İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Şubat 24, 2013

Gizli Saklı Zamanların Sessizliğinden Yolunu Kaybetmiş Öyküler

Sessizliğin dansı uzayıp düşüncelerimi yol aldırmakta. Bana kadar uzanıyor rast geldiğim belirsizliğin ışıltısı. Harmanlandığım karanlığın içinde varmak üzere olduğum evimle, geride bıraktığım , kavuşmalarından  koptuğum loş  maki örtülü eğimler arasında akan yola teslim olup kendi hikayemdeyim. Yaşamakla yazmak arasında derin bir uyku söz konusu. Düşlerden hatırlanan , varlıkları uyandırılmış sözcüklerin eksikliğinde kalan o kadar çok göç var ki. Oradaydılar. Oradaydık. Orada olacaklar. Oradan geçecekler. Orada bir sessizlik var kavuşmaların sırrı. Orada bir müzik var, ötesini hissettiren. En dipten, en derinden, en beriden, en uzaktan bir birliktelik karmaşası var insanı dizelere getiren. O ihtişam, o hatırlama, o dona kalma , o bakış ve o karanlık. Ay ışığında hoş tutulan o yaşam yolunda. Her şey yine de yolunda acısı tatlısıyla. Durmak da güzel, ilerlemek de. Hayranlık uyandıran yaşam ve zaman koridorunda bir damla göz yaşı gibi insanın yanaklarına dokunan küçücük sevgi öyküleri. Yağmur damlaları gibi küçücük. Seni seviyorum diyebilmek kadar kısacık ve sıcacık. Ölmek kadar uzak, yaşamak kadar yakın. Yolda olmak coşkusundan yolcu edilme olgunluğuna erişmekteyken insan göz yaşlarında hem sevinci hem hüznü içinde saklıyor. Gözlerinde saklı sessizliğinden, yere basan çıplak ayaklarından, içinde dolduğun boşluktan, dualarını farklılaştırdın. Nefes alıp verişlerinle bir kısrağın başını okşadın, sıcak nefesini hissettin. Bir kedinin kendi değerli zamanı içinde simit olup, hayata ve varlığına olan kaygısız saygısını hissettin. Yavaşlamak, yeri geldiğinde duraksamak, olduğun yerde olmayı hissetmek, beklemek  ne güzel. Oradaydık. Oradaydı. Annem oradaydı. Babam da orada olacak. Bir gün ben de orada olacağım. Buradan oraya, varlıktan yokluğa, zamandan sonsuzluğa, seslerden sessizliğe, hatırlanandan, unutulana, en yalan yalından en karmaşık gerçeğe geçişte nerede dursa sözcükler, içine doğacak birliktelikleri. Kısa bir arada bir araya gelen tüm yaşamlar ve sözcükler bir tebessümle deşifre oluyorlar. Kısa bir aradan sonra…

Pazar, Şubat 10, 2013

İnteraktif Sonsuzluk

Renklerin , seslerin, şekillerin, sahnelerin oyun arkadaşlığı beni oyalıyor. Zihnimde resmoluyor birliktelikleri, iç içe geçişleri, karışımları, eklenip, ayrışmaları. Bir sahne belirsizleşip, bir başka sahnenin içine nüfuz ediyor. Soluklaşandan belirginleşene, arkada kalandan kendini ön plana çıkarana, her şekil , her form ve formsuzluk bir kahve falından ayrışmaya çalışan gerçeküstülük gibi kendini, ifadesini arıyor. Kendini bırakmak isteyen renkler, sözcükler tutsak dizimlerinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Müzik akışkan ve kışkırtıcı. Neden resim kışkırtılmasın? Neden dokunuşların sözcükleri kendinden tuvale, kağıda bir zemine , bir yüzeye , bir belirsizliğe saçılmasın? Saklı  keşifler, saklı yollar bir adım ötede. Aşırı düşüncesiz bir resim olabilir mi? Doğaçlamanın temellerindeki kendine yönelen pratikten özgürleşmenin arayışlarında insan yeni bir akış bulabilir mi? İnsan kendini nasıl yanıltabilir? İnsan tekrarlarını nasıl kandırabilir? Renkten renge giren bir karışım, bir söz karışıklığı nasıl farklı bir renkle doğabilir geçmişinden? İzin vermeli elin zamanı an-lamasına.Andan ana akıp, an-sızın karşımıza çıkmasına bize bizden geçmesine. Zihnim hep seslerle dolu. Gözlerimi kapayışımdan dönüşümler, evrimler, çevrilmeler hiç eksik olmuyor. Kendimi yok ettiğimde, sıradanlığıma teslim ettiğimde bu bulamaçla ilişkim kopuyor, ta ki yalnız kalıp, içimle içimdekini kovalayana dek. Dans ederkenki bedenimdeki hareketsizliğe , kaskatı kesilmişliğe inat içimde dans eden şekiller, formları dışavurumu için bedenimden çizgileri salıvermem gerekli. Başlangıçların ardı gelir. Resim de bir başlangıcın sonlanıp da, izleyenini bekleyişi, karşılamaya hazır oluşu, kendi içinden , kendinden bağımsız yeni bir başlangıca özlemi değil mi? Bir araya getirip de, bir arada tutamama sanatında rastlantının formunu ne ilk keşfeden ne de son keşfeden olacağız. Keşifler beni çağırmakta biliyorum. Bir ifadesi olmalı. Bir yol var o çağrıya. Seslere, sözcüklere ihanet edip yaşama kabul görüldüğü şekliyle  sadık kalırken, tuvale, kağıda  ruh düşümüm gerçekleşmeyecek. Sessizliğime sataşan ışığın çırağı olabilseydim. Kendi okulsuz keşfimde, kendime ve ifade arayışıma yaklaşıp, uzaklaşarak, renkli bir oyun içine düşmek ne de güzel olurdu. Anlamın ortak mesafesindeyiz. Yakınlaştıkça detayda, lekelere dönüşüyor resim. Daha derinde bir bütün, bir aynılık-farklılık söz konusu. Nerde durduğumuz, ne kadarını gördüğümüzle bizi bağlıyor. Yakınlaşılanı ele alırken , yakınlaşanı da unutmamalı. En uzakta da resim bir başkasının olmaktan çıkıp da kendi tasarımlarımızın , tahminimizin bir beklentisine , bir noktaya dönüşmekte. İzlyenin hareketine göre kendini dönüştüren bir resim hayat bulabilir mi? Matematiğin ve duygunun imkanları çerçevesinde bir davet, bir ifadeye ortak oluş. İnteraktif bir resim, interaktif bir gerçeküstücülük. Gerçeğin  kendi oyun alanında birçok kişi tarafından çekiştirilip de gerçeğinden koparılması. Kopuk , uçuşan formlar, sözcüklerin rastlantısında ilkinden sonlanan yeni bir kavuşma , yeni bir düş, yeni bir gerçek sayfası sürekli çevrilip, hikayeleşen, kahramanlarını davet edip, uğurlayan, zamandan zamana eklenip, zamanla katılımcı sonsuzluğuna uğurlanan bir dilim lezzet-çizerlik. Saçmadan sapan, bir yola çıkar mı?

Eninde Sonunda

Sözcükler birbirlerine rastladılar sessizce. Kendince duydun akıp giden yaşamı. Kendince aktarmaya çalıştın ya da hep aktarmak hevesinde oldun. Susmazsan hayata kendini unutturmayacağını mı sandın? Yağmur da susmuyor. O andaki pencere, o andaki adam, o andaki soluklanış. Sanki vedalaşmaya daha zaman var gibi. O anın içinden tek sen geçmiyorsun. Ayrışmış zamanlar, ayrışmış insanlar, ayrışmış çıplaklıklar. O utanç bütünlüğünde sessiz dağılmış sözcükler. Yalnızlıkların içinden hep birlikte geçen yüzler. Ölümden payına düşen yaşamda sesler ve sessizlikler. Hikaye sözcüklerle kaplanmakta. Her an karşına çıkmayı bekleyen, zihninden yakalanmadan  kaçıp giden , yakalansa da unutulan sözcükler, insanlar. Tek ortak yönümüz farklılığımız. Farklılığımızın sonsuzluğunda karşılaştığımızda göz göze geliyoruz. Asla adını unutmayacaksın. Adlar, sözcükler, sesler sensiz kalsa da kimsesiz kalmayacak. Senden başkası yok, ama senden başkaları var. O yüzden sana adını koydular. Kendinle baş başa kalman sana kendini hatırlatıyor. Arada adsız kalmak, arada sonsuzlaşmak. Her arada hep bir arada sonsuz. Senin adında derlediklerimi düşündüm, yalnızlığıma koydum. Bir Miyazaki çizgi filminde kocaman gülümseyen dalgalı saçlı bir kız oldun. Akıp, koştun renklerle. Seslerle havalanıp şarkı oldun. Bulutlarla genişleyip, güneşle geri geldin. Engin bir mavi, kara bulutlarla bezeli kasvetli bir gökyüzü hepsi güzel kılıyordu hayatımı. Yerde ne olup bittiğine eğilip bakan ulu ağaçların altından yol almak içimde yaşama dair merak uyandırıyordu. Tıpkı adım gibi sözcükler de eksik ifade etmede. Sadece kışkırtabiliriz, sadece ayartabiliriz, sadece karıştırabiliriz duyguları ve gerçeği. Hiçbir zaman tam olmayacak sesler ve görüntüler. İçine bir taş düşen su gibi , zihnine bir sözcük düşen insan gibi sessizce , huzur içinde dalga dalga yayılacağız evrene. Hala küçük bir çocuk gibi taş atmaya yanaşabiliyor musun  suya? Suya sabuna dokunmaz derler. Sen de öyle mi yaşayıp gidiyorsun? Resmin, filmin, yazının, fotoğrafın ve yaşamanın ne farkı var? Taş devrinden bugüne değişen ne var? Hayata fırlatıldığında düştün evrene. Düşmeden duramazsın. Düştüğün yerde kalamazsın. Kendini fırlat. Kolunu, bacağını fırlat. Yaşam almaya zaman olmalı hala. Bir köşe başı, bir melodi, bir renk, bir tebessüm insana iç çektirebilir. İçe içeyiz hayatın sürprizleriyle. Koşa koşa varılmış bir sokak başından da uzakta olabilir günbatımı. O kızıl bulmaca gözlerini kışkırtabilir. Kanında bir donma hisseyle birkaç adım daha koşabilirsin. Gözlerini kapamak ve günbatımını içinde yakalamak ve salıvermek vazgeçmek değil. Bir köpek sokulabilir ıslak, sevecen burnuyla ellerine. Gözlerinde sana adının olmadığını anlatabilir. Oradaydım, geçiyordum, senden adsız diyebilir. Biri ona adıyla seslenene kadar, biri ona adıyla seslenmese de kendinde adsız. Bir yaşam köpeği sokakların sürprizlerinden beslenen, günbatımlarına havlayan. Herkes gibi benim de adımla başım belada. Adın varsa tutsaksın sisteme. Artık adın da yetmiyor ayrıştırılmana. Artık bir numaran var. Korkularının vatandaşlık şifresi. Zamanında orada, işinde  olacaksın. Hiçbir zaman zamanında hayatında olamadın. Aklın karıştı. Sözcükler zihninde yolculuk halindeler. Kalabalık bir şehir, kalabalık bir zihin, boş bir kadeh, boş bir sayfa. Dolu bir kafa. Garip ama pişman değilim. Sadece geç kalmışçasına telaşlıyım. Kedilerimiz telaşlı değil. Rüzgarlı bir tepeden hayata aldırışsız bakarken kulak kesilmiş anı ve rastlantılarını bekliyorlar. Sözcüklerden bazılarını akışlarında durdurdum, alıkoydum. Dağılmadan, o anda bir aradaki ifade oluşlarına tanık birkaç sıra dışı anlama kendi anlamlarını eklediler görünmez geçişlerinde. Ne kadarını ne kadar görebiliyoruz? Ne kadarını duyabiliyoruz bize seslenen sözcüklerin? Hayat gibi akıp giderken aralarında sessizlikler var. Dolmak için boşluğa ihtiyaç var. Olmak için ayakların iyice yeri tanısın, seni eksin olduğun yere. Göğsünü ve göğü gere gere açıl, hisset. Ne kadarısın sonsuzluğun? Zerre kadar önemi yok deseler de, bir zerre sonsuzluktu rastlaşmak. O zerreden bakınca göz göze , bir sonsuzlukta beraberce yaşlanmak Sıcak bir yatak, birbirine değen çıplaklığımız, hikayelerimize uyanmak üzere uykuya dalışımız bir ara zamanda. Bazen iki arada bir derede kalsak da, ayrı ayrı nefes alsak da kendi ahir zamanımızda zahir yol alıyoruz. Varlığında şüphe olmayana var oluşuyla şüphe katan insan ölümünü Hak etmeye çalışıyor. Anlatmak zaten zor; anlamak ondan da zor. Sözcüklerin değil de insanlığımızın  imkansız kıldığı anlam akıl karıştırıcı bir oyun alanı. Oynamak istesek de, istemesek de uyanmanın harikuladeliğinde iç içe, göz gözeyiz. Rast gele diyelim en son sonsuza dek.