İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Haziran 04, 2006

Güzel Kadınlara Yaz Gelmiş

Apartman boşlukları, sokaklar, karşıdan karşıya geçenler, dolmuştan inmekte olanlar, parasını uzatanlar, küçük bir eli sıkıca tutanlar arasında geçen bir hayatın yaklaştığı deniz kıyısında sesler yükseliyor. Herkesin gözleri kalabalık. Bir trafik akıp giden, bir vapur kaçarcasına uzaklaşan Karşıyaka’ya. Rüzgar iki sevgiliyi dinliyor gezinirken. Günışığı yalnızlığı da zor. Adımlar açıveren kaldırım insanlarıyla dolu. Güzel kadınlara yaz gelmiş. Bir uğraş, zamanı bizden çalan oyalıyor. Hatırlananlar unutulanlara yaklaşırken saat yine dönmekte başkalarının dilimlenmiş anlarına. Pazar sabahı İzmir benden bir başka günü geri istemekte, bana sökmez hayır deme sanatı martavalı dercesine.Sınırlarını çizmelisin. Ne çok duyar olduk bu tavsiyeyi. Çizgisiz bir ruhun aradığı şekilde kaygı bu olsa gerek. Sınırlar karmaşıklaşıyor geçiverende. Metro harıl harıl taşıyor zihinlerini sessizliğe gizlemiş insanları. Cama yansıyan yüzlerin görünmeyen derinliğinde yolculuk devam ediyodur. Otomobil kullanalı gözlerle kaplı yolculuklardan uzak kaldım. Bir bakış kadar yaklaşmıyorum şehrin sürprizlerine. Yalnızlık da özel artık, tek başınalığa kaplanmış. Masa başları, oda içleri, bilgisayar sokakları hep bir akışkanlığın peşinde. Sataşmalar giz arıyor. Kapanıp açılan gözler bir ikna telaşını şaşkınlıkla izliyor. Herkes kendince ustası hayatın. Bilgelikten geçilmiyor. Gayet basit halbuki karpuzun kan kırmızısı. Alacalı yeşilindeki serinlik yarıldığında insanı karşılayan kokusunda insanı baştan çıkaran lezzet kadar yalın yaşamak. Renklerle uyanabiliyorsan, mutlu olmalısın. İşte bunun farkındasın ya, maviyi yalnız yaşamak sana koyuyor. Bu yükü, sana dolanı anlatmak istemeden konuk olduğunca yaşamak zor. Kelimelere ihtiyaç duyduğunda daha da derinleşiyor kendinle konuşmaların. Yeter diyor için, yeter artık. Tasvirin parçası değil dönüp dolaşan. İçindeki ses sana doğruyu söylüyor aslında. Dudaklarının seçtiği kelimelere sen de inanmakta güçlük çekiyorsun. Zaman bizi kandırıyor. Hangimiz daha güçlü ki sokaklara sarılı hayattan. Ben bir dinginlik yolcusuyum gözlerde, sen bir limanı çok görüyorsan sende yolculuğa, ben daha nasıl eseyim sana bir meltem edasıyla. Sen benim serinliğimden hala kuşkuluysan, ben uzaklarda dolaşşsam da pervaneyim yalnıuzlığıma. Hayata çıkıyorum bunaltıcı sıcağın içinde ayıkladığım manzaralarda. Sahilde ten pazarı cıvıl cıvıl olmalı. Ege şemsiyeler altında izliyordur gürültüye karışanları. Yalnızlığımdan mevsimler geçiyor. Yağmurun tatlı mırıldanışını geride bırakan zaman, denizle hasret gideriyor kavurucu sıcakta. Omuzlarınsa hala resimlerde. Deniz kremi sürme bahanesiyle bile sana dokunmak zor. Sanki uzaklığını seviyorsun. Gizemli bir sokağın sakiniyiz hepimiz. Bir anahtarla açılıyor dünyalarımız. Bir çarşafla paylaşıyoruz başkalarından sakındığımız tek başınalığımızı. Bir ses sokuluverdiğnde odamıza, başlıyoruz içinde kaybolduğumuz oyunlarımıza. Roller yazıldıkça yorgunuz anlatmaktan. Sessizliğimizin de gerekçeleri soruluyor. Aşina olduğumuz mobilyalı yaşam alanlarımızda tekrarlıyoruz üzerinde durmadığımız görselliği. Denize bırakmak istiyorum düşüncelerimi. Beni değiştirmek isteyenlere direnmekten bıktım. İçinde otobüs dolaşan şehirler, kendine dert edinenleri de, kendinden geçenleri de harmanlıyor. Hayat on bir buçuk. İçimde huzursuz eden bir ses haydi çık artık diyor. Daha ofisi toplayacaksın. Halbuki kalmak istiyorum bana ait bir Pazar’da sevdiklerimle. Var kalmaya kurban edilen var olmanın günahı vicdandan acısını çıkartıyor. Bir resmi kovalar gibi sevilemiyor renkler günışığında. Bir sınırın ardına kaçacağım bir an olmalı. Herşey ne kadar hesaplı. Kim zamanın hesabını tutabildi ki? Oyalanırken öleceğiz desenlerimizde. Parçalarda varılmak istenen bütün mutlu bir yenilgi. Yaşam varabildiğince yaklaşılan. Aşk içinde kaybolunan sonların ardında hissedilen sonsuzluk. Mantık bir an ötesi. Ölüm mantığı yendiğinde cevap da artık sorusunu kaybetmiş olacak. Geri kalanların farkındalığını gelip geçen yutacak. Yalnız olduğunu anlayacaksın sen de zamanla. Saatlerini biriktirdiğin bir köşen vardır senin de. Ben birazını ofise yığacağım yine. Her zaman tercihlerimiz kadar güçlü değiliz ki. İki kişilik bir uyanış değil her sabah.Sadece düşünceler değil kalabalık olan. Dışarı çıkılınca başlayan bir zihin denizi var. Sen de bir Pazar içindesin. Ben de bir sen içindeyim. Penceremizdeki ortancaların pembesindeki huzurda ne yazık ki fazla kalamıyorum. İnanmakta güçlük çekiyorum repliklerine teslim olduğum oyuna. Bunca yazı yazıyorum da, kendim için yazamadım mavisince bir deniz. Vurdumduymazlık kumsalında güneşlenemedim boylu boyunca. Bana ait bir miskinliği bile paylaşamıyorum sevgiyle. İnsanlar gibi buluşan kelimeler yığıldı yine. Yüzü ve anlamı olmayan bir yığın içinde, içine çıkılanda hayat yine de güzel. Sevmediğim bir karamsarlıkla tanıştırılmak beni yoruyor. Ben biraz durup dinlemek istiyorum. İşte bu dinlenmek. İşte bu duyulmak. İşte bu duyumsamak. Tanımak sadece bir kelime. Bir resmin olmalı. İçinden gelmiyorsa zaman da şehrin sırtları. Arandığında yakalanmış olmak istemiyorsan, içine istemediğin anlamları dolduracak bir sessiliğe zemin hazırlıyorsun. Biliyorsun ki işlenmekte bir ses olmak istemeyişin. Sevginin yargılandığı anlarda bir iç ses okur hep kararı. Sen dalgaları kendi sesinde dinleyebildiğince özgürsün. Dalıp gittiğin ufuk kadar yalnızsın. Sosyal de olsa her insan bir gün mutlaka yalnızlığına döner. Beklentiler, bekleyişler, dönüşümler ve yerinde duramayan zaman. Ömür bir insanlık ekranı. Anımsamalar kodlanıyor. Olasılık zengini yaşanabilirlik boşluklarına nasip, kısmet diyoruz. Ertelenen aralıklarda da yaşam sürüyor. Seçimin doğrusu ve yanlışı yok. Artık çıkmalyım kelimelerimden. Tutsaklık bir tercih olmalı.

04/06/2006

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home