İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Mart 25, 2007

Bilgisayarımın Başına Teslim Olmak İçin Gelmiştim Oysa

Mevsimi değildi ama birden anımsamalarım lale açtı. Ruhum bedenime hapsolmuş düşüncelerle donattı tutsaklığını. Yeşil aldı hayal paletinden, karıştırdı yüzümün tebessüm edişine. Günışığı gibi eğildim içimi kaplayan taçyapraklarına, kırmızısını, morunu severcesine sır verdim çekingenliğine. Dans edercesine dolandım etrafında, sıcak ve sokulgan bir melodi gibi. Onda huzurluydum, bende bıraktıklarında. Kendimi unutmuştum. Unutulmuşluğum düşlemek kadar uzaktı içimde. Bugün saatlerimizi ileri almıştık. Bilgisayarımın başına oturmuş, önümde yığılmış bilanço ve gelir tablolarının arasında kendimi ikna çabamda, taşıması güç sorumluluğun verdiği tüm yabancılaşmışlığımca devşirilmiş çalışıyordum. Herkes ne kadar da hırslısın diyordu. Bu hırs değildi oysa, ne işi yapsam vurdumduymaz değildim. Kraldan daha mı kralcıydım yoksa kraldan daha çok mu inandırılmıştım bu oyuna? Hiçbir şey uğruna tükenilecek kadar değerli yaşanmıyor muydu? Birinin yorgunluğunda başkaları dinleniyordu. Bu oyunun acımasızlığının farkında olabilecek kadar zeki, farkında olmayanların ya da farkında olsalar da ellerinden bir şey gelmeyenlerinin acılarını içimde hissedecek kadar vicdanlı çaresizim. Rolleri benden de kötü olanlar var. İyi ve kötü göreceli olsa da, seçeneği sınırlı insanları anlamak zor olmalı. Bugün Gül Abla temizlik için bizde. Tüm gün ekmek parası diye yorgunluktan bitecek., bedenen yıpranacak. O bir iş bulabilmiş olmaktan minnettar iken, başkalarını kullanma sanatına biz paylaşım adını koymuşuz. Alınması gereken temizlik malzemeleri vardı. Bir anlığına gerçek olmayandan çıktım. Zeytin ağaçları altındaki kırmızı laleler de gerçekti ama bugün geçmiş mevsimi değildi. Bugün yorulma zamanıydı. Bugün bir avuç para için geçmişe yarınlarını ödünç verme zamanıydı, geri alamayacağını bile bile. Denize bakan Akdeniz evleri gibi tembel ve rahat hayatı olduğu gibi konuk edemedik. Çalışma gerekliliği içinde işlenmiş okullular, kültürlülüklerince sancılı. Fırsat eşitsizliğinin kurbanları ise kendilerini biraz daha şanslı sanan orta sınıfça beslenen sefa vefasızlarına hizmet etmek için var kalma mücadelesinde ön saftalar. Bu cephede ilk düşen hep onlar. Gerçekten de biz eşitliği arzuladık mı? Gelişmenin bedeli bu eşitsizlikle vücut bulan kırılganlık ve devinim mi? Dengenin bozulması ile akışkanlık kazanan durgun ve sakin bir suyun çıldırması gibi mi bir anda kendimizi bizim dışımızda gelişene savrulur bulmamız. Dinlemekte olduğum parçalara sığınıyor olmam ne kadar gerçek? Parmaklarımın ucu ihanet edercesine yazarken, kime faydası var kelimelerimin? Ben de bir nebze ayrılmışım diğerlerinden. Her insanı gelip geçişi gibi mi yaşamalı. Sahip olunanın hakiminin demokrasisinde en iyi yönetim şekli diye öğretilmedi mi bize, daha katlanılabilir olsun üretim ve bölüşüm ilişkileri diye. Gönlünden kapılmış olanın boşluğunda lalenin kırmızısı aldırmaz rengindeki kan kokan toprağın mazisine. Bir kırmızı gülün uzanıveriş kadar heyecanlı vardığı parmaklarda renk hikayelere bölünür. Bir köşe başında duvar önünde kurşuna can veren isyankarın bedeninden sızan kan uzanıveriş kadar uzak olur. Güçlü her zaman güçsüzü ihtiyaç duyduğu anda bulur. Akıllı olmak ile akıllı olduğunu sanmak arasında kurban nicedir. Herkes adımlarında bir gün tükenir. Biz masal olmak için doğmuştuk değil mi? Çam ormanları şehre yaslanmışsa bugün, yarın senin gözlerin benimkiler kadar şanslı olmayabilirler. Ben Güzel İzmir’i miras alamadım, büyüklerimin düşüncesizliğinden. Kadın teni gibi bakışlarımın bende bıraktıkları. Gece Akdeniz rüzgarı gibi benim. Ürperir gibi uzaklaşmışım yıldızlara. Bir anı işlerken yalnızlığım, anımsanmak değil lalenin derdi. Gözlerinde karşılanışım hikaye eder anlatamayacaklarında birikeduran kelimeleri. Elimi tutuşun sessizleşmişse, cesaret edemeyişimiz kaybolmuşluğumuzun içimize salmış olduğu korkudan mı? Bedenine dayanmış bir sırrın aralanışından geçmek mi seni korkutan? Rüzgarın okşadığı her saç, yüzü saklıların arkasında savrulur. Başını çevirdiğinde, gözleri sesi olmayan bir hikayedir. Suskunluğu ömür, eceli hiç anlaşılamamış olmasıdır. Bir satır olmamış adımlarında tekrar onu kaybetmiştir. Can çekişen sokaklar, can veren yıldızlar gibi ışıltılı. Geçiveren çiçeği nazlı. Kırmızı şimdi de dudaklarına mı konuk oldu? Başını çeviriverdiğinde hikaye seni parça parça ederken, her bölüm en heyecanlı yerinde bitmiyordu. Her şey ne kadar sıradandı. Sırası gelen sıradanlaşırken, sıra dışı olan beni bir an olsun kaçıran gözlerindi. Gerçeğim yanı başımda. Beni baştan çıkaran film müziklerine ara vermeliyim. Yapmam gereken o kadar çok iş var ki. Sözümde duramıyorum, hep söz veriyorum. Artık yazmayacaktım, hiç söz vermeyecektim hikayeme. Ayaklarım çıplaklığında basmalı yere. Aklım bir karış havada etrafta ne olup bittiğine bakmıyor. Kaçıp saklanmak için bir hayalin varsa, neden sokulmuyorsun dudaklarıma? Bir fısıltı gibi sevişen sır, duyulmaz korkma. Gerçek gerçeküstü olmuş, gerçeküstü gerçek kimin umurunda. Vakti gelen yalnızlık gözlerini kapayışına bir başka düş sığdıramadığında hesap vermekten kurtulur. Unutulacak olmak zalime de zulüm görene de yürek açar. Haklı oluş da, haksızlık da bir nefese veda eder. Bu sahnede sen bana doğru bir adım atıyor muydun? Ben yazmadım ki bu masalı, sen oynamak istediğince özgür değil misin? Bil ki gerçeğime olmasa da , gerçeküstüme davetlisin. Irak karıştı. Kırmızı laleler yediveren utancı oldu insanlığımızda. Kurşun sesi çocukların kulağına bizim olmadığını sandığımız bir masalı anlattı. Ne roketler ne de askerler oyuncak değildi. Sokakları harabe olmuş şehirleri bize ulaştırılan haber kanallarının karelerinde gülümseyen Iraklı kız çocuğunun gülümsemesinde savaş yoktu. Güçlü olanın demokrasisi oraya da uğramıştı. Ama o gerçeğin şarkısını dudaklarında söylüyordu. Yarına çıkabilirse, bir göz onu büyüyüp güzel bir kadın olduğunda gecesine aldığında, farklı bir hikaye düşecekti omuzlarından. Irak halkı bir Amerikan kabusu görmüş gibi uyandığında, utanç sahipleri de nefes vermiş olacaktı kaderine. Paris’te bir fincan çayın yudumlanışında bir kırmızı lale bulursan bir gün elimde, onunla ne konuşuyorum biliyor musun, seni bulan yalnızlığımı. Yeterince zaman kaybetmiş olmalıyım. Şimdi parmaklarım görev başına dönmeliler, bilanço ve gelir tablolarındaki finans dünyasının gerçeklerine hizmet etmeliler. Ten korkusu sarmış gözlerimi yangınından kaçar gibi. Takım elbisesi, ütülü gömleği, ve kravatıyla hayatı kovalayan adam, elinde bir uçak bileti masal seçiyor farklı dilde konuşulan düşlerden. Anlamak istemiyor olmalı ki, anladığı dillerden kaçıyor. Kendi sessizliği hiç susmuyor. Hikayem Türkçe dile gelirken, içim suskun kalsa gözlerimde. Anlamak istemesek kırmızı lale suskunluğunda dinlensek, dinlesek baharı telaşlı günleri. Bir böcek uçuverse gözlerimden, uzak beni saklarken. Çam ormanının kokusu kaç adet olduklarını bana saymayı öğreten okulun izlerini ruhumdan arındırsa. Kaç günüm kaldığını bilmeden yaşayışım gibi yaşasam uzakla buluşmalarını. Yanıma otursan yalnızlığıma bir sessizlik gibi. Bana katılsan zengin suskunluğumda. Elimi tutuşun parmaklarımı meşgul etse de, beni kurtarsan kelimelerimden.Sadece içimi karıştıran bir parça olsan dudaklarının sessiz şarkısında.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home