İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Çarşamba, Ağustos 19, 2009

Avuçlarımın içindeki o güzel bakışları beni anlayabilecek mi?

Saçları okşanıyordu ama ona göre ruhu tam okşanmıyordu.

Bir gün yolun bu yalnızlığa düşerse, seni seni bekleyen hayattan alıkoymayacağım diye söz vermişçesine, birbirimizi sevdiğimizi bile bile neden tereddütlüyüz? Belki de, sorularımızın cevabını bilsek de, yalnızlığa izin vermemeli.

Hiçbir Şeye Karışmayan Ayna

Tamam gardırobundan bir takım elbise beğendin de, bugün içindeki hangi adamla dışarı çıkacaksın?

Kalbin Söz Mevsimi

Yağmur tanelerinin sesindeki kadın sevdiğine yazın güneşle seslenir.

Başrolde Yalnızlık

Çevik fırsatlar, ürkek kaderler. İhtimallerin kusursuz işçiliği. Zamanı anla aşındıran hayat işçilerinin muhteşem yalnızlık eseri. Adrese teslim oyunlar. Rol icabı yerinden kalkmalar, sahnede yerini almalar. Yalnızlık da bir rol mü? Kendini duydun mu? Suflör çırpınıyor.

Bir Gün

Bir gün adını sorarlar. Bir gün adının hatırlattığı hayat gözünün önünden geçer. Bir gün umarım yaşlanma serüvenin seni gülümsetir. Bir gün küçük bir çocuğun elinden tutarsan, şaşırabilirsin zenginliklerine. Yeşil vadilerde yüzmüş nehirler gibi coşkulu bırakabilirsin kendini unutulmaya.

Gözlerinin arife gününde kutsal bir yalnızlıkta...

Onu Sevdiğimi Biliyor

Yazdıklarım onu üzmesin. Ondaki uzaklar yakınımda. O sessizliğimden içeri girdi. Suskunluğuma kendini bıraktı. Birbirimizi anlıyorduk. İnsanın ayrı bir yerinin olması güzel değil mi? Karanlık bir uçurtma, çocuksu bir şehirde yıldızlara takılmış. Bakışların esir düşmüş yalnızları yola koyulmuş. O ruhuma hep yetişti. Gözlerimdeki limanları terk eden gemileri uğurlamasını bildi. Acı çekse de, el salladı yalnızlığıma. O, onunla içimin arasında yalnızlığımın olduğunu biliyordu. Onun nefes alışları evim. Onun kolları yatağım. Onun omuzları pencerem. Bazen suskunluğum yaşam düğümü. Çözmeye çalıştıkça körleşiyor. Onun fırtınaları cesaretim. Onun dinginliği tebessümüm. Dipsiz bir rastlantı. Zaman içinde düşüyoruz. Hepimiz tutunmaya çalışıyoruz. Telaşı yavaşlattıkça yalnızız.

Işığın Sırrı Çözülememiş Hikayeleri

Işık düştü yüzüne. Ben yanındaydım. Işık düştü yüzüne. Sen uzaklardaydın. Işık düştü herkesin payına. Kimseye iltimas geçmedi. Sen gülerken her yer aydınlıktı. Sen gülerken artık unutulmazdın. Işıldayan anımsamaların iyi yürekli adamı gülümsedi. Işık düşmüş olmalıydı saçlarına. Belki de bir gören olmuştu onu. Kendimi kendimden ayıran düşünceler. Kendi halindeki sokakları dinleyen bir pencerenin hemen yakınında bir yatağa uzanmış dinleniyorum. Rüzgar perdeyi ikna ettikçe, gökyüzünden bir parça mavinin taçlandırdığı bina çatılarıyla, birkaç hikayesiz uzak pencere zihnime yansıyor. Bilgisayarımda çalan parçalar olmasa, zaman duygularımı dansa kaldırmazdı. Işık düştü ellerine. Sen hayalimdeydin. Işığın en sevdiği kadınlara benden selam söylesin yalnızlık. En yakın sonsuzlukta karşılıyorum kendimi. Yaşıyorum. Işık düşüyor etrafıma. Gördüklerimi yerden alıyorum. İçine serpiştirilmiş kadınlar, içine serpiştirilmiş şehirler. Belirmelerden sen eksilmediğin sürece, kendince anlam çıkaracaksın yaşadığın andan. Biraz olsun geçmiş ayırabilmişsek, biraz olsun biriktirebilmişsek unutulacakları, bende izin var. Seni saklamışsam yarına, bende adın var. Bende yıldızlar, bende gözyaşları. Bende, denizi seven martılar. Bende, kavuşmuş tüm kelimeler. Bende, ayrı düşmüş senaryolar. Ya sende, ışığın düştüğü her yerde ne var? Dizili yakınlarla sokulduğum uzaklardasın. Yakının kulaktan kulağa fısıldadığı bir sessizlik. Benden de bir gün haber alınamayacak. Denizin unuttuğu bir adamın satırlarında hortlayan, karıştıracak bir kafa bulursa, yılların geçmişliğinde bir önemi olmayacak. Bir önemi olmalı mı ki? Bir önemin var ki yüzüne ışık düşmüş. Bir önemin var ki nefes alıp veren suskunluklardasın. Bilsek de bir faydası var mı? Sorular, oyunlar, kadınlar, ışığın sırrı çözülmemiş hikayeleri. Zihnime kadar yolun var. Yalnızlığımı doğumumla ölümüm arasına giren kadınlara borçluyum. Kalemi olan yazıyor. Doğan yaşıyor. İntizamlı yorgunluğuyla baş başa bir adam. Akıl almayanı birkaç sayfaya nasıl sığdırabilirsin? Kukla tanıklarız. Kalabalık birbirine dolandı. İçindeyiz ya da dışındayız. Her gün sonsuzluk bakışlarıma uğrar seni bırakır. En son yalnızlığa seni hatırlatır. Sen senden ayrılalı çok oldu. Yalancı saatler, dost müzikler.

Cuma, Ağustos 14, 2009

Kendini Parçalayan Sonsuz

Bir sarhoşun domino algısında yıkılan karşılaşmalarından ayıklanmış yaşam sahneleri ayık budalanın kaleminde esir. Yaşamak görmeyi köreltmemeli. Bakışlar en güzeli ruha işleyebilmeli. Tuval enkazında bir resim. Paramparça renk tohumları. Ressamın çiçek açan gerçekleri. Muntazam ve ayrı, bir arada ve sonsuz.

Hadi Be Hayat, Hadi Be Hayat, Kendini Artık Kadere At

İnsan, kabındaki sonsuzluk. İçini kendiyle aldatan bir yalnız. Elbette yorgun düşüyoruz. Elbette şarkılarımız var. Akıl sır ermez sessizliğe. Sen dahi hatırlayamazsın kendini. Kendini unutmak, kendinden yola çıkıp da kendine kavuşamamak. Akıl sır ermez ana. Yine şans senden yana. Yine yaşadığın an çıktı karşına. Yine kapadın gözlerini. Yine duydun gecenle sarmaş dolaş bir başka parçayı. Judas Priest’in Run Of The Mill parçası peşine taktı ruhunu. Duygularını uyandırmak için sarstı. Kendini dışarı at. Darmadağınık bir gece sokaklarını toplayadursun. Biraz sonsuzluğun çalkalansın, dışa taşsın. Herkes andan kovulacak. An yaşayana küsmez. Hiç dile getiremesen de, kelimeler suskunluğun dikişleri. Hikayelerini yırt, kendini kadere at. Kaderin müsvettesi olmaz. Yalnızlığının taslağı yok. Tekrarlar kendine inanmanı zorlaştırabilir. Tekrar başlamak daha mı farklı? Söylediklerin kime ait hiç düşünüyor musun? Dudakların seni dinlemiyor mu? Geveze rolüne mi çıktın yine? Oyunu sindiremedin mi içine? Küçük varışlar, küçük yarışlar. Hayatı benden duyduğunu unut. Kendime bile hiç doğruyu söyleyemedim. Karanlığa aydınlıktan önce yetişmeye çalıştım. Yıldızlar da, aklım da yerindeydi. Tanıklık hırsızlık. Sana ait olmayanı başkasından çalmak. Aklından geçiyor kalabalık. Seni günaha sokuyor yalnızlık. Saatler seni hayallere daldırıp, daldırıp çıkarıyor. Zamandan bağımsız saatler. İçinde bir köşe seni oturtmuş. Odan kaybolmuş. Birazcık da olsa anımsat gözlerini. Birazcık da olsa sür adımlarını. Varmak hep paylaşıldı. Gün olur yolun kalanıyla vedalaşma zamanında karşılaşırız. Gün olur hiç sormayız. Bilebildiğimizle yetinir, ayrılırız. Herkesin kalana katkısı var. Sana hiç kalmayacak sanma. Senin de payına düşecek yalnızlıktan. Bence de saçma. Kuyrukta ateş almayı beklercesine sıralanmış, rengarenk kaselerdeki mumlar, ayrı köşelerde birer boş soda şişesi, kibirli diye yargılamayın, olup bitene tepeden bakan bir mavi masa lambası, yazıcı, telefon, kalemler, üzeri yolunu şaşırmış gerçeklerle lekelenmiş kağıtlar, hep aciz olduğunu bildiğim bir klima kumandası, sanki kestiriyormuş gibi yan yatmış bir bilgisayar kamerası, not kağıdıyla namahrem yerlerini örtmüş çıplak bir cd kutusu, sanki dağınıklığa çelişki katmak istercesine eksik olmamış bir dantel çok önemli şeyler anlatıyormuşum gibi etrafımda pür dikkat. Ayrıntılarla ne zamandır oynuyorsun? Daha küçücük müydün yaşadığın anda gizlendiğinde? Seni kimse bulamayacak orada saklandığın sürece. Doğmak gizlenmektir. Elbet sevileceksin, elbet saçlarının sırrı okşanacak. Görmek de, duymak da hep günah oldu. Karşılaşmak yalnızlığını aldatmak mıdır? Bir kadını düşüncelerinde okşayarak çizmek yalnızlık mıdır? Yoksa özlem midir? Neden insan sevdiğine hep yalnızlığında rastlar? Neden bir arada olmak ayrı düşürür de, ayrı olmak kavuşturur? Kadın yokluğunun bir armağanı ise, bugün de yalnızlığın yıl dönümü. İçimlesin, senden saklasam da. İçimlesin, uzak olsan da. Hepimizin bir penceresi yok mu? O uzaklar hepimize sokulmadı mı? O tuzaklar hepimize kurulmadı mı? Acı da çektik, sevinç de duyduk. Hiç sevilmeye küsmedik ki. Hiç şarkılara küsmedik. Hem ağladık, hem güldük, hiç yılmadık. Dinledik, kaybolduk. Ne zaman ki bir adam sokak lambasının altında yalnızlığıyla buluştu, karşısındaki denize neden diye sordu. Rüzgar zihnini yordu, saçlarında cevabını fısıldadı. Yalnızlığın senin gözlerin, yalnızlığın senin dudakların, yalnızlığın senin kalem tutan elin. Yalnızlığın bir kadının omuzlarından hayat gibi akıp düşen çıplaklığı. Suskunluksa kör sokak. Duvarına elveda yazıp da geri dönen kadınlar. Belki de bir başka şehir, bir başka pencere. Bakışlarımı oyala, yine mahcup, sana geç kaldım. Bir melodi mırıldanıyorsun. Karanlığın içinde bir patika evrenin içinde eriyip sonsuzlaşan. Kimi yerde yağmur, kimi yerde gözyaşı. Kimi yerde bir ağaç altı, kimi yerde bir deniz kenarı. Eriyip sonsuzlaşan bakışlar. Açık pencereler, kapalı gözler. Tüm masallar uykuda. Hala ele avuca sığmayan küçük bir öykünün peşinde. Yalnızlık ne kadar da kolay kışkırtılıyor. Ennio Morricone’nin Cinema Paradiso film müzikleri beni baştan çıkarttı.