İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Şubat 25, 2007

Kime yazıldığını arayan satırlar-yalnızlığımdan arta kalanlar...

Yalnızlık olarak atan yüreklerin öyküleri kitap olur kavuşamayanların içsel kütüphanelerinde. Kaç geceyi sıraladığını yorgunluktan unutmuş düşünceler, zihnin yanılsamalar üretmedeki çalışkanlığına şaşar. Gecem olmayacağını bile bile, gitmek yine, düşüncelerde ayaklarının bastığı yere. Dolaşmak hayal denizinde iç gürültülü imgelerin belirip kaybolan aydınlığında. Arada sevimli bir kedicik dolaştırmak, yalnızlık kütüphanesi koridorlarında, küçük bir huzuru içe davet etmek istercesine . Bir kedi gibi sevilmenin yoksulluğu özlenen sırnaşıklık, şımartılma.
Tercihler yalnızlığı çizen bir kalem. İçine sınırlanmış bedenler akışkanlığını arayan su gibi kabında durgun kendini unutuyor. Affedilen hırçınlığında imkansızın belki de o çağıltılı nehir ile bilinmeyene gitmek isteği yılların dinginliği. Bir küçük şarap kadehinin kırmızısında paylaşılabilecek sevgileri görmek, bir elin onu en güzel şekilde tutabileceğini yaşamak bakışın anı yakalayışında. Yalnızlık ise eve dönüşlerde Şirince’ye sarılmış güzel olanı sadece bir odanın duvarları arkasında tek başına yaşıyor olmak. Yeşilin gözlerden kopuşunu uzaklara bir içten dokunuşta buluşturamamak. Özgür bir çocuksu uçurtma olamamak seni maviye salan, sevgilinin seni bırakmayacağım diyen ellerinde. Yoldaki simitçileri , dolmuşları, bankları, ağaçları , kaldırımları, hayatı bir heyecanın içinde aşıp gelsin istedi kalbin. Onun yalnızlığını doldurmasını istedin, yazdıklarını dokunuşlarla değiştirmek. Bir sıcaklığın akışına zamanı sığdırabilmek. Unutmayı ve unutulmayı öğrenebilmek. Kelimelerinle ancak yalnızlığını yazabiliyorsun. Genişlemeyen sınırlarında içine doldurduklarınla daralıyorsun. Bir sevgi seni dağıtsın , saçsın istiyorsun. Bir çarşafın kıvrımları gibi dağınık ve özgür seni toplamasın. Sana sızsın, uzansın, dağlarla nehirlerin hayata sürünüp geçişlerinde coşkulu hikayelerini büyülü bir şekilde anlatsın. Bir gecenin ardından güneş gibi seninle uyansın. Sorumluluklarını giyinip gidişinde bil ki gece ve gündüz gibi dönecek yine sevgine sevgisiyle. Bil ki gidişinde bile özlem var. Bil ki güzelliğinde dönmesini istiyorsun kapının ardında kaybolan hatlarında, yalnızlığında arta kalanlarda. Ne zamandır imgelerinden uyanamıyorsun. Gece gündüzleri, gündüzleri de geceyi yaşamak alt üst olanların trajedisi. Gerçek ile gerçek üstünün dansında farklı bir dili konuşuyor olmak, anlayıp da anlamamak istemek. Ağlar gibi sokaklar seni çıkaramadıkları için sevgilere. Şehir milyonların sırlarını paylaşıyor. Çöp tenekelerinden atlayıp koşuşturan sokak kedileri ile paylaşıyorum dönüşlerimi yinelenen gecelere çıkan merdivenlerin başlangıcında. Birkaç merhaba, iyi akşamlar karışıyor içimdekilere. Ayak seslerimde geçip giden anlarımı geçiyorum. Adım adım yaşlanıyorum düşüncelerimde. Dinlediğim iki yabancının şarkısı aşk bir bakış kadar uzaklıkta derken ben duvarlarıma gülümsüyorum. Bir arkadaşım, Ferit yalnızlık senin tercihin demişti. Ah, şu tercihler. Dünyanın en tehlikeli ve zor oyunu doğumla ölüm arasına sıkıştırılmış. Pişmanlıklar, hayıflanmalar, keşkeler olan tercihler. Tercihler gerçek hayatın kelimeleri. Yazılacak olanlarla, ve silinemeyenlerle bir yaşam öyküsü kendince, becerebildiğince yazılan. Küçük bir deniz kabuğunu içindeki denizin sesini duymadan kaç kez geçtik. İçinde bir okyanusun çığlığını sakladığını kulağımıza fısıldadıklarında hissettik. İyi bir yalnızlık senaristi, kötü bir oyuncu yine tıkır tıkır içindeki selleri kelimelere ısladı. Sıralanışları unutulsa da, kelimeler de anlar gibi korkulu dağlar olur anlamlı heybetliliğinde. Korkularımı güvenli bir sevginin içine koyamadım gecelerimde. Bir kalp çarpışının sıcaklığına huzurla sığınamadım. Bana siyahı anlatacak beyazı, kendimi yaşatacak kendim olmayanı bulamadım. İçimdeki sifonu çekip, deniz diye kendimi kandırıyorum işte. Yalnızlık bir gidişte. O gidişin kopuşunda ise yalnızlığımdan arta kalanlar. Bir bakışın kökleri geçmişte olabilir, ya da gelecekte. O anda geçip gittiğin derinliğin içinde bir sırra saklanmış ne dile gelmeyen yaşanmışlar var. Dokunsan ağlayacak belki de sarılacak. Boğulmak mı korkuların, düşmek mi o bakışa, karanlık boşluğuna, gizemle kayboluşuna? Pencerelere yansımalar, uçup süzülen kuşlar, havanın hissedilen sıcaklığı, müziklerim ve ben hayatın bir yüzüyüz. Yüzler yap bozun parçaları gibi uçuşuyor. Herkes el atmış parçalara bir resim oluşturma çabasında. Pazarda elbise seçen kadınlar gibi havada parçaları saçıyoruz. Gerçek darmadağınık ve gürültülü. Rengini beğendiğin bir hayat parçası elinden düşüp, duygu yığınına karışıyor, samanlıkta bir iğne oluyor.Halbuki hayatın gerçek resmi diye ne kadar da kandırmak istemiştin kendini. İnsan olasılıklarıyla zengin bir fakir. Bir kız tercihlerinde kaybolurken yalnızlığında hayata yer açabilmek zor bir ders. Bir martının vapuru selamlayan haykırışında ona mutluluklar dileyebilmek zor bir erdem. İnsan yaşadıklarında çoğalıyor, bir kızda olduğu gibi. Samimiyetle ile ilgili kuşkular korkulu yelkenlere doluyor. Bu rüzgarda tahta iskelenin huzurundan uzanmak ötelere hayatın bir başka açılışı. Yüreğinden bakışlarına doğan ışığıyla , çıplak ayaklı bir kızın sessiz sokuluşlarında bir içtenliği, sevginin sarhoş ediciliğinde sunmasını istiyor düşlerin. Hayat bir yaz serinliğinde kaybolmak kadar güzel ve kısa. Yalnızlık kuruyan dudaklarının bir öpücüğün geçici ıslaklığının kalıcı hissini özlemesi. Yalnızlık bir kızın tercihleri kadar güçsüz olmak. Yalnızlık yüreğinde sevgi bakakalmak şaşkınlıkla ama yine de kızamamak. Yalnızlık gidişlerinde onu anlamak ve bunu ömür boyu taşımak. Dostum yalnızlık kendin olmak. Oyun içinde deniz kabuğu gibiyiz. Sessizliğimiz içimize sakladığımız sesimiz. Geçip giden dokunuşlar, öpücükler, acılar ülkesinde bir varmış bir yokmuş diye başlıyor masallar. Masal bu, prensler hep yalnız, prensesler hep acımasız. Bir çocuğun kral çıplak deyişince ne biçim masal bu ya? Kendi içinde oluş kadar masum, parçası olamayacağın heyecanlar kadar uzak. Sevgi kendisi çıkıp geldiğinde içten ve doyurucu. Mecnun Leyla’yı aradığınca kaybetti.

Sevgilerimle, yalnızlığımca içimden.

19/09/2004
İzmir

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home