İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Çarşamba, Temmuz 30, 2008

Gün Yeşerten Uzaklıklarda Yaşayan Bir Kadın

Geri dönmeyeceğini bildiğin yol uzuyor. Gözlerini kapayışında hala onu mu karşılıyorsun? Yalnızlığın uğurlayamadığı kadınlar ayrılığın gecelere ekili tohumlarıdır. Gün yeşerten uzaklıklarda kimin umurunda olduğunu çoktan unutmuş olabilirsin. Yazılan da yazanın mı? Kelimeleri ayrı düşüren cümleler sessizlikten kurtulurken, seni seviyorum demek bu kadar zor olmamalı. Suskunluk dergahına düşmüş bir yürek elbette varıp oyalanacak.

Sen Delisin

Sen delisin.
Öykülerinle buluşmaya geç kalmış gibisin.
Sen delisin.
Yaşamaktan geri kalmışsın.
Hayattan da çok az zevk almışsın.
Sen delisin.
Sevilmişsin,
Ama nasıl seveceğini bilememişsin.
Yalnızlığın kalem tutan elisin.
Çünkü sen oldukça delisin.

Bu Geceyi Yalnızlığım Seçti

Yorgunluğumla baş başa geçirdiğim bir gece. Aklımdan geçerken yalnızlığıma uğrayan kadınlar. Üzerinde yalnızca sessizlik olan gülümsemeler. Yazın bunaltan sıcağı, açık pencerelerim, çekili perdelerim, kendime sakladığım, hiç susmayan düşüncelerim, can sıkıntısıyla ıslak kuma çizilip de silinmiş bir yazı gibi aynaları oyalayan bir boşluk benimle bir anı diğerinden ayırıyor. Yarının kaderi bizi bekliyor. Katılabildiğim anlamsızlıklarda, kaçırabildiğim bir bakışla kucaklamışsam beni gülümseten bir güzelliği, minnettarım haksız oluşlarıma. Göze alabilmişsem kaygılarımı, göze alabilmişsem sevmeyi, bir senin suskunluğunda masumum. Işık vururken kelimelere, kağıda döktüğüm zaman kadınsız. Bir peçenin bile gizleyemeyeceği kadınlar var ebedi mahkumiyetlerinde hüküm süren. Karanlığın içinde esir düşmüş bir yıldızdan umduğun ışık dileklerine kavuşacak mı? Gözlerimi kapayışımın içinde ne çok şey gördüm. Yeniden yaşadım yalnızlığın en güzel yüzünü. Yeniden yaşadım yaşlanmakta olduğunu bir an olsun unutan içimdeki adamı. İradesiz anımsamaların yazarından duyabileceğin daha fazlası olamazdı. Yüreğinde yakaladığın senin. Benden yola çıkan, beni çoktan terk etti. Başımı yastığıma koyuşumda, sana, seni sevdiğimi inandıramadım. Seni sevmek gözyaşlarınmış. Kalemimi bıraktığım yerde, yokluğumla varlığım arasına giren bir düşüncede eksileceğim. Eksildiğin geceleri seninle doldurdum. Senden seni yarattım, yalnızlığımla karıştırdım. Unutmak yarından geçmiş doğuruyor. Ömür çiçeğim daha küçük. Kim toprağa can veriyor? Bu geceyi yalnızlığım seçti. Sokaklarım ve caddelerim olduğunu biliyorum. Belki de uyanacağım. Kendimi inandırdım mı? Bir gün yanıldığımı bilmeyeceğim. Ölüm kumdan kaleleri yıkıyor.

29/07/2008

Cuma, Temmuz 25, 2008

Ne Zaman Susmayı Öğreteceksin Duygularına?

Bu sen değilsin dedi suskunluğun. Bu sen değilsin dedi ayna. Kendini kaybetmiş birisi olduğunu ve içinde bir başkasının konuştuğunu anladığında yalnızdın. Teslimiyet acı veriyor olmalı. Bir akşam sana kendini hatırlatmak için kadehine biraz kırmızı şarap doldurayım mı dedi bekleyiş? Hayat gülümsemeyi zorlaştırmamalı. Anlatmak seni esir almamalı. Unutmak için ara vermek hiç kolay olmadı.

( Olumsuz sözler sarfetmeyecektim. Söz vermiştim kendime. Sakinliğimi kirletmeyecektim. Yine de yakalanıveriyordum beni yabancılaştıran kendimi ait olduğuma dair inandıramadığım serüvene. Yine de savurgandım. Saatler geçiverirken her şey yerli yerindeydi. Telefonum çalarken, bir köşesindeydik esaretin. Çağrıldığında gitmeyi bekleyen bir adam gökyüzü olmayan bir kuş gibi. Olan olmuştu. Yine heba ediyordum gözlerimi kapayışımı.)

Pazar, Temmuz 13, 2008

Sevildiğini Söyledi Mi Penceren?

Aynada gibiyiz. Sessiz, birlikte, dokunamadan yakın. Aynada gibiyiz, yansımalardan dönüyoruz, sözsüz. Bir çok fotoğrafa bakmış olmalıyız. Ayrı da olsak bir çok sokak boyunca yürümüş olmalıyız. Göz göze gelmiş olabiliriz içimizdeki bir kadın ya da adamla. Kadehimizi hafifçe itmiş olabiliriz, kafamızda bir çok düşünce. Yaklaşmış olabiliriz penceremize. Kaç yaşında olursam olayım anımsamalara sıkış tepiş dolduracağım kendimi. Aynalar arasında gibiyim, yansıdıkça kovalanan. Kovalayan ben miyim? Kapıyı açışındaki gülümsemende kaldı hislerim. Seni en son anımsadığım anda yaşadım. Yokluğunla baş başa kalmalıymışım. İnsanın gözlerini kapayışında her an her şey olabilir. Sifonu çektiğinde duyduğun ses, klozetin kapağının kapanışı, kulağına çalınan akordiyon ezgileri, son izlemiş olduğun filmin etkisinde zihninde beliren sahneler, parçası oluverdiğin hayaller sensin. Seni sen yapanda özlediğin bir gülümseme ve içtenlik var. Üzdüğün, ağlamasına kıyamadığın, üzmesen de, hıçkırıklara boğulmasında anlayamadığın, anlamadığın için de kendini çaresiz hissettiğin anlar da sensin. Suskunluklarımız yaşlanıyor. Çoktan haklı olmaktan vazgeçmişiz. Farklı bir boyutundayız bir arada oluşumuzun. Dinlediğim şarkılardasın. Nasıl tarif edilebilir küçük bir çocuğun büyüyüp de anlatamayacakları oluşu. Nasıl kelimelerle buluşturulabilir gözler? Aynada gibiyiz. Kalabalık gelmişiz anımsamalara. Birbirimizi geçmişiz hiç dokunamadan. Seni gördüğüm aynada hikayenin tamamı yansımıyordu. Merdivenleri de olabilir sessizliğimizin. Yatağında uyudum dün gece. Akvaryumun suyunun sıcaklığı sabaha karşı yirmi sekiz derece olmuş. Buzluğa koymuş olduğum içi su dolu pet şişeler donmuş. İkisi balıkların imdadına yetişti. Çiçeklerinin suya ihtiyacı var mı diye baktım. Bir başka şehirde sessiz olduğumuzu hayal ettim. Zaman geçmiş, bir hava alanındaydık. Valizin duruşunda hikayenin içindeydik. Biraz geçmiş ve biraz da gelecektik. Dinlenmiş müzikler, okunmuş kitaplar, seyredilmiş filmlerdik. Rafta yerine kaldırılmış bir kitap, yıkanmış yerine konmuş bir bardak hayatımızın parçasıydı. Çok şey söylenebilirdi. Sessizliğini sevmeyi öğrendim. Ormanın yeşil canlılığını aralayan bir patika gibi ısrarcı çıkmalıyız bizi yoran yokuşları. Bizi bekleyen muhteşem manzaraya birlikte bakabilecek miyiz?

Limanın Uğurladığı Hikayeler

Birbirine güvenen iki kişi birbirlerini özgürleştirir. Birbirine güvenen iki kişinin suskunluğunda yalnızlık şekillenir. Bir arada oluş bir yalnızlık molasıdır. Kavuşmak kaşifler için bir limandır. Her şehrin bir gün batımı olduğu gibi, benim de hikayemin sonu bir başlangıçla uyanacak. Rüzgarın saçlarını savurduğu yerde sen denize bakarken seni ufka sokulur gibi seveceğim. Sana uzaklıklar kadar yakın, seninle doğan yeni bir gün kadar özgür ve mutlu.

Kendini sevmenin başlangıcı kendinle biraz daha yakından ilgilenmek. Kendini sevmenin başlangıcı yalnızlığına itina göstermek.

Küçük Bir An, Issız Bir Düş

Nefes alıp verişlerini keşfetmek için sana sokuldum. Yüzüm yüzüne değdiğinde, birlikte oluşumuzun sessizliğinde anın ne kadar değerli olduğunu hissetmek için saçlarına karışmış olarak durdum. Parmaklarım sakinliğin keyfini çıkarırken, avuçlarıma doldun. Dudaklarına güzel bir şarkı gibi yakışmak istedim. Üzerindeki giysiler kadar sabırlı değildim. Omuzlarının açıklığı çıplaklığına kavuşmak için can atarken, kendini gözlerime bırakışında ellerinden tuttum. Seni kendime zamana örnek olmak istercesine ağır ağır çektim. Sana dokunmak gözlerimi kapattırdı. Vücudunda ilerledikçe keşfettiğim duygularla belinde seni bekledim.


(Lou Reed’in Perfect Day parçası eşliğinde)

Ahlaklı Bir Kadının Suskunluğu

Neler öğretilmiş, neleri doğrularımızmış gibi tüketmişiz. Ahlaklı olmayı başkalarından öğrenmişiz. Ahlaklı olmayı kendi içimizde keşfetme şansımız elimizden alınmış. Özgür insanın başı hep dertte olacaktır. Tercihleri saf ve temiz, başkalarından olabildiğince arınmış bir insan kendisiyle barışıktır. Yalnızlık kendini duyabilmenin mutluluğu. Bir de insan kendini dinleyebilse. Dokunmak isteyip de dokunamıyorsan, söylemek isteyip de söyleyemiyor, sessizliğine kaçıyor, içine saklanıyorsan içindeki tutkulu ateşi besliyorsun. Seni yaz sıcağından daha fazla yakan suskunluğunda, kendi halindesin. Bakışlarınla da yaklaşamıyorsun. Sırrın tek güzeli vardır.

Yaptığım işin temelinde insanlara güvenmek olmalı.

Nasıl Uyanmak İstediğime Dair

Anımsamalarda bir araya gelinebilir mi? Düşünmek karşılaşmak mıdır? Belki bir gün seni aramaktan vazgeçecek uyanışlarım. Belki bir gün seni sormayacağım yalnızlığıma. Kalmak istemiyorum. Nasıl uyanmak istediğime dair planlarım artık yok. Başka bir Akdeniz ülkesindeki pencere önüne günün ilk ışıklarıyla, huzurla bırakabilsem umursamazlığımı. Yeniden öğrensem, yeniden keşfetsem alışkanlıklardan kurtarabildiğim umutlarımı. Akşam olduğunda, işten dönüşlerimde sadece üzerimdeki kıyafeti değiştirmiyorum. Beni yok mu, yoksa var mı eden, kestiremediğim bir yabancılığı da üzerimden çıkarıp atıyorum. İşte beni içine alan yalnızlığımda arınmaya çabalıyorum. Kabullenişim ile hiç mi hiç barışamadık. Vazgeçebilme özgürlüğü olabilmeli bir insanın. Başarılı olmanın tanımları kendime ait olmalı. Uyumlu bir insan olduğuma dair hep inandırıldım. Uyumlu bir insan olmayı ne yazık ki öğretmişler, bunca sene kendim için uyanamadım. Yaratıcılık hiç uyum gösteremedi. Kendi dengelerimin alt üst oluşunda bir çağrı var. Bir başlangıcın dayanılmazlığında kıvranıyorum. Başkalarının doğrularından kendi yanlışlarıma fırsat yok. Kirlenmek zorunda mıyız? Hayatımızı kazanıyoruz sözde. Tekrarın mesai saatlerine kendimi yetiştiren benim iradem. Acı olan da kaderine gönüllü olmak. İnsan kendi ruhunu daha ne kadar ihmal edebilir? Kendi ritmime daha ne kadar ihanet edebilirim?


(Paco de Lucia , Entre Dos Aguas ezgileri eşliğinde)

Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Bir Anı Uğurlayan Kalp Atışları

Oldukça sevimli, küçük bir kedi yavrusunun gezindiği ana yanaştı servis. Gülümsediğin camın uzaklaşmasında taksi durağına kadar yürüyüşümde sessizlik parçası oldu aramızda açılan mesafenin. Gecemiz arasına şehirler koyan saatlerde karşı karşıya paylaşılmış yemek yediğimiz anın ertesinde farklı hikayelerin misafiri olacağımızı düşündüm. Ayrı olmanın daha farklı olabileceğini ancak sevgi bu kadar içten anlamlandırabilirdi. Bir araya gelişlerin bizi tutsaklaştırmayacağına güvendik sevgiyle. Bir sessizlik gibi sarıldık birbirimize.

Bütünün Akla İlk Gelen Parçaları

Zamanın içinde anlar hep kırılacak. Yaşanmış anları bir araya getirmeye çalışmak geçmişi bütünleştiremez. Hafızanda düşleyerek birleştirebildiğin yalnızlık. Anlamak için sevmek gerekliydi. Anlamak seni özgürleştirdiğinde, kendi mahkumiyetinde salıvermek zorundaydın imkansızı. Ömür de sürdüğü ana kadar değil mi? Hiç bir an kendinden uzun olmayacak. Bakışlarımda kalmış gibisin. Bir çocuk gibi yokluğunu boyamışım.

Yalnızlık Çölündeki Serap

Sessizlik damlaları yere varmak üzereler. Pencere yalnızlığımda. Bir şarkı dudaklarımdan geçmiş, bir gece senin payına düşmüş. Işıklar ayrı oluşumuzda. Bakışlarım biraz uzağımda vakit geçiriyor. Biraz uzağında değilim. Yakınlıkla ilişkimi koparmış hislerin. Ben yine de ihtimallerde sana rol vermekten vazgeçmemişim. Beklememişim. Yağmurun kavuşmasında ıslanmakla mutlu olmuşum.

Sessizlik Oyunu

Kimseye inanacağı cümleler seçemem. Yalnızlığımın saçtığı kelimelerin dökülüp de bir yere savruluşunda, dizilen ne kadar gerçek bilemiyorum. Bir zar atış gibi ihtimalin yalnız yüzü. Hep düşeş gelsin istediğim de doğru değil. Bir kumar sokaklar. Aşkta kazanacağım da yalan. Oyun düştüğü sahneyi canlandırır. Oyunda bir ihtimal söyleyeceklerin. Oyunundaki kalp benim diye de kandırmadım kendimi. Sevildiğimizi duymak için bekliyorduk suskunluğun içinde. Kelimelerden daha değerli olduğunu belirtmek için direndim gözlerimde.

Yalnızlık İnsanı Kandırır Mı?

Odanın dağınıklığı içinde soluksuz bir kovalamaca söz konusuydu. Koltuğuna uzanmış izliyordu olup biteni. Bakışları yalnızlığının rehberliğinde gezinirken televizyon açık kalmış bir musluk gibi amaçsızca akıyordu. Unutulmuşluk derinleştikçe kendi halindeydi her köşe. Kendi halindeki boş bir yeşil soda şişesi masanın üzerinde sessizdi. Sıkılmak için dekore edilmiş bir boşlukta kendini aradı. Telefona ilişti gözleri. Bir suskunluk yakaladı beklentileri. Pencere mi kapıdan önce geliyordu, kapı mı pencereden önce? Dönüp de içine dolaşmıştı her şey. Duvarlarına yön veren bir gecede güzel bir kadının belirmesini dilercesine bıraktı sandalyeyi masanın kenarına. Detaylandıkça yalnızlığı, tutundu anımsamalarına. Yanına dizilmiş kalabalık yakınlığın bir parçası oluşunu anlamlandırmakta güçlük çekti. Geceyi toparlamaya çalıştı. Yine kelimelere izin verdi. Onları yalnızlığa saldı. Bir gün kimsenin anlayamayacağı hikayelerle döneceklerdi. Geçmiş andan önce miydi gerçekten? Geçmiş kimden önceydi? Zaman kimsesiz değildi ki. Ondan öncesi varsa, o önemli olmalıydı. Anı kaderine bırakamazsın diye yineledi durdu kendine. Yaşadığı anı şaşırtmak istiyordu. Yerinden kalktı. O kadar da uzun değildi yalnızlığı. Biraz da kilo almış olduğunu hissettirdi ağırlığı. Kendini görmek için aynaya kadar gitti. Yansıyanın içi de kalabalıktı. Hiç belirmeyeceğini hissetti. Hissetmek konusunda ne kadar da cömertti. Bu yalnızlığa mı özeldi? Düşüncelerinde bir gülümsemeyi saklamak ne zor diye düşündü. Yine de onu gülümsetmekten vazgeçmeyecekti. Sevebilmiş olmasının kıymetinde terk etti kendini. Yatağına uzandı ve onu gözlerini kapayışına aldı. Tüm karmaşa bir anda kapandı.

Gizlendin Mi?

Gözlerimi kapayışım kadar kaçabildim uzağına. Gözlerimi kapayışım kadar duvarlar örebildim yalnızlığıma. Dinlemekte olduğum müziğe izin verdim sadece. Düşlerimi korudum senden. Yudumlamakta olduğum doğal maden suyunun şişesinin serinliği ile baş başa kapandım sessizliğe. Düşünce yordamıyla karıştırdım kendimi. Bulup çıkarttığım kelimelerle anlaşamazdık. Bildiğim gözlerimi kapayışımda kaldı. Odama eklendin. Seni gezdirdim yokluğunda. Küvetin dibine dolanan suyun akıp yok oluşu gibi çekildin, düğümlendin bilinmeyene. Anımsanışına mahkum, suskun ve derin içimle oynadı gülümseyişin. Öyle gerçek dışı kaderim. Kaderini yanıltabilenler özgür. Öyle dipsiz geceler. Öyle dipsiz ucu bucağı olmayan yola çıkışlar. Bir yerlerde durakaldıysan da, bir selamsın karşılaşmalara. Bir gülümsemesin gelip geçiverenin seni çekiştirişinde. Bir parçasısın sonsuzluk girdabının. Bir bakmışsın gün batımlarında yıllar geçivermiş. Bir bakmışsın gözlerini tekrar açışın çoktan değişmiş. Bir bakmışsın çıplaklığın bir başka hayal edişin olmuş. Bir aynanın önü artık yansıyanından yoksun. Bir sokağın başı artık bekleyeninden yoksun. Varlığın solgun. Varlığın göçüp gitmiş. Seni yüreğinde saklayan en son candan ayrılmışsın. Kimlerdesin? Sen de bilemezsin. Gözlerimi kapayışım bölünüyor. Kara bulutların geçişi gibi hızlı ayrışıyor aklıma esen. Kalabalığın arasına düşüyorum. Ağır ağır içinde saklıyor beni önemsizlik. Ağır ağır boğuluyorum birlikteliklerde. Güzel bir kadından nefes almak kolay mı ? Ten akışında göz göze gelişlerin tanımadığı karşılaşmalarda tutunamayışlar, çakırkeyif kayboluşlar zaman kutusunda. Başımı kaldırışım devleşiyor. Ezilmiyorum hayranlığımın altında. Evrene kavuşuyor gözlerimdeki ışıltı. Kollarımı açışım süzülürken uzanışımda, gözlerimi bir an kapayışım beni çılgınca asılıyor. Salıp salıp tutuyor bedenimi. Sarhoş olduğumu düşünseler kimin umurunda ? Hep bir başka kadına çarparcasına yalnız beleniyorum müziğe. Batıp çıktıkça kaderde utandırmıyor beni başkaları. Başkalarından kurtarıyorum gecelerimi. Başkalarından kurtardığım bir günde bir kadının üzerinden dökülüyor giysileri. Gözlerini tek başına açmak kolay değil. Geçtiğin yerler bir zamanlar sıradandı. Geçtiğin yerlerde izini sürdüm yalnızlığın. Senin için önemi olmayan bir pencere önünde, açıklığın bana bıraktığı bir akşam oluştayım. Bir akşam oluşla vakit geçirişimde ışıklar belirmeye başlamış aldıranların gizem tutsaklığında. Senin için önemi olmayan arabaların geçişinde dalıp da gitmişim hikayenin içine. Sıcak beni uyandırmış sızıp kalmışlığımdan. Kan ter içinde kalkmışlığım da olmuş senden. Çatıların üzerinden geçen evvel zaman içinde bir şehir, bir kadın ve bir adamın arasına giren derin bir nefes alış tanık olmakta ana. Şaşırabilmek için direniyorum alışmamaya. Bazen İstanbullu olmak lazım. Adımını atışında donup da kalan geçişe ihtişam katan binaların yerden sarkışında tepe taklak olmamış bir gerçeklik var mı ? İçine atıp da çıkarmadığın bir sessizlik var mı yazılanda ? Sana güzel olduğunu hissettirebildim mi ? Cümleler öznesini sorgular mı ? Gizlendin mi ? İzlendin mi ? Gece peşinde mi ? Kaçışına bela mı oldu seni sadece akıl zindanında tutabilmişler? Karanlığın masum kadını nasılsın? Zile basışında tereddüt mü ediyorsun? Uzanışında duyulamayacağın endişen mi var? Ayrı oluşlarda gece hepimizin. Bir parçasıyız ayrılığın. Bir parçasıyız birlikteliğimizin. Gökyüzü tohumlarıyız. Savrulmuşuz kendimiz olarak açmak umuduyla kadere. Teslim oluşumuzla teslim almışız anı. Bir parçasıyız sandıklarımızın. Baş başayız aynı uzaklığın yakınlığında. Bir gün uğrarsın diye kalbim açık. Bir şeyler söylemektense gülümsemeyi tercih ettim. Anlaşılmaktan kendimi kurtarabildiğimde seni daha da sevdim. Seni uğurlayan dalga seslerinde kumsala dokunan ayaklarımda hissettim yalnızlığın başlangıcındaki yıldızları. Çocukluğuma yasladım başımı. Saçımın okşanışında büyüdüm. Omuzlarını sevdim. Sen de omuzlarının sevildiğini bildin ya belki de ondan gittin. Keşke sorun kalıp kalmadığınla ilgili olsaydı. İçime bıraktıkların armağanım. Bugün doğum günümmüş gibi seni sensizlikte açışım heyecanım. Bir yerlerin sırdaşısın. Bir yerlerde seviliyor olman beni tebessüm ettirir.

Çarşamba, Temmuz 09, 2008

Hissedebiliyor Musun?

Bir kelimeyi diğerine kavuşturan yalnızlığın eline düşmüş bir gecede, sözün dizilimi zamana yerleştirilmiş anlardan seçmece bir oyalanma. Hayatın akışının dışına kendini itmiş bir yazarın gözlemci içine kapanıklığında tutsak düşmüş yarınlar geçmiş üretirken, belki biri şaşırıp da perdeyi aralayıverir. Anılara kaldırılmak üzere olanda bir yerin olduğunu hissedebiliyor musun, sevilmişsin.

Biraz Gözleri Kapamalı

Gördüğü yüzler, seçmek zorunda kaldığı sözler, geçiveren bir günde kaçmanın mümkün olmadığı bir sahne, bir başka gece, bir başka dokunuş, bir başka unutuluş, bir kadının sessiz bakışı, aldanmışlık, boşluk, bir pencere pervazı, bir gökyüzü suskunluğu, bir yıldız savurganlığı, bir hayal açmazı...biraz kendinden, biraz ondan, biraz da yalnızlığından katacak içine.

Salı, Temmuz 08, 2008

Seni seviyorum diyebilme şansımı da yitirdim.

Yaratıcı Yalnızlıklar

Karanlıkla baş başa kalmış yalnızlığımı, hafif bir esinti yokluyor. Sende yok muyum? Varsam da, haberdar değilim kendin için ayırdığın gülümsemeden. Dalıp gitmişsin, seni izlemişliğimden kalmışsın beni avutan bir tebessüme. Anımsamak hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Seni özenle yerleştirdim ayrılığa. Seni özenle hayal ettim. Mahrum kelimelerle dertleştim yine. Yansımalar seni ele vermedi. Belli belirsiz, içimde hayat buldu senden kalan paylaşılamayan. Senden kalan bir yalnızlığa alışamadan, saçma sapan bir hikayenin içine düşeceğim aşikar. Önce kendimi kandırdım. İkna oldum yorgunluğa. Unuttum gün batımlarını beklemeyi. Unuttum özür dilemeyi. Başımı öne eğdim ve gözlerimi kapadım. Saçlarında geceyi ağırlıyordun. Gözyaşın seni teselli mi ediyordu? Saklandım suskunluğuma. Beni sevdiğini bilmek hiç bu kadar fedakar olmamıştı. Masum bir macera hep keşfe cömert. Yalnızlığıma bıraktığın bakışlarından geçip de varacağım kendime. Sessizliğin içimi susturmayacak. Gözlerim sana akacak. Çıplaklığın sözlerimde yıkanacak. Su gibi avuçlanmış bir özgürlük parmaklarıma isyankar. Akışını tutamadığım yol senin. Düş ırmağımda bir peri yarattım. Yalnızlıklardan dilediğim bir kadın çıkıp da gelse uyanışlarıma, hiçbir şey diyemem kalp atışlarıma. Zamanın geçişinden ineceğiz elbet. Ölüm gurbet. Sen de sabret. İnan vefakar her değerli cüret. Şehirden uzaklaşışıma sokuldum. Yalnızlığım beni yeniden yarattı. Bir iyi geceler diyenin yok mu? Düşünceleri bir kenara koymalı ve uyumalı.

Çarşamba, Temmuz 02, 2008

Sadece yıllar kaldı yalnızlığımda...