İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Perşembe, Temmuz 30, 2009

Hayatı Gören Duyar

Detaylar zenginliktir. Ayrıntıya kavuştukça anlarsın yaşamın sakladığı sırları. Bakışlarınla duyabilirsin. Sırlar kolay açığa vurulmaz. Kimse yalnızlığını belli etmez. Bir aradadır da sokaklar, ayrıdır tüm şehirler. Yola çıktığın yerden uzakta, yakınlaşdığın her anda, gözlerinde karşılandığın bir kadının serüvenini merak edersin. Ayrıntılar sabır ister. Ayrıntılar insanı yorar. Ayrıntılar da unutulur. Artık kaybolamıyor musun? Senin için çok üzücü. Halbuki güneş bile yerinde duramıyor. Geceyle daha mı iyi geçiniyorsun? Yazar ayrıntı tasarımcısıdır. Uygun bir sözün var mı der yalnızlığına. Tiryakinin son suskunluğuna dokunulmaz. Ayrıntı suskunluktur.

Hasarlı Uyanışlar

Aldığından verdiğinde doğaçlama duyabilirsin. Söyleyeceklerin vakit mi kaybediyor? Sessizliğine kaç kelime mahkum? Kaç kadın beraat etti yalnızlığından? Kader müebbet olabilir mi? Yaşadıkça süren suskunluğun pusuya yatmış bekliyor mu? Daha anlamlı olana duyarlılığını yitirdin mi? Bu zorlu hayat oyununda dünya görüşün zedelendi mi? Hasarlı uyanışlar, onarılmayı bekleyen parçalanmış anlar. Sabah kalk, traşını ol, ütünü yap, arabana bin ve yola koyul. Unuttuğun bir tekrar var mı diye dön bak ana. Yazık değil mi sana?

(Ludovico Einaudi’den I Giorni parçası eşliğinde)

Salı, Temmuz 28, 2009

Sonsuzluğun dar, yalnızlığın geniş olduğu bir mekanda, odamda şarkılar beni uyutmuyor. Kara kedi zorlu sokaklarda özgür, karanlığı yutarken, ben de yatağıma gitmek üzere ışığı kapatıyorum. Tüm yıldızları birer birer dışarı atıyorum. Artık tek başıma yatıyorum.

Örümcek Kafalı

Gidiş ve gelişlerle örülü bir ağ. Kaçınılmazın yuvası.

Haydi gidiyoruz yarına. Yanına sadece beni al.

Kadınlar hep erkekleri bekletir. Ana an ekletir.

Üstü kalsın. Ona neden sadece hak veriyorsun? Kelebeğin minnacık, masum ve renkli kanatlarının hayattan tek istediği küçük sonsuzluğunda mutluca uçabileceği yeşil bir vadi. Güzel sözler hadi!

Yalnızlık Seni Dansa Mı Kaldırdı?

Hayatında neyin ne zaman olabileceğini az buçuk kestirebiliyor olmak canını sıkıyor mu arada? Bazen aynı gün seni hep o kapıda karşılayıp, sana yatağına kadar insafsızca eşlik ediyor mu? Bazen mi? Bazenler de artık ayırt edilmiyorsa, durup düşünmeli mi? Hazır sıradanlığı ile sessizliğin içindeki aynı adam mısın? Ona unutması için güzel sözler mi ayırdın? Bana biraz yalnızlığını hatırlat. Bana biraz umut elini uzat. Belki cesaret edebilirim kendimi de şaşırtmaya. Biraz daha savur saçlarını. Dans etmeyi hep istemiş ama bir türlü başaramamış bir adamın gözlerinde saklanan çekingen adımlar, kadınların o cömert güzellikleriyle tutkularını çizdiği baş döndürücü piste ayak uydurmaya çalışıyor. Hep kenarda durmak kimin için kolay? Uyanmaya hayat borçluyuz hepimiz. Ne zaman, nasıl ikna olduk sahte konforlu tutsaklığa farkında değiliz. Yine gereğinden fazla mı ciddiye alıyorum ipotekli yarınımı? Geceler de, şarkılar da kurtarıcı olmayabiliyor. Birden bire bir aradayız. Birden bire kadere sataşıyoruz. Tasvirine aşık bir sokak tüm heyecanıyla tepelere kavuşuyor. Günbatımını görmek istercesine en yükseğe ama en yükseğe soluk soluğa çıkıp da, denizin o ışıltılı selamına cevap veriyor. Birden bire fısıldayıversem uzaklara artık size yakınım diye. Birden bire kimsenin bilmediği yerde, içimde karşılıyorum bakışlarını. Hiç dönmeyebilirim geçmişime. Uyanışlarım itinalı değil. Küçükken ben yalancı bir çoban olacağım diyememiştim. Hala kuzuları kurda kaptırmaktan korkuyor olmalıyım. Her büyüyen çocuğa kurtlar sofrasındayız diye öğrettiler. Bu yüzden pekiştiriyoruz sıradanlığı. Hep bizi bulabilecekleri yerden kaçmıyoruz. Bir aradayız. Aynıya kenetlenmişiz. Elleriyle koymuş gibi buluyorlar ruhumuzu. Hakkını alamamış yıllar sen yaşlandıkça senden hesap sormayı bırakmayacak. Dans halbuki sıradışı bir kaçış. Ruhun zamana hiç yakalanmak istemeyişi ve sadece güzel bir kadına izin verişi. Yıldızları karanlığa fırlatan gecelerde biraz sarhoş olsak ne olur? Yüzler dönedursun. Günler dönedursun. Başım dönedursun. Yatağım elbet beni yakalar. Güzel bir şarkı beni düşlere kaçırır. Küçük, sessiz kelime oyunlarıyla gece yarısı oluverdi. Küçük, sessiz ve sonsuz. Hangi hayat olabilir ki onsuz? Yine sadece yalnızlığın hakkını verdim.

(Frida filmi müzikleri eşliğinde, The Departure, La Lorana )

Cumartesi, Temmuz 25, 2009

Kararlı mı olmalıyım? Ona seni seviyorum demek beni korkutuyor. Benimle mutsuz oluşu, ona haksızlık etmemem gerektiğini söylüyor bana. Onun mutlu olma şansını yok ediyor olmak istemiyorum. Çektiği acılarla güçlenip bir gün sevebileceği bir adama sarılacak. Ne istediğini biliyor. Sessizliğim onunla hep konuştu. Sanırım bundan böyle de pek susmayacak. Bencillik yapmayıp, onun aradığı aşka kavuşmasının yoluna çıkmamalıyım.

Hayatın İçinde Kaybolmuş Sahneler

Bir araya getir küçük geceleri. Bir araya getir özlemleri. Karanlığın içine işlemiş şehirler, geçivermiş anlar, yalnızlığını arttırmış insanlar uykuya dalmak üzereler. Hafif bir esinti, arabanın açık penceresinden yayılan müzik, salınan ağaç dalları, unutulmuşluğundan saklanan bir adamın nefes alışlarıyla buluşan satırlar. Aşina olmalısın hayatın içinde kaybolmuş sahnelere. Bir araya getir sonsuzluğu. Seni yaşadım. Ben eve gittiğimde, kedilerin dolaşacağı yerler hakkında, tanık olduğum an kadar yanılabilirim. Saat on ikiyi geçti, gece yarısı oldu. Issız bir kuytu beni buldu. Bir anlamı olmalı bu köşenin. Uğrayanlar var. Kelimeler uğurlanıyor.

21/07/2009 , Tansaş Otoparkı

Sonsuzluğun uğrak noktası keyifli bir anda mavi esen bir rüzgarla

24/05/2009

Çok yazıyor olmak hayra alamet değil.

24/07/2009

Elbette

Her şeyin üzerinden hatıralar geçti. En eski hatırama defter hediye ettiğim zamanı anımsayacağım yıllar gelip de çattığında, beni tebessüm ettirecek bir kadın şu anda neler düşünüyor acaba? Sessizliğimi özlüyor olabilir mi? Ben kollarımda kayboluşunu özledim. Parmaklarım saçlarında çiçek olmayı beklerken, hiç söz hakkım olmadı. Elbette bir anlamı vardır yalnızlığın.

24/07/2009

Bir köşeye sıkıştırılsa da insan, içindeki sonsuzlukla kaçar kurtulur. İçi daralırsa, zaman o anda son bulur.

24/07/2009

Bir Tek Yalnızlığın

Seni yalnızlığından alıkoymayayım. Sen kendini en çok yalnızlığınla paylaşmışsın. Sen yalnızlığına aitsin. Onun dilini konuşuyorsun. Sessizliğinde bir tek yalnızlığın seni duyuyor. İçinden bana merhaba de istedim. Bana bir kez olsun yalnızlığından seslen, beni düşlerine çağır istedim. Bana haksızlığında seni sevmiş olmama küfretmedim hiç. Sen yalnızlığını hiç aldatmıyorsun. Beni sevdiğini gözlerinden duyuyorum da senden duyamıyorum. Oldukça üzücü. Yalnızlığını diğer kadınlardan daha çok kıskandım.

24/07/2009

İzliyor, İzleniyoruz.

Masalar dolup boşalıyor. İzliyor, izleniyoruz. Sessizce etrafıma bakınmak suç değil. Yalnız olanlar da var, yalnız kalanlar da. Açık havada güzel bir canlı müzik eşliğinde keyifli bir yemek sonrası kendimleyim. Yanımdaki masa çok yakın sanki hep beraber oturuyoruz. Genç bir çift. Oğlan kıza dondurma yediriyor. Fulya’nın özlemini duyduğu bir tablo. Su havuza mırıldanıyor. Farklı oyunların içindeyiz. Sürekli, konuşulanın kulak misafiri olmak zor. Peki yürek misafiri olmak kolay mı? Hayat ve hizmetkarları. Yaşamaya hizmet etme mutluluğunu paylaşıyoruz. Onu düşünmeye ara veriyorum. Neler yaptığına dair zihnim boş durmuyor. Peksimet’e beraber geldiğimiz anlar gözümde canlanıyor. Yazdıklarımı okusa, bir şeyleri kaybedince kıymetini biliyorsun der, kendini haklı görürdü diye içimden geçiriyorum. Artık yazdıklarım başıma bela olmayacak yalnız benim olacak. Gülümseyen yüzleri dolaşmak kabalık mı? İnsanları gezinmekten zevk alıyorum. Varsayımlarım hayatın suskun fotoğrafları üzerine. Hikayelerim anlatmıyor. Kelimelerim konuşmuyor. Suskunluk tasarımlarıma konuk yüzler. Eve dönüp yazılarıma gömülebilirdim. Yalnız ve sessiz, seyirci kalmayı tercih ettim. Gloria Jean’s Coffee’de oturdum, düşündüm. Geçen zamanla boğuşan bir adamı kurtarmaya karar verdim. Bir arada olmak bir tesadüf. Herkes kadere ortak oluyor. Her ayrılık yaratıcı. Sıcak yudumlanan caffe latte tadında, ona kızgın değilim. Hayırlısı olsun demek Türk usulü. Etrafa uzanıp küçük parçalar topluyorum. Bir parça da onu katıyorum. Hayat bir parçanla vedalaşma oyunu. Paramparça bir buluşmanın içinden çıkan herkes aslında yalnız. Seçmek ayırt etmek midir? Seçmek tutsaklık mıdır? Yalnızlık da seçimse, özgürlük sorumluluğuna ne oldu? Keyif yaratabiliyor musun? Kelimeler de sıkıldı suskunluk defteri bakışlarından. Doğaçlama kucaklayabiliyor musun kadınsı anı? Konuşulanları duyabilsen daha iyi yazardın. Daha iyi yaşamadıkça, daha iyi yazamıyorsun. Onu aramak istiyorsun, duygularına gem vuruyorsun. Benzer oyunlar, benzer sonlar. Demekki değişmedin. Garson kız boşları aldı. Gözlerinde yorgunluk vardı. Birbirimizden habersiz bir aradayız. Yalnızlığın sosyalleştiği bir ortam. Kapanmak üzere olan bir mekan, kapanmak üzere olan gözler, kapanmak üzere olan bir defter. Köşe bucak hikayeler, yaz mevsimi kadınlar. Yaşadıklarıma iyi akşamlar deme vakti geldi çattı.


Sonsuzluk hücresi, ayak seslerim, kendimi duyuşum, boşluk ve kavuşan mekanlar, bir başkaları, ayak sesi, ayrılış, gece, iniş, otoprak, bunaltıcı sıcak, varış, arabalar, işçiler, farklı hikaye edilen bir hayat kesiti, çalan Romatik Radyo, romantik olmamakla yargılanmış bir adam. İzliyor, izleniyoruz.


Agora’dan dönüşte Tansaş’ın otoparkına uğradım. Üç ayaklı kedimizi aradım. Birçok kedi etrafıma toplandı. Tripod ortalıkta yoktu. Biraz kaygılandım. Etrafı kolaçan ettim. Sonra karşıma çıktı. Ona, market kapanmak üzereyken, alelacele kedi maması aldım. Diğer kediler de heyecanlandılar. Birden etrafımı sardılar. Kedi mamasının ağzını yırttım. Herkes nasibine hücum etti. Üç ayaklı kedimizi kolladım. Ne yazık ki yine onun payına daha az yemek, ne mutlu ki daha çok sevgi düştü. Ona Fulya Abla’na iyi bak dedim. Ayrı olsak da dokunuşlarımız sırtında buluşuyor dedim. Karanlığın içinde bir arada durduk. O sevildikçe bana sokuldu. Hatıralar da o sevildikçe bana sokulacak. Bir başka gün Fulya Tripod’a mama alacak. Sevgi bizi ayıran sokaklar değil, Sevgi bizi birleştiren sokaklar. Tripod kendi halinde yatıyor. Bense ayrılmak üzere onu izliyorum. İzleniyor, izliyoruz. Elimi yıkamama rağmen, balık kokusu parmaklarıma sinmiş. Karanlığın gözleri üzerimde. Kendi haline bırakılmış bir dünya umurunda değil sanki. Seke seke geldi ve park etmiş arabamın önüne zıpladı. Kuyruğunu sallayarak bana bakıyordu ki, atladı, uzaklaştı. Ben de uzaklaşmak üzereyim. Yakınlaşılan caddeler, radyoda çalan La Soledad parçası. İyi geceler Fulyacım. Seni seviyorum. Bana almış olduğun deftere düştü yalnızlığım. İyi geceler Tripod.
24/07/2009

Cuma, Temmuz 24, 2009

Üzüntü ve sevinçlerimde ayrı yeri olan kadınlar.

Sen de anlayamadıklarınla katıl okuduklarına. Sen de al götür beni anladıklarına. Bana beni geri ver duyduklarında. Senden unutkanlığını ödünç alayım. Hatırladığında sana geri vereyim. Kim sözünde durmuş bugüne dek. Sözünü esirgemeyenlerin sessizliğinden miras bir günde içindeyim hayatın.

Kelimelerin kısıtladığı bir ifade. Yalnızlığın sınırladığı bir yürek. Kaçabilen anların özgürlük şarkısı bir kadın. Kimse buluşmalarından kurtulamamış. Unutulmanın kaderi.

Bir arada görünenden seni uzaklaştırdım. Kalabalığın içinden çekip aldım güzelliğini. Sana uzattım suskunluğumu. Bakışlarına yasladım yüreğimi. Artık seni gecelerim seslendiriyor.

Birkaç kelimenin yanına birkaç kelime de sen koy. Birkaç satırda buluşturalım yalnızlıklarımızı. Birkaç günbatımında oyalayalım sonsuzluğu. Birkaç unutulmuş sözün sessizliğinde göz göze gelelim. Sana adını ben hatırlatmasam. Adımız korkularımız. Adımıza dönerken özgür değiliz. Adı olan hatıraların kadınlarının suskunluğunda hala bir yerin var mı sanıyorsun. Adı olan güzel kadınlardan çekiniyorsun. Sana izin verecek mi yalnızlığın? Birkaç kelime başı boş kalmış zaptedilemiyor.

Senin için küçük ayrıntılar sokağında gezindim durdum. Sana küçük bir kapı açtım. Kısa hikayeler içine kelimeler saçtım. Küçük ayrıntılar işte. İnsanı oyalayan küçük ayrıntılar. Sessizlik içine dalan ayrılıklar yumağı şehir. Senin duyamayacağın bir yerde bağırdım sonsuza.

Bir zamanlarımız artık bize de ait değil. Bir zamanlarımızın içinden yakaladık anı. Yaşadıkça geçmişe hediye ettiğimiz ne varsa unutulmaya mahkum. Hatırlandıkça bize direnen, o yüzler. Küçük tebessümlerle tutunuyoruz sessizliğe. Kopup giden rastlantılar. Kopup giden beklentiler. Bir yalnızlık molası daha. Adamın biri oluvermiş çıkmışsın sokağa.

Çarşamba, Temmuz 22, 2009

Değişiyoruz. Unutulandan unutulacaklar doğarken her fotoğraf sessiz bir kadın gibidir. Oldukça kolaymış inat etmek. Oldukça kolaymış peşin hükümlü olmak.

Pazartesi, Temmuz 13, 2009

Bir Tanecik

Birkaç satır ötende yaşanan bir hikaye. Bir masa lambası ile baş başa. Ağustos böceklerinin o çalışkan gürültüsü bir anda kesiliverdi. Güzel parçalar yine benimle. Başı okşanan bir köpek gibi gözlerimi kapamışım.  Kendimi içime bırakmışım. Sevgi dolu hayal etmişim,  günle vedalaşan sokaklarda akan karanlığı aydınlatan, apartmanların ışık salkımlarını. Gecelerim kadar gündüzlerim olsaydı. Gecelerine el konulmamış orta halli bir adamın  zengin penceresini kızıl kuşaklı, rüzgar işlemeli lacivert,kadınsı bir deniz kışkırtıyordu. Sır goncası hayatı severcesine yüreğine gömmüştü yumuk yumuk renklerini. Utangaç açılmıyordu. Ne de cimriydi dudakları. Hani bana bakan gözlerin? Hani kader eskiten yalnızlığın? Hani yıldızlı patikalar? Hani o masalsı, sonsuzluk ormanı? Adımlarına dönmeli kaşif. Yola kapılmalı. Yol gözlerin. Yol gözyaşların. Yol ipeksi kucaklanışım. Yalnızlığın kapısı hep hafif aralık karşılar merdivenleri. Hayat habercisi güvercinlerin adresi ufuktur. Gezgin gülümsemem karşına geçip de elinden tutar. Seni gözlerini kapayışına götürür. Omzumda duyarsın nefes alıp verişimi. Saçlarında çözülür küçük hayat sırları. İzin vermeli sessizliğe. İzin vermeli sevdiğine bağlı yalnızlığa. İzin vermeli okyanusun her damlasına.  Zerre kapısında karşılandık. Bir tanecik uyanıyor. Bir tanecik çıplak ayaklı. 

Nafile

Yol bakışlarına eklendi. Kıvrılıp şehre sokuldukça, düşüncelerine uzakları kattı. Yakını ilerleyen adam karanlığın içine dalıp dalıp çıkıyordu. Farklılıkların da ortak yanları vardı. Aynı kalmış bir gün batımının geride bırakmış olduğu insanlar yalnızlığa akın ediyorlardı. Bir arada olmanın ayrıştırdığı kalabalık akıyordu. Kim kime rastlamış? Kim hangi şarkıyı mırıldanmış? Zamanın en derin noktasında herkes unutulmaya direniyor. Nafile özgürlükler.

10/07/2009

Cuma, Temmuz 10, 2009

Endüstriyel Sorun Tasarımı

Kusursuz bir unutkanlık. Kusursuz bir uyanış. Biri karşına çıkıp da kusura bakma diyebilir. Kimin hayatında kusur mühendisleri yok ki? 

İnsanın başına her türlü hayat gelebiliyor. 

O uyurken düşleri üzerine örttüm. O uyurken geceyle ona baktık. Uyanıp da korkmasın diye sessizce uzaklaştık. 

Şişenin dibinde yaşayanlar garsona seslendiler: "Biraz daha hayat getir!"
Bira bardakları gülümsüyordu. Gece ayyuka çıkmıştı. Tüm İzmir yaşamaktan bahsediyordu.

Yakın Sonsuzluk

Sen yokken senden geçtim.
Biraz yalnızlık kadehinden de gece içtim.
Herkes haklı iken, haksız olmayı seçtim.
Ve birlikteliğimize ömür biçtim.

Ölüm bize zaman ayırmış.
Uçuşan perdenin keyfine diyecek yok.

Yaşam Sana Kelimeler Getirsin

Ne duyduğun ne söylemek istediğimden farklı olacak elbet. 
Yeter ki anlamak için sabret.

Tadında Yokoluşlar

İnsan sevdiklerini gülümserken hatırlar. Ayrılıkların yalnız bırakmadığı anlar vardır. Kıskançlıklardan arındırılmış, tüm saflığıyla korunmuş yüzler kendi hikayelerinde farklı aynalarda yaşlanırlarken, sonsuzluk durup dinlenir. Bazen anlamak acı çekmektir. Özlemek adsız kaldığında özgürlükten bahsedebilir insan. Gözlere tutsaklığın da bir lezzeti var. Tadında yalnızlıklar kadında. Bir aradayız. Birlikte yokoluyoruz. Birkaç satır miras bırakabilmişiz yalnızlığa ve sonrasına, ne önemi var? Sevmek ve sevilmek ana yakışır.

Hayatın Biraz Sonrasında

Hayatın biraz öncesinde karşılaşmıştık, hayatın biraz öncesinde adımız vardı. Biraz sonrasında her şey farklıydı. Biraz sonrası da kalabalıktı. Yarından erken gel. Sana anlatamayacaklarımı yaşadım. Kelimeler benden sana sığınacak. Sen de fazla ağırlayamazsın hayatın tüm gecelerini. Pencereleri neşeli şehirlerde kaldırımlar cirit atıyor. Kimin kaderi misafirperver değil ki? Sen de sonsuzluğun ucundan tut. Sen de yaklaş ana. Hayatın biraz sonrasında ayrı düşenlerin hikayeleri başkalarınca anlatıladursun. Sana yakın denizi, sana yakın caddeyi senden uzak bir yıldız sana gezdirir. Kimi umut bezdirir. Şarkılarla kışkırtılmış bir ruh kendini yansımalarda keşfeder. Sessizlik tohumlarını ancak gözler yeşertebilir. Bakmak duymak olduğunda, suskunluk fotoğrafında sıralanmış, bir aradayızdır. Elindeki kağıt dünün yalancısı olduğunda, biraz sonrasında bir yaprak gibi süzülecek. Kimileri yine üzülecek. Sevinmek de yarının parçası. Özlemek de miras.

Çöl Taneleri

İmkanı kadar düşünebilenler, çorak sokak asaleti, desenli hafıza, imtiyazlı şaşkınlık, tedavülden kalkmış buluşmalar, unutulmuş anların sahnesinde sıkış tepiş bir geçmiş. Biraz dur ve aralarında sessizce yok ol. Görünmeden gezin. İhtimaller sürprizi sever. Zaman ölümün yaşama mirası mı? Seni hatırlayan en son kişi de ölecek.  Sen sen olmaktan kurtulacaksın. Kaderin eksik yanlarında insan olmayı keşfettin. Kader sana bir bardak bira getirdi. Soğuk sana bir şeyler anımsattı. Küçücük de olsa içinde bir sonsuzluk parçası ağırladın. Anlamsız mı? Sen nereden biliyorsun? Öğrenci öğretmenine ihanet etmeli. Tıka basa bilgi, eksik gedik zihin. Yine de herkes yerli yerinde. Bazılarımız ölüme yetişti. Bazılarımız hala sağ salim aklı karışık dolanmakta. Kalıtımsal bakışımız kör topal ilerliyor. Bugün pencerede. Günbatımları sanki aynı. Elbette aldıracağız. Karar vermeden önce de oyun vardı. Gözlerinde oyunbozanlık ettim. 

Pazar, Temmuz 05, 2009

Kadın Çıplak

Çıplaklığını ezbere bilsin istiyordu. Vücudunun dikkat edilmiş detaylarında kendini güzel hissetmek istiyordu. Bir kadın izlendiğini farkettiğinde güzelleşiyordu. Her kadın izlendiğini seziyordu. Ayaklarının yere basışını yaşayan bir adamı hiçbir kadın kaçırmazdı. Kadın bakışları yakalamakta hünerliydi. Giyinmek kadının gündüzüne sakladığı geceydi. Her kadın kendi güzelliğiyle örtünmek isterdi. Erkek bazen kadının bildiklerini ona söyleyemez.

Boyalı An

Dudaklarıyla çıplaklığını çizen ressamı hayal etti. Küçük öpücüklerle ona yalnızlık masajı yapan adamı bırakmak istemedi. Yaşadığı toplumdaki her kadın gibi doğuştan mahremiyet mahkumuydu. Yatak palet olmuş, utancı ressamın tutkusuna karışmıştı. Onu güzel bir kadın olarak ölümsüzleştiren ressama bıraktı zamanı. Bedeni tuval oldu, ona hafifçe dokunarak geçen nazik anları emdi. İçindeki kadın kendini yendi. Yağmurdan sonraki gökkuşağıydı ressam. Elbet bir gün yeniden yağmur yağacak ve ardından da güneş açacaktı.

Deniz Saçlarımı Okşadı

Bugün yüzerken her şeyi unuttuğumu farkettim. Belki de bu yüzden balık hafızalı olmak, çabuk unutmak huzur verici. Hepimiz yaşadığımız anı biriktirdiğimizi sanıyoruz. Hatırlamak aslında bir unutkanlık yükü. Hepimiz farkında olmadan, bir şekilde yaşamaya direniyoruz. Bunları yalnızlığını arşivleyen bir adam mı söylüyor? Yalnızlık başkalarının girdiği hafif aralık bir kapı. Saçların okşandıkça sus.

Sevabıyla Günahıyla Yalnızlık

Gizlendiğimizi farkettim. Kıyıda köşede yaşayıveriyoruz. Kendimizi unutarak kapıldığımız işler geçiveren anları hızlandırıyor. Esaret boşluklarında yalnızız. Yalnızlığımızda biraz olsa da anlar yavaşlıyor. Bu sefer de geçmek bilmeyen düşünceler bizi kararsız kılıyor. Söyleyemediklerimiz, söyleyemeyeceklerimiz; yapamadıklarımız, yapamayacaklarımız; sırlarımız ve aklmız günahkar sessizliğimizde saklı. Çıplak halde, yalnız müzik dinliyorum. Kimsenin dokunmadığı bir beden, kimsesiz kalamayan aklıyla baş başa. Söylenen senin olmaktan çıktığında işler zorlaşır, içinden çıkılmaz bir hal alır. Kelimeleri itinayla işittiklerine yerleştirmem mümkün değil. Aynı kelimeler farklı yan yana gelebilirler. Duyan da kendine karşı elinde olmadan acımasız davranabilir. Tedirginlikler, ürkeklikler ve suskunluklarla dolu birliktelikler. Ses geçirmeyen zırhlarımızı kuşanmış ahlaki değerlerimizle savaşıyoruz. Bildiğimizden şüpheliyiz de, yine de korkakça bir inatla sahip çıkıyoruz. Beklentiler, yarınlar ve oyunlar var. Rollerini beceriksizce oynayan bir adamın bu hayatta öğrenmesi gereken ne, çok mu önemli? Doğru ve uygun davranışlar konusunda kraldan kralcı mıyım? Yaşam biçimime itiraz edemediğim doğru. Kabul etmek de bir vazgeçiş. Her vazgeçiş bir teslim oluş. Yanlışlarım doğrularım olmadan yoluma devam edebilir miyim? Derin okyanuslar kadar suskun, gecenin dibindesin. Yıldız söndüren uykun öncesi içindesin. Farkındasın, bu adamı yalnızlıktan vazgeçiremezsin. Her yalnızlık kaşif ruhludur. Pusulası sadece uyanmaktır. Nefes almanın hakkını veremeyenlerin yalnızlığı dönüp dolaşıp kendini bulur. Kadınlar elbette sana seni hatırlatacaklar. Sen yokken senin kadar daha mutlular. Yokluğum gerçekten de çok değişken mi? Aynadaki hangi yokluğumum? Aynı andayız ama farklı yerlerdeyiz. Farklı yataklarda, farklı düşüncelerde gözlerimizi kapadığımızda suskunluk defterimize tuttuğumuz günlüklerin hafızası zayıf. Herkes yaşanan anla farklı şeyleri değiş tokuş ediyor. Ben kendimin bile kurtarıcısı olamadım ki. Yaşadığın anı kurtarabilir misin? Kendini öğrendiklerinden kurtarabilir misin? Aynaya bir kez bak , seni senden ödünç almasına izin ver. Seni sana geri vermiş olduğunda değişmiş olacaksın. Aynadaki yoklukta zaman sensin. Sen izi olmayan bir yansımasın. Bir yalnızlık bir başka yalnızlığa yansırsa, biri diğerine zamandan bir an koparıp verirse, sevişmeler cenneti uzak kılar. Herkes günahları tescil ettirmiş. Günah bir yalnızlık sevabı mıdır? İşlenebilecek en güzel günah kader olamaz.

(Last Samurai film müzikleri eşliğinde)

Cuma, Temmuz 03, 2009

Odanda

Kadeh ve kaderi yanda,
Hiç geç kalmadım sana.
Yokluğuna özlemle seni koyduğum odanda,
Hep yetiştim gecelerine son anda.

(Frida filminden Solo Tu parçası eşliğinde)

Uykusuz Saatlerde

Ey tüm günahların yaratıcısı,
Aşkın kamçısı,
Yalnızlık tanrısı
Duy ve unut yarına miras adımı.
Belki bu gecenin kaderime olur bir yardımı.
Faydasız kelimelerinden biraz da olsa bana kaldı mı?

Ey tüm günahların yaratıcısı,
Aşkın kamçısı,
Yalnızlık sanrısı
Pencerende karanlık yıldızlarını saldı mı?
Sokaklar kendi payına düşeni aldı mı?
Uykusuz saatlerde yatağına bir hayal daldı mı?

Perşembe, Temmuz 02, 2009

Seni aradım adında yoktun.
Gözlerine seni seviyorum diye not bıraktım.

Annem

Duvarda annemin fotoğrafı asılı. Anlatılmamış hikayeleri ile benimle. Bakışlarında yakınlığı yaşıyor sanki. Ayrılık penceresinde unutuluşuna direniyor. Bazen onu yaşantıma defnedemediğim için hüzünleniyorum. Annemi ne kadar tanıyabildim? Kaybettiklerini artık duyamıyorsun. İçindeki ses çaresiz olduğu kadar pişmanlıkların konusunda da yaratıcı. Kendini en son ne zaman gördün? Aynada kendine rastlamaya fırsatın oldu mu? Hangi yabancı en çok sana benziyor? Akıp giden sokaklar, solup yiten yüzler. Bir gün senin de sessizliğini çerçeveleyecekler. Sonun sonsuza kavuşması suskun.