İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Çarşamba, Ekim 29, 2008

Düşünceler

Sonsuzluk bir arada.
Gecem, yanında Ankara'da.
Yalnızlıksa, düştüğüm ıssız bir ada.
Özlem bu şehirde, tam burada.

Arada İçinde Misin Bak?

Kim masum değildi ki? Seni yalnızlığında gördüm. Sana yalnızlığında dokundum. Gözlerini kapamış, içindeydin. Ayakların çıplaktı. Yanına uzandım. Herkes yalnızlığıyla iyi geçinemez. Herkes yalnızlığıyla içten konuşamaz. Herkesin sessizliği içini dökemez. Daha zamanı vardı yalnızlığın. Başımı yastığıma koydum. Kim masum değildi ki? Sabah oluveriyordu. Arada gözlerini kapa. Arada katıl sonsuzluğa.

Salı, Ekim 28, 2008

Tatlı Yorgunlukları Özlüyorsan, Yalnızlığının Sözünü Dinlemiyorsan

Yaşamak yorgunluklardan kısa. Kısa kes sonsuzluğu. Gözlerini kapadığında sadece kendinle baş başa mısın? Yine yorgun musun? İçinin şefkatinde misin? Farketmek her zaman kolay değildir. Farkındalığıyla her insan başa çıkamaz. Teslimiyet bazen büyülüdür. Özgürlüğün sancısı tutar da, gün gibi doğamaz gecelerinden. Çoğu zaman başkaları yer eder yalnızlığında, sana sende yer kalmaz. Kollarına kaçtım. Omzuna, sıcaklığına kaçtım. Susturdum herkesi, yokluğuna kaçtım. Ayrı düşmüşlüklerini biriktiren adamın kelimelerini bir araya getiren gecelerde güzel şarkılar eksik olmaz.

(Maria Farantouri’nin Mosaic albümünden Ballad of Silence eşliğinde)

Bulutun Suskunluğuma Çizdiği Düş

Çocuk olsam , bulutun penceremden geçişinden korkardım. Düşler gördürten bir pencere, düşler gördürten bir karanlık. Geçişlerle boyanan bir yalnızlık tablosu. Alelade bir kusur. Sıradan bir giz. Bazı yanılsamalar tuvale aktarılır. Bazı düşler yönlendirilir. Akışın özgürleştirdiği unutkanlıkların mirasçılarıyız. Kışkırtılan ölümlünün daha uzun ömürlü kalıntılarından izler var. İzlerden doğan izlenimlerin baharında bir yıldız sanatçısı.

26/10/2008

Gözlerimi Uyandırdım

Vazgeçmeyeceklerini koruyor sessizliğin. Kimse vazgeçiremez seni yalnızlıktan. Seven sevdiğine yalnızlığı sunar. Bekliyor. Dönüyorum. Karanlığın ucundayız. Sabahın dördü bizi ıssızlığın içinde hoş karşıladı. Yol aldı geride kalan. Şehrin kalabalıklardan uzak güzelliğini hayranlıkla keşfettik. Erken saatlerin büyüsü sardı suskunluğumuzu. Ayrılışımızdan yavaşça uzaklaştım. İçime sindirdim sabaha akıveren geceyi. Göztepe’de Siesta Kafe’nin önüne park ettim. Gökyüzünü dönüştüren, arada gözlerimi açışımda sevimli, beyaz bir köpek gelip geçmekte olan araçlara havlayıp, saldırıyordu. Arada günün ağarmasına hazırlık yapan, gazeteleri düzenleyen gazete büfesi sahiplerinin yanına kaldırımda uzanıp, patilerini uzatıyor, benim gibi olup biteni izliyordu. Yorulmak bilmiyordu. Beliriverenle yılmadan oyun oynuyordu. Bir başka köpekse, yumak olmuştu umursamazlığıyla. Uyku belli ki oraya buraya saldırmaktan daha keyifliydi. Yalnızlıkla farklı başa çıkıyorlardı. Derken daha küçükçe, siyah bir köpek katıldı diğer ikisine. Hiçbirine anlam veremezcesine bakındı. Saatin altı olmak üzere oluşunda, ender uyanıklardandık. Boşluğu paylaşıyorduk. Mesafemiz birlikteliğimizi pekiştiriyordu. Bizi biz yapıyordu bir aradalığımız. Otomobilin sol aynasında cadde ve trafik ışıkları yansıyordu. Zamanın aynalardan geçişini seviyordum. Ayna sır saklamaz. İçime bıraktıkları, bende aynalardan gizleniyordu. Yalnızlık anlayışlıdır. Arkana yaslanıp da, gözlerini kapadın mı, hayat içine kavuşur. İçim amma da geveze. Herkesten önce uyanmış olmaktan büyük keyif aldım.

Birlikteliğimizi Seçmişiz

Zaman çalan hikayelerimizden biri, yalnızlıkların huzura erdiği bir günde, ışığın dans ettiği denizle. Sımsıcak bir şehir, kaybolunmuşluğun gözleri kapanmışlığında sımsıcak bir kadın. İçimize dek yaşamak sımsıcak. Gazetesini tutan elini sevebilen adamın hikayesi, ortasında unutulmanın. Perdeler açılacak. Omzunda öylece kalakalmak hayat kadar derin. Vaktin nasıl geçtiğinden özgür, öylece kalakalmak. Bir anımsamanın ayakları yere basıyor. İçimi dolaşmaya başladı. Bakışlarım ona günaydın diyor. Mutfağa taşıdı anları. Suskunluğumda hareket halinde. Birlikte güzel bir film izlemişiz, birlikte bırakmışız kendimizi şarkılara. Birlikteliği seçmişiz. Birlikteliğimizde kıpır kıpır. Mutfaktan gelen sesler tanıdık. Perdeyi açtığını duyabiliyorum. Bardak, tabak sesleri sıradanlığın ihtişamı. İçinde olmak büyülü. Yalnızlığın içindeyiz. Bakışlarımız yeniden doğuyor. Doğmak da, ölmek de yalnızlık. Birliktelik yalnızlığın hikaye edilişi. İçinde olmak değerli. Hüzünlü duruyorsun diye seslendi. Hüzünlü değilim, aksine sakinim. Sakinliğim zengin. İyi hissetmek ne muhteşem. İyiliğin güleryüzlü dostlarını bekliyorum. Birazdan güzel bir kahvaltı ikram edecek gün. Pazar günü tembellik hakkımız. Evrende, içimizde büyüyen, küçücük bir pay sahibi olmak mutluluk. Bir aradalığımızın parçalarıyız. Birazcık da olsa deniz, birazcık da olsa an ve uzayıp giden zaman. Martılar kimsesiz değil.

26/10/2008

Yalnızlığın kendine ayırdığın değerli bir vakit mi?

Pazartesi, Ekim 27, 2008

Şarkılar Gece Olmuş

Küçücük bir oyalanıştı geçen anları kaynaştıran. Küçücük bir oyalanışın kısacık yalnızlığında, bir adamın bakışları ile odasını buluşturan gecede dinlenmekte olan her güzel parça, küçücük, kışkırtıcı birer umuttu. Detayın önemli insanlarından arta kalan izlenimlerle yalnızlığı başa çıkabiliyordu. Yalnızlığı nakşetmek gözlerini kapayışına düşmüştü. Biraz suskun, biraz da yorgun teslim olmuştu kelimelerin kabiliyetinden müzdarip hissettiklerine. Hayal edişine balıkçı kayıkları yerleştirmek huzur vericiydi. Oyalanış, sır tutmasını bilen unutulmuşlukların içinde kısacık bir öyküydü. Yalnızlık mağduriyet değildi. Aynaların devretmiş olduğu bir zaman diliminde geçmekte olan her yüz, yalnızlığını tanıyabilir halde miydi? Küçücük bir rastlantıydı ömür. Kısacık bir yanılsamaydı. Saçları koklanmış bir sevgili gibi hatırlanacak olanın parçalarında, fotoğraf kendini belirsizliğin içinde baştan yaratıyordu. Unutmak gerçeği aşındırıyordu. Unutmanın filizlendirdiği bir anda, geleceğine geçmiş saplanan bir adamın feryadına dönüşmüşse sessizliği, devamı gelecek olanın başlangıcı sürükleyicidir. Direnmelerden vazgeçiren bir olgunlukla karşıladığı rol kuklaları sahnelenin kurbanları olacaktı. Alışılagelenin mahkumiyetinde anımsamak onu özgürleştiriyordu. İçine gizlenmek, derinlere kavuşmak, gözlerini kapamak onu sınıyordu. Bir aradalıklardan birinde kaybolmuş bir kadın özlemlere yol gösteriyordu. Yaşadığını hisseden adamın ayaklarının çıplaklığı, yaşadığını hisseden kadının ayaklarının çıplaklığının uzağındaydı. Yalnızlıklar da sahipleniliyordu. Yaşadığını hissetmeye hazırdı. Bir bütünden kovulmuş her sancılı parça, yaşamın dökülen sonbahar anlarıydı. Süzülmenin gezintisinde, gökyüzü boyayan kuşlarla yakınlaşan ufkun berisinde bir şehir, her uzağın gerisinde sessiz bir adam. Herkes bir gün aynalardan kovulacak. Yok ki sihirli bir lamba ovulacak. Dile yalnızlığından ne dilersen. Sen, sen kalacaksın gözyaşını mutluluğunla silersen. Şarkılar gece olmuş. Işıksa bir gül gibi solmuş. Gözlerini kapayışı aşina düşüncelerle dolmuş. Penceresiyse sırdaş yıldızlara en yakın yolmuş. Bir yerlerin, bir zamanların kadını, bir yerlerin, bir zamanların adamı karşılaşmalarında acıyı ve sevinci, aşkı ve nefreti kıvamlandıracaklar. Bir zamanların delicesine geçişinde unutulmaya yüz tutmuş her ayna ketumdur. Sessizliğin bölünmüşlüğünde bir kıyı kenti martıları yine vapuru uğurluyor olacaklar mı? Yok olanın mirasçılarını gerçekdışı kılan gerçeklerden de şüpheli değil miydi? İnanmak ona göre değildi. Bir pencerenin şahitliğinde görünen mahcuptu. Kendi halindeliğinde bir tat vardı. Yalnızlığının akışına izin verdi. İçinde kendisini gülümseten her güzel şeye dokundu. Haklı olmanın önemsizliğini kavramış mıydı? Doğrularla yanlışların arasını bozan haklı olma çabası değil miydi? Güzel bir şarkı dinlercesine kendini bıraksa gülümsemesine, hayat dudaklarına yerleşse, aldırmanın denize karşı hafiflediği bir günde sarılsa boynuma diye geçirdi içinden. Gecelerin yalnızlıklardan gizlediği bir şehirde, dört duvar arası zihin boş durmuyor. İnsanın yüreğini dolduran özlemlerde bir şehir giz sokaklarıyla örülü. Kavuşmak ayrılıktır. Bir sokak lambası altından geçmişlerle uykuya dalmak üzere oluşların hikayesinden bir parçaydı herkes. Rüzgarlı bir kumsaldı kadın ve imge. Yalnızlık böğürtlenleri kimisinin kaderini öğürtür. Kimisine tatlı gelir yalnızlığın nefasetiyle sevişmek. Ölmek ve gülümsemek arasında bir nehir yalnızlık. Bir kadının debisi güçlü. Boşlukla doluluğun kavgasında akmak, hayata yanıltan bir açıdan güvenle bakmak. Yalnızlık gerçeğin sürprizi mi? Kim olduğundan uzak, kedilerle paylaşıyor bir yerlerde oluşunu. Kim kime iyi geceler demiş, kim yatmadan dua etmiş? Gözlerini kapayışının bir nebzesi kayıp. Artık şüpheli ne , ne kadar ayıp. Gece yarın olacak bir gün daha uzayıp. Yatak odası armağan kutusu oldu. Düşleri gecelerini açtı. Yalnızlığı kelimelerini saçtı. Bir kadın yine uzağına kaçtı.

25/10/2008

(La Finestra Di Fronte parçaları eşliğinde)

Salı, Ekim 14, 2008

Yorgun insan, dökülmüş sıvı gibi kaplar yatağını. Yayılır kolları, ayakları. Uykusuna serilir, gecesiyle bir olur. Yorgun insan düşlerine tez kavuşur. Tatlı bir ışıkta, tavanıyla bir süre bakışır. Eli uzanır, karanlığı açar. Yalnızlık, sabah olana kadar.

14/10/2008

Kendine Dokun! Unutma Sen Yalnızlıkların En Güzelisin.

Ürkek yakınlıklar, ürkek bakışlar, ürkek bir suskunluk. Her an kaçıverecekmiş gibi o derin sessizliği. Kendi halindeliği, gizi. Kendi halindeliği, sığınağı. Bazen fazlaca yaklaşmamak gerekir. Bazen onu içinde yalnız bırakmak en iyisi der sevgim. Kendi halindeliği, hakkı. Kendi halindeliği ne de güzel zaman geçiriyor. Uzaktan izliyorum sıradanlığa sığmayışını. Uzaktan izliyorum gülümseyip de içinden taşışını. Yalnızlığın ritmi kulaklarımda. Salıvermişim kendimi gecenin ışıltılı koynuna. Günahkarım. Gönül, vicdanında değilse günah, tövbe eder mi? Gözlerimi kapayışımla, ay ışığının sunduğu bir kumsal sarılıyor sonsuzluğuma. Bir bir vuruyor dalgalar içime. Kendi halindeliğim durduğum yeri biliyor. Kendi halindeliğim, martıların çizip karaladığı gökyüzünde, rastlantının resmini hayretle keşfetti. İz bırakıyordular unutkanlığıma. Dönüveren mesafeler, dönüveren açılar. İzlenimlerim alabora. Hız kazanıyor detaylar. Kendi halindeliğim bir kadın. Gelecekler. Beni gecelere penceremde yıldız yerleştirirken bulacaklar. Bir el okşar başımı. Bir el karışır saçlarıma. Dolarım kollarına, gözleri kapanan, okşanan bir kedi gibi. Kaldırımlara sürtünen sokaklar gibi akarım kayıp şehir, içime. Aynalar dolup dolup, boşalır. Vesikalık yalnızlıkları saklamazlar. Yalnızlıklar utanç verici mi? Seni seviyorum derken dürüsttün. Boynuna sarıldığımda beni anladığını hissettim. Sımsıkı serbest bıraktığında bedenimi, çözüldüm saçlarınla. Özgürlüğünde kaybolmuş martılar gibi dolanıyorduk hayat denizinde. Akşam olurken zihnimde, gün batımını uğurlamış iki bisikletin yanıp sönen kırmızı ışıkları beliriverir gözlerimde. Özlenmişsin. Özlendiğimiz için biz birbirimizi affederiz. Yalnızlığımız bizi farklı kılar. Etraflıca düşündüm. Bir ada oldum, tutundum sevgi okyanusuna. Denizimi sarındım. Gece olduğunda yıldızlarımı çağırdım bir bir. Ömür bu, kim bilir? Yalnızlığım sönecekmiş gibi gecelerin karanlığında salınır. Bir yaşgünü pastasındaki mum gibi üflenecekmişçesine heyecanla beklerim nefesini. Suskunluğum mahzen olur gündüzlerimi gecelerimde yıllandıran yaşlarda. Çıplaklığın da yatağımda bir ada. Seni yüzdürürken bakışlarım, hislerim delicesine esen bir rüzgar. Umurumda mı ar? Yeter ki sen beni yalnızlığına sar. Belli mi olur, bazen yaşamak yarına sarkar. Andan korkar, tüm yalnızlar. Sen de omuzlarını benim kadar seviyor olmalısın. Sen de içindesin yalnızlığının. Kendine dokun ve ürper ki, sevilmeye hazırlan. Kim olduğun yalnızlığınla başlar. Kadın, kendini giysilerinden kurtaran adamı prens olmaya layık görmeye hep zorlanacak mı? Zavallı prens masalında adam masum mu? Akışında tökezleyen ağlamaz mı? Karmakarışık birikmişiz. Aynalardan zihinlere yansımış ayrılıkların bir araya getirdiği anımsamalar. Kalabalığın bir kesitinde yakalanmışların fotoğraflarında saklı hikaye başlangıcına konuk ederse düşlerini , sonunu getirmek gecelerinindir. Her çıplaklık bir yalnızlık hazinesidir. Ben bir varoluş korsanı mıyım? Haydut muyum? Söyle bana masum masalı. Sadece evrenin sırdaşıyım. Kimseye söylemedim Tanrıyı gördüğümü. Kimseye söylemedim beni mutlu kılan bir resim ördüğümü. Aşk bir anlam kör düğümü. Sana fısıldayacağım. Boşluğun içi daralıyor. İnsanlar ve yol alışları genişliyor. Kucaklaşma baharında dökülüyoruz. Yaprak yaprak hikayeler yığılmakta. Yaşamak harika. Artık uykuya hazır yalnızlığım. İyi geceler can. Yarın, pencerem güneş getirdiğinde benimle uyan.

(Jesse Cook’un Breathing Below Surface parçası eşliğinde)

Pazar, Ekim 12, 2008

Yalnızlığa Nazır

Gece dünden yarın olmaya hazır.
Düşlerse hep ama hep denize nazır.
Malum, zaman her yaşanmış ana geçmişi kazır.
Seni biçare arar durur kelimelerim vızır vızır.
Sensiz hepsi ıvır zıvır.

Yalnızlıklardan Birinde

Bir düş kurulmuş evvel zaman içinde. Yalnızlıklardan birinde yaşayan bir adam varmış. Boş yastık gevezeymiş. Diline dolamış sessizliği. Her masala bir prenses gerekliymiş. Her yalnızlık bir masalmış. Anlatılanda isimler kaybolmuş. Bir şehirden diğerine masallı geceler savrulmuş. Bir geceden diğerine yetişmiş nefes alışlar. Uykusuz baş ucu gecelerinde baş ucu oyunları varmış. Yıldızlardan düş kurmasını öğrenmişmiş. O her zaman bir yıldız kadar yakınmış. Evvel zaman eleğinden ana düşmüş gölgeler. Gölge oyununda bir gündüz kuklasıymış gecelere kavuşmaya can atan. Bir yüz yansırmış aynaya. Bu farklı masalda yaşamla büyülenmiş bakışlar sihirliymiş. Bir İstanbul masalı büyütmüş çocukları. Bu şehirde masallar uykuyu kaçırmak içinmiş.

Seni Seviyorum Ayrı Düşmüş İki Kelime

O vazgeçilmiş yalnızlığıydı. Gözlerini kapayışını yaslayabileceği değerli bir omuz vardı. Zihin hiç susar mı? İç seslerin sessizliğinde bir ısı alış verişiydi ten teması. El ele suskunluklar, el ele bir bakıştan diğerine geçen zaman. Ayrı iki düş, ayrı iki uyanış. Yastığın sana kimi anımsattıysa ona iyi geceler de. Bil ki anımsamasında saçlarını şefkatle okşayan biri var.

Birazcık Gece Birazcık Düş

Geceyle baş başa kaldığımız bir andan sesleniyorum. Sessizliğimin özgürleştirdiği kelimelerle ayrılığımız, anlam kazandırıyor yalnızlık oyununa. Oyun arkadaşımın gecesi benim için bir anımsamanın yanılsama türevi. Yalnızlığımı şekillendiriyorum. Onu sessizliğine yerleştiriyorum. Işığı söndürmek için eli uzanıyor. Koltuğuna oturuyor. Karanlıkta mum ışığı eriyor. Gözlerini kapayışında yerim olmalı. Ayağa kalkışında ona eşlik etmiş olmalıyım. Saçlarında dokunuşum. Sehpasında birlikte izlemiş olduğumuz film. Mutfak masasına bir tek bardak koymak zor olmalı. Tabağının karşısına boş bir tabak koydu mu acaba? Sokaklarım çizgi olup da yaslanıyorlar içimin düş boşluğuma. Sonsuzluğun geri verdiği bir noktada buluşuyor parçalar. Parçalanmış gece gülümsemeleri, parçalanmış sarhoşluklar ve birbirlerinden saklanmış odalar. Sır parçacıklarıyız. Azıcık yaşantımız. Birazcık nefes, birazcık düş, birazcık kaçış her bakış. Her gözlerimi kapayışımda birazcık tebessüm ediş, seni yalnızlığımda karşılayış. Ay ve martılar ikimizin. Yolu izledik. Bir kısmıydık hikayenin. Bir kısmıydık gizlenenin. Bir kısmıydık hatırlayanlardan miras kalmayan yaşanmışın. Geride kaldı sonsuzluk. Geride kaldı adımlarım. Duvar saatim önümde. Akreple yelkovan dans ediyor. Zamanın geçtiği yalanına alet etmişiz yer değiştirmelerini. Değişimlerin arasındasın. Anla ilişkin canlı. Anımsama da, varsayım da an. Yokluk benim. Bir ihtimale armağan edilmiş gece. İtimalller sahnelenirken, bir kısmıyım paylaşılanın. Bir kedinin başını okşamışız. Kedi kendi halinde. Gece kendi halinde. İstanbul kendi halinde. Herkes ayla baş başa. Yansımalar kendi halinde. Balıkçı motorları omuz omuza rüzgarın uğultusunu dinliyor olmalılar. Gömleğimi ütülemem gerekliliği, sabah da erken kalkacağım gerçeği nereden geliverdi aklıma? Hayalperest bir suskun. Geceye yüzlerde yaklaşmak lazım. Geceye bir kadının omzunun üzerinden bakmak lazım. Sokak lambalarını geçmek, ürpermek lazım. İç içeyiz, bir kısmıyız. Kırmızı bir gül bırakılmış masaya. Sarı bir gül tutunmuş toğrağa. Beyaz pembeye sokulmuş. Koklananın bir kısmı bile büyüleyici. Giz kokulumun gözleri geceyle baş başa. Gözlerimi kapadım. Kelimeler uğradı zihnime. Salıverdim hepsini yalnızlığa. Saçıldılar düşebilecekleri en güzel deyişe. Bir kısmında bir arada. Bir kısmında, ne kadar da garip de olsalar, bir kısmında. Bir şarkı tadında. Gözlerimi kapadım. Bana aldığım her nefeste yetişti içim. Bana sonsuzluk getirdi çiçeklerim. Bana sonsuzluk getirdi kumsalım. Bana sonsuzluk getirdi denizim. Zihnimdeki martıya verdim ufku. Bana sonsuzluk getirdi kollarımı açışım. Bana seni sakladı zaman. Gözlerimi kapayışım tırmanıyor. Gözlerimi kapayışım uçuyor. Gözlerimi kapayışım kavuşuyor. Bildiklerim bildiğimi sandıklarımmış. Bilemeyecek olmanın ihtişamının bir parçasıymışım. Kucaklanışından fırlayan meraklı bir kedinin hikayesinde konuktuk. Her şey karşılaşılmış gözler kadar yakın. Gözler, duvarlar, çıplaklıklar bir kısmı gözlerimi kapayışlarımın. Kıyıya vuran dalgalar uzağımda. Uzağım yakınımda. Birazcık düş yeter, birazcık da yalnızlık.

Perşembe, Ekim 09, 2008

İçindeliğimiz

Hiçbir zaman bir şeyler yazayım diye oturmadım masamın başına. Bir şeyler hissettimse, yalnız kalmış olmamda kelimelere izin verdim. Yazı yalnızlığın dillenişidir. Yazı misafirperverdir. Bir geceyi mi esirgeyeceksin sonsuzluktan? Elimden geldiğince hür yalnızlığım. Elimden geldiğince sessiz ve amaçsız bakıyorum denize. Elimden geldiğince sessiz dokunuyorum saçlarına. Gözlerimi kapamışım, yaşadığım an içimde. Gözlerimi kapamışım, yakınlığın içimde. Ne seni , ne de kendimi anladığımı itiraf edebilirim? Yorgunluk da vazgeçiremedi beni kendimden. Gecemi sahiplendim. Üşütmüş olmalıyım, ara sıra öksürüyorum. İşimle ilgili yapmam gerekenler bazen beni zihnimde yakalıyor. Yersiz kaygılar mı bizi başarılı olduğumuz konusunda kandırıyor? İnandırılmışlığın savaşçıları itaatkarlığın gür sesiyle kendilerini duymazlar. Sağır eden birlikteliklerin askeri yalnızlık ordusunda gönüllü müymüş? Başarılıymışım. Evet, başkalarına göre başarılıymışım. Kendime göreyse korkakmışım. Üstelik fedakarmışım da. Her söylediğimde yabancıyım. Gündüzünden gecesine kavuşan adamın hikayesinde söylediklerinden sessizliğine kaçışı var. Sessizliğim benim olarak kalacak. Sessizliğine bir kadın mı yanaştı? Koluna mı girdi? Sessizliğinden mi gelip geçtiler? Ölümlünün masasında oturmuş zaman yalanı. An geleceğin kalanı. Zihinse geçmiş alanı. Ölümlünün masasında çay bardağı. Yarın kendin için kalkmayacaksın. Geç kalma kaygın senin mi gerçekten? Gözlerini kapayışında görmüş olduklarıyla oynayan bir çocuk gibisin. Art arda park etmiş arabaların. Art arda sıralanmış kafelerin. Birbirinin peşi sıra birbirine mesafeli yalnızlıklar. Ara açılıyor. Ara şehir oluyor. Ara deniz oluyor. Ara kafa buluyor gece ve ışıltısıyla. Ara veriyor telaş. Ara veriyor kelimeler. Sessiz, saklı cümle nefes alıyor. Rüzgar yüzümü yalıyor. Anımsama tortusunun keyif bereketinde gece yalnızlığımı filizlendiriyor. Bir düş kurar gibi yalnızlığım. Yalnızlığıma karışmış bir kadın düşüncelerimde. Yalnızlığıma susma dercesine haykıran bir kadın sessizliğimde. Bir pencereden diğerine uzanan gece içinde bir kadın. Bir sokak diğerine gidince, gece gecem içinde. Erken uyanmam gerekliliği yatmamı söylüyor. Erken uyanması gerekmeyen bir adamın dünyasında gündüzleri kadar fazla yaşardı herkes. Sorumluluk sahibi miydi? Müdür yardımcısı mı olmuştu? Başarılıydı her halde. İnananlar inanmayanları inandırsın. Yalnızlık zamanı doldu. Ne de olsa saat bir oldu. Başını yastığına koyuşunu seveceğim. Başını yastığına koyuşunla aramda yağıyor geceye dair içime biriktirdiklerim. Uykuya dalacağım. Seni kalbime alacağım. Park etmiş bir araba, içi ve içindeliğimiz. İçimiz ve dışımız arasında ışık yüzdüren uzaklıklar. El ele farklı hatırlananı içimize pay edişimiz. İyi geceler deyişimiz bir arada, yastıklarımız ayrı. Tıpkı yalnızlığımız gibi.

Perşembe, Ekim 02, 2008

Yakınla uzak yer değiştirdiğinde, evim kavramı ayrılıkla başlar. Misafirsen ayrılığın seni özgür bıraktığını bilirsin. Evine mi dönüyorsun? Evin gözlerini kapayışın mı? Göçebe mi andan uğurlanışın?