İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Şubat 25, 2007

Tek Taraflı Da Olsa Geçmiş Aynasında

Sevgili Banu,

Bugün ailemle Seferihisar yolu üzerinde yer alan Köylüm adlı bir yere kahvaltı yapmaya gittik. Güzel bir bahçede , lezzetli domatesler, peynirler, sahanda yumurtalar, bal ve kaymaklar, zeytinler ile donanmış bir sofrada bazen hafif çiseleyen yağmurun toprağın kokusunu davet edişinde, bazen güneşin yeni bir günü uyandırışında, göğe dallarını açmakta olan genç bir ceviz ağacının hayatla yeni tanışan yapraklarının altında yanı başımızdaki suyun sesinin eşliğinde kahvaltı ettik. Pazar günü de erken kalkıp geldiğimiz için bahçe sakindi. Zamanla masalar dolup taştı. Serin bir yere devrilip yatmış köpeklerin kimseye aldırdığı yoktu. Arada başlarını yeni gelen arabaların motor gürültülerinde kaldırıp, mahmur mahmur bakıyorlardı. Böyle mükellef bir sofrada da eksik olan bir şeyler vardı. Yine seni düşüncelerimin ve kelimelerimin parçası yapmıştım. Nurdan Abla’nın bir zamanlar Özge’den hep bahsettiğin gibi farkında mısın son zamanlarda hep Banu’dan bahsediyorsun, oğlum biz senin yine üzülmenden korkuyoruz demesinde kendime bir takım soruları soruyordum.
Seninle bazı duygularımı açıkça paylaşmamın ne kadar doğru olduğunu da kendime sordum. Telefonda sesini alçaltıp kısık sesle konuşman benim içimi ve duygularımı karıştırıyor demem sonrasında bir bahane yaratıp Cumartesi aşağıda konuşmanda, ben gitmem gerekliliğini bir kez daha fark ettim. Bir yanlışın içimde çığ olmasından kendimi kurtarmam gerekliliğini anladım. Bugün de arabayla pratik yapalım mı dediğinde, hayır demesini öğrenmem gerekiyor diye cevap verdiğimde, nedense hep bende öğreniyorsun deyişinde biliyordun ki sana hep evet dedim. Ama yine de bunu büyük bir ustalıkla söyleyebilmen karşısında çaresiz oluşum bir acizlik mi diye sordum kendime. Seninle birkaç anı daha paylaşabilmek için evet demişken, peki o zaman beni Kadriye Hanım’ı bıraktıktan sonra alırsın diye belirtmende bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Şefkatli ve iyi bir sürücü kursu hocası olmak pek de hoş duygu değildi. Belki sen de, benim acemice yalan söylemeye çalışmamda farkında idin, tamamlamam gereken çevirilerin birer bahane olduğunun. Yine kendimi çocukça bir oyunun içinde buldum. Halbuki o akşam üstünü seninle yaşayabilmeyi gerçekten de istiyordum. Gönlünden geleni yapmakla mantıklı olanı yapmak arasında yine doğru olup olmadığını bilmediğim bir davranışta bulunmuştum. Sen hep açıkça hislerini belirttin. Yine de ben kendimi kandırmakta diretiyorsam bu benim sorunum. Açıklıkla dile getirmesek de, hepimiz farkındayız. Dile getirmesek de, biliyoruz ya da güçlü bir şekilde sezinliyoruz. Sevdiğim kızların benim onlar karşısındaki güçsüzlüğümden haz duymalarını ben bir türlü anlamlandıramıyorum. Bir kişinin duygularını ele geçirdiğini hissetmek nasıl bir güç ki, bundan vazgeçilemiyor? Senin şaka olarak, gülerek yüzüme bakabilirsin deyişinde, içimi burktuğunun bilincinde olduğunu sezinlemek, bir an önce duygu ağlarından okyanusa açılabilme isteğini güçlendiriyor. Burada hassas bir çizgi var, değer ile değersizlik, tutku ile kopuş, özel olan ile sıradanlık, coşku ile incitilmişlik, saplantılar ve sevgi arasında. Senin uzak oluşun, paylaşılan bir gecenin ardından, yüzüne dokunmayı isteyiş ve akabinde sadece güzel bir geceydi teşekkür ederim diyebilmek kadar gerçekti. Ellerim saçlarında kaybolmayı, vitesi değiştirdiğinde parmaklarını hissetmeyi isterken, senin bu duyguları paylaşmadığını bilmek mantık ile sevginin yolculuğunun hikayesi. Oto parkta şehrin gerdanında ışıklar bir mücevher gibi parlarken orada farklı duygularda seninle buluşabilmeyi düşlemek ve uyanacağını bilmek de senin turlamalarında benim sessiz düşüncelerimdi. İzmir’in sıradanlığında yine birbirimizi anlamıyorduk. Ya da anlıyorduk. İçimizdeki sesleri duymuyorduk. Ya da duyuyorduk. Bazen çocuklar gibi, bazen de yaşlılar gibi. Asla bir yetişkin gibi değil. Birlikte turlanmış sokaklar, caddeler, gizemli saklambaçlar içinde iki farklı dili konuşan kalpler. Sessiz ve hayatın içinde, kendi duygu köşelerinde. Arta kalanlar, geceye bulaşan yanık lastik kokusu ve ani kalkışın çığlığında farklı dillerde yaşanmış anlar. Birlikte dolaşılmış yanılsamalar sonrası seni kendi gerçeklerine bırakış. Aynı sokak, aynı duruş, aynı ardına bakmadan kayboluş, aynı hatırlamalar, aynı geçmişler, aynı uzaklaşışlar, aynı yalnızlıklarda tek başına yol alış. Şehrin ne çok sokağı var. Balık kokusunda aşılan Sahilevleri kareleri hafızalarımızda bizlerle yaşlandığında, sessizliğimizin parçası olacaklar. Karelerden inşa etmiş olduğum anımsama duvarlarım bir iç ekrana dönüşüyor. Bana hep geçmişleri yaşatıyor. Yalnızlığın görselliğinde hapis olup, sorularımı başımdan savamıyorum.
Kendime birçok sorular sordum. Bir cevap beklediğim için değil ama zihnime engel olamadığım için. Belki de acı olan cevaplarının olmayışı ve bunun farkında olmam. Neden hasta olduğunda benim onu hastaneye götürmemi istiyor da, hayatında daha özel kişiler varken onlardan yardım istemiyor, hayatında ona araba kullanmayı öğretecek başka arkadaşları olmalı gibi bir sürü anlamsız sorular kıskançlık ağacının meyveleri oluyorlar. Bu tür sorular hayatımdan hiç eksik olmadı ve hep cevaplayamadığım sorularda üzüldüm. Değişmem gerektiğini ve değişemeyeceğimi biliyorum. Bunu ne yazık ki sevdiğim kişiler de biliyor. Ben umursamazlığı ve unutmayı hiç öğrenemedim.
Bir mavinin uçsuz bucaksızlığınca gidebilmek dileğim uzaklara. Müziklerimde içimde çoğalan bir sevgi ile uyanabilmek arayışım. Bir dokunuşta güven duyabilmek, bir heyecana bir yudum çayı karıştırabilmek, bir gülümsemenin içtenliğinde geçmişleri unutabilmek, bir sıcaklıkta geleceği eritip şekillendirebilmek sevgiyle ve yürüyebilmek yüreğince, tüm masalım bu. Heidelberg’te bir kız beni bu çocuksu yalana inandırabilecek mi? Sınırlarımı bir uçağın kanatlarının ardında bırakabilecek miyim? Kelimelerim farklı bir dilde anlatabilecek mi içimdekileri? Almanya ile ilgili de bir takım beni bekleyen zorluklar var. Orada kazanmayıp, hep harcıyor olacağım, ve her özgürlüğün bir bedeli var. Aileme ek yük getirecek olmam beni düşündürüyor. Maliyetleri minimumda tutunca, orada dileğince kendini bulamamak, Türkiye sıradanlığını Almanya’ya taşıma ihtimali var. Bugüne kadar kendi yanlışlarımın bedelini hep babam ödedi. Bu ne kadar ahlaklı bir tutum bilemiyorum. Acılarınla, aptallıklarınla, ve vermiş olduğun kararların sonuçları ile kendin olmak doğrusu. Senin takdir ettiğim yönlerinden bir tanesi de, kendin olma başarın. Hayatında zor kararlar vermiş ve sonuçlarını taşıyabilmişsin. Sanki biraz plansız gidiyorum gibi geliyor. Bu seyahat belirsizliklerde macera kimliğine bürünüyor. Umarım her şey iyi olacak. Doğum günümü Almanya’da kutluyor olacağım. Hayat sürprizlerle dolu. Tercihler, kararlar ve açılan yollar. Anlarda yol alıyoruz, anlıyoruz. Artık çemberin içinde olmak istemiyorum. Sorumsuzca sevebilmek ve sevilmek ümidiyle İzmir’i şehrin ışıklarında bırakarak gitmek istiyorum. Senden seni düşüncelerimde yargıladığım için özür diliyorum. Bu zayıflığımın ve kıskançlığımın sonucu. Sen iyi olduğumu söylesen de ben senin gözünde canlandırdığın gibi iyi birisi değilim. Bunlar sağlıklı bir insanın düşünceleri ve hisleri olabilir mi? Kurgularda yaşayan, sağlıklı olmayan bir kişi ne kadar iyi olabilir? Seninle bir araba kullanma masalında bilinmeyenlere açılmak, önümüzdeki bir arabaya çarpacak mıyız korkularını yaşamak güzeldi. Güzel olan içinde olduğu anlara da güzelliğini taşıyor. Bir çiçek renkleri ve güzelliği ile dalında canlı. Varlığına aşık olup, onu kendinden ve duygularından koparmak bencilce. Sevgiyi öldürmemek yaşamasını dilemek zor ve öğrenilmesi gerekli bir ders. Çiçeklere tutunamayacağını bilen bir rüzgar gibi esip gitmek fısıltılarda. Yaşanmıştan aldığın, hırçınca rengini zor topraklarının zenginliğinde özgür bırakmak başka rüzgarlara, benim hayat derslerimden. Vazoya ıslanamayacak kızlardan biri olarak, kırlarında mutlu ol güzel çiçek. Ben gidişimde seni anımsamalarıma ıslayacağım. Koparmak istediğim sadece seni yaşamış olmanın hayali, hırçınlığının rengi. Vahşi doğanın zenginliği benim dinginliğimi zenginleştirdi. Hepimiz binlerce gece masalının çocukları değil miyiz? İçine doldurduğumuz terk edilmişlikler, yalnızlıklar, ağlamalar, sevinçler ile kendimizce bu masalı yazmıyor muyuz? Bazen kullandığımız dili bir tek kendimizin anladığını düşünmüyor muyuz? Kuşkular, korkular, ihtiraslar, beklentiler denizinde sevgimizi pusula yapıp da hep kaybolmuyor muyuz? Düşüncelerin dili olsaydı , benim kadar çok ve anlamsızca konuşur muydu? Dünya birbirlerini öpücüklere boğan sevgililerin ve yalnızların karışımında bir birine devrilen gecelerde zaman içinde ötelere dönüyor. Bu öteler diyarında nice şarkılar geçti. Bir dansın parçası oldu aşklar ve özlemler. Tarih çoğunu unuttu, unutamayanları yuttu. Bir çok insan sevinçleri ve çektikleri acılarıyla kayboldular. Dünya kaybolanların masalları ile ilgilenmiyor. Dünya ve geceler dönüyor. Düşünceler, hayatlar, dervişler hep dönüyor. Bir tek zihinde kaybedilen sevgililer dönmüyor, yaşanmış geceler gibi. Bir nefes yolculuk, bir nefes sıcaklık ve bir nefes yalnızlık. Hepimizin buğulu hayatları var, tanrıya şükür yaşıyoruz. Ve tanrıya şükür yeni bir güne gülümsüyoruz. Daha geceler tükenmedi. Sevgililer dönmese de, dünya martılar gibi özgür dönüyor. Tanrıya şükür sersem olsak da bir aşkta başımız dönebiliyor. Bir başka gecede çocukça buluşabilmek dileğiyle, sevgiyle. Hayatı içenlerin mutluluktan sarhoş oluşlarını hep ayıklar kıskanmış ve yargılamışlardır. Bazılarının başı ve dünyası hiç dönmemektedir. Bilginler dünyanın döndüğünü iddia ettiğinde, sofular ilahi bilgeliklerinde buna karşı çıkmışlardı. Başkalarını ateşe atanlar kendi iç ateşlerinde kavrulan zavallılardı. Ne geceler tükendi ne de zavallılar. Birileri hep ateşe atıldılar. Çığlık hiç dinmedi, özgürlük hep için için yandı durdu. Gözler hiç affetmedi belki, ama hep arzuladı. Ahlaklı görünenler aslında en ahlaksız olanlardı. Senin yaşadığın zorlukları ben anlayamam ama yaşanmış en aydınlatıcı ışıktır. Benimse korkularım ve karanlığım yaşanmamışlarım. Çelişkilerimden ötelere uçmak istiyorum. Bir çok akıllı bu yazdıklarıma gülerdi. Akıllı mı olmalı ya da özgür mü olmalı? Özgürlük de bir yanılgı mı? Bu sabahki küçük ceviz ağacı kadar uzak bir kıza oturmuş ne saçmalıklar yazıyorum. Okunmakta olan ezan, akşamın alaca karanlığı, çocukluğa köydeki yaşantıya uzanan zihin ve dönülen an birbirlerine girerken, sen de şehrin bir yerlerinde gizemli bir yolculukta olmalısın. Ben bu satırları seninle paylaştığımda bir gece daha geride kalmış olacak. Ve bir gün gelecek bir hayat daha geride kalmış olacak. Seninle araba kullanılırken geçirilmiş geceyi diğerlerinden ayırt edilebilir kılmanın değerini sana basit bir teşekkürde anlatabilmem mümkün değildi. Akıllı bir adamın aptallığında, aklımca küskün ve incinmiş adamı oynayıp seninle paylaşılmamış bir başka gecede aslında seni değil kendimi cezalandırmıştım. İçimdeki yargıç da şaşkın. Karanlık günah yangınında kendi de aydınlanır. İç yangınlarımda kendimi acı çeksem de daha iyi görüyorum. Ruhsal çözümlerim bu ateşte. Özgürlüğüme vize almak için yarın sabah konsolosluk kapısında olacağım. Almanca öğrenmek sınırlarımın ötesinde bir yalan. Ben kendimi öğrenmeye gidiyorum.
Seni saran geceye, sen de sarıl. Kıskanıldığın için şanslısın. Sen güzel bir ateşsin. Seni yargılayanlar bırak kendilerinde, senin aydınlığında özlemle yansınlar, yaşamadıklarında ya da yaşayamayacaklarında. Bırak onlar iyi ve yalnız olsunlar. Sana karşı acımasızlıkları, kayboldukları sıcaklığında kavrulmaları.
Almanya’da bir günah kadar özgür olmak dileğim, karanlığımdan soyunup içimi yaşamak. Bu toplumun yargıcı olmaktan istifa edip, sevgi kadar çıplak olmak. Bir ateşte geçmişimi yakıp geleceğimi aydınlatmak. Ben hep iyi bir çocuk oldum ve takdir edildim. Sen hep yargılandığın için ne kadar şanslısın farkında mısın? Sen bir boyalı kuşun acılarınca kendinsin ve renklisin. Seni aşkla yok etmek isteyenlerin tutkularında varsın ve bunu yaşayabiliyorsun. Bu mücadele etmesi zor bir enerji ama seni güçlendiriyor. Bir geceyi kelimelerle doldurdum yine. Tıka basa yazılara doldurulmuş duygularımı yakıp da, bir sıcaklık olup kaybolabilsem bir sevginin aldırmazlığında.

Sevgilerimle,

Erdem Ferit Başkaya

26.09.2004
İzmir

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home