İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Şubat 10, 2013

Eninde Sonunda

Sözcükler birbirlerine rastladılar sessizce. Kendince duydun akıp giden yaşamı. Kendince aktarmaya çalıştın ya da hep aktarmak hevesinde oldun. Susmazsan hayata kendini unutturmayacağını mı sandın? Yağmur da susmuyor. O andaki pencere, o andaki adam, o andaki soluklanış. Sanki vedalaşmaya daha zaman var gibi. O anın içinden tek sen geçmiyorsun. Ayrışmış zamanlar, ayrışmış insanlar, ayrışmış çıplaklıklar. O utanç bütünlüğünde sessiz dağılmış sözcükler. Yalnızlıkların içinden hep birlikte geçen yüzler. Ölümden payına düşen yaşamda sesler ve sessizlikler. Hikaye sözcüklerle kaplanmakta. Her an karşına çıkmayı bekleyen, zihninden yakalanmadan  kaçıp giden , yakalansa da unutulan sözcükler, insanlar. Tek ortak yönümüz farklılığımız. Farklılığımızın sonsuzluğunda karşılaştığımızda göz göze geliyoruz. Asla adını unutmayacaksın. Adlar, sözcükler, sesler sensiz kalsa da kimsesiz kalmayacak. Senden başkası yok, ama senden başkaları var. O yüzden sana adını koydular. Kendinle baş başa kalman sana kendini hatırlatıyor. Arada adsız kalmak, arada sonsuzlaşmak. Her arada hep bir arada sonsuz. Senin adında derlediklerimi düşündüm, yalnızlığıma koydum. Bir Miyazaki çizgi filminde kocaman gülümseyen dalgalı saçlı bir kız oldun. Akıp, koştun renklerle. Seslerle havalanıp şarkı oldun. Bulutlarla genişleyip, güneşle geri geldin. Engin bir mavi, kara bulutlarla bezeli kasvetli bir gökyüzü hepsi güzel kılıyordu hayatımı. Yerde ne olup bittiğine eğilip bakan ulu ağaçların altından yol almak içimde yaşama dair merak uyandırıyordu. Tıpkı adım gibi sözcükler de eksik ifade etmede. Sadece kışkırtabiliriz, sadece ayartabiliriz, sadece karıştırabiliriz duyguları ve gerçeği. Hiçbir zaman tam olmayacak sesler ve görüntüler. İçine bir taş düşen su gibi , zihnine bir sözcük düşen insan gibi sessizce , huzur içinde dalga dalga yayılacağız evrene. Hala küçük bir çocuk gibi taş atmaya yanaşabiliyor musun  suya? Suya sabuna dokunmaz derler. Sen de öyle mi yaşayıp gidiyorsun? Resmin, filmin, yazının, fotoğrafın ve yaşamanın ne farkı var? Taş devrinden bugüne değişen ne var? Hayata fırlatıldığında düştün evrene. Düşmeden duramazsın. Düştüğün yerde kalamazsın. Kendini fırlat. Kolunu, bacağını fırlat. Yaşam almaya zaman olmalı hala. Bir köşe başı, bir melodi, bir renk, bir tebessüm insana iç çektirebilir. İçe içeyiz hayatın sürprizleriyle. Koşa koşa varılmış bir sokak başından da uzakta olabilir günbatımı. O kızıl bulmaca gözlerini kışkırtabilir. Kanında bir donma hisseyle birkaç adım daha koşabilirsin. Gözlerini kapamak ve günbatımını içinde yakalamak ve salıvermek vazgeçmek değil. Bir köpek sokulabilir ıslak, sevecen burnuyla ellerine. Gözlerinde sana adının olmadığını anlatabilir. Oradaydım, geçiyordum, senden adsız diyebilir. Biri ona adıyla seslenene kadar, biri ona adıyla seslenmese de kendinde adsız. Bir yaşam köpeği sokakların sürprizlerinden beslenen, günbatımlarına havlayan. Herkes gibi benim de adımla başım belada. Adın varsa tutsaksın sisteme. Artık adın da yetmiyor ayrıştırılmana. Artık bir numaran var. Korkularının vatandaşlık şifresi. Zamanında orada, işinde  olacaksın. Hiçbir zaman zamanında hayatında olamadın. Aklın karıştı. Sözcükler zihninde yolculuk halindeler. Kalabalık bir şehir, kalabalık bir zihin, boş bir kadeh, boş bir sayfa. Dolu bir kafa. Garip ama pişman değilim. Sadece geç kalmışçasına telaşlıyım. Kedilerimiz telaşlı değil. Rüzgarlı bir tepeden hayata aldırışsız bakarken kulak kesilmiş anı ve rastlantılarını bekliyorlar. Sözcüklerden bazılarını akışlarında durdurdum, alıkoydum. Dağılmadan, o anda bir aradaki ifade oluşlarına tanık birkaç sıra dışı anlama kendi anlamlarını eklediler görünmez geçişlerinde. Ne kadarını ne kadar görebiliyoruz? Ne kadarını duyabiliyoruz bize seslenen sözcüklerin? Hayat gibi akıp giderken aralarında sessizlikler var. Dolmak için boşluğa ihtiyaç var. Olmak için ayakların iyice yeri tanısın, seni eksin olduğun yere. Göğsünü ve göğü gere gere açıl, hisset. Ne kadarısın sonsuzluğun? Zerre kadar önemi yok deseler de, bir zerre sonsuzluktu rastlaşmak. O zerreden bakınca göz göze , bir sonsuzlukta beraberce yaşlanmak Sıcak bir yatak, birbirine değen çıplaklığımız, hikayelerimize uyanmak üzere uykuya dalışımız bir ara zamanda. Bazen iki arada bir derede kalsak da, ayrı ayrı nefes alsak da kendi ahir zamanımızda zahir yol alıyoruz. Varlığında şüphe olmayana var oluşuyla şüphe katan insan ölümünü Hak etmeye çalışıyor. Anlatmak zaten zor; anlamak ondan da zor. Sözcüklerin değil de insanlığımızın  imkansız kıldığı anlam akıl karıştırıcı bir oyun alanı. Oynamak istesek de, istemesek de uyanmanın harikuladeliğinde iç içe, göz gözeyiz. Rast gele diyelim en son sonsuza dek.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home