İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Salı, Mart 28, 2006

Gelincik Tarlaları Gibi Bir Düş

Gözlerimi kapayışımın merdiven boşlukları var. Aklımın karışmasından çıkamıyorum. Yorgun zihnimi bir uzanışa bırakıyorum. Günlerden yine Pazar. Daha fazlasını isteyebileceğinden mi çekindim? Oysa kalmasından korkarak onu bir dokunuşla davet edemezdim. Yalnızlığımın çizgileri duvarı takip edip, bir oda çiziyor, köşesinde bir televizyonu zapteden çepeçevre koltuklarıyla. Sonra da çekilip içime kıvrılıveriyor bir kızı aratırcasına. Şekiller yine içimi kaplıyor, ayaklarımı toplayıp karnıma çekmişken. Bir kanepe kedisi oluyorum birden, gülümsemesinde iki kadehe yer olmalı diye geçirirken içimden. Nedense iki kişinin sessizliği daha az sıkıcı. Ortasında sıcak bir kırmızı olmalı bu düşünüşün.
Hala bu şehrin ardı var. Hala aldırmazlığı ondan iyi oynayan yok. Bir bakıştan kaçan şehrin ortasında duran yakalanmışlıkla dönercesine, beni yakaladı yine içimde. Bu savruluşa aşık, tutsaklığıma feda ettim yalandan kalelerimi. Hala neyi savunuyorum ki, kumdan çocukluğumu mu? Denizin silip süpürdüğü yıllarsa yüzümde. Bu mavi onun kadar engin. Bir o kadar alıp götürürcesine. Gözleri seven bir dünya, öylesine güzel, bir iç çekişe dolan karşılaşmalar rengarenk. Hiç çıkıp gelmedi uzaklardan. Ondan haklısı da hiç çıkmadı. Yaşlandığını bilmenin içinde küçük oyunlar oynamakla geçiyor ömrümüz. Yalnızlığını düşüncelerde dağıtıp toplamak. Hep uslu bir çocuk olmak. Hiç yaramaz olamamak. Kırılana ağlamak, hiç teselli edilmemek. Bu yalnızlık ona hiçbir zaman anlatamadıklarım. Geçmiş, kalsana dercesine dokunamadıklarım. Gelecekse düşüncelerime dayanan bir an yığını. Yığılıp kalmayacakmış gibi gururlu yürüyüşü, kendine güven olarak yorumlanabilir mi? Mütevazılık şehri konuk eden ağırbaşlılık mı? Bir şarkısı varsa bu gecenin, bu dans lütuf mu? Bu kadar uzak duruşunu, üzerindeki kırmızının ona kadehten daha çok yakışıyor olması haklı çıkartıyor olabilir mi? Güzelliği soranlara bir cevap gibi dolaşırken, tenine işlenmiş bilmişliğinden yanına yaklaşılmıyor. Saçlarını yalayan hatlar gerçeklikten hiç ödün vermiyorlar. Halbuki bir dokunuş bu çizgilerin yanılıp da gerçeküstü oluşlarını resmetmek istiyor. Gerçeğin gerçeküstüne adımları hep özeldir. İnsanda başlayan akıl almaz karışma bir akıştır. O pozunu hiç bozmuyor. Sanki zamanı durdurabilecekmiş gibi, kendinden emin. Her adımda bir hayat karesinden diğerine geçiyor. İzleyenler bir filme hayretle kapılmış gibiler. Bu baş döndürücü sızışta herkes gerçeküstü ama o son derece ayık. Hayatın onu sarhoş ettiği oldu mu acaba diye insan düşünüyor. Sen de kim oluyorsun der miydi diye defalarca zihin soruyor. Yalnız bir yazarı ressama çevirebilir miydi? İster miydi? Üzerindeki kırmızıyı bana hediye eder miydi bir karede unutulmuş gecede? Bir gülümsemeyle başlayabilir miydi, sır gibi taşıdığı gerçeküstülüğü? Benim gerçeklerimle ne kadar yolculuk edebilirdi? Tükenmek bilmeyende gece sabaha kadar onu bekliyor. Sıcak gerçek olmalı. Bunu en iyi kırmızı anlar.

Gelincik Tarlaları Gibi Bir Düş
11/12/2005
İzmir










0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home