İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Perşembe, Nisan 23, 2009

Bir Başka Yazıda

Üstüme gelen, içinde olduğum çevreden geri çekildim. Gözlerimi kapadım ve içimle baş başa bıraktım kendimi. Gözlerimi bir an olsa da kapayabilmek bana kendimi anımsatır. Mutlaka bir melodi düşüncelerime eşlik eder. Oldukça tuhaf aslında. Parçası olduğumuz onca sahnenin içinde bir tek sessizlik bizim. Sessizlik de bakış açımız gibi bize özel, bizde saklı. Gizli değil ama sözle geçinemeyen bir kandırmaca. Ne duyanın, ne de görenin dünya. Yapmam gerekenlerin bilincinde ekran başına oturdum. Teslimiyetine sadık, esir düşmüşlüğünde uyumlu, sorumluluk sahibi, başarılı bir ahmak saatlerce nutuk çekebilir etrafına. Başarılı olmayı sorgulamak kolay değildir. Kendimizi kandırmaya gereksinimimiz olduğuna bu sosyal düzen içinde kendimizi inandırdık. İyi insan olmak üzerine herkesin bir söyleyeceği söz vardır. İyi niyetli, vicdanlı, acılar içinde çelişkili. Bazen kendini kaptırdığında mutlu. Yapılması gerekenlerle boğuşmanın kimseye faydası yok. Dürüstlük kendine en yakın doğruyu tercih edebilme cesaretini gözterebilmekte. Dürüstlük kendin için başkalarından vazgeçebilmekte. Bakış açını yitirmek de bir bakıma körlük değil mi? Nerede, nasıl durduğunun bir önemi olmalı. Zamandan bağımsız olamadık. Zaman hatırlamak. Andan gerisine sahip olmak zaman. Andan gerisi varsa andan sonrası da olmalı varsayımı. Halbuki hep an ve gerisi var. Yarın da geride. Anın anlar ürettiği yanılsaması için nefesleniyoruz. Hepimiz için zaman son bulacak. Yaşam kimseden miras değil. Görecelikler karıştı, görecelikler unutuldu. Resmin parçaları eridi gitti. Birikenin dili farklılaşırken, anlamak da zorlaştı. Anımsanan tebessüm eden anımsayanın çaresizliğine devroldu. Anımsamak esintinin eline düşmüş perdenin dansında beliren kısmi gerçeküstülükler gibi sisli. Anımsamak derin ve dibinden uzak. Kaybolmanın kesitlerinde soluklanmak, anımsamaya çalışmak. Yaşam kalıntılarında tenim unutulabilmenin keyfiyle varlığımı müjdeliyor. Kendimi bir an olsa da bırakabilmişim. Hiçlikten korkacak ne var? Bir aradalığımızın boşluklarında gezinen varlığımızla bize ulaşanı kabul ediyoruz. Kendi derdimizden arttırdıklarımızı başkalarıyla paylaşacak kadar cömertiz. Etrafımda gülümseyen çocuklar var. Neşeli, gözleri ışıl ışıl parlayan çocuklar. Hepimiz duymak istiyoruz. Aldanmak pahasına duymalıyız. Yoksa çekilmez olur sessizliğimiz. Sandığımın gerçek olmadığını biliyorum. Yine de gerçeğim yok. Herhangi bir oyun da olabilirdi. Tercih mi ettim? Yoksa bir tercih yapmak zorunda mı bırakıldım? Tercihlerin sürekliliğinin işleri kolaylaştırdığını düşünüyoruz. Tutarlılık pahasına bir ömrün tükenebilirliği için mantığa bürümeler icat edilebilirmiş. Başlamak zorundayım. Yapmam gerekenler var. Birimiz özgürken, hepimiz zindanız. Birbirinden gelip geçen kalabalıklar içindeki yüzlerden seçebildiğimiz var mı? Tanınmanın sahnesinde arkaplan oyunlarında gezindiğin oluyor mu? Ait olmanın ait olandan koptuğu bir tanımlanma sürecinde aidiyet başedilmesi zor bir duygu. Elbette varılacak, elbette beklenilecek. Elbette bir bağ var sonsuzlukta. Elbette yarım yamalak kader dediğin. Hasbelkader buluştuk bir aradalığımızla. İçinde beraberdik, içinden ayrıldık. İçlendik, dışlandık. Kimseye belli edemezsin çünkü belli belirsiz kesinlik. Dayatılmışlardan kaçan bir azınlık gözardı edilebiliyor. Başı boş bir yaprak gibi sürüklene duran sokak sonunda hikayelerden biri başlayı veriyor. Birbirimizi affedeceğiz. Yargıçları uyandırmadan çekip gittik. Günah sürüleri gibi dolandık. Vebali bulutların boynuna. Orda mısın? Burda mıyım? Kim bilebildi. Kimsesiz ve ıssız birer hikaye tüm anlatılar. Eksik olmaları doğal. En son hikayeden kahramanı eksilir. Oyuncunun rol sancısı nüksetti. İtiraz kabul etmeyen sözlerden örülü bir rol. Biraz uzakta, bir başka gözlerini kapayışta hiç önemi yok tüm kaygıların. Kaygılanmak da bir beceri. İyi halt ettin dedirtiyor kıvranmak. Gözlemci de bir başka hikayede gözlemlenmiş olabilir. Göz alabildiğine hikaye, göz alabildiğine insan. Gözden geçirmeler, sokaklar boyu yaşam. Yeterince disiplinli değil miyim? Zaman yönetimi oldukça iddialı bir laf. Çağdaş yalnızlığımızın icat ettiği bir kavrayış. Elbette varacağız. Yeterki gülümse. Yeterki gülümseyeyim. Gülümseyenler hatırlandıkça, tebessüm eden arınır. Dosyalar yığılıyor. Apartmanlar yığılıyor. Bir gün sen de yığılıp kalacaksın. Yaşlılıktan bir önceki sahne. Zihni dingin, gökyüzü mavi, denizi martının uçtuğunca geniş yaşamak varken, başlamak zorundayım. Kendini hapsetmek ne kadar da zahmetsizmiş. Avare düşüncelerle masa başındayım. Odamda da olsan dışarısının parçasıyım. Bir başka odada sahne farklı. Bir başka adamda, bir başka kadında, bir başka çocukta hayat farklı. Aynı sokak , aynı zaman dilimi belki. Aynı buluşma, aynı ayrılış. Aynı değilim. Sen de aynı değilsin. Kimse aynı değilken nasıl oluyor da bir arada aynı kaderdeyiz? İnanmak hayal. Yapmam gerekenler gözümde büyüyor. Kendimi dışarı atmak istiyorum. Ne de çok mücadele ettim. Bir kıyı şeridinde, karmaşık herşeyden vazgeçmiş, ikna etmek zorunda olmaksızın, hayatın ne kadar güzel olduğu dışında çoğu şeye boş vermiş yürümenin hikayesinden sonraki hikayede bir türlü başlayamamış olmanın kahramanı her halde ben olmayacağım. Küçük bir kır çiçeğine dalında eğilmek, ulu bir ağacın altında, başını geri yaslayıp, kendini bilmek sevdasında kendimi dışarı atmalıyım. Babam sessizce odama girdi. Karmakarışık oğlum buralar, bir derleyip toparlasana dedi. Roller ve oğulları. Karmakarışık bir ruh üzerine kafa yorarken, babam gibi olabilseydim çoktan başlamış olurdum diye düşündüm. İnsan disiplinli olmayınca başarılı olamıyor. Gönülden disipline girmek iyi de, yapmak zorunda olmak çok sıkıcı. Ne zaman daha cesur olacağım? Bir başka yerde, bir başka ülke, bir başka köprü, başka başka araçlar, başka başka ormanlar, başka başka insanlar, başka başka hikeyeler. Benim hikayemde, benim şarkımda, benim duygularımda bir kadın beni bekliyor. Frida filminin Benediction and Dream parçası ortalığı çınlatıyor. Öğlen oluverdi. Kim bilir yaş da seksen oluverir. Bir başka yazıda kim bilir hayat bizi tekrar buluşturuverir. Birazdan çıkmam gerek.

Pazar, Nisan 05, 2009

Haydi Yaklaş Düşlerinde

Korkma, gel saklan yüreğime.
Çekinme haydi yaklaş gözlerime.
Öyle uzakta durma, sıkıca sarıl bedenime.
Elbette kaçınılmaz unutulmak var her kaderde.
Çare değilim ne yazık ki hiçbir dünyevi derde.
Olur da sorarsan gecelerine bu sensiz adam nerde,
Her zaman beni bulabilirsin özlediğin yerde.

Sende geceledim.
Sende ağırladım ay ışığını.
Hiç gitmediğim halde,
Sende özledim Manchester’ı.

Kaç Gündüz Noksan?

Sokaklar yazara üstü noksan bir hikaye verdi. Yazarın itirazı olmadı. Sözlerindeki hikayenin ne kadar olduğunu hiç bilmemişti ki. Çıplak doğmuş, hayata üstü noksan gelmişti. Üstü kalsın demek, kendini kandırırken masum bir güçtü. Üstünden gelmeyi bir şekilde öğreniyordu.Hayatında kaç gündüz noksandı? Geceleri kurtarılmış bir hayatta evinin yolunu tutuyordu.

Kelimeleri Elbet Kavuşturacağız

Karanlığı aradım, seni gülümserken buldum. Tüm oyunlardan kendimizi asla azat edemiyoruz. Seçebildiğimizce bir yola kavuşuyoruz. Sana uğrayan her mekandan, sana kısacık da olsa saklanan, sana seni katıp da, seninle beni yakalayan hayat hakkında düşündüm. Yanı başımdaki pencerenin kadını, senin araladığın perdenin izin verdiğince baktım gökyüzüne. Elini tuttum, zaman beni bırakmasın diye. Frida filminin parçaları eşliğinde gözlerimi kapayışıma sığdırdım tüm hayalleri. Elin boş dönmeyeceğini biliyordum. Bana Manchester’dan özlem getirdin. Bazen kendimi kendime affettiremem. Bazen başım tercihlerimle derde girer. Bazen hayatın güzel anlarını israf edişimden pişmanlık duyarım. Geçmişimle hesaplaşmamdan sadece bazı aldığım dersleri kurtarabildim. Kim daha tecrübeli değil ki? Meslek tercihim doğru mu? Yoksa kaderim yaratıcı değil mi? Yalnızlığımı paylaşan müzik seni bana anlatıyor. Sevgin bana rehberlik ediyor. Sana güneş gibi sarılıyorum. Sana mavi bir deniz gibi sokuluyorum. İçim baharı yaşayan ağaçlar gibi şakıyor. Kendini daha iyi ifade edebilmenin bir başlangıcı olmalı. Yeterince cesur değilim. Neden heveslenmek küçümsenir? Küçük bir çocuk gibi büyütebilseydim heveslerimi. Yüklerinden vazgeçmesini başaramayan bir adam mıyım? Özen gösterilmiş bir sessizliğin saklı okyanusunda keşfin sarhoş misafirleri eğlene dursun, ben gözlemciyim. Kelimelerin kaybolduğu anlarda hayran hayran etrafına bakınan, gözleri tüm olup bitene müteşekkir ışıldayan ben durup da dinliyorum evreni. Zerre kadar sonsuz içim. İnsan kaderin atomunu parçalayamadı henüz. Tercihimde uçan kuşları izledim. Sınırlar denizdeki dalgalar gibi akıyor. Çizgileri kağıda saplayan bir ressam. Renklerle anı yoğuran bir ıssız baş belası. Masum, dağınık, başaramamanın keyfine hasret bir adam. Yorgunluğunun perisi sevgilisinin gözlerinde zenginleşen bir yoksul. İsyanları olgunlaşmış bir adamın zihninde deniz farklı olmalı. Artık rolümden kendimi ayırt edemiyorum. Oldukça kalabalık bir sahnede aslında şikayetçi değilim. Hikayenin imkanları çok. Neler yazıyorum? Yönünü kaybetmiş, önüne kendini yetiştirmeye çalışan sarhoş bir adam gibi yalpalamak, yaşadığın ana çarpmak esrarengiz. Hepimiz bir yerlerdeyiz. Hepimizden kalan bir gecede, hepimize yetecek kadar bir gündüzde kavgamız kimle? Gözlerimi kapayışımda gülümsemenin izini sürdüm. Bir an önce dön istedim. Duvardaki rahmetli annemin resmine baktım. İnsan kendi eksikliğini anımsayabilir mi? Kimi insan hiç aklını karıştırmadan ölme huzuruna sahip. Kimi insan yalnızlığına hiç soru sormadan geçirir ömrünü? Seni ayrılığında yalnız bırakmadım. Heyecanla kıyıya haber vermeye çalışan sokaklar kadar hızlı koştum. İkimize ait bir gelecekte gözlerini kaçırmamaya çalıştım. Hayat içinde duruşu hasar görmüş bir adamı sevebilmek eminim kolay değil. Eminim suskunluğum zorlu. Birer kadeh kırmızı şarap ve mum ışıkları bazen sessiz çekilmez. Sır saklamayı başaramayan bir yazarın yüreği nasıl olur da kelimeleri bir araya gelmeye ikna edemez? Kelimeleri elbet kavuşturacağız. Manchester’da son gecen. Senden payıma anımsamalar düştü. İyi geceler Fulyacım. Şu anda Frida’dan Solo Tu parçası yaz esintisi gibi saçlarımı okşuyor. Serin bir kumsaldaki çıplak ayaklar gibi hissediyor müziği ruhum. Yürümenin kendinden geçip de dansa dönüştüğü bir kumsaldaki hayat gibiyiz. Yıldızlarını söndür de yat.