş ki. İyi niyetli olman kimin umurunda? Sonuçlar kirlenebiliyor. Sonuçlar affetmeyebiliyor. Tedbir sırdaştır. Akışa teslim olacağız. Biliyoruz ki esen rüzgara hiç ihanet etmedik. Aldatılmışlık duyguların kandırmacası. Oyuna çekilenlerin direnmeleri zor. Oyuna dahil olanların karşılaşmalarında sahne cömert. Kalabalıklaşanın şekilden şekile girdiği bu sürüklenişte tutunmaya çalıştığın bir andan bakıveriyorsun etrafına. Seni alıp götüren bir ruh halinde yalnızsın. Ne diyeceğini bilemeyişin bedeli kaçınılmaz olabilir. Ne söylediğin de sana ait olmayabilir. İyi bir insan olduğumu biliyorum. Ne zaman vicdanımla baş başa kalsam, güzel bir melodiye sığınıyorum. Yalnızlığımı bırakıyorum beni benden geçiren muhteşem ezgilere. Hayranlık uyandıranda tedavi edici, bana iyi gelen bir şeyler var. Evden işe, işten eve bir hayatta parçası olduğumda var olmadığımı hissetmek acı veriyor. Kendimi ait hissetmediğim bir iş ortamında, kendim olmama izin vermeyen bir işte başarılıyım ne de trajik. Bir işe yaradığımı hissetmek istiyorum belki de. Amacıma inanmak istiyorum. Onurlu bir insanım her halde, en acımasız yargıç kendim olduğuma göre. Gözyaşlarımın yarattığı duygularda üzgünüm diyor içim. Beni ne olursa olsun hiç terk etmeyeceğini bilmek istiyorum sanırım. O da biliyor farklı olduğunu. O da biliyor yalnızlığın yaratıcı yıkıcılığını. O da yakın göğe, kuşlara, denizlere ve sokaklara can veren insanlara. O da yakın pencerelerden saçılan masal tohumlarına hasret gecelere. O da serpiştiriyor hüznünü ve sevincini. Elimi tutsa da, bıraksa da, o da biliyor özgürlüğün bir gün çağıracağını. O da hür kalp atışlarında. Bazı candan sarılışlar unutulmayı hak etmez. Aslında onu üzecek olsa da neden hala geçmişteki fotoğraflara baktığımı biliyordum. Sevdikçe özgür bıraktığım kızlar hep haklı olacaklardı. Haksız olabilmek değerli bir armağandı. Değerli bir kendinden vazgeçişti. Zaman geçecekti. Aynı dönemin farklı köşelerinde yaşam devam edecekti. Hikayeler tüm sevilenleri kucaklayacaktı. Sevildiğini bilir insan. Bazen sessizlik de sır tutamaz. Sevildiğini bilmek de anlaşılması zor bir özgürlüktür. Sevdiklerini geçmişin içinde hep arayacaksın. Unutmana izin vermeyecek gözlerini kapayışların. Aramak çelişki değildir. Aramak güzel bir yalnızlıktır. Küçük bir yağmur tanesi gibi hissedersin sevdiğine dokunduğunda. Yağmur taneleri gibi kalabalığız. Bir pencere önündeyiz. Hayal ediyoruz, bugün de kime davetliyiz? Hayal ediyoruz ya, yalnızlık merhametli. Hava sıcak, iyi bir adam terliyor. Hava sıcak , iyi bir adamın saatleri geçiyor. Hava sıcak, sevdiklerime uğruyorum bir bir. Beni gülümsetiyor iyi olduğumu hissetmek. Bir yağmur tanesine yaklaşıyorum, onu bırakmıyorum. Onunla varıyorum gökten yere. Bir gün sevdiklerimi gözlerimi kapayışıma alıp ıslanacağım doyasıya. Onları yağmur taneleri gibi izleyeceğim çünkü onlar bir damla sevgi. Onlar birer damla gözyaşı, onlar birer kaşık kalp aşı. Onlar ne de güzel gülümsüyorlar içimde, her biri özel bir yerde. Beni anlamasalar da özgürler. Ben de özgürüm kendimi anlayamadığım her halde. Sevgi gözlerini kapayıp da içinde saklanmasına izin vermek. Sevgi omzuna dokunmak sessizce.

Pazar, Haziran 22, 2008

Davetliler

Birlikte küçük bir kader anını dekore ettik. Senin yerleştirdiğin bir resme bakarken yazgımı yorumladım. Gördüğümüz duvarlar ve ördüğümüz hikayelerle baş başaydık. Gizlemeye çalışan biz değildik. Biz gize sadece kısa bir süre de olsa davetliydik. Bu yalnızlığın ilk perdesi değildi. Kelimeler haddini aşıyordu.

22/06/2008

Özgürlüğün mutluluğu da, hüznü de izin verebilmektedir.

Yeterince Kal

Yalnızlığına küçük sahneler yerleştiren bir yazar hiç durmuyor. Etrafında dolanıyor düşleri. Raflara kaldırılmış kavanozlar gibi uzanılmayı bekleyen bir saklanışta açıvereceğin kelimelerden tadına baktığın her duyguda sen de kaybolacaksın. Özenle yerine koyacaksın yaşadığın anı. Abur cubur bir gökyüzü, atıştırılvermiş, hazmedilmeden yutulmuş bir zamanın pişmanlığını yerine kaldıramazsın. Zihninden ayrılmak istemeyen bu rahatsız edişin sana sadakati ne de ironiktir. Daha ağır yaklaş sahneye. Yeterince kal, acele etme.

22/06/2008

Ürkek Suskunluklar

Dozunda bir suskunluk onu yakalamıştı. Onu gözlerinden bırakmıyordu. Merak uyandıran bir sessizlikle sokuldu yalnızlığına. İçini dürten bir huzursuzluk hissetti. Onu kıvrandıran bir ne diyeceğini bilemeyiş hali ne de tatlı seziliyordu. Hoşuna gitti çaresizliğinin dilsizliği. Onu çözmek istercesine temkinli yanaştı utangaçlığına. Önyargılarını kırmak için karşısına oturdu. Güzel olanı sadece düşlerinde keşfetmemelisin dedi. Kelimelerini ürkütmüşsün, onlara cesur olmayı öğreteceğim diye fısıldadı.

15/06/2008

Hafızanın Aldatılmışlığı

İzlemekte olduğum filmi* ekranda dondurmuştum. Sahne bir resme dönüşmüştü. Duvar saatim, yıkanmakta olan çamaşırlarım, çekyatımda üstüm çıplak uzanışım ve kolumdaki saat yaşadığım döneme aitti. Yok oluşumda sahip olduğum hafızanın detaylarında yalnızdım. Mutfaktan diğer odalara geçişimin, mekan değiştirişimde var olan yüzleriyle ayrı yaşıyordum. Var olanın ayrıntılarında paylaşılmayan da bir yerlerdeydi. Kalabalık içinde seçilmiş bir önemsizlik anıydı bana gizlenmişlik. Kumandam yaşadığım çağa işaret ediyordu. Geçmişin gelecekle oynadığı bu oyunda, yılların geçişi kadardı payıma düşenin, benim olan anıları. Saat beşe on vardı. Beşe on varın yaratıcısını hiç tanımamıştım. Hafızalardan topladığımız ne varsa kalanlara yığılmakta. Hafızalara girip çıkan gerçeklik kayda geçişinde yanılmak isteyenleri karşılayacak. Hikaye edilenin sızabildiği bir ele alınışta, şaşırana karışacak bir düş kadar yanıltıcı yok olanın var olana mirası. Bir sokağı vardı bizden öncekilerin. Sokakları olmayanların izini bile süremiyoruz. Çamaşır makinasının döndüğünü hissediyor oluşum beni heyecanlandırdı. Bir zamanların sadece at arabaları olduğunu düşündüm. Yıldızlara bakmış oluşumuz ortak hafızamız mıydı? Duyguların nesneleri mi değişiyordu sadece? Eski Mısır’da yalnızlık tarihinin ıssızlığı var olmuş muydu? Neler saçmalıyordum? İnsan kendine şaşırıyor. Orta Asya bozkırlarında binlerce yıl öncesinden bir bakışın tanıklığı ne kadar uzak. Ölümlerine sahip çıkmış insanların torunları geleceğe kaçıyorlar. Yakını aktaran bir uzaklıkla varacağız hafızanın aldatılmışlığına.

(* Eternal Sunshine Of The Spotless Mind / Sil Baştan)

15/06/2008

Senden Fazlasının Yüküyle

Sadece konuşmalar. Sadece yabancılık. Sanki konuşan sen değilmişsin gibi. Sanki senden fazlası seni ele geçiriyor. Başkaları var sanki. Kelimelerinde nasıl görünüyorsun? Susma tercihinde hapsolmak da çare değil. Karşılaşmaların şekli de zamanla değişiyor. Bir zamanlar mektuplar mesafeleri aşmaktayken, şimdi anında belirebiliyoruz birbirimizin hayatlarından bir kesitte. Sınırlı telaşlar, geçiverenin zamana sıkıştığı doğaçlama anlarda ne diyeceğini bilemeyen bir adama dönüşüvermek ve söylediklerinle baş başa kalmak ve düşünmek durmak, bana ait olan bir suskunluk.


Beni düşünüyor mu diye düşündü mü acaba. Cevapsız aramalarda bir numara vardı, acaba sen aradın mı diye aradım deyişinde, bugün Ankara’dan döneceğini bilerek onu aramamı beklemiş miydi? Bugün evini havalandırmak için gitmiştim. Bu onu düşünmek miydi? Yazdıklarımda ve düşüncelerimde varoluş şeklini ben de anlayabilmiş miydim? Ona değer verdiğimi biliyordum. Kelimeleri seçişimde benden uzaklaştığını hissediyordum. Bu his konuşmalarımı ele geçirdikçe de, sanki daha soğuk bir insanmışım izlenimi veriyordum. O da kendi olamamaktan şikayetçi değil miydi? Neden hayatıma giren herkes aynı şeyden müzdaripti.


(Fulya beni Ankara’dan uçağa binmek üzeryken aradıktan sonra)


15/06/2008

Beklerken Dostluğunu

Beklerken gece getirdin bana
Güzel sözlerden ne ayırdımsa sana
Suskunluk oldu cana
Beklerken ne de candan olduğunu anımsadım
Seni düşüncelerimde yürüttüm adım adım
Beklerken gözyaşlarına susadım
Beklerken anladım ki
Seni sevmek baki
Biraz daha yalnızlık doldursa saki
Beklerken...
Dönüşünü
Gülüşünü
Ve özgür düşünü


(Fulya’nın Kapadokya’dan Dönüşünü Beklerken)


15/06/2008

Sıradışı Yalnızlığında

Ağaç altı düşlerinin kadınları güzeldi. Yalnızlığın serin olduğu bir sıcakta kendinden geçmişti bir adam. Uykulu hali sıradan gibi duruyordu. Yalnızlığı sıradan gibi duran bir adamın suskunluğunda gömülü bir hazinedir yaşam. Sıradan bir kadın gibi sessizce geçişinde birbirlerini rahatsız etmek istemeyenlerin tek başınalığıdır gelip geçmekte oluşun hikayesi. Sıradan bir uyanışta gözlerini ovuşturduğunda kavurucu sıcaklardan sığındığı gölgeden çıkacak. Sıradan bir kadın sıradışı yalnızlığında gözlerine yakalanacak.

22/06/2008

Uğurlanmışların Günlüğünden

Uğurlanmışların günlüğünden küçücük paragraflar okursan bir gün, o küçücük sana kısacık da olsa anlatmaya çabalar geçmişi. Gözlerini kapayışına saklanmış bir adamı ya da kadını bulmaya çalışan bir çocuk gibi heyecanlandığında, oyunun içinde hissedersin kendini. Farkında olmadan sen de saklanırsın andan, geçerken onca insan sağdan soldan. Seni gizleyecek bir yürek mi arıyorsun?

22/06/2008

Öyle Uzak Sanma Gecelerini

Öyle uzak sanma bu yalnızlık
Öyle uzak sanma düşler
Biraz sarıl, biraz yaklaş
Sen de yakınından uzaklaş
Öyle uzak sanma gözlerimi
Öyle uzak sanma sözlerimi
Biraz saklan, biraz unut
Vardır her nefeste bir umut
İkimizin bu boyut
Biraz sırdaş, biraz soyut
Haydi sen de geceni uyut
Öyle uzak sanma uyanışını
Haydi yasla güzelliğine başını


(Sevgili Fulya’ya...yalnızlıkların içinden, Scorpions'tan Dust In The Wind parçasını dinlerken.)

Bir Şarkı Mısın Sen?

Bir zamanları düşledik. Kimlerleydik? Bilemedik. Bir zamanları düşledik, yalnız kaldık. Anın suskun kendi haline bırakılmışlığında hatıralar vardı. Çocukluğumuz geçivermiş bizi gençlimizden bugüne taşıyıvermişti. Yılları geride kalmış bir adamın sessizliği ağır mıdır? Bazen bir şarkı, bazen de bir fotoğraf yeter. Kardeşimle birlikte çekilmiş, duvarımdaki fotoğrafa baktım. Scorpions’tan dinlemekte olduğum Holiday parçası beni hayal meyal hatırladığım bir ana daldırıp çıkardı. Yere çarpan yağmur taneleri gibi kısa ömürlü her anımsayış. Her anımsayış farklı her anımsandığında. İçime yerleştirdiğim bu suskunluk üzgün sanmayın. Karamsarlıktan değil sessizliğim. Bir yerlerdeyiz. Zaman içinde evveliyatını sürükleyen bir yaşam mücadelesi masalın başlangıcı. Hatırlayacaklarımız oldukça anlatacaklarımız hep olacak.

22/06/2008

Kendini Özgür Sandığın Bir Anda

Hafta sonu olduğundan sakal traşı olmamıştım. Kirli sakalım beni Pazartesi günü beni bekleyen gerçeklerden kurtaramayacaktı. Beni özgür bırakmayacaktı hayatımı kazanma gerekliliği. Geleceğimi biriktirebilen bir adam da olamamıştım. Olması için bir fırsat yok muydu? Yaşam mı borçlandırıyordu beni? Taksitli esaretlerde sorumlu kimdi? Özgürlüğü ile ne yapacağını şaşırmış bir halde miydi bunca insan? Tatil bir düş oluvermişti. Herkes kendini görüp dönüyordu kurulu düzene. Alıştırılmış olmak ne kadar kötüydü. Alıştırılmıştık ömrü daraltan geçmişe. Bilmeleri iyi bir şey olmalıydı. Bilmenin keşfe acımasızlığında huzursuzsan, uçup gitmek istediğin bir gökyüzü seni kışkırtıyor olmalı. Sorumlu insanların seni tanıyamayacakları bir kumsalda seni sadece rüzgar takip ettiğinde, gözlerini kapayacaksın. Çok şık değilsin. Salıverilmiş bir yürek gibi saldırıyorsun sevilmeye. Kendine çarpıyorsun her serüvende.

22/06/2008

Arkasına Bakan Bir Adamın Suskunluğu

Seni hatırladığım en son halinden bu yana uzun zaman geçtiğini aynam bana anlatacak. Sokaklarım bana anlatacak. Sen fotoğraflarındaki kadın olmaktan çıkmışken, akla takılıveren bir geçmiş an gibi belirip kayboluvereceksin yaşlanmış olmanın bir suretinde. Yansıyan yerinde duramıyor. Yansıyan özgür. Yerini gelmekte olanlar alacak. Önünde durduğun bir ayna ömrün. Bakışların sadece sana söylenmiş yanılgısına düşme. Senden önce birileri vardı, senden sonra da birileri olacak. Bu hayat bu kalbe hep yansıyacak. Gelip geçmekteyiz. Gelip geçmekteyim. Gelip geçmektesin. Sana yansıdığımda kalamayacağımı bilmişti suskunluğum. Söz su gibi aktı. Anlatılanda yerimiz geçici. Hikayeler sanma seçici. Sadece sırası gelmişken bir aradaydık.


22/06/2008

Yüreğinin Nuh'un Gemisi Olduğunu Anladığında Artık Aramayacaksın

Hangimiz bir adım daha atsak diye gülümsediler etraf onlarla durmuş, bir bakıma yaklaşırken. Bir andan el ele kaçmak üzere olan iki bakış ayrı düşmüşlüğün en yakın halinde birliktelerdi. Duyulanın içinde heyecan duyan, görünenin hayat bezeli ihtişamında sürgün veren bir gülümsemeydiler. Hava iyice ısınmaktayken, rahatsız etmiyordu güneş. İnsanı zorluklara direndiren bir güzellik hep cesaret vericiydi. Koşup da serin sularına atlanılmak istenen bir deniz gibiydi yürekleri. Oyun oynamayı seven suskunlukların içinden sarıldılar birbirlerine. Dingindiler, huzurluydular. Özgürdü yalnızlıkları. Yüzünü esinti okşayan insanlar kadar anlayışlıydılar. Yaşama saygı duyduran bir gözlerini kapayışta fazla kalamazlardı. Biraz nefes alıp ayrılacaklardı ama bir ömür borçluydular bu sevgiye. Unutulmanın mirasçılarına devredeceklerdi yalnızlığı. Bir adımıyla başladı yolculuk. Bir adımıyla kısaldı uzaklık. Yakının yettiği kadar vardı bu güzel keşfe. Daha fazlasını hayal etmedi. Yetindi rüzgarın şarkısıyla. Yetindi kumsalın ayaklarına serin dokunuşuyla. Yetindi küçük ama yaşam dolu bir anla. Küçüldü, küçüldü evren oldu. Kendine döndü gündüz ve gecelerden. Kendine döndü yıldızlardan. Küçüldü, küçüldü sokuluverdi içine, tomurcuklandı. Yarını açmayı diledi sevinçle. Duasına anlam veremeyen başkalarına teslim olmayacaktı. Elini uzattı, bir sıcaklık koydu avcuna. Teşekkür etmesini bilen gözlerine güvendi, onu esir almayacaktı. Kulağına suskunluk koydu. Yüreği onu duyacaktı. Yeşili, maviyi arındıran bir coşkunun içinde derin bir nefes aldı ve şükretti. O bir hain değildi, kıymayacaktı sevgi cennetine. Birazcık suçlu hissetti, yaşamını kazanma telaşında alet olduğu için. Vicdanını avutmak istedi üzgünüm deyişi. Bırakmak istedi, sancılandı yüreği. O kadar iç içeydik ki, o kadar karışmıştık ki bu sürece. Kirleniyorduk. Hangimiz bir adım daha atsak diye gülümsediler. Sevgi kir tutmuyordu. Biraz daha sevmeliydik dünyamızı. Yaşam kin tutmazdı. Özrü hep kabul olmuştu toprak ananın çocuklarının. Küçücük bir kar leoparının da hakkıydı göğün altında keyiflenmek. Anlamak ve saygı duymak bizi de özgürleştirecekti. O yüzden güvendiler diğer insanlara. Beraber suya yansıdıklarında yalnız olmadıklarını gördüler. Suya yansıyan küçük bir fil yavrusunu da sevmeli yüreğin.
22/06/2008

İki Sevgili Yıldızın Uzaklığı

Anlaması için salıver kollarını özgürce dans edişine. Anlaması için kovalar gibi yap da kaçsın kendine. Dönüp de geri baktığında kendini arasın boşluğunda. Yokluğun var etme sürecinde saygıyla saklandığını bilsin. Güzel bir sürpriz gibi belirivereceğin anların bir kıymeti olsun. İhmal edilmemiş bir özlemde yeri olduğunu anlamış olmalı. Sevilmiş bazı ruhların kapısı açıktır. Bazı perdeler savrulur aralık pencerelerde. Gecenin yıldızları özgürdür bir bakış ötede tutulan dileklerde. Gerçekleşmiş bir tebessümdür sessizlik. Hiç yalan karışmamış bir söz suskunluk. Bakışlarda sunulan, ikram edilen bir sevgi bu saflık. Kabul gören bir dostluk yalnızlık.

22/06/2008

Kucaklanıyoruz

Herkes sessizlikten kaçıyor. Düşüncelerin suskun cehennemi sıkış tepiş. Kalabalığa emilen varoluşlar oyalanmalardan sıkkın. Bir karşılaşma karesi bakış akvaryumuna dönüşürken dönüp dolaşmaların derinliği bir şehrin durgun suları. Okyanusu hayal eden bir yalnızlık, camın yansıttığı sırrından habersiz yüzlerde. Kimin açısından olduğunun bir önemi varsa o sen misin? Yerini aldığın bu gizemde içini rahatsız eden bir iç konuşma var mı? Ne pişmanlık ne de kararsızlık, anlatılması güç bir yol alış. Herkes umursamaz görüntüsü veriyor. Herkes son bir çabanın esiri. An insanı yakalıyor ve hatırlatıyor. Keşif mağdurları mıyız? Sıradanlaştık mı? Yaklaşmalardan geçen bu hikaye sessizce paylaşılıyor. Bir parçasını kapıp gidenden geri dönecek bir anlatı yok. Savruluyoruz, düşüşlerinden sıçrayan ışıklarla. Gecenin birlikte oyun oynamayı sevdiği insanlarla sızıyoruz bilinmeyenin heyecan dolu kucağına. Kucaklanıyoruz sessizlikle bir arada oluşumuza çağrılmışçasına. Kalabalığın ayrımcılığı güzel olandan yana. Dikkat çekmek istercesine yalnız mısın? Bir köşen kalmadı mı kendi halinde oluşunda? Artık kendi tercihim mi diye tereddütlerin mi oluştu? Tekrar yüreğini susturmasın. Kendini dola sokaklara. Uçağın uçurtma olduğu bir dünyada dönüşün kimin elinde? Sırtüstü uzanışların kuşbakışı düşlerinden mi kopup geldin içime? Hava ısındı. Yalnızlık ısındı. Yalnızlık tek başınalık değil. Yalnızlık benmişim. Yalnızlık sevgiye su vermekmiş, yalnızlık dört mevsimmiş. Yalnızlık gözlerimde tebessüm açmış. Yalnızlık konuklarının elinden tutmuş. Bir avuç sıcaklık ona rehberlik ettiğinde özgür bırakılmayı parmaklarının akışkanlığında hissetmiş. Görüşmek üzere dercesine susmuş. Sarıldığında bir anımı yakalıyorsun. Sarıldığında altındayız bize dokunup kaçan arkaplanın. Uzaklaşmalarla yakınlaşmaların şaştığı bir düzlemde alçalıp yükselen bir göğüs kafesinde nefesimiz. Düşünceleri aralanmış bireyler kadar özgür salıveriyoruz yalnızlığı yaşama. Anlamak herkesin harcı değil.

22/06/2008

Çarşamba, Haziran 04, 2008

Yarından Evvel Gelirsin Diye

Yazacak bir şeyinin olmaması mümkün müydü? Masanın başına oturmuş oluşunda geçen vaktin değeri olduğunu anlamak için suskunluğuna ihtiyacı vardı. Hiç sır vermeyen suskunluklardan kendini kurtaramamış bir adamın hikayesinin başlangıcı sonundan evvelse de, geçen zamanda an seçenin kısmetidir. Duvar saatine bakışında unutulacak bir on bir olmak üzere oluş vardı. Duvar saatine bakışında oyalanan gözlerini kendine kaçırmıştı. Bu sefer de kolundaki saate yakalandı. Fulya’yı düşündü. Onu anımsamalarının içinde oyun oynarcasına buldu. Elinde televizyonun kumandası kanepeye uzanmış olabilirdi. Açık penceresinden denizi koklayan esintiyi yüzünde hissediyor da olabilirdi. Onu gülümsetmek geldi içinden. Hüzünlü hallerine alışmış olmak sevgiydi. Zamanı susturan boynuna sarılışında huzur doluydu içi. Ona hiçbir şey söylememek kadar yakındı. Ayşegül’ün de fotoğraflarına arada bakmış olduğunu gece saklıyordu. Ona da hiç kızamayacaktı, ona da ayırdığı bir sessizlik vardı. Bir filmin sahnelerine dönercesine dışındaydı kendisinin. İleriyi gerileten bir gözlerini kapayışta şaşkın ve masumdu. İnsanın aklının karışmasını haklı çıkaracak bir vicdan var mıydı? Bir anda kendini Budapeşte’de hayal etti. Vazgeçmenin anlaşılır olduğu bir yerdi yürek. Yalnılızlığına güvenmeyenleri hayat esir alıyordu. Özgürlüğün hayatın küçücük armağanlarını kabul etmek olduğunu hissetti. Sarı bir yavru kediciğin kaldırımda ürkek kaçışında kendince affedildiğini hissetti. Kapısını açışında, merdivenlerini çıkışında, yarın kalkıp da gömleğini ütüleyeceğini bilişinde iyi bir adam olmaya söz verdi. İyi bir adamın hak ettiği küçük şeylerle donatılmıştı ömür. Cevaplarını hapseden sorularla karşılaşmamış kimse var mıydı? Sessizliği sevmek yalnızlık mıdır? Kıskanmak güzel. Kıskanmak sevdiğini özgür bırakabildiğinde sevinci acılardan damıtan bir tecrübe seni sen yaptığında anlarsın ki yalnızlığın kıymeti hiç bilinememiş. Sokaklara iyi geceler dileyen bir düş her sabah sevdiklerini uyandırır.

Pazartesi, Haziran 02, 2008

Kadehe Yansıyan Rastlantı

Seni sürükleyen bir karanlıkla akıyorsun, içinde çalkalandığın bir kalabalıkla, göz göze gelişlerden sessizce kopmuşların arasındasın. Kendi hallerinde saklanmış adamlar ve kadınların oyuncu beğenileri suskunlukların tadına bakarken gece hepimize sokuluyor. Direnç göstermeyen bir kendini bırakmışlıkla rastlıyorsun gülümsemelere. Direnç göstermeyen bir gözlemle izin veriyorsun yalnızlığa. Herkesin özgür hissettiği bir gözlerini kapayış bu. Kadehin kaldırıldığı andan geride kalan bir şehir burası.