İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cuma, Kasım 27, 2009

İyi Ki Güzel Fotoğraflar Var

Geçmişten, unutulması kaçınılmaz anları bir nebze de olsa kurtaran, iyi ki güzel fotoğraflar var. Unutulmamak için elbette bir hatırlayan olmalı. Her zaman gören hatırlayan mıdır? Görünen hatırlanan mıdır? Fotoğrafların sakladıkları, hatıralarına sahip çıkanlar bir bir yok oldukça tarihi bir belge olurlar. Anı, onu yaşayan en son hatırlayanındır. Karşında geçmişine ait bir fotoğraf belirdiğinde sana kendinle seslenir. Fotoğraflar yaşadığın zamanın hafıza pencereleridir. Bir başka an, bir başka manzara. Bazen bir fotoğraf ne o adamdır, ne de o kadındır artık. Fotoğrafların da sırrı aralamaya gücü yetmez. Fotoğrafı çeken kim, fotoğraf çok nadir eleverir. Teslim olma anının ne öncesi, ne de sonrasına dair bir ipucu vardır. O anın küçük bir parçası, o zaman açısında sunulur. Sanırım fotoğrafın tekrar ne zaman kimlerce görüldüğü de önemlidir ? Fotoğraf görenin midir yoksa çekenin mi ? Aklından neler geçti bilebilir miyim ? Görenin duygularını hissedebilir miyim ? Deklanşör tetiktir. Ölen de doğan da fotoğraftır. Bir başka zamana dönüşendir. Geçmişin ödünç verdiği bir zamana. Elinde olmadan izleyicisini tetikler. Sürekli tetiği çekilen anlarda zaman ölür, sonsuzluk vücut bulur. Eklenen ölümler, biriken sırlar. Sen oradaysan, ve de istiyorsan, bir fotoğrafın karşısına geçip de, yeniden o fotoğrafı çekilebilirsin. Nihayetinde sen de içindesin.

(Fulya ile Yörük’te iken, Luk’ün çekmiş olduğu ikimizin fotoğrafına bakıp da, Ludovico Einaudi’nin I Giorni parçasını dinlerken)

Anımsadım

Sayfaların arasında hayat bulan bir dünyanın gizli satırlarından uzanan bir sokak. Uzak bir yol, uzak bir kedi. Etrafta dolanan bir yakın. Etrafın duvarları ardındaki hayat da sayfalara uzak. Sayfalar yalancı, sayfalar boş. Dolup dolup boşalan kaderle mücadelemiz sürüyor. Kim benim yüzümde? Ben ben olalı, kendimle tanışamamış gibiyim. İçinde olduğum sokaklar, içinde olduğum odalar, içinde olduğum bir beden. Kendi dışımdan başkalarının içine, başkalarının dışından kendi içime akan küçük hayat dokunuşları. Unutulacak kadar küçük bir kesitten hayata bakmaktan kim usanır? Her adam, her adım bir mesafenin içinde. Duran bir hareketlilik bu delilik. Akıl almaz ölümlerden miras kalan bir tanıklıkla yaşamak inanılmaz bir keşif. Gözlerimi kapayışımdan küçücük notlar alıyorum. Seni yaşamış, denize bakan bir dairenin içinde hafızamda yokluğunu yakalıyorum. Daha birkaç gün önce gözlerin oradaydı. Geçmiş yaşayanın. An hayatta kalanın. Gelecekse beni terkedecek yazdıklarım. Daha birkaç gün önce koıllarımdaydın. Birkaç gün sonrası oluverir. Bir masaya oturulur. Karanlık içinde bir şehir koşar gelir. Soluk soluğa denizden haber getirir ruhuna. Şarap kokusu gibi dolanır boynuna. Seni ve yalnızlığını sarhoş eder. Seni ve sonsuzluğu oyalar. Küçük ışıklar serpiştirilir dalıp gidebileceğin her noktaya. Yıldız ekili göklerin bereketi bol. Sessizlik hasatında içinin payına düşen gecenin dilinde anlaşılmazlık. Küçük kelimeler, düşüncesiz hamleler. Yerli yerinde miler? Hep bir şarkı vardı yalnız kaldığımda. Gitarın çocuksu sataşmaları. Bir sokaktan geçmiş olmalıyım. Birilerine rastlamış olmalıyım. Birileri hep yorumda bulunmuş olmalılar. Ben de bir uğultunun içinde kalmış olmalıyım. Bir kaderin kendinden geçişinde tutsaksa çığlıklar, ben bir aynaya uğramış olmalıyım. Neden kendimi yazarken bulurum? Neden otururum masamın başına? Duyan da suçsuz, yazan da. Okuyan ürkekçe, kelimelere sokulan bir kedi. Yakaladığıyla kaçan, korkan, uzaklaşan bir yakınlık. Sana en yakınından bakan gözler. Mesafenin görünen ucundayız. Mesafenin serpilen ucunda kıyamet kopmuş da olsa, hayat bizimle. Uzat kadehini, küçük öyküler doldurayım. Bugün yaşlı bir adamın yüzünde izledim kendimi. Zaman, hala yüzünde hayatı hadi seninle kırışalım derken, ben kim oluyordum da ölümün ona daha yakın olduğunu düşünüyordum. Ölüm ayrıcalık yapmazken yaşamalı da, yine de kabulleniyoruz birçok kaderi. Yol alırsan, sokaklar sokak doğurur. Yoluna yarım yamalak bile olmayan hikayeler çıkar. Elim masamın üzerinde. Elimle baş başayız. Nefesim rüzgar oluyor, kulağına gözlerimi kapayışımdan sesleniyor. Saçların uçuşurken, zaman akıp gidiyor içimde. Bazen her şey ikimiz için de zorlaşsa da, ikimiz çoğu şeyi birbirimiz için zorlaştırsak da, gözlerimi kapayışımda durmuşum, sana sokulmuşum. Bir kumsal ortası gibi hedefsiz, bir deniz kenarı gibi beklerken, ufuk kadar özgür gözlerimi kapayışıma sığınmış, kanımda donmuşum. Tüm evreni şarkının içime sızışında hissedip, ürpermişim. Çok zaman olmuştu, parmaklarım suskundu. Şimdi küçük dokunuşların izinde kelimelere dönüşüyor içim. Tıkır tıjır azalan hayat bakiyemden katarabileceklerim bu kadarla sınırlı olabilir mi? Asla alçak kader demem. Küçük yağmur damlalarının bebeği, alev alev sonbahar yapraklarının çocuğu, baharın kuşların sesinde rakseden kelebeklerin ardından baka kalmış yaşlı adam bir aradalar. Bir arada fotoğraflarım. Bir arada kalıntılarım. Duvarlar bir arada. İnsanlar bir arada. Kimi birbirine destek, kimi birbirine köstek. Kelimeler bir arada. O gece, bu geceden ayrı. O gece gökyüzünden kopan bir damla gözyaşı gibi yağmurda kayıp, sağanakta telaşlı ve sonsuz. Aklına geldiler, seni yalnız bırakmadılar. Sen diğerlerinden ayrıldığında kendine armağan oldun. Her yatak özel bir tablodur. İki renk bedenle karışan, kıvrımlarla sarmaşan bir sırdır resmolan. Nöbetçi duvarlar. Görevli günler. İyi ki bugün bayram tatili. Kurtarılmış bir adada hedefsiz ve yalansız. Kendimi kandırmadan yalnız. Yönetilmeyen bir zamanın özgür anlarında şarkılarla baş başa. Birinden diğerine, bir duygudan bir diğerini teslim alarak, ayakları yerden kesilmiş at sürüleri gibi, yaydan çıkmış bir ok gibi varacağından bağımsız. Varacağından bağımsız kurulmakta olan hikayeler gibi doğaçlama. Hükmünü yitirmiş bir kraldan varsın başkaları daha kralcı olsunlar. Yeterki yaşadığım , hayranlık duyduğum güzel anlara dokunmasınlar. Derdi olanlar, yollardan geçenler, kalabalıklar. İlerlemeye devam et, Karanlığın içine saplanırcasına , içine soğuk gibi işlenircesine devam et. Devam et yol almaya. Devam et yol vermeye. Hiçbir şey bedava değil ama bu kelime alışverişi karşılıksız ve beklentisiz. Bu kelimeler de bir yol. Bu kelimeler de karanlık. İçindeki ışıkla gördüklerin seni şaşırtabilir. Kelimeler aralandı, küçücük bir aydınlanma için. Nefes araları. Oralar. Gözlerimi kapayışımda yükselen, bir kucak dolusu boşluk. Ses de bir mesafe. Bedenimden fırlayan çevremde gördüklerim, hissettiklerim benim mesafem. Benden kaçan sonsuzlukla nefes nefese. Sadece izliyorum. Heyecan verici bir buluşma içim. Bir şarkıyla uçuyorum dağların üzerinden. Aşağısıyla yukarısını altüst edebilmiş olmanın mutluluğunda. Kendine rahatsızlık verebiliyor musun? Bir kediyi kucağına al. Yavaşça rahatlığında ellerin dolaşsın. Güvenli, sıcak bir yer. Hedefsiz bir adam ve kedisinin huzuru. Yarınsız hayatların yazarlarının kelimeleri unutulmalı. Kedi özgürlüğünü isteyecek. Duymak , üşümek ne güzel. Deniz kokmak ne güzel. Kedi gezinecek. Kedi hayatla karşılaşacak. Sokak bir başka sokakla buluşacak. Duvarlarda resimler. Duvarlarda saatler. Duvardaki resimde annem. Annemin gözlerinde. Aramızda gözlerimi kapayışım. Onun gözlerini kapayışının hikayesinden çok uzak bir zamanda. Aynı zamanda buluşacağız. Hepimiz resimlerdeyiz. Saçları okşanan, masum çocuğun sırları keşke perdelerini açabilse. İpin ucu kaçmış, sır olmuş. O sır, o suskunluğum, o şarkılar. Yine de saçlarımı okşa. Beni tüm kelimelerden geri çağır. Beni tüm suskunluklardan koru. Dua edenin huzuruyla beni kavuştur. Gözlerimi kapadım ve arındım. Olup bitene gülümsedim. İyi hissettim. Sen de iyi hisset. Sen de gülümse. Sen de gözlerindeki ışıltıyla karşıla sonsuzluğunu. Sen de duy adımlarının sesini. Duymak için çabala. Duymak için kulak kabart. Görmek için yavaşla. Kim ölmek için acele eder ki? Sakince uzandım yanına. Anımsadım. Saçlarını örtündüm. Burası Ankara kadar soğuk olmasa da...

Bir selam sana , şarkılarla, gecelerle.