İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Nisan 02, 2006

Sarmaş Dolaş İzmir Düşlerinden

Yine bir kızın candan kalp atışları olamadık bir başka gecenin hüznünde. Yine öğrenemedi bu aptal yürek nerede hata yaptığını. Gönül gözün de tembel her halde, hala anlayamadığına göre içine düşenleri. Yine ezgilerden ördük yalnızlığı, sıcaklık yine sadece parmaklarımın ucunda bir kelime. Yine derviş olduk bu sanal alemde, arayışlar hala mı nafile bu modern düzlemde? Güzelim İstanbul’da bir vapur ışıltılı, yalnız geçti yalnızlığımı. Boğaz köprüsünde birer inci olmuşlardı gelip geçen arabalar, parıltıları gecenin boynunda hayat ne güzel dedirtiyordu. Güzel olan hep hayata bağlamaz mı, ne kadar yalnızlığı yüze vursa da? Güzel olan hiç anlaşılamayan değil mi? Gizeminde açan acı da güzel olanda katlanılabilir değil mi? Fark edilemeseler de , nice göz ışıltılı gelip geçmedi mi bu güzelim boğazdan tıpkı arabalar gibi? Nice yürek karşı sahillere çarpmadı mı, ışığı yakalamış dalgalarda. Boğaz el ele tutuşmuş olanları da, içindeki yangınla kavrulanları da konuk etti güzelliğine. Ölümü seçenler de onda kayboldu. O hiç dinlemekten yorulmadı İstanbul masalını. Bir tarih gerdanında güneşi koynunda ısıttı. Camilerinin başı döndü sularında. Heybetli, gözlere uzandılar, gönüllere huzur oldular. Ne yalnızlar anladı, ne de birbirine karışmış nefesler akıp giden zaman gemilerini. İzmir biliyorum kıskanmaz seni. Beni uzakları sevmekle suçlar. Ben İstanbul’u terk ettim edeli, kaç kız üzdü beni? Biliyorum bana ah etmedin. Gidişler tercihler, iki aksin arasına sıkıştırılmış. Ne gelişte söz hakkımız vardı, ne de gidişte olacak. Bir aşk gibi geldik hayata, anlamadan ve bir terk ediliş gibi veda edeceğiz. O zaman anlam da kalmayacak, geçmiş gibi. Sırasını bekleyenlerde bir hatıra olacağız, gizemimizden çalabildiklerinde. Kimse İstanbul’u benim kadar anlamayacak, kimse benim kadar sevmeyecek. Kimse benim kadar kandırmayacak kendini, İstanbul’un incilerinde. Sarhoşlar çekilmezler gevezeliklerinde. Bunu İstanbul iyi anlar. Yalnızlığın dozunu kaçıranların çenesi düştüğünde, boşalan hikaye sel olur akar mekanda yakalanan esirlerin daralan yüreğine. Kendince konuşan uğultu olur yorgun kulakların kaçma isteğinde. Anlatır durur yaşanmamış yalanları, zihninden kaçanları. Bu bir inandırma çabası değil aslında. Yalnızların yalanları sevgileri kadar masumdur. Kendince sızıp giderler sızlanma makamında. Saz olur gönülleri, onu en iyi çalan kızların ellerinde. Yürek bir beste olur dillerinde, İstanbul İzmir yanılsamalarında. Sadece gelip geçen arabaları değil, gelip geçen hayatları içine aldı bu gönül. Anlamadığı kızlar gibi gitmelerine izin verdi, hayatın içine. O anda anlayan da , anlamayan da hayata karışmaktaydı. İstanbul kimilerinin kanatları altındaydı, kimilerinin özleminde. Yazarken bir elin gelip de sırtına dokunmayışı ne kadar ağır dostum. Bunu anlatabilir misin kelimelerinle? Anlatamıyorsan kelimelerinin kerameti nedir? Neden yazar durursun, hep aynı hikayeyi? Sana kimse inanmaz. Sen Bodrum’un beyaz kireçli evlerinde hayal görürsün, kızlar içinde dans ederken gerçekle. Onların yıldızlarla boyalı olduğu için beyaz olduğunu iddia edersin çocukça. Herkes senden akıllı, kandıramazsın kalp masallarınla. Çığlıkların içinden kurtulup da karışmıyor Allah’tan sokaklarına. Senin deli olduğuna inanmak isteyenleri haklı çıkarırdın. Kelimelerinde insanlara özgür olduğuna inandırmaya çalıştın. Ne özgür , ne de delisin. Sen bir yürek mahkumusun, düşüncelerini çek dur dostum. Çektikçe çekil geçmişe, zihin yorulana dek. Karanlığın sonu yok, bu bir iç okyanus. Işığın görünmeyen bir tebessüm peçesi, yüzünün karanlığında. Bir dokunuş sızıntısı sırtında. Sadece kendi ellerin var. Alnına dokunanın kendin olduğunu bilmek ile cezalandırdın kendini. Düşüncelerin bir kalbinin olduğunu anlatamadık sevdiklerimize. Sessizliğimizin de kalbinin olduğunu anlatamadık. Sadece bir dokunuş kadar anlaşılmak istedik. Bir hayat gibi geçmek istedik, insanca. Bir inci gibi parlamak, geçilip gidilişlerde. Bir gözyaşı özgürlüğü, bir gözyaşı ıslaklığı, bir gözyaşı masalı, insanca bir direniş, insanca bir sarsılış. İrkilip kendine geliş, insanca. Yalnızlığımın İstanbul’un sularından daha derin olduğunu iddia etmedim. Sadece bildim, insanca. Ben insanca geçtim sularını hayatın. Akışımda ahlaklı ve duru oldum. Bir el beni uzanıp da bulandırsın istedim. Dinginliğimi bir rüzgarla tanıştırsın istedim, benim de içimde oyuncu dalgalar olduğunu keşfetsin. Ben hiçbir şehri anladığımı iddia etmedim. Sadece gelip geçtim. Şehirler kadar yalnızsam, uzaksam, yalancı sokaklarım boş bil istedim. Bir ayak sesini hatırlayan adamın birinin ölümünde, dua edenler ne kadar anlayabilir göçüp giden gizemi. Mırıldanmalara dönüşen Arapça kelimeler gibi gitti annem. İyi niyetli idik ve yalnız. Mırıldandık, anlamadık, anlatamadık. Bir duaya doldurduk sevaplarımızı, insanca günahlarımızı sırrımıza katıp gittik. Açan sır çiçeklerimizde solan renkleri kelimelerle boyamak istedik çocukça. Kulağa hoş gelen bir müzik kadar masumduk tutkulu sevişlerimizde. Hep yalnızlık en büyük günah diye diye günahkar oldum. Bir başka gece, bir sırla uyanmayacağımı bile bile. Bir nefes içimdeki sırra eğilip de, hayatım demediğinde kim bilebilir paylaşılmak ve açığa çıkmak heyecanını? Üzerime doğan güneşlere caka satarcasına bir sırrın sıcaklığında gerinmek mutluluğundan yoksun kendimce haklıyım çırpınışlarımda. Sudan çıkmış balık gibiyim, akıp gitmek isteyişimde. Bir elin dokunuşu kadar deniz dolu hayat. Bir dokunuşta fırlatılışın, kurtuluşun haberi var. Sen iyi bir çocuksun, sen hassas bir çocuksun nidalarında benim yalnız bir çocuk olduğumu anlatamayacak kadar acizim. Dervişlerin gidiş ve yalnızlık olduklarını anladım. Gözlerim gerçekten bozuk, gerçeküstünü görüyor. Dervişler gidedursun gidişlerin sırrını aradılar.Kayboldular aşk dediler, tanrıyı yalnızlıkla boyadılar. Onlar bir sırra dokunmak isteyenler kadar cüretkar ve bir o kadar masumdu. Onlar bir aşk kadar anlaşılmaz, ve yalnızdılar. Geri kalanlar hep anladıklarını iddia ettiler, onlardan taşanlarda. Kaynayan ruhun yakıcılığından taşanda sırrın hissi vardır. Sır içine düşenle genişler, karmaşıklaşır. Sır tamamıyla paylaşılmaz. Bir kapı aralığından ürkek bakan çocuğun gözlerine düşende büyüyen kadardır. Bir hayat aralığından insana akanda, içeri gelsene diyen sesin içtenliği ve davetkarlığı kadar çekici, yalan ve özeldir. Sır, hayat gibi bir karşı konulamaz baştan çıkarıştır. Başa düşen çekilir. İçi sırlı insanlar, masaldırlar. Uyumadan önce size bir sır vereyim istedim. Belki anladınız yalnızlık içime dokundu. Bu da geçer hayat gibi. Yine bir Öykü doğdu gecemde. Bir Öykü içinde sır olmak istedim. Siz içi sırlı insanlar, benim kelimelerimden kaçanlarda neleri yakaladınız. Ben parçalarım değilim. Parçalanan yürek, saçılanda bir sır kadar açıktır. Ben bildiğimi iddia etmedim. Bilmek istediğim bir dokunuştan fazlası değil. Benim de sınırlarım var. Bazen gözlerim kadar uzak, bazen içim kadar derin. Yanlışlarım sınırlarımı şaşırmak ve karıştırmak isteyiş kadar masum ve küçük. Her içi sırlı insan gibi korunaklı dört duvarım, bir de yatağım var. Penceremin ardında korkularım var. Perdemi güvensizliğimden çekiyorum. Sanki kimse yalnızlığımı çalmasın der gibi kapımı kilitliyorum. İyi geceler İstanbul, iyi geceler İzmir, iyi geceler Bodrum ve iyi geceler yalnızlık. Beni başka bir güne uyandırın. Beni bekleyen sırlar var. İçi sırlı insanların yürekleri çarpıyor karşı zihinlere. Dalgalarım beni aşıyor. Gece beni aşıyor. İnsanca nefes alabildiğimce bu sırrı yaşayacağım. Gidişlerim dönüşlerim. Pervane, sarhoş hayat düştüğü yerde bir başka gece olur. Bir başka kız olur, bir başka aldatılış, bir başka affediliş. Bu Öykü hiç bitmez, dahil olan insanlarca zenginleşir ve hüzünlenir. Neşe serpiştirilir sabahlara güneşle. Bir kız ona sıcaklığını eklemese de yaşıyorum dercesine sıcak beden. İçinde yaşamış olduğu denizler engin, dağlar yüksek, nehirler hırçın, kızlar yıldız. O kimseyi inandıramasa da, içini beyaza boyadı Bodrum’da. Sırlar düş olduğunda, susayıp da yalnızlığınla uyandın mı hiç? Bir sıyrılış çarşafının arasından geceye karıştığında, dudağındaki ıslaklık bekleyişinin bir düş olduğunu yaşadın mı hiç? Her şeyin bir yıldönümü var ama yalnızlığımın yok. O yüzden ona çiçekler almıyorum. Yakında yalnızlığımla Almanya’ya gidiyoruz. Sınırlar ve İstanbul kanatlarımın altında, içi sırlı insanların farklı dilde konuştuğu topraklara. Anlamadığımda en azından kendimi kandırabilirim. Yeterince kelimem yok üzgünüm diyebilirim, bir dokunuş almaz mıydınız? Bu hayat tiryakisinin son çabası alınmaz dendiğinde, kendime gülüp geçebilirim. Saatin koşuşturması hadi artık uyu dercesine gözüme ilişti. Tamamlamam gereken çeviriler varken, yine yenik düştüm günah çıkarmalarıma. Siz aziz ve azizeler hala sıkılmadınız mı, bu günahkar kulun her gün tövbe edip de, aynı Öykü ile dönmesinden? Kendi gibi sıradan ilerliyor. Beni uyandırmayı unutma hayat. Daha yaşanacak çok şey var.

Sevgilerimle,

05/10/2004- İçi sırlı insanlar-sarmaş dolaş İzmir düşlerinden

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home