İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Kasım 04, 2007

Yağmurlu Bir Akşam Hikayesi

Sokak lambalarının hayat verdiği ağaç gölgeleri, yağmurla gelen toprak kokusu, yokuşu benimle inen karanlık, telaşla evlerine yetişmeye çalışan şemsiye mantarları, hikaye arayan adımlarımla ulaşmak üzere olduğum sahil, elektrik direkleri altındaki yalnız ve loş köşeler, birbirlerini izleyen otomobillerin kırmızı fren lambalarını uğurlayan Halil Rıfat Paşa. Işık vadisinde bir kedi kuytuda, elinde sigara bir adam apartman girişinde, geceyi aydınlatan bir nefes çekişi beni sahile ulaştırdı. Mithatpaşa’da elinde bir torbanın gölgesini taşıyan adamı izliyorum ıslak bir tuvale resmolan yansımalarda. Yapbozun karolarında akıyorum. Ne sevimli küçük naylon çuvaldaki kırmızı turplar. Manav mutluluk satıyor. İçinden bir apartmanın zilini çalmak, misafir olmak mı geçti? Nerede yalnızlığını giymiş kadınlar? Yağmurla başka bir dünya da çıktı dışarı. Cadde kırmızı, yeşil trafik ışıklarını emiyor. Gölgeler geçen arabalardan kaçışırken birden duruverdiler. Toprak kokusu aramızda. Bir sır getirdim sana denizi kesen sokaklarla. Kelimeler topladım yolda. Öyküler yola park edilmiş, içinden kim bilir kimler inmiş. Kırçiçeği’nden gelen nefis kokuları aştım, birazdan lezzetli bir çorbaya dönecektim. Vali Konağı’na vardım otomobillerin ön camlarındaki damlalarda. Sıcak domates çorbasının boğazımdan geçişinde, hayatın güzel anlarında yalnızlık ne zor diye geçirdim içimden. İnsan yaşamın keyfine bir arkadaş arıyordu. Her masada birer aile vardı. Ben bir tercihin yalnız bıraktığı gecede küçük alıntılar yapıyordum hayattan. Bir tek salata markasızdı. Bir çatal kırmızı lahanayı düşüncelerime götürdüm. Şişedeki su bardağımdaydı, kalbimdeki kız gibi yer değiştirivermişti. Kendi hikayemdeydim. Karşımda kolonyalı mendille alnını silen adam da kendi hikayesine kalkmak üzereydi, paketimiz vardı derken. Ben bir çatal daha kırmızı lahana alırken ayrıldılar. Adımlar yeni yüzler getirmişti, ben lahmacunlarımı beklerken. Her güzel yemek tutkulu bir sevişmeyle sonlanmıyor ne yazık ki. Kimileri yalnızlıklarına dönüyorlar. Masaların konukları sürekli değişiyordu. Hesabı ödeyip çıktım. Yalnız yürüdüm otuz dört yaşımı. Denize vuruyordu gölgem ve şemsiyem. Şehrin kovaladığı sahil tenhaydı. Bir sokak lambasından diğerine geçiyordum. Yağmur bankları bile sevindirmişti. Yansımalar dans ediyordu. Bugün yağmur tanelerinin bayramı. Bana kıpırtılar getir. Bana ışık getir. Bana dakikalar yetir. Kollarımı açtım göğe, Karşıyaka’yı aldım esintime. Balıkçılar deniz kıyısında sessizlik tutuyorlardı yağmur taneleriyle. İçimin sesini çektim gökyüzünden, bir sessizlik yağdı içimdeki çığlığa. Şehre pervane, ışıklara uçan bir masal kuşuydum. Yağmur aldım saçlarıma. Ne çok aydınlık penceresi vardı içimin. Her bakışım kırmızı Türk Bayraklarıyla donanmıştı. Kalp atışlarım sanki sihirliydi, şehri bana dönüştürmüştü. Sözlerimi neşelendirmişti yağmur. Ben karşı kıyıları duyuyordum ya, aşk yakındı bana. Işıklarla ıslanmıştım adımda. Palmiyeler doğum günü mumlarım gibi dikilmişlerdi karşıma. Eren’e duaydı uzaklara yağan bakışlar, yaşama çağrıydı arkadaşlıklar. Ruhum Konak’taydı. Yaşamanın güzel olduğunu inkar edemezdik. Uyanışlara sevdalıydık. Kaldırımları da yalnız bırakmıştı kızlar. Çimler de şehir gibi ışıltılıydı. Işığı yakalayan yağmur taneleri bana göz kırpıyordu. Konak İskele’ye bir düş, güzel bir kadın gibi sokulmuştu. Hayat yağıyordu vapurun vefasına. Işık getiriyordu Karşıyaka’dan. Saat dokuz buçuk olmak üzere, gece adımlarımda birikmekte. Denzide yansımalar salınıyorlar, kur yapıyor sözlerime. Yağmurlu bir hikayede kalp atışlarım gibi hızlanıyor yağış. Köpekler oynuyor ağustos böceklerinin sesinde. Metroya inmekte duygularım. Yürüyen merdivenlerin sesinde sanki beklemekte olduğum on dakika öğütülüyordu. Geri sayımda yerini almıştı suskunluğum. Tren şemsiyeli adamın sessizliğinde belirdi. Cama yansımakta oluşumuza yerleştik. Cam hızlandı zamanı geçti. Yaşanmışı Üçyol’da yaşanacaklara indirdi.