İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Şubat 25, 2007

Eskiden Yazılmış Yazılara Devam...

Odam bilgisayar ekranıma yansırken, yararsız kelimelerim ile baş başayım tekrar. Sabah babamın yüzü inanılmaz şekilde kötüydü. Bir şeye canı çok sıkılırsa esmer olan teni daha da koyulaşır. Yine mektup yazmışsın kıza diye başladı söze, ve beni öldüreceksin oğlum diye devam etti. Onu anlamadığımı vurguladı, mesaini iş bulmak gibi faydalı işlere harcamak yerine sana değer vermeyen, senin hayatının parçası olmak istemiyorum diye belirten, seni sevmiyorum diye ifade eden, olmayacak bir duaya amin dediğimi , bunun da onu çok üzdüğünü söyledi. Söyledikleri bununla da kalmadı, tam düzeldin diye bizler sevinirken böyle bir yazı ile odanda karşı karşıya gelmek sevincimizi kursağımızda bıraktı dedi. Ya ben ya o durumuna geldi her şey. Babam dün hiç uyumamış, ekonomik kaygılar ve bir de bu mektup yüzünden. Gerçi sadece ilk paragrafta birkaç satıra gözü ilişmiş. Zaten hepsini okumaya kalbim dayanmazdı dedi. Daha da üzüldüm o sinirle ve tepkiyle kullandığı birkaç kötü sıfat için. Babamla onun arasında bir tercih yapmam güç. Ona bu mektubu bana dön diye yazmadım ama bunu anlatamıyorum. Öyle bir tonu var farkındayım. Bitmiş bir ilişki doğru. Onlara bunun sadece o anda içimden geçen duygular olduğunu anlatamıyorum. Nurdan Abla yeni bir kızla başladığında kalbinin bir köşesinde hak etmediği halde Özge mi duracak dedi. Ben bu soruyu dürüst bir şekilde cevapladım. Onu tamamı ile silmem mümkün değil dedim çünkü o değerli, beni sevmese de, beni hakir görse de. Bu normal bir durum değil oğlum diye üzerime geldiler. Haklı olmak, normal durumlar benden ne kadar uzak kavramlar. Yeniden başlamak değil bu ama yine de anlamsız bir yazı çoğuna göre. Nurdan Abla yazıp çekmecene atsaydın, neden gönderiyor ve kendini küçük düşürüyorsun dedi. Rahmetli annem de hep dedim dedileri ile öldü gitti bir tanem. Babam da hep ölümden bahsedip beni psikolojik anlamda sıkıştırıyor. Bir satranç gibi oldu hayatım, hamle yapmam gerekli ben hala düşünüyorum taşlarım üzerine. Ama hayat sabırsız beklemiyor, kaybedeceğin piyonlarını istiyor, ve hadi gel artık diyor. Gönlünde ne varsa alacağım, seni mat edip kölesi yapacağım oyunun. Kalkıp gidemiyorum masadan çünkü oyunun dışında kaybedilmesi olası hayatlar var. Benim hayatım kaybedilmiş bir önemi yok. Ya ben, ya babam, ya da o. Bunu görmek ne kadar zor. Bu nasıl bir seçim. Doğru belki Özge hiç okumadı yazdıklarımı. Okumuş olsa da kararlı beklediğim üzere. Babam haklı sekiz ay oldu, hala çalışmıyorum. Hala yazıyorum. Babam tükendi, çaresiz. Vicdanım , içselleştirdiğim değerlerim ve kapitalizm. Ahlak kavramına bakışım çok daha farklı. Adalet kavramına. Kim suçlu, toplum mu, yaşattığı sistem mi, yoksa içindeki bizler? Sevgiyi bile anlaşılmaz kılıyor.
Dün seni aramak istedim. Ben üç beş satıra sığdıramıyorum içimi. Yine de yazdım anlamsız iki mesaj. Gece eve dönünce yazarım dedim ama çok yorgundu zihnim. Bu sabah bunları yaşayacağımdan da habersizdim. Dün babamın duygu dünyasının da farkında değildim, bilmeme karşın son günleri uykusuz geçirdiğini. Chopin dinliyorum, bu ne komik bir durum. Yüzyıllar öncesinin bestecisi ben boş kelimelerle bilgisayarımın başında iken benim yanımda. O da anlamıyor benim gibi, babam hayatla boğuşuyor. Bense onun parçalanmasına seyirci kalıyorum, anlıyorum diyorum, biliyorum diyorum ama eylemsizim. Artık akıllanmalı kalbim, bir babanın kalbi durmadan. Babamın karnıma ağrı giriyor, başım çatlıyor serzenişlerinde seçimsiz ruhum. Sonra da düşünüyorum benim yazdıklarım da derin bir sevgi ifadesi olarak aynı babamın yaklaşımı mı gibi mi. Evet amacım Özgeyi böyle açmazlara sürüklemek değil aslında. Onun seçmek istemediğine götürmek değil. Gereksiz paylaşımlar insanın içinde kalmalı, sessizlik olmalı. Beni seven ailem kelimelerinde sertleşiyor. Onlar da anlatamamanın çaresizliği içerisinde, bırak artık yalvarmalarında ben kendimi kaybediyorum. Seçim yapıldı ya’lar arasında, ben gidiyorum.
Hakan, o senden nefret ettiği için uzak durmuyor , ama senin, onun seni unutmasına izin vermediğin için tepki gösterebilir dedi. Zamanla geçer dedi. Aslında geçti , biliyorum kelimelerim aksini söylüyor. Dünkü mektup benim yalnızlığımın sesiydi. Dışarıda güzel bir güneş var. Ben odamdayım işsiz güçsüz bir adam. Babamlar Nurdan Abla’nın kolundaki bilezikleri satmışlar bense, Hümanist Düşünce Topluluğu, Karşıyaka Rotaract Kulübü yemeklerindeyim, onar on beser milyon veriyorum. Nasıl olsa babam ödüyor. Hiç anlamamışım. Sistem değerleri ile beni esir alıyor, arkadaşıma gönülden yardım ettiğim anlarda hata yaptığımı bana öğretiyor, ama kalbim öyle demezken. Beni değerlerimden soyunduruyor hayatın her anında , ilişkilerimde. Temlimdeki hayvanın üstüne inşa ettiğim insanlığımı içgüdülerimle patlatıyor. Ölmek de bir seçim olabilseydi ama acı çekse de insan yol almak zorunda. Bir Nazi subayının gövdesine girip bankacı olacağım ve ilk kurşunu birkaç yılıma sıkacağım ta ki şarjör bitene kadar. Bana para verecekler ve bir gün özgürlüğümü satın alacağım. İnsanlık ile özgürlük ve yaşama hakkı arasında bir değiş tokuş. Kelimelerde kaybolmamalıyım. Değişmedim her halde. Bu sabaha kadar sorumsuzluğun rahatlığında huzurluydum. Ben sadece Özge’nin diş hekimliği kartını bana veren Bilge’nin tasarımındaki sevimli pembe kulaklı tavşandan ve dünkü filmden yola çıkarak duygu yoğunluğumu kaleme almıştım. Onu hala seviyorum ama otobüste bir kızın saçlarında da kaybolabiliyorum.Ben sevilmek istiyorum ve yalnızlığım hep beni elimden tutup en yakın yaşanmışa Özge’ye götürüyor. Burada da bir çelişki var farkındayım. Sevilmeyi ararken neden seni sevmeyene gidiyorsun o zaman. Ona gitmiyorum aslında, onda bir zamanlar bulunmuş ve tutunulamamış yaşanmış ama kaybolmuş bir sevgiye gidiyorum. Mecnun Leyla’yı bulamayacaktı ama yine de yürüdü çölü tüm kavurucu sıcaklığıyla. O da düşüncelerinde yürüyor güneşi hissetmiyordu. Onu ne sevdiğini söylediği Leyla ne de güneş anlıyordu. İçini taşıyordu zamanda. Benim halim onunkinden daha zor çünkü yalnız yürüyemiyorum. Caddeler, sokaklar kalabalık seslerin saldırısında. Mecnun İnsan Kaynakları ekine bakmak zorunda değildi. Sadece bir efsaneyi yürüyordu o kadar. Daha fazla saçmalayıp, mesai harcamayayım boş şeylere. Biliyorum babam haklı, biliyorum beni seviyor ve üzülüyor. Sevip de üzülmek sendromu. Bu yazılanlar bir salatanın paylaşımına, onun yarattığı güzel yaşama ihanet belki. Nurdan Abla’nın hiddetle vurgulayıp söylediği gibi tavır almak gerekli ama ben sevgiye tavır alamıyorum ne yazık ki. Bu normal değil, bu normal değil sesleri. Ortam öyle bir hal aldı ki, sonra Nurdan Abla gelip bana sarıldı. Dövüş Kulübü’nü yaşadık bir şekilde. Herkes kendi sorunları ile sonsuz bir kavga içinde idi. Nurdan Abla’nın oğlu da kendi işini kurdu, kıt kanaat geçiniyorlar. Üç gün önce bürolarına hırsız girmiş öğle vakti ve dükkandaki beş yüz milyon lirayı alıp gitmiş. Bu da üzüntü oldu . Fazla bir para değil ama onlar için önemli bir rakam. Onun parası da İmar Bankası’nda kaldı , hala alamıyor. 2003 öyle bir yıl oldu ki, dersler yılı. Bir yılda hızlandırılmış hayat dersi aldık. Savaş devam ediyor. Chopin’in güzel ezgilerini de ekleyebilseydim belki daha katlanılır olurdu yazdıklarım. Senden özür diliyorum satırlarımdan dolayı. Bir gün daha güzel şeyleri de paylaşacağız. O günlerde ben tam özgür bir insan olmasam da, yaşadığım zamanlarda sana yazacağım.

Sevgilerle Ferit

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home