İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cumartesi, Kasım 01, 2008

Mırılganlıklarımız

İfade edemediğini farketti. İfade etme çabasında, yoksunluğunda acizdi. Zaman boşa geçiyordu mahkumiyetinde. Kendisi olmak zorundaydı. Duyduğu seslere bir kez daha katlandı. Kendini de duyabiliyordu yalnızlığında. İçindeydi karanlığın sarılışı. Suskunluğuna bırakılmış bir geceye gündüz verdi hayat. Hala vakti vardı. Hala şansı vardı. Hala söz dinliyordu da, gözlerini kapayışındaki sese sağırdı. Her şeye rağmen cömertti an. Her şeye rağmen kolları açıktı yürekten sevenin. İfade etmek, ölüm kalım savaşı veren ruhunu yüzdürebilmek için ağırlaşan kelimelerinden kurtulabilmekti. Elbette geçmişe batacaktılar. Elbette, gerçek sandıklarından fazlası değildi uyanışlarının serüveni. Ne kadar da dağınıktı yalnızlığı. Ne kadar da kalabalıktı dışarısı. Gözlerini kapayışındaydı. Geri durdu yalnızlığına dayanmış nesnelerden. Biraz ay ışığı sızdı imgelerle oyalanan düşüncelerine. Güzel bir parçanın eşliği olmaz olur muydu hiç. Olmasalar bu yalnızlık koymaz mıydı adama? Duruşları gözünün önüne geldi. Yalnızlık hissi hayatta kalan en son insanmış hissinde kendisini kendinde dolaştırıyordu. Birer rastlantıydı her şey. İhtişamın içine salıverilmişti. Kendi başınalığını birçok kişiyle tanıştırmıştı. Tanıttığı kişi, aynadaki kişi miydi? Gecelerindeki kişi miydi? Sordu durdu kendine. Cevaplara muhtaç bir kadın gibi sıkıştı içine. Adam edemedi yalnızlığını. Umut verdi göze alamadıklarına. Pişmanlıkla arası çoktan açılmıştı. Yüzüne bakmıyordu adının. Adı olmayan bir adamı gördüğü bir yalnızlıkta, hala tutunuyordu kendinden ayrı düşmüşlüğüne. Başkaları olacaktı elbet. Keşke başka roller verebilseydi başkalarına. Sahnenin başı boş bırakılmışlığında, ne kadar da derli topluydu can çekişmek. İtişip kakışmanın bir düzeni vardı. Yazmamaya tövbe etmenin de bir anlamı olmadığını farketti. Yazmak karşı konulamaz, güzel parçalar dinlemek gibiydi. Yazıları iyi niyetli, sırdaş dostlarıydı. İyi niyetli olmak da yeterli değildi anlaşılmaya. Kimse kötüyüm dememişti hiç. Yine de sonsuzluğu beraber bölüşecektiler. Paylarına düşen ölümde, kendilerine dönüşerek acı çekecektiler. Sevinç duyacaktılar gözlerini kapayışlarına sonsuzluk katacak karşılanmışlıklarından miras anımsamalarda. Bir kadın gibi yalnızlığı hafifleten tebessüm dudağında mı? Haydi diyebildin mi denize? Haydi diyebildin mi kumsala? Hala izliyordu yıldızları. Hala ufka bakıyordu. Martılar geçiyordu. Tüm mekanlar bağımsızlığını ilan etmişti. Hafta sonunda kaldırımlar özgürdü. Hafta sonunda yalnızlık bir kadının çıplak ve hayranlık uyandıran omuzları gibi geliyordu akla. Mırıldandı. Biraz durdu, yine mırıldandı. Boşlukla oynarken bakışları doluydu. Gözlerini kapayışına yine kaçtı. Tekrar mırıldandı, kendini duymaya çabalarcasına. Tekrar mırıldandı, sevdiği kadını yanına çağırırcasına. Yatağın köşesinde, sırtını dönmüş bir adam olarak beliriverdi, hatırlamanın kolaylaştırdığı bir resimde. Kuşbakışıydı içindeki şehir, kuşbakışıydı oda. Yaklaşmaktan farkı yoktu yalnızlaşmanın. Elinden geldiğince sessizliklerin hakkını vermişti çaresiz kelimeleri. Sözleri kime aitti? Aynadaki gözlerine sordu ve durdu. İçinde bulunduğu mekan geçiverdi yanı başından. Mekana dolandı yaşanan. Kendi merkezliydi yok oluşunun baharı. Bir sonbahar yaprağının elvedasından duydu yolculuğunu. Hazin ve çarpıcı bir hikaye kazasında öldü kahramanlar. Kahraman olmaya soyunmamıştı tüm kadınlar ve tüm adamlar. Giysileri bedeninden sıyrıldığında, güzü yaşayan, ateşini dökmüş, heybetli bir ağaç gibiydi. Çekinmeden dokunulabilmiş miydi? Bir mesafesi vardı duruşunun. Hayat yalnızlığıyla arasındaydı. Anlam karmaşasında, sokaklar birden bulanıklaşmıştı. Gözleri görmemeye başlayan bir adama mı kalacaktı son? Az görmenin üstadı mıydı? Bir kadını sevmek yalnızlığının tadı mıydı? Çileliydi bilememek ve bilmeye aç olmak. Kendisi olmaktı yalnızlığı. Ona haddini bildirdiklerini sanıyorlardı. Saçları ak ve tutsak mı gidecekti yalnızlığından? Ne istediğini mi bilmiyordu? Kadersiz bir büyücü gibi mırıldandı. Tarihin yaktığı gerçeklerde yanan bir büyücü kadar cesur olamamıştı. Kendi ateşinin büyüsünde, kendi ateşinin içinde mırıldandı. Alevlerinden özgür bir keder izleyenlerinindi. Başkalarının ateşinde gözleri kamaşmış, ruhu kör olmuş bir adam olmak zorunda mıydı? Gözlerini kapadı, karanlığına kaçtı. Daha iyi gördü yalnızlığını. Haykırmanın sessiz olduğu içinde bir tek kişi yok oluyordu. Kendisiydi. Sancısıydı. Pır pır eden kelimelerin yürekli seyrinde, bir sokak lambasına tutunmuş, rüzgarlı bir cadde gibiydi. Duymanın zengin olduğu kalabalıklarda, gürültülü bir beraberlikte, yok olanın var ettiği yalnızlıklardan biriydi. Bir parçasıydılar muhteşem konukseverliğin. Ardı kesilmiyordu. Ardınca ayrılığına sürükleniyordu. Hayat yelkenleri dolu bir kadındı sanki. İçince itildiğini hissetti. Başı döndü, mutlu oldu. Başı döndü, sarhoş oldu. Unuttu bedenini. Yelkenlerin kefen bezinden dokunmuş olsa da, denize aşık doğacaksın dedi kendi kendine. Kaçamayacağını anladığı andaydı gözlerini açışı. İtiliyor muydu, yoksa çekiliyor muydu? Ne fark eder dedi yalnızlığına? Sonsuzluk için değerli olduğumu anladığımda bir kadını sevebilirim dedi. Bir masa başında tozlanmalı mıydı? Var oluşundaki toz bulutuna özlem duydu. Ne kadar da daraltmıştı içini? İçine sinmeyende köşesine sinmişti. Konfora mı bağımlı hale gelmişti? Geclerinin gündüzlerini rahatsız etmesine ihtiyacı vardı. Yoksa tüm bu içindeki sesler yersiz miydi? Keşke tahammül sınırları esnemeyip, kırılsaydı. Sabrından bir yol açılsaydı kendine. Akıp gitseydi, nereye varacağını bilmediği bir hikayede. Hayatın kendisiydi hikaye ediliş. Sonundan kurtulmuş başlangıçların akışkanlığıydı rastlaşmak. Karşılaşmalara ömür veren yalnızlıklarda kavuşanların anlatacakları vardır elbet. Uyanışımız ayrılık kıvamında diye sokuldu odasına. Yaşarken her yalnızlık yerli yerindeydi. Bir yazar bakmanın dozunu kaçırabilirdi. Bir yalnızın gecesi kıymetlidir. Bir kadını yalnızlığına davet edebilmiş olmanın düşünde mırıldandı. Başı okşanan sokak kedisi gibi kapadı gözlerini. Unutulacak oluşunda bir el arayan sokak kedilerinden daha özgür müydü? Kimin saçlarının okşanmasına ihtiyacı yoktu ki? Gazete sayfalarında cinayet, kaza ve ölüm haberlerini okuyan, gazete tutan eline dokunup da, kendisini sıradanlığından sıradışı bir yalnızlığa kazandıran kadının hayaliyle yaşayan kaç adam vardı? Kadınımın çıplaklığı masumdur dedi. Yalnızlık da sessizlik kadar mahremdi. Kadının bir düş kadar mahrem duygularında elbet gecelerin yeri farklıydı. Tüm kadınlar için bir süre gözlerini açmadı.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home