İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cumartesi, Mayıs 10, 2008

Ngorongoro

Zihnimin yaklaştığı bir sakinlik kendi halimde oluşum. Yalnızlığımın keşfi kendime biriktirdiklerim. Dönüşümlerin kutlandığı kaçınılmaz ölümü gereksinen bir yaşamda, huzurlu varoluşum. Uyanışları birer hikaye olan insanların karşılaşmalar için hazırlandığı bir günde, televizyon karşısında National Geographic Kanalı’nın gözüyle uzandığım, parçası olduğum gizemde, hüznün keyifli aslanlarının Ngorongoro’da krater düzlüklerinde sırtüstü yatışlarını izledim. Annesini yitiren bir gunu yavrusu ve yavrusunu yitiren bir anne gununun bakışlarında ben de zaman diliminin ayrıntılarındaydım. Şaşkınlık sürüsünün hayatta kalanları kalabalığın içinde nefes alışılarınca teselli ediliyorlardı. Geçmiş yaşadığım ana yerleşirken, zihnimde şekillenen benim sırrımdı. Hiç söylenmemişin koruyucusu sözlerin sabırsızlanıyor mu? Sessizliğin, hayran kaldığın gece gündüz buluşmalarının çocuğu olarak doğduğun günden bu yana senin mutluluğun. Sessizliğin kadın. Sana yansıyanda misafir olan gelip geçenlerle ayrılığın, gözlerini kapayışlarına taşıdıkların. Biriktirdiklerinden miras kalanda sen hep bir parça eksik olacaksın. Sen yaşadığı ana sahip çıkan değerli bir yalnızlıksın. Bu keşfin gün batımında derin bir nefes aldın. Bu keşfin gün batımında orman derin bir saklanış. Bu keşfin gün batımında hissettin şehrin akıp giden sokaklarına sığışan esrarı. Karşındaki kadından daha cesur olabildin mi? Sunulmamış kelimeler yalnızca sana anlatır. Bakışların ele geçirebileceği tek duygu özlemdir. Bir yığın can, bir yığın ten suskunluklarına gizlenen. Bir yığın cümle boğazında düğümlenen. Tayland’da mercan resiflerini terk eden kara parçasındaki eski bir Budist tapınağının kalıntıları arasında dolaşan sesler ay ışığıyla baş başa iken aynama bıraktığım yüzüm yanı başında bir kadının çıplaklığını görmek istedi. Tanık olanın göz bebeği yaşam. Sakinlik sana sokuluyor. Hiç konuşmamasını istediğin bir kızı mı aradın göğsünde? Yüzünü okşayan güneş kadar mı sevmek istedin dokunuşunu? Ruhun Ngorongoro kalderasındaki serval yavruları gibi yerinde duramıyor muydu? Fuleleri ölümlü bir sıçrayış fotoğrafından mı ibaretti bu kıymetli ömür? Aynı atmosferi soluyan bir selam rüzgarı bağrıma basışım. Ürperişim sahip çıkıyor yıldızlarına. Güneşi uğurlamayı seven bir adamın dünyasında toprağın kokusu var. Saçlarında ellerin seni sana veriyor. Odandaki dağılmışlığın takıldığı nesnelerde de insanın emeği var. Geçen zamanın kalıntılarında dolaşan bir arkeolog gibisin. Gün ışığına çıkan kendinsin. Kendi kendini kazan bir yalnızlıkta bulduğun bir kadın düşlerin. Bakışların anlattıklarından fazlasına izin yok bu büyülü suskunlukta. Birbirine sarılmaktan başka çare yok. Düşüncelerine bastırabilirsin yalnızlığımı. Sırtımı sıvazlayabilirsin üzerimdeki giysilerden bir an önce kurtulmak istercesine. Tüm seslere direnebilirsin. Ne ilginç değil mi karanlığımız? Ne kadar muhteşem aydınlığımız. Elinde bir bardak suyla bir kenara çekilişin benim olduğunda seni yalnızlığıma kaçırırım. Sen bilmesen de olur. Suyun yüzeyi karşıya varıyor. Bir çocuk etrafta koşuşturuyor. Yeni doğan bir gunu yavrusu Tanzanya’da ayakta durmaya çabalıyor. Tehlikenin notalarını omzuna yaslamış bir kemancının mekanı gezdiren darbelerinde, yaşamın ne kadar güzel olduğu besteleniyor. Yeni açmış bir çiçek gibisin. Yaklaşmanın derdinde de keyif var. Yazdıklarıma vuran bir ışık gibi oyuncuyum yalnızlığımda. Her kadın bu değerli yalnızlığa katkı. Yalnızlık hayatın en güzel armağanı çünkü yalnızlık sana gelen Ngorongoro, çünkü yalnızlık gözlerine kapayışına bırakılan Tayland, çünkü yalnızlık içinde yer ayırdığın misafirlerin için bir keşif bahçesi. Gülümsemeni bu kadar güzel açtıran yalnızlığın mı? Yalnızlığın özgürlüğün mü? Piyanonun tuşlarına basan piyanistin ardında kaldı geçmişe sitem. Elinden tutan bir kadının tercihine bırakılmış kadar narindi parmakları. Çözülmeyi sıyrılıp gidişine veren bir kenetlenme, parçası olmak kadardı. Parçası olmak kadar kısayız. Parçası olmak kadar bütüne katkıyız. Bana bırakılmış paylaşımlara teşekkürü borç bilen bir sevgi beni yaşlandıracak. Ayrılmasını bilmek yaşamın anahtarı. Kapılarından geçtiğin adım okyanusunda sonsuzluk hissi içini kurcalayacak. Adını Tanrı koyacaksın belki de içinin. Ngorongoro’da bir serval yavrusu aramızdan ayrıldı. Mutluluğu leoparın ağzındaydı. Karanlık doğanın çizgilerini ortaya çıkarırken parçasıyız geçici birlikteliğimizin. Bir aradayız ama acımasız değiliz. Bir aradayız ve dengedeyiz, bütünü kendimiz sanmadıkça. Tanrı parçasını biraz da başkalarına verdi. Bir parçamsın diyebiliyor musun, öyleyse sen de seviyorsun. Öyleyse sen de sevgilisi oldun gün batımlarının. Belki de sen de Ngorongoro’nun adını ilk kez duyuyorsun. Çıplak ayaklarının yere basışı kadar sevdim ufku. Sana izin veren bir yalnızlık düşlerim. Koluma dokunursan, başımı yavaşça kaldırışıma kabul ederim sessizliğini. Dudaklarına bırakırım her yanlışımı. Başkalarının doğrularını duymaz olduğumuz bir anda karışırım saçlarına. Sessizliğinde Tayland’da kayalıklarda elindeki kaya parçası ile midye çıkaran makak maymununa olan merakı ve sevgisi olan bir adam kollarındayken sen de farklı dünyalarda olabilirsin. Bir parçasıyız hayatın, marketten bir file sıkmalık portakal alışımızda. Bir parçasıyız elimizdeki alışveriş arabasını itişimizin geride bıraktığı rafların. Tayland’da binlerce yengecin eleyip sabırla küçük kum kürelerine dönüştürdüğü çamurun gel gitlerce tertemiz bir başlangıca dönüştürüldüğü kumsalın bir parçasıyız. Bir parçası olduğumla barıştım. Ayrılanla yok kavgam. Ayrılanın boşluğu bir davet. Elin uzanmasını biliyorsa sevgi doludur. Elinin uzandığını yaşadım. Ngorongoro sizce de büyülü bir fısıltı değil mi? Duymaya ne dersiniz?

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home