İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cumartesi, Ekim 10, 2015

Dolu Dolu Bir Boşluk Keyfi

Önce iyice boşluğu yaşamalı, çalışmalı, anlamalı. Sonrasında insan kendini kabul eden boşluğun içine dolan detaya bırakıyor bakışlarını. Daha derinin kılcal damarlarında, yeterince uzaklığın seni yakınlaştıramadığı durumlarda düşüncelerin, hayal gücün kime göre yanlış yorumlamaların da devreye giriyor. Boşluğu eksikliğinle yorumlamaya başlıyorsun. Gördüğün ağaç zaaflarınla da vücut buluyor. Eğer hazır bir boşluğa dökebilirsen çizgilerini, boca edebilirsen eksikliklerini, arada bir yerler kendini dışa vuracak. Biri bıraktığın eksikliğe tüm masumiyetiyle kulağa akan güzel ezgiler gibi dolacak. Ustalaşmak belki de ayırt etmede daha özenli olabilmek, akışa teslimiyette hafifleşebilmek sonsuzluğun zaman dilimini yarıp geçen özgür kuşlar gibi olabilmek. Arayışlara kendini saplayıp çıkaran kuşlar bir boyuttan diğerine yüzer gibiler. Önce gözlerim sonra sözlerim uyandı. Güneşin daveti penceremde. Zaman muhafızı değilim. Kim zaptedebilmiş ki duygularını. Gerçekle ötesinin arasındayım. Gerçek sandığımdayım. Sandığımın için dolu. Kelime ve gerçek oyunu. Çığlık ve sükunet, bakış ve körlük, yerden göğe yükselen , ayaklarımdan başıma suskunluğuma, hayranlığıma yerleşen, kalp atışlarıma, nefesime, boşluğuma beni müteşekkir kılan ses, görüntü ve duygu okyanusu. Hiç kıpırdamıyorum ama tüm evren içime çalınıyor. Gözlerimi kapamışlığımda sınırlarımı siliyorum. Ardımla aramda yaşamanın yoğun hissi var. Uzaylıyız aslında. Hep uzaylılar gelecek derler. Bu armağanın sesinde, ısısında, mucizesinde, şans veren uyanışlarında biz neyiz? Bir zerresindeyiz çabalarımızın. Fayda gözetmekten özgür bir uyanışta tembellik kendi yalnızlığımın keşfi oluyor. Tembellik kendi boşluğunu çalışabilme, kendi akışına kendini sessizce bırakabilme özgürlüğü, başkalarından çalınmış bir sığınak. Önce boşluğu iyice yaşamalı. Bir dövüş ustası aslında kavga etmiyor.Elleriyle, ayaklarıyla, ruhuyla boşluğunu keşfediyor, kendini ötesiyle buluşturuyor. Bir dansçıdan farkı yok. Farklı dillerde susuyorlar. Aynı boşluğun sanatçılarıyız. Aynı boşluğun misafirleriyiz. Boş vermişliğe de ihtiyaç var. Çok doldursak yok oluruz. Çokluk ve yokluk arasındaki boşluk yolculuğumda bir kedi yanı başımda uykuda. Adına Zümrüt diye biz onu hapsetmeye yeltendikse de, hiçbir adı, hiçbir tutsaklığı kabul etmezliğinde çok güzel kendini bırakmış, uyuyor. Tercihi şu anıma ve mekanıma yakın olmak, boşluğumu anlamlandırmak. Başka yerde de olabilirdi, diğer kedimiz Sakız gibi. Bazı şeyler ne kadar da uzak. Bir zamanlar ne kadar da yakındı. Yaşıyor olmak , bir zamanların ana değdiği bilinçlilikte annemi, babamı beni saran boşlukta hissetmek, eksikliklerinde kendi eksik hissetmelerimle kavuşmak insan yanım. Kedinin yumuşaklığı insan yanım. Bir kadını hayal etmek, özlemek insan yanım. Ölüm, ayrılık, duruş, akılla vedalaşma insan yanım. Ürpermek, tutuklaşmak, boğazımda ifadelerin düğümlenişi insan yanım. Boşluğun dokusundaki kadınlar, şehirler, sokaklar. Günaydınlar, merhabalar, güle güle deyişler. Boşluğun ve akışın güzel ifadesi hoş geldin. 

Ankara'dan kötü haberler geldi. Kötü de parçamız ama yaşamı çalmak kimsenin hakkı olmamalı. Akışın galip gelme kaygısı yok. Akmaya devam edeceğiz, bizi felç etmeye çalışanlara inat. Kadına zindan olnayacak erkek. Kanla korkmaycağız. Kırmızı da mavi de akacak duracak. Yaşam sonsuzluğun güzel yüzü. Çevremizdeki çirkinlik içimize hükmedemez. Başın sağ olsun Ankara. Başımız sağ olsun. Hep bir kirleten var.

Zaman Yorgunu

Zaman yorgunu kadının bacakları oldukça güzeldi. Sakura rengini giyinmiş ağaçlar gibi karşılıyordu hayran, ürkek bakışları. Ruha ilk yağmurun toprak kokusu gibi sokulgandı. Her kadın gibi güzelliğinin farkındaydı, peki kıymetini biliyor muydu? Bir yerlerde gözlere yakalanmış, gecelerinin adresi meçhul kadınlardandı. Elbet güzelliğini aşan bir erkek olacaktı. Elbet onda, derinlerinde bacaklarının güzelliğinden fazlasını bulan çıkacaktı.Şimdilik başka suskunluklarda kuğu edasıyla süzülen bir yabacıydı. 

Nefes Darbeleri

Küçük dokunuşların sessizliğinden fırlayıverdin. Kendini tuvalden tuvale çalan maviydin. Çılgındın. Güneş ışınları gibi oyuncuydun saçlarımda. Dans havaya karışmış. Beden kokusu sarmış akışların kopuşunu. Bir uçtan diğerine sıçrayan, bir bakıştan diğerine konan ele avuca sığmaz, sana sözcükler saçtım. Çizgine dolandım, hayatın ucunu kaçırırcasına. Gözlerindeydim. Zamanı serbest bırakacağız. Bir kedi gibi geçeceğiz anlardan. Sonsuzluğun mırıldandığı bir gecede uykusuzum. Bir şarkıyım kıyısı olan. Egeyim güzel kadınlara aşık. Binlerce kadeh uçurabilirim özgürlüğe. Sarhoşluğa övgünün samimiyetinde titreyebilirim. Sıcacık, damarda akan kan gibi kırmızımsın hayat dolu. Zaman taşıyan dudakların ölüm pulu. An saçılıyor. Can çekiştiriyor düzlemin çizgileri. Buğulu ve büyülü. Pusun ardında derinde bir yüz düşünceli. Şehirlerden gece beğenelim birlikte. Çıplaklığımızla birbirimize sızalım. Nefes darbeleriyle resmedelim tutkuyu. Karışalım, renkten renge girelim yatağımızda. Yorgunluk beni ele geçiriyor. Yaşamın güzel armağanı kedimiz Zümrüt yanı başımda.Ölüm çerçeveli zaman beni hüzünlendirmiyor. Gece tenime dokunuyor. Karanlığı daha karanlığıyla derinleştiren bir iç çekiş. Kendimi gözlerimin kapanışında tango ezgilerine bırakıyorum. Boşluk çekiminde beni dans ettiriyor. Fırça darbeleri gibi çarpıyorum yokluğuna, resmine kavuşmak için içimden çekiştiriliyorum. Ressam kadınının saçlarında yumuşattı dokunuşlarını. Aşkta çalışılmış özgürlükle denizin dalgalarına kavuşturdu çizgilerini. Bakışlarını güzel olanda eğitmişti. Yorgunluğuma sokul. Yalnızlığıma kıvrıl. Kapımda belirişini ölümsüzleştir. Çıplaklığını yatağıma savur. Parmağın dudağımda. Gecenin başlangıç sihrinde suskunluğuma sızıyorsun. Ellerin yüzümdeki maskeyi odanın bir köşesine fırlatıyor. Kimin yüzünden olduğu önemsizleşiyor, yüzsüzce sevişebilme özgürlüğünde. Adlarımızı fırlatıp atıyoruz. Suçsuz ve günahsızız. 

Seni Mırıldanmak

Güzelsin bir şarkıyı mırıldanmak gibi. Özgürlük ne anlama geliyor? Bir şarkı çıplaklığında çalan. Yol akıyor, gece benimle. Her yer ışıl ışıl. Denize yansıyan her ne varsa sonsuzluğun içinden bana katılıyor. Suskunluğunu tasarlama. Suskunluğun, gece, akıp giden arabaların kırmızı ışıkları. Evet yeterince cesur değiliz. Çoğu zaman susmak zorundayız. Suskunluğun sonsuzluk halini aldığı bilinmeyene hepimiz bir gün yolcu olacağız. Yaşarken ölümü ana taşımaya ne gerek var. Gecenin hamurunda yoğrulmuş tüm suskunluklar, tüm bedenler, hepsi masum, hepsi çaresiz, hepsi içinde sessiz. Akıp gidiyoruz hep beraber. Suskun bakışlar, suskun çıplaklıklar. Bir aradayız, bir sonsuzlukta. Onca güzel omzun içinde akıp giden onca dile gelemeyen. Evet hep bir korku var. Sevgi korkusuzca olmalı. Sessizliğimi dinledim. Hep hayalperest biri oldum. Yeter ki güzellik olsun içinde. Gözlerin sözlerimde. Kafayı çıplaklıkla bozmuş değilim ama her çıplaklığın keşfi bir mucize. Hayatın içinde aşk günah olabilir mi, sevgi günah olabilir mi? Gecenin güzel mırıltısı beni gülümsetiyorsun. Karanlığın güzel gizi seni özledim. Karanlığın içine hayallerimde çıplaklığını yerleştirmeyi, omuzlarından ayaklarına değin seni gezinmeyi özledim. Okyanuslara açılan korkusuz kaşifler gibi bedeninde salınmayı özledim. Ruhum zamanı aralıyor. Ölümlüyüm, ölümlülüğüme sığdırmak istediğim sonsuzluk senin çıplaklığında. Akıp gidiyorum karaltıların içinden. Bir şeyler yakalamak derdinde değilim. Milyarlarca insanın arasında sessizliğimin keşfinde asla dile getiremediklerimle bir yerlerde ben de sıkışıp kalmışım. Yemeğe serpilmiş tuz gibi içime serpilmiş sahneler var. Tadı hayatın vazgeçilmezi. Bazı güzelliklerin dilini anlayamayabilirsin ama yine de bazı sessizliklerde sonsuzu yakalayabilirsin. Yol akıyor, gece akıyor,karanlık akıyor.Elbette sonu var.Varmak üzere olanlar belki de hiç varamayacak olanlar. Hayat karmakarışık, bir o kadar güzel sürprizlerle dolu. Adının en güzel omuzlarında iyi ki varsın. 

Cuma, Ekim 09, 2015

İlk Suskunluk Mesafesinde

29 Eylül 2015 tarihli...

İlk sözün anlamlı olması aslında o kadar da önemli değil. Sessizlik bir şekilde kırılmalı. Geleceksiz bir anda, korkusuzca, tüm geçmişlerden bağımsız kavuşmalı nefesler. Dudaklar çarpışmalı, karışmalı. Devamı gelmese de sözcüklerin, devamı gelmese de gecelerin, bir an bile olsa cesaret etmeli. Bir başlangıcı olmalı sonun. Bakışlarının kıyısındayım. Yakınlığının utangaç mesafesindeyim. Aklından geçenlerin dibinde, aralanmayı bekleyen dudaklarının esaretinde düşünceliyim. Şehir geceleri ışıltılı. Saçlarında, omuzlarında, belinde suskunluğum saklı. Adını yitirmişçesine deli doluyum. Sıcaklığın avuçlarımda. Saçların parmaklarımda. Hüznün ve sevincin yüreğimde. Bir şarkı gibisin kulaklarımda. Hangi geceye rastladımsa, hangi sokağa daldımsa, utangaçlığın masalında aradım kokunu. Boynuma bırak sırrını. Güzel müzikler ve güzel ülkeler keşfedelim. Bizi unutacakları bu zaman diliminden el ele seslenelim yokluğa. Hiçliğe geri dönmeden her unutulmak üzere olana beraber yürüyelim. 

Efendim, Duyamadım Suskunluğunu

28 Eylül 2015 tarihli...

Kendi tuzağına düşmüş uzanıyordu yatağında. Çıplaklığının her yaşında hüzünler ve sevinçler vardı. Aklından ne çok şey geçiyordu. Hep efendilik yakıştırılmıştı kendisine, gündüzlerinin hak ettiği bir efendilik. Ya geceleri hak ediyor muydu efendiliği? İki yüzlü bir yaşam döngüsünde uyanan efendilik, uykuya her dalışında, gecelerinde düşlere alınmayacak sözler sarf ediyordu sessizliğe. Suskunluğun biriktirdiği gecelerde, hayatın tüm çıplaklığı ile yaşamak ne güzeldi. Gündüzleri insan terbiye edilmiş tutsaklığında suskundu. Güneşi batırmış suskunlukların kadını ne güzeldi, kendisine en yakışan çıplaklığında. Efendi erkekler, iyi kızlar kendi tuzaklarına düşmüş uzanıyorlardı yalnızlıklarında. Aralanmış pencereden, aralanmamış dudaklara bir gece çöktü. Uyanma zamanına daha vardı. Belki de henüz zamanı gelmemişti. 

Perşembe, Ekim 08, 2015

Bir Tutam Sonsuz Kokulu Kadın

28 Eylül 2015 tarihli...

Yine yorgun döndüm. Kumsalın maviyle yarıştığı kıyılardan uzaktaydım.Utangaçlıkların utanmazlıklarla karıştığı sırlardan uzaktaydım. Gerçeğin gerçek dışına taştığı anlardan kendime araladığım bir kapıdaydım. İçerisindeydim bir zamanın. Tanıklık, korkaklık, boyun eğmişlik kader beğendiriyordu sözcüklere. Kendime yine yorgun döndüm. Bir tutam sonsuza güzel müzikler eşliğinde kaçtım. Kadınsı bir gece beni sardı. Çıplaklığında yıldızlar sessizce yankılandı. Yavaşça kokladım üzerine sinmiş şehri. Kendimi bıraktım sırdaş dudaklarına. Çalmak istedim ölümsüzlüğün bana ihanetini. Kıskanç bir karanlık gibiydim. Gündüzlere ait değilim. Benim olmayan gündüzlere kaptırdığım ne varsa umurumda değildi. Sende bekledim geceleri. Senin sessizliğine gizledim sözcüklerimi. Odanın içinde dolanmış çizgiler, karmakarışık olmuş içine dolandığım karanlık. Ağına düşmüşüm yorgunluğumun. Zihnime direniyorum. Dans etmeye direnen ayaklar gibi kas katı yerle bağımın kuvvetinde derin nefeslerle kendimden kaçmaya çalışıyorum. Küçük keşifler parmaklarında başladı. Elim gözlerim kapalıyken omuzlarına vardı. Dahası vardı çıplaklığının. Güneşe açılan bir çiçek gibi renklerle haber saldım dışıma. Gerçeğin gerçek dışına taştığı anlardan birinde, kadınsı bir geceye bıraktım yorgunluğumu, güzel müzikler eşliğinde. Bazen göz yaşların bana sırtını dönüyor. Kırılganlığının parçalarından bütünleştirebildiğim, sözcüklerden oluşmuş bir sessizlik gibi çörekleniyor çaresizliğime. Derindeyiz, bize kadar iniyor öte. En dipteki kadınlar ve erkekler. En uzaktan yakında, sonsuzun bir köşesine benim diyebileceğim bir zamanda, saklanılmış yalnızlıklarda bir nefes. En ötesinin, en berisinin şehir şehir, evren evren gezen düşlerinde bir güzel koku. Hangi zamana ayırdık kendimize ihaneti? Hangi şarkıda bıraktık gecelerden gecelere akan sarhoşluğu? Bir kadehte iki el. Bir kaderde iki çıplaklık. Bir gülümseme, bir yorgunluk, bir başlangıç ve bir şehir. Varacağını bilmeden adım adım, nefes nefes. Hüzünlerden, sevinçlerden bir boşluk vardı aramızda.Aramızdaydı çıplaklığımıza değen boşluk. Gözlerimizin kapanışında hislerimiz bir birimize değiyordu. Kimler gelip geçti bu karanlıklardan? Kimler suskunluğunun çıplaklığında penceresinden öteye baktı durdu? Kimler yıldızların altında savurganca harcadı gecelerini? Unutulmuşluk kimleri gömdü bağrına? Kaç erkeğe heba oldu kaç kadın?Kaç şarkıyı israf ettik? Sözcükler, karanlıklar, çıplaklıklar. Yaşamla buluşma noktasında ana geç kalmışsan acele et. Az sonra unutulmuşluğuna varacaksın. Çekingenlikler mezarlığında ürperti zaman geziyor. Utangaç ölüler unutulmuş adlarına gömülmüşler. Korkusuz bir kadın, korkusuz bir erkek. Kıvılcımsız bir ateş. Yıldızsız bir gece, kadınsız bir çıplaklık. Kadehsiz bir sarhoşluk, kadersiz bir sonsuz.Ardı ardına yaslanmış zamanlarda yorgun düşmüş kim varsa bir an için gözlerini kapamalı, uzanmalı boşluğuna. Boşluğuna, bir kadın sıcaklığını taşıyorsa şanslısın. Rüzgara tutunmuş bulutlar gibi şanslısın. Sonsuza tutunmuş anlar gibi şanslısın, her biri unutulacak olsa da. Her hafıza ölümü bekliyor. Anılardan bugüne geldik. Kışkırt sözlerimi. Kışkırt gözlerimi. Nasıl olsa hepimiz unutulmayacak mıyız? Kışkırt dans etmeye direnen ayaklarımı. Nasıl olsa yok olmayacak mıyız? Sırrıma katkı ver. Nasıl olsa sır olmayacak mıyız? Senin için durdum. Boşluğumu sar. Nasıl olsa boşaltmayacak mıyız mekanımızı? Güzel müzikler eşliğinde, Mayte Martin'in sesinde adı Urla olmayabilirdi sonsuzluğumun. Ne de olsa en dibindeyiz, ya da en ucunda, ya da en ötesinde. En hüzünlü, en sevinçli, en değerli yaşamda. İyi geceler. Hangi gece iyi değil ki? Darısı gündüzlerin başına.