Denizi Olan Bir Şehir İzmir
Cuma akşamıydı karanlığın çözdüğü yollar. Arabanın devraldığı akış bizi hikayemizden bir pasajla buluşturmuştu. Benzinlik arayışımızda Gaziemir’e varmış, otobandan Çeşme istikametine bırakmıştık geceyi. Narlıdere Kavşağı’na kıvrılmıştı paylaşılan sessizlik ve müzik. Direksiyondaydı düşüncelerim. Altınoluk’a saptık balık yemek için. Seçtiğimiz barbunları tabağımıza davet ettik. Çok geç kalmadılar bir kadeh kırmızı şarabın eşlik ettiği sofraya. Fava ve brokoliyle, kalamar da katılmıştı lezzetli bir mevsim salatanın marullarına. Mekan çok aydınlık olduğundan cam izin vermiyordu yanı başımızdaki denizin içimize girmesine. Belki de fazla karmaşık olsun istiyorduk her şey. Çok yalın ve özensizdi boşluk. Halbuki daha fazlasını sunabilirdi imkan verilse. Meyve tabağımızla vedalaşıp teşekkür ettik bizi ağırlayan hayatın tadlarına. Soğuktan kaçırdık kendimizi, restoranın otoparkından açıldık Urla’ya. Issızlık bizi bize veriyordu. Çeşmealtı’nda yıldızları izleyen bir burunda kayığın karanlıkla dansını yaşadık, üşüdük, bırakmadık geceyi. Göremediğimiz bir köpek içerden havlıyordu kafenin ahşap masalara göz kulak oluşunda. Yansımalardan payımıza düşeni almış dönüyorduk. Ürpererek hızlandık arabamızı park ettiğimiz noktaya. Ağaçların arasından seçtik suskunluğu. Cafe Hane’ye sokulduk. Odun ateşinin çevresindeydi birkaç kişi daha. Bir hayal yanıyordu bakışlarımızda. Isınıyorduk hissettiklerimizde. Kışı sevdiren sıcak bir salepti tercihim. Fulya da sıcak çikolataylaydı avuçlarında. İnsan hep kendine hikayeler ayırır. İnsan hep hikayeler duyar. Anlatılan ya da anlatılmayan zaman olur. Susmak da doldurulur. Susmak da yaşanır. Denizi olan bir şehir İzmir. Kıymetinde gün batar yazları. Kışları rüzgarı yaşar iliklerine kadar. Aşinalıkla geçimsizdir gözler. Yaşanan ruhu çalkalar. Bir martı uçurur yalnızlar. Vapuru olan şehirler denizden içine çeker uzakları.
<< Home