İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Mayıs 07, 2006

Biraz Önce Piyanist Filmini İzledim

Biraz önce Piyanist filmini izledim. Ruhumda öyle izler bıraktı ki. Yere yatırılıp kurşunlanan insanlar, balkondan aşağı atılan yaşlı adam, bir namlunun, soğuk ağzındaki ölüm öpücüğünün dokunduğu bedenlerde, bir sevenin dudaklarının sıcaklığını kaybedişi, bende o kadar izler bıraktı ki. Tüm yaşamını yitirmişler ve acı çekmiş olanlar için bugüne kadar hep farklı duygular ile dinlediğim Chopin’in çok sevdiğim piyano ezgileriyle yolculuk ediyor, onlara şefkatle gülümsüyorum. İçime dolanda insanlığımı sorguluyorum. Nice film çekildi bu vahşet üzerine. Her birinde insan bu inanılmaz çılgınlığın anlatılmasında, vahşet kelimesinin yetersizliğini görüyor. Okuduğum savaş dönemi yazarlarının bir yürek dolusu kelimeleri o kadar anlam kazanıyor ki. Var oluş parmakların gezintisinde açan seslerde, ve hiçlik gözünü kırpmadan ölümü çeken aynı elin utanç parmağında.
Böyle bir insanlık deneyiminden kurtulmuş bir toplumun, Filistin halkına hoşgörüsüzlüğünü de anlayamıyorum. Bir Alman için de güzel bir kadın değil mi hayat, bir Yahudi için de? Bir insan bunca nefret sonrası nasıl sevişir sevgilisi ile, evine dönüşlerinde? Bir ölüm olup gezerken nasıl sevgi olur kapıyı çalışı? Anlayamadığım o kadar çok şey var ki. Kendi çağımı da anlayamıyorum aslında. Anlamadığımı haykırıyorum ama yalnızım kendi çığlığımda. Bu sesi tarihten koparıp yaşıyorum ama çoğu kulakta sessizim. Neden o lanet olası paltoyu giydin sorusunun cevabı ne kadar da doğal ve içten, çok üşüyorum diye. Ben de çok üşüdüm o sahnede. Ben de üşüyorum çağdaşlarımın çaresizliğinde, açlığında. Bu kadar çarpıcı olmasa da, Naziler kadar acımasız yoksulluk, tutacak konservesi olmayan ellerde. Chopin’i dinliyorum. Bir kız, her halde seni seviyorum dememiş olmalı genç askere, yoksa nasıl bir kalbi öldürebilir? Bir salatayı paylaşabilmek coşkusunu tadıyor insan, piyanistin Alman subayının merhamete sarıp getirdiği ekmek ve reçeli yiyişinde. Birbirini ve yüreklerinin yakınlığını kavrıyor insan şükrederek.
Düşüncelerim denize gitti ve baktı gözyaşlarının ardından. Bebeği ölen kadının, bunu nasıl yaptım sorularının bitmez tükenmezliğinde, bir annenin duygularını sarındı ruhum. Annem de var, müziğin içime sızışlarında. Chopin’i dinliyorum. Seni seviyorum hayat diyorum, seni seviyorum anne. Sevdiklerin ölüme giderken seçilmiş olmak hayata ve yürümek! Yürümeliyim ve kaybolabilmeliyim daha bir çok ezginin sımsıkı kucaklamalarında. Bir kucak ekmeğin sıcaklığının ardından koşar insan, bir dokunuşun anlattıklarının peşinden ve bulamasa da teşekkür eder içinde hissettiğine. Sınırlarımız olsa da biz sevgiye doğduk. Geleceğin çocukları şeker de yiyebilmeliler Nazım Hikmet’in yürekten dileğinde. Büyümeliler ve aşık olabilmeliler yeşile, maviye, pembeye. Kırmızı kan olmamalı, tutkulu dansında. Kırmızı bir sevgilinin dudakları olmalı. Hangi dilde konuşursa konuşsun, bir öpücüğün ıslaklığında anlamalı insanı , tarihini, korkulu gözlerin de ölürlerken, kalplerinde aynı duyguları beslediklerini. Hümanizme daha sıkı sarılıyorum. Önce insan. Kimliklerimi bir kenara koydum yatıyorum, Nazi askerleri yürüyüp geçecekler, ben uyur gibi yaparken. Piyanist bana Chopin’i çalacak, kır çiçeklerini, olası aşkları. Piyanisti dinleyeceğim bir yıkık evin duvarları arasında. İnsandan ne çok şey geçiyor. Babamın düşünceleri farklı. O da kendi gerçekliğinde, ödemesi gereken faturalarla , pazarda bir şeyler satmaya çalışan Yahudiler gibi. Burada ben de bir Nazi gibiyim, onun yalnızlığında. Ama ben de gerçeklere döneceğim. Oyun sahneleri farklı olsa da aynı görüntüler içinde. Gözlerini alıp gitmek ne kadar kolay? Hümanizm bir gün para yok olacak , kâr etmek motivasyon olmaktan çıkacak , herkes insanlığın daha iyi olması için çaba sarf etmekten haz duyacak diyor. Dünya savaşları ekonomik kavgalar üzerine yükseldi. Maskeli baloda kölelik, demokrasi kıyafeti ile dolaşıyor. Chopin boş ver , haydi yatalım artık diyor. İçindeki çığlık idim, bu ezgilere dönüşmeden, hadi iyi geceler diyerek, bir anne sıcaklığını üzerime örtecek gibi vals ediyor. Kimileri Polonya’nın terörüne uyandı, bense bir gün daha bana armağan edilmiş ise, yarın güneşli bir pencerenin ardında uzanan yaşamın güzelliklerine uyanacağım. Hala bir kızın saçlarında, masaya birlikte tabakları dizebilmenin şiirselliğinde, bir ekmeğin dilimlerinde hayat heyecanla koşuşturuyor. Piyanist bana gülümsüyor. Chopin bana gülümsüyor. Hayat bana gülümsüyor. Ben de paylaşıyorum bir yudum ezgiyi kulaklarıma götürerek. İyi geceler Chopin, huzur içinde yat . Beni hiç tanımadın, ama ben sende buldum geceyle sabahın buluşmasını, kendimi.Bir filmin izlerinde sen doldun, sen doğdun, sevgi oldun. Anneme, sana sokulup yatacağım yalnızlığımla. Bir masal anlatıyor içimdeki küçük çocuğa, kalbinin sesi. Kapanıyor gözlerimin perdesi. İyi geceler sevdiklerim.
Tarih atmadığım geçmişimden bir yazı, TRT 1'de izlenmiş bir film sonrası...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home