İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Ocak 18, 2009

Hikayeler Mi Toplamalı Yoksa

Tercihinin senaryosu bağımsız. Seni çevreleyen karşılaşmalar havuzunu acizce sen belirledin. Suskunluğunda belirip de kaybolan, bulunduğun yerde sen merkezli gibi algılansa da, aşinalıklardan özgür rastlaşmalar. Kararsızlığın deli dolu halinde akışkan bir sürükleniş andan ayrılmamak. Olmak kabul etmek. Buluşmalarca hepimiz kucaklandık. Gökyüzü huzura da dehşete de tanık. Kimi yerde renk kervanı kelebekler, kimi yerde de sinsi, yaşam karartıcı bombalar uçuşuyor. Ayrıyız, kardeşine ihanet etmişçesine biriz. Korkunun coğrafyasını insan zihni şekillendiriyor. Gezindiğim televizyon kanallarında kahkaha ve gözyaşı bir yabancılaşma oyununun perdeleri gibi. Gülmekten kırılanlar, Gazze’de yarından umudunu kesmiş çocukların yüzündeki korkunç savaş fotoğrafları rahat bir koltukta, elimdeki uzaktan kumanda aletinin utanç veren normalliğinde. Yarınını teslim etmişlerdenim. Yarınında hakkını satmışların her zaman ellerinde uzaktan kumandaları olacak. Zamanın bir uzaktan kumanda aleti gibi kenara bırakacağı tüm insanlar oyuna kurban. Rolünü giyinmeye alıştın mı? Aynanda savaşı göremiyor musun? Kravatın şık ve kan kırmızı. Gezgin olmak isterdin. Yola farklı milletlerden gülümsemeler toplayabilmek için çıkmak isterdin. Saçları okşanabilir çocukların ülkesinde gökyüzüne özgürce bakabilmek isterdin. Dedelerimiz birer göçebe şamandı. Gökyüzünü duyamaz mı olduk? Biz rüzgarların tarihinden doğmadık mı? Toprak kokan hava yağmurla sevdalanmaz mı? Neden meraklıyız cehennem yaratmaya? Güneşli ve gök gürültülü yalnızlıklar ülkesinin pencerelerinde büyümüş çocukların anımsamaları özlemlerle dolu. Hikayeler çok. Şarkıların eşlik ettiği bir sokakta ağacın dalından düşen manzarada, sonsuzluk geri dönüp de baktı vedalaşırcasına. Kadınlar gece oldu. Gündüzler birden kayboldu. Ayaklarının çıplaklığında tutunuyorsun yere. Gözlerinin ışıltısında erişiyorsun yıldızlara. Serin bir bağ kurulmuş göğsünle esinti arasında. Normal bir dünyası olmayan çocuklar, yıkılan hayallerinde nasıl bir hikaye anlatırdı? Benimkisinden daha gerçek olurdu eminim. Hikayeni mi yazmalı, hikayeler mi toplamalı? Göçebe kelimelerin yazarının yerleşik hayatında mahkum bir ruh çığlığı sessiz. Televizyon kanalları, gazeteler, raflar dolusu kitaplar birer tercih bunalımı mı? Kim sonsuzlukta kalıcı olabilir ki? Sınırlı ömründe ancak karşılaştıklarının gözlerine katkıda bulunabilirsin. Binlerce yıl öncesine tanıklık edenlerin dünyası unutuldu. Bizler, kaybolmuş bakışların torunları gizemin tohumlarıyız. Esrarımızla baş başa kaldığımız anlarda hüzünlü anlamaya çalışıyoruz. Zihin hiç durmuyor. Özümüz göçebe, özümüz kucaklayıcı. Bir yere hapsolsak da, içimiz gezgin. Hepimiz bir hayal penceresi açabiliyoruz zamana. İçimdeki yabancıya alışır olduğumda, bir korkak olduğumun farkına varıyor, tekrar eden kader bozgunlarımı kabulleniyorum. Dirensek de, en sonunda ayrılık bizi seçecek. Ayrılık göçebenin evidir. Doğan hep ayrılığına göçmedi mi?

18/01/2009

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home