İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Eylül 16, 2007

Ne Gündü Ama

Bir anda gözlerimi açıvermiştim. Saat altıyı çeyrek geçe, sol ayağıma giren şiddetli bir kramp birden bire beni yatağımda buruşturuvermişti kendime. Mavi Bar’dan dönüşümde Bursalı arkadaşım Zübeyde Hanım ile sohbet etmiştim internette. İkiyi eve girişimde geçmiş olan saat üçü de bulmuştu. Erkenden bir önceki gece yaşananlara dönüşümde başım hafif ağrıyordu, uykumu tam alamadan ansızın uyandığım için. Tekrar bırakmıştım yorgun bedenimi yalnızlığına. Odam kalemimde aydınlandığındaysa saat yedi buçuktu. Anjelika Akbar’ın Su albümünü dinliyor, düşüncelerimden kelimeler çıkarıyordum. Ne gündü ama. Sanat bineali programını öğrenmek için vardığımız Fransız Kültür Merkezi’nin insanı ağırlayan bahçesinde, La Cigale kafede bir bardak kırmızı şarapla, deniz mahsülleri salatası tercihimde Fulya ve Bilgen bir tabak peynirli kek ve koca bir sürahi limonatanın etrafındaki keyifle eşlik ettiler bana. Mekanla hiç ayrılmak istememiştik. Özleyebilmek için kalktık, bizi bekleyen yollara döküldük. Akışı bizi Kardıçalı Hanı’na Konak’a götürdü. Eski bir binanın taş merdivenlerini çıkışımız, bizi şehrin gözlerinden uzak bir çatı arasına bıraktı. Fulya ve Bilgen dama çıkmış Ankara kedileri gibiydiler, denizi selamlayan kiremitler üzerinde. Yıllardır bu sokaklardaydım, ilk kez farkında bile olmadığım bir sırrın aralanışındaydı adımlarım. Daha da cesaretlendik elimizdeki notları kovaladıkça. Kızlarağası Hanı’nda üç orta şekerli Türk kahvesi ile avluyu gökyüzünden dinledik. Taş kalbi ne kadar da sıcaktı bağrına sevenlerini basışında. Bir kahve fincanı gibi gözlerimi kapayışıma, bu tarihi mekanca dokunuluş öyküler getirebilirdi. Düşlemek yalnızlığın telvesi. Geçmez aşka olan hevesi. Biz de sohbetimizden güneşe uğurlandık. Hisarönü Camisi’ne yol soran dar Kemeraltı sokaklarındaki dükkanlardan sekerek, kafam kadar karışık sokak numaralarından tarif edilen yönlere akarak 861. sokağın içinde, insanların sevgisinden yoksun bırakılmış, içine kapanık, metruk bir hana vardık. Çakaloğlu Han idi adı. Bir depo halini almıştı, içine atılan yılların yükünde. Bir bilinmeyene dokunmuştuk gelip geçenlerin serüveninde. Kendisini bir zamanlar giymiş bir adamı kaybetmiş eski botların üzerinde durduğu , hurdaya dönüşmüş, küflü masanın çekmecelerine elimi uzattım. Bir kızın asla bulamayacağı kadar yalnızdı içi. Benim gibi kıyısında köşesinde kalmıştı şehrin duygularının. Kapısını çekiştiren sokak, herkesin sevgilisi Konak Pier’e taşıyordu onun farkında olmayan insanları. Kıskançlığı denize yakındı, bir sesleniş uzaklığın berisinde. Biz de denize bakanı şımarttık Home Store Kafe’de. Ne kadar güzel olduğunu bir kez daha hatırlattık ona. Bildiğini bilmek istercesine keyiflendi, ikram etti denizini ve iltifatları fısıltılarla alçalan, martılarının serenadını. Ben bir bardak bira ısmarlamıştım. Fulya da beni yalnız bırakmadı seçimimde. Bilgen kavun aromalı bir içecekle karşılamak istemişti gelip geçen vapurları. Kızarmış Hellim peyniri ne de lezzetliydi. Bir tabak kızarmış patatesi de unutmamalıydı. Yaşamı sevdirmek istercesine susmuyordu güzel olan. Yalnız kalmayan güzelliğe ağırlanan herkes gibi biz de gelip geçiciydik. İçimizde sakladık sevabımızı, biliyorduk beklemeyecekti her güzel olan gibi, cevabımızı. Kordon’da günbatımı Karşıyaka Konak vapurlarının diline dolanmıştı. İnsanın içini konuşturan manzaradan bir taksiye bindik. Sevinç Pastanesi’nde, Kıbrıs Şehitleri Caddesi bir düğün töreninde davetlileri karşılayan anne babalar gibiydi. Dansın kalabalıklaşan coşkusundan daldık valse. Yakın Kitapevi’nde mekan sahibi iki sıcak gülümsemeye doyamayıp, bir de çay rica ettim. Raflara uzandı elim, bir kızın saçlarından sevebileceğim bir öykü seçercesine. Akşamın kapıları kapanmak üzereydi. Gece herkese armağan edilmişti. Biz de acıkmıştık şehre. Bir balık restoranını duyar gibi olduk. Veli Usta’nın Yeri’nde, Karşıyaka mücevheri boynunda parlayan güzel İzmir kadınını yaşar gibi sokulduk mısralara. Menüden babam çıksa yerim derler ya, bir çipura ve levreğin deniz öykülerini ağır ağır tattık. Sindirdik yaşamın gizini. Saat dokuzu geçiyordu tüm insanlar gibi. Bir banka sarıldık üşümemek için. Hayat rüzgar alıyordu. Bir nefesti karşı kıyılar. Her anlaşılmayanın bir adı var. Kalbim seni senden biraz daha fazla saklar. Ulaşılamayanın ay ışığından Mavi Bar’a geçmiştik. Herkesi yakınlaştıran darlıkta bir paylaşımda gecemizi noktalarken, iki bira daha serinletmişti içimi. Müzik yalnızlık kadar derindi. Yüzmeyi seversen boğulmazsın diyordu ışıklar ve ona sırdaş kızlar.
15/09/2007

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home