İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazartesi, Ağustos 20, 2007

Bir Yalnızlık Vardı, O Da Adında Kaldı

(19 Ağustos sabahı odamda masa üstündeki kağıda aldığım notlar sığmayınca, diğer odaları temizleyen otel görevlisinden sürekli kağıt istemiştim içimin sesine)


Dün dört kadeh beyaz şarap içtim. Kadıköy otobüsünün bir an önce otelime beni bırakmasını istiyordu uykulu gözlerim. İstanbul gecelerin hakkını veren bir şehirdi. Sanat Restoran’ın terasında kalabalık beni köşeye sıkıştırmıştı. Ne heyecanlı bir kovalamacaydı Beyoğlu. Sokaklar sanki yaşamak isteyenleri kavuşturmuştu. İhtimalleri cömert bir şehrin farklı bir çekiciliği vardı. Beni çağırıyor gibiydi. Kıyıları sevgi gibi karşılıklıydı boğazın. Boşalan bir kadeh gibi doluyordu otobüsler hayatla. Beşiktaş’a geçmek için Üsküdar vapurunu bekleyişimden bile sırlar geçmişti. Ağaçların gölgesinde insan yalnız hissetmiyordu. Rüzgar umut verici esiyor, mavi bir sevgili gibi sokuluyordu. Bir yedekmişsin hissini vermiyordu kızlar. Herkes yaşamak için uyanmışçasına çıkmıştı sanki. Otelim Kadıköy’ün kalbindeydi. Duvarlarım beni bu güzel şehre bırakıyorlardı. İçimdeki duyguların tutsağı hissetmiyordum. Kahvaltı yaparken gelip geçenleri izleyişimde, bu şehre yeniden dönmeli miyim diye soruyordum kendime. Tekrarımdan vazgeçmeli miydim? Bu şehirde hayat onu yaşamak isteyenlerin miydi sadece? İyi ki beni mutsuz edecek düşüncelerden kendimi bu içten teselliye atmıştım. Otobüs yolculuğunun yorgunluğuna değmişti kendimle buluşmam. Artık kalbim aldırmıyordu kimlerle bu şehre konuk olacağına. Onu adına teslim etmiştim bu hafta sonu.
Öğlen saat 14.00 otobüsü ile dönecektim İzmir’e. Çıplaklığım ve yatağım benimdi. Kelimelerim rahatlamıştı. Bundan böyle bir sevgiyi anlatmak zorunda değillerdi. Birazdan otelin lobisine kahvaltı yapmak için ineceğim. Yalnızlığıma bir hayat beğeneceğim. Yaşamak istediklerimi kendim için seçeceğim. Sevilmek için ısrarın yalnızlık olduğunu anlamıştım. Duşun suyu günaydın derken, aynada suskun bir yansımam vardı. Bir öykünün başlangıcı olduğumu hissetmiştim. Güzel şeylerin sonunda da ben vardım. Artık sevmek kadar hafiftim. Yeni bir gün kadar dinçtim. Bu şehre kulak vermeliydim. İnsanın içi gibi hiç durmuyordu. Güzel olan her şey İstanbul’u yalnız bırakmıyordu. O kadar kalabalıktı ki, yaşam kadar yakındı insanlar. Gelip geçmeler rastlantı tohumlarını ağırlıyordu gizem bahçesine. Bir seçim değildi göz göze gelişler. Ayrılışların bekleyişi yoktu. Takdir edilen hürdü. Davet milyonlarındı. Kıymetini bilebilir miydim bir bakışın? Adım ihtimalini bulabilir miydi bu şehirde? Bir kayıp masal düşürmüş müydü tarih bu canım şehre? Gönlün sultanları nerde? Deva mıdırlar hükümsüz bir derde? Senin olsun yaşamak istemediklerin, yakında kapını çalar yaşamak istediğin.


Mobilyalara bakılırsa otel benim yaşım kadar eskiydi. Desenleri bizim yazlıktaki kanepeninkine benziyordu. Odam oldukça temizdi. Kahvaltı salonunda kendim için güzel bir ziyafet hazırlamıştım. Çayımı hayatın tadında yudumlarken etrafımı izliyordum. Yan masada Fransızlar vardı. Ne güzel olurdu, ihmal etmemiş olsaydım içimin gözü gibi baktığı bu dili. Düşüncelerim konuşmak isterken, devamını getiremeyeceğim endişesinde vazgeçtim seslenmekten. Güzel bir kahvaltıdan kalan boş tabaklarımı yaklaşan garson kıza uzatmıştım. Gülümsememiz kadar insandık. Bir teşekkürde dokunulmak ve içtenlikle cevap vermek. Ne de güzel bir masaldık. Pazar keyfimde ekmek paralarını kazanan bu insanlarla Aden Otel’de buluşmuştuk. Kahvaltımı yaparken fark ettiğim hoş bir garson kız daha vardı. Ekmek almak için masamdan kalkışımda o ekmek yerleştiriyordu. Affedersiniz diyecek kadar yaklaşabilmiştim. Birkaç dilim ekmek alıp uzaklaşışımda üzüntüleri olduğunu gözlerinden okuyabiliyordum. Mutsuzluğunuzun adı nedir diye soramadım. O zihnini meşgul ederken, ben masama dönmüştüm. İlk geçişinde düşünceli haline dökülen saçlarını ekmek yerleştirirken toplamıştı. Beyaz gömleğinin güzel omuzları sakladığı belliydi. Çıplaklığı da kalbi gibi gizliydi. Güzel olanla tıka basa dolmuş, iyi günler diyerek kalktım masamdan. Masa örtülerini değiştiren erkek bir garson iyi günler efendim diye uğurladı beni. Efendim kelimesine takılmıştım. Bir gecelik otel parasını verdiğim ve bir gün konakladığım için efendi olmuştum. Bir selamlaşmada bile mesafe girmişti aramıza. Hayat nasıl bir oyundu? Dün Temel, Cevahir Alışveriş Merkezi’nde, Mado’da oturmuş dondurma yiyişimizde masanın üstü kalabalıklaşınca, garsonlara şurayı toparlasanıza, öyle bakıyorsunuz diye yaklaşınca farkımızı anlamıştım. O neden kariyerinde yükselmiş, ben neden gerilerde kalmıştım ayırt etmiştim. Onun gibi olabilir miydim, olamazdım. Ferit İstanbul’a gelmesin, onun için İzmir daha iyi deyişinde belki de haklıydı çünkü ben gülümsemem kadar insandım. Hayatıma karışanları da öyle karşılıyordum. Gerektiğinde can yakamıyordum. Çevremi iyi günler, günaydın demeden geçemiyordum. Kalemim susmuyor ama bugün hüzünlü değil. Yarın ben de kaybettiğim bir kızla yeniden doğacağım. Doğum gününü kendiminkiymiş gibi kendi başıma kutlayacağım. Benim bir psikoloğa değil, yaşamaya ihtiyacım vardı. Benim şehirlere sözüm vardı. Tekrarımdan uzaklaşmış, kendime bir armağan sunmuştum. Yol yaşamak istediklerime sapıyordu. Bugün aynaya yansıyışımı sevmiştim. Sevdiklerim artık özgürdü. Birazdan odamı toparlayıp inecektim resepsiyona. İstanbul’a gelme kararım, beni iki sıcak tebessümün konuğu yapmıştı. Unutulacağını bildikleri için, adlarını israf etmemiştiler. Sahne dönüşümünde misafirlerini tüketirken, zaman oyunculara replik yetiştiriyordu. Hayatımda bir ten eksikti, aldırmıyordum. İstanbul gözlerimin kapanışını anlamıştı. Mavi gibi duyumsanıyordum. Kız Kulesi, seni seven bir kızla dön dedi merhabama. Kalbim iki kişilikti. Aşka adımı ayırmıştım. Kalbim sessizlikti ama bir kız bir gün en güzel kelimelerimi yine seçecekti. Bir gün bir kız birlikte güzel bir kahvaltının kıymetini bilecekti. Yolculuklarımda bir gün omzuma başını yaslamak isteyen, daha fazlasına dur diyebilen, beni kalbimin onun için atışlarında dinleyen, diğer sesleri bana olan sevgisinde susturan bir kız yol arkadaşım olacaktı.


Uzak yakınlaştıkça katılırken bize
Hayatta yol alacaktık göz göze
Ne gerek vardı daha fazla söze
Yaşamak bir dize
Sevmek armağan size
Katılın bir nebze
Unutmayın siz de bir gün olacaksınız teyze.


Bir armağan gibi yaşamalıyım, sevişmeliyim, konuşmalıyım, duraksamalıyım. Açılmak istercesine saçılmalıyım, katılmalıyım, yazılmalıyım. Söz verircesine saklanmalıyım, beklenmeliyim, tutulmalıyım. Sevdiğim kadar sevilmeli, kıymetim kadar bilinmeli, adım kadar sorulmalıyım çünkü ben yaşam düşürdüm gözlerime. Kalbim hep sevdiğimin gittiği yerde. Bir yalnızlık vardı, o da adında kaldı.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home