İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cumartesi, Eylül 12, 2009

Sevgi Asla Unutturmaz

Bilmem hatırlar mısın? Hani sen gözlerindeydin, ben de o uzak karşındaydım. Sen sessizliğime sıcaklığını bırakırdın da, ben kıymet bildiğimi dile getirmezdim. Sen de suskunluğumun dilini bir türlü sökemezdin. Gece içimizde birikir, uykuya dalardık. Bazen kelimeler senden, seni kırar taşardı. Benim de uyku gözümden akar, dudaklarımdan bir tek kelime dahi sızmazdı. Senin yanakların ıslanır, benim dilim damağım kurur, seni kana kana içemezdim. Herhangi bir yalnızlığın anısı olsaydın, seni saklar mıydı kalbim?

(Gary Moore’dan Parisienne Walkways parçası eşliğinde)

Oyun

Hadi bakalım herkes yalnızlığını boyasın, yüzüne assın.

Sen mızıkçı mısın?

Can Alıcı Anlar

Hafif loş, hafif davetkar, biraz çekingen, biraz sessiz, oldukça derin bir mekan, etrafı izleyen kara bir kedi gibi gecenin karanlığına ışıltılı gözlerle sinmişti. Uğranmış hikayelerin unutulmaya aldırmadığı köşelerde gizlenen bir mekan. Dolunayın denize aktığı bir sonsuzlukta kendine gelmiş bir ayrıntı hatırlanmak istiyordu. Şu dünyada kimin derdi tasası yoktu ki. Yaklaşılmayı bekleyen bir mekanın kucağındaydı masalar ve boş sandalyeler. Kendini yalnız hisseden bir mekan kendini yalnız hisseden konuklarını ağırlamak için göz alıcıydı.

(Gary Moore’dan Still Got The Blues parçası eşliğinde)

Ayna An Tutmaz

Karanlık cebinde, yalnızlık ellerinde dolaşıyordu. Yaşadığı ana rastlayabilmek için geziniyordu. Yıldızları hiç eksik olmamış bir gecede herhangi bir şehir de olsa, kendisi olabilme fırsatında her an dönüm noktasındaydı. Iskalamak seçimdi. Yolun gerisinde olduğu sürece ilerleyebilirdi. Şarkılar onu cesaretlendirdi, başını kaldırdı. Asla yaşamakla vedalaşmayacağını hissetti. Korku başkalarının olsun dedi. Utanç ve pişmanlığın göz kulak olduğu bir çocuk olarak büyütülmüştü. Yıllardır aynada yaşıyordu. Görünen sessizliğinin masalında bir tek kendi konuşuyordu. Tüm kadınlar en güzel kendilerinin olduğunu duymak isterdi. Masallar konuşur, aynalar susar. Gece yeni bir karanlık açarken, hikayenin sayfaları pır pır eder. Gözlerin elbette uçacak.


(Metallica’nın Unforgiven parçası eşliğinde)

Oradasın

Orada göründün, içinde. Oradaydın, orada uzakta. Sessizliğin kaçabildiği en ürkek noktada, oradaydın. Yazılarınla seni buluşturan bir anda, Eternal Tears Of Sorrow ‘dan The River Flows Frozen parçası sana gözlerini kapattırırken oradaydın. Sonsuzluğun eşiğinde, kendine düşüm noktasında, hiç tutunmaksızın, oradaydın. Kara üzüm tanelerini ağır ağır çiğneyip, tadını ağzında gezindirip, damağında kalan nefaseti zamana dönüştürüyordun. Oradaydın, çağrılma derinliğindeydin. Her yazar satırları heba eder. Duymak için oradaydın. Yağmur taneleri gibi piyanonun tuşlarının üzerine düşüyor parmaklar. Orada uyuyor. O da orada. O da kendi girdabında. O da penceresinden şehri uçuran bir ruh. O da karanlığın lütfu karşı kıyılardan dönüyor sokak kedilerinin gözlerindeki ışıltıya. Kulaktan kulağa yalnızlık oyunu oynarken apartmanlar, yağmur orada. Islanmış yanaklar gibi sokaklar. Oradaydın, etrafını gördüklerine paylaştırıyordun. Oradaydın, mesafeye bir kadın yerleşiyordu. Yüzü uzak bir kadın. Bir silüet kapısı ardına kapanan. Gölgeleri uyku tutmamış. Birer tohum gibi serpiştirilmiş susuz suskunluklar. Yağmur yağıyor. Oradaydın, çiçek açacakmış gibi. Oradaydın, yeşerecek bir umut gibi. Oradaydın, bilgisayar başında ya da köşesine çekilmiş bir koltukta. Gülümse. Oradasın. Saçmalayabiliyorsun. Gülümse, elinden tutulmuş güven dolu bir çocuk gibi. Her an kaçabilecek gibi yaramaz, döneceğini bilen bir akıllanmaz. Orada kaderle oynuyorlar. Orada büyüyorlar. Hepsi adam olmuş. Orada rüzgar uğulduyor. Orada yağmur taneleri neşeli çocuklar gibi kim en yükseğe sıçrayacak diye birbirleriyle yarışıyorlar. Yerçekimi onları kulağından tutup çekse de, vazgeçmeye niyetli değil hiçbiri. Vazgeçmeyeceksin. Oradasın, boy atan apartmanlardan birindesin. Güçlükle duyulan gözlerindesin. Gecenin uykusu kaçmış. Her nefes alışında oraya yaklaş. Nefes al ver. Boşuna nefes tüketmiyorsun. Nefes al ver ve sokul oraya, içine, uzaklara, ta uzaklara. Bir el piyanonun tuşlarına dokunmuş. Bir el tuvali okşamış. Orada insan şükrediyor. Orada insan daha hoşgörülü. Orada hikayeler unutuluyor. Herşey yaşamdan hatırladıklarına anda kattıkların. Oraya çeki düzen vermeye çalıştıkça, ruhun körelecek. Orayı özgür bırak. Orada bir adam var uzakta. O adam bizim adamımız değil. Öteki soluk, öteki kader. Birkaç kelime daha oldu heder. Kim bilir bundan sonra başkaları ne der. Oradasın, ışığın cilvesindesin. Oradan oraya uzanıyor uzaklar. Orası içinde ölçüsüz. Orası kabul edilmiş olana isyankar. Kimin gece yarısı? Sadece yalnızlıkta aşırıya kaçmış bir adam. O da orada. Ona sokuluyorum. Fulyacım diyorum. Biz şarkıları terk edebilir miyiz? Kollarıma yağmur taneleri gibi düşmüş bir kadın. Saçlarımız okşanacak. Saçlarına ak düşse de oradasın. Orada, içinde karşılıyorsun kendi yok oluşunu. Kaçan görüntülere yetişmekten yorulduysan, orada biraz dinlen. Gözlerini kapa ve nefes al ver. Duymak daha derin. Dokunmak daha yakın. Asla tek başına kalamazsın. İçinde inzivaya çekilemezsin. Mutlaka orada seninle konuşacak için. Orada olduğunu bilmek mutluluğunda aynı şarkının sonunu rahat bırakmıyorum. The River Flows Frozen bitmek bilmiyor. Bu gece yağmur dinmeyecek. Sokaklar hiçbir zaman köşeye sinmeyecek, üstüme gelecek. Orada hayatı karşılamayı seviyorum. Hiç pişman olmayacaksın. Şarkılar yaşamaya yetecek. Kendimi bıraktığım noktada unutulabilirim. Hava daha serin. Üşüyebilmek ne güzel. İstanbul orada. Ankara orada. İzmir orada daha yakın. Biraz afalla. Laf gırla. Hayat alabildiğine. Dur ses çıkarma. Sadece nefes al ver ve dinle. Oradasın.