İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cumartesi, Kasım 29, 2008

Bazen ayrı düşmek de koparamaz. Haklılar ve haksızlar vardır. Rollerinin önemi yoktur aslında. Bir tek birbirlerini hala sevdikleri ve sevecekleri gerçeği vardır. Sessizlikleri ve kırılmışlıkları vardır. Bir önemi yoktur aslında söylenmişlerin ve söylenememişlerin. Bazen bilmek ve yalnızlığını taşımak yeterlidir. En suskun anın hep sevilenleri vardır. Kendini de dahil ettiğinde yalnızlığına, gözlerini kapayışta sonsuz bir huzur vardır. Hayat oyununda katkına ağırlanacaksın. Teşekkürü hep borç bileceksin. Deniz, güneş ve orman gibi yaşayacaksın. Daha çok kaybolacaksın. Anımsamak zaman alıyor.

Sana hayat nefesinle baş başa olduğunu öğretiyor.

Anla Artık

Hani o anımsanan şehirlerden birinde,
Hani o acı çekilmiş günlerden diğerinde,
Yokluğunda rastlamıştım ya sana.
İşte o zaman çok koymuştu bana.

Hani esir almıştın beni gözlerine,
Hani suskunluğunda kabul etmemiştin sözlerine,
Bırakmıştım her şeyi hayırlısıyla oluruna.
İşte o zaman yalnızlık çok dar gelmişti bana.

Özleneceğini bildiğin yerde saklanma.
Adımı da sadece kurduğun düşlerde anma.
Seni düşünmediğimi de sanma.
Anla artık benim için değerlisin Fulya.

Gecelerde ihmalim var.
Çıplak ve suskun omuzlar.
Sensiz içim dar.
Son yokluğunda sonsuzluk kadar.

Anlat bana gözlerinde yalnızlığın sonunu.

Yalnızlığıma Dönerken

Bu ay ışığı sensiz gecelerde başa bela demedim mi?
Bu ihanet kendime demedim mi?
Gözlerinden döne döne,
Tereddüt ettim gideceğim yöne.
İçimde bir mum ışığı gibi yavaşça söne söne,
Karanlığımda rehberim olup geçtin öne.

Hatıralar sevildiğini anımsatan yalnızlıklardır.

Suskunluk Kozası

Hangimiz sevildiğimiz gerçeğiyle yetinebildik ki? Hangimize yetti suskunluk? Şarkılar kadar yakın bir kadın ve fotoğrafı, ikimiz için seçilmiş bir Avrupa şehri düşleri ve yalnızlık hangimiz için kolay? Başa dert olmaz mı yanlış anlaşılmalar? Paylaşmayı güçleştirmez mi haklılıklar? Üzüldüğünü bilmek uzağında, kolay mı ulaşılmazlığında? Elbette masum olduğunu iddia edecek suçlular. Ceza olmak tercihin mi? İçinde ezayla uyu ister miyim? Yatağına kıvrılmışsın düşüncelerimde. Alışmışım yanımda nefes alışına. Alışmışım sıcaklığına. Birbirimizi anlayabiliyor olmanın kurbanıyız. Vazgeçmenin en zor olduğu anda hangimizin boğazı düğümlenmedi? Kim demiş yalnızlıklarımız korunaklı. İçimdeki anlaşılmazın kadını olmak zor farkındayım.

Cuma, Kasım 28, 2008

Yalnızlığın bana savurduğu kelimelerden topladığım hikayede ne kadar da sessiz her şey. Ne kadar suskun gece? İyi ki şarkılar var. Fırlatılmışlığın yağdığı bir başınalıkta gözlerimle çarpışan her şeyde senden bir parça var. Ne kadar da zorlaştırıyorsun.

Artık düşlerimi sensiz kuramıyorum.
Ama sen hala haklısın.

Yanı başındaydı sokak lambasının. Yanı başındaydı sokak kedisinin. Yanı başındaydı yalnızlığının. Şarkıların yanı başındaydı.

(Semiramis Pekkan’ın Bana Yalan Söylediler parçası eşliğinde)

Suskunluk

Özlemleri sensiz bırakamam.
Aramazsam da gururumdan aramam.
İnan başka da yok numaram.
Her yalnız gecede uyku hep bana haram.

Hep bir zamanlardı, yalnızlık.
Neden kırgınlarındı haksızlık?
Artık gelmiyor mu gözlerim sana tanıdık?

Üşenmese...

O kadar da yaklaşmıştı ki karanlığa. O kadar sessiz ve sıradandı ki yalnızlığı. O kadar haksızdı ki. Yıldızların kimsesizi gibi hissetti. Bir şişe kırmızı şarap açmak istedi. Kadehiyle baş başa kalıp da, geceyi tüketmeliydi. Yine gözlerini kapayışıyla sakinleşti. İçi anın en derin yeriydi. Kendini suskunluğuna sakladı.


Gözlerine bırakılmış bir yalnızlığın ebedileştirdiği masumiyetten her doğan maraz iyi niyetten

Çarşamba, Kasım 26, 2008

Özlem, Ayrılıkların Gecelerde Buluşması

Yalnızlığını sorguya çekti. Yalnızlığı kimseyi ele vermedi. Hep bir anda olup bitiveriyordu. Ayrı olduğunu hissetti. Yalnızlık bir başkası olmaktı. Sen de bir gün uğrarsın kendine.

Mahkum Günahlar

Ne kadar çok değiştin. Çocukluğunu hatırladın, boş arsalarda gülümseyerek koşuşturduğun anları, yaptığın mahalle maçlarını anımsadın. Kim bilebilir hayatın neler getireceğini? Kimin hiç canı yanmamış ki? Ne kadar da çabuk büyüdük. Kimleri kaybettik, ne gözyaşları döktük. Hala yoldayız. Akıl sır ermez bu gözlerini kapayışa. Neden katlanırız ki? Neden korkarız? Birbirimize hep güçlü rolü mü yapacağız? Kendine ihanetinin adı hayatını kazanmak olamaz. Haklılara hak vermeli. Sokakları gecelere salıvermeli. Anımsamak suskunluğun bedeli.

Pazar, Kasım 23, 2008

Yalnızlık kendin olabilmenin farkındalığıdır. Yalnızlığına imkan verecek bir birliktelikte, saçları rüzgarlı bir kadın, kendini sana katacak. Dalında kalabilmiş nadide çiçeklerin vadisi hayatı dinlerken, sonsuzluğun en yakın anlarındayız. Yakınlık bizi biz yapan bir mesafe. Aramız sıcaklığımız. Seni seviyorum diyebilmenin özgürlüğünde, gecelerle baş başa, aynı yastıkta.

Bir ev düşledik, can dostu bir köpek, cana yakın bir kedi. İlk kez farklı bir uyanış düşledik. İlk kez bizim dediğimiz, bir evden ayrılış düşledik. İlk kez ortak olduk yalnızlığa.

Birlikteliğin Dilinde Yazabilir Misin?

Tasvirlerden kovulmuş bir hayat, yazarı kadar inandırıcı olabilir. An yaşanır ve geçer. Hisler hiç susmaz. Andan sonraya bırakmak, o an gibi olamaz. Yazar hatırlayan da olsa, hafızadan derlemek, yaşanandan derlemekten hep farklı bir tat bırakır. Belki de bu yüzden yalnızken doğaçlama kelimeler. Belki de bu yüzden yalnızlığı daha çok yazıyorum. Yaşamaya ara vermediğim için, birlikteliğimde suskunluğum defterim. Yazarında ölmüş hikayeler vardır. Yazılmışın kastetmediği yaşar. Hiç yazılmamışın kadınının omzunda duyulan bir yazar, sessizliğe sızar, azar azar.

Zaman Çiçeğim Fulya'yı Kokladım

Bir liman oldu göğsün. Sessizliğine geldim, sığındım. Sıcaklığının kıyısına bağlandım. Senden dinledim benim dediğim şehrin hikayesini. Sende işittim nefes alan karanlığı. Omzundaki sonsuzluğa sokuldum. Sana en sevdiğim şarkı gibi sarıldım. Beni mırıldan istedim. Gelecek kuytusunda koklaşan çiçekler gibi ölümlü, bazen neşeli, bazen hüzünlü, zamandan ayrı, bir aradayız.

Minnettarlığım Beni Ben Yapan Her Nefese

En uzak yaprağın rüzgarlı öyküsü, en yakın barın buğulu camı, gözleri nemli bir kadının sessiz ve derin bakışları, bir denizin çalkantılı hayatı, kalabalığın itelediği yalnızlıklar, iç içe geçmiş, nesli tükenen sokaklar, bir sokak lambasının ışığında sağanak, karanlığın tuttuğu tepeler, yüzüm ve avuçlarım, tutkum, kaderim, kavgam beni ben yapan. Tüm ışıklar beraber karşıdalar. Gözlerine varana kadar gizlendi şehir. En çekingen kuytunun suskunluğu duy beni. Adımlar birikiyor. Kaldırımları takip ediyor hayatın üretkenliği. En uzak gölün sakinliği, en yüksek dağın isyanı beni ben yapan. Kelimeler benden sonra da nefes alıp verecekler mi? Yeterince ömür, yeterince bilinç ve yeterince sevinç olsun da, hüzne de yer açarız aramızda. Yeterince anlayalım birbirimizi. Yeterince sevelim de, bizi üzenlere de hoşgörümüz olsun. Yeter ki beni ben yapan hayat hep içime dolsun.

Omzundaki Düşlerde

Halı desenli gelenekler, okyanus gibi geceler ve ıssızlık girdapları. Hüzne de gerek var. Omzundaki düşlerde, teninin sıcaklığında yalnızlığa da gerek var. Seni yansıtan aynadan, sen yaz yazını diye kaçışına da gerek var. Bakışlarıma düşüp de, seni düşünüyor olmama tutundun. Sessizlik bıraktın yakınımda oluşuna. Biliyorum için seninle konuşuyor. Sadece kendimi duyduğumu düşünüyor, üzülüyorsun. Kelimelerden bir yalnızlık kurduğumu mu düşünüyorsun?

08-11-2008

Kenar Atölye

Her zaman düşlere bir kenarı olmalı insanın duruşunun. İhmal edilenin umudu bir atölyede düş işleyen, yalnızlıklara açılmış bir düşüncenin hazırladığı gelecekte bir kenarı olmalı varlığının. Deniz kenarın kaderin. Anlar yavaş yavaş kırılırken, duvarını dize getirebilirsin. Ardını hayaller yaratıyor. Dalgaların sesini duyabiliyorsun. Bir gün de yarının senin olacağını hisset. Kendin olmakta başkalarına diret. Pencerelerinin farkına vararak yaşa. Odalar seni kucaklasın.

02-11-2008

İnsanca

Yazılarımın kavuşturduğu kelimelerin şükranı sözlerimde ne duyuyorsunuz? Nerelisiniz? Hiç de oralı değil misiniz? Yağmur şiddetini arttırıyor. Gökler işitebilenlere sesleniyor. Geceyle yıkanıyor sokaklar. Eş zamanlı nefes alışlarımız. Eş zamanlı bir unutulma kaderi paylaştığımız. Hepimiz bir aradayız. Ne güzel bir sonsuzluk. Sanki sonsuzluğun en sonundayız. Dışarı bakmak ne güzel. Özlenmiş yağmur taneleri camlarda. Pencerenin hafif aralanışından aldık haberi. Yaşamak çok güzel. Bu yüzden teslim etmeyeceğiz insanca yaşama hakkımızı.

Cumartesi, Kasım 01, 2008

Neys Tesh

Hatırlamak için...yoldan geçen bir adam olmak için. Hayata yeniden bir ad vermek.

Duvarın Diğer Tarafı

Bazen uzağında bile değilmişim gibi hissettiriyorsun. Yakınınla arama giren bir sessizlikte, ayrı birlikteliğimiz. Sabah olacak. Duvarlar senin, içimle çevrili gecede. Yan oda senin. Karantinadaki duygular bizim. Sabah olacak. Gözüne uyku girmeyen karanlık benim. Kelimeler diziliyor gözlerimi kapayışıma. Duyulmayacak anlatamayacaklarımız. Az kaldı uykuya teslim olmaya. İkimizin de umurunda değil haklı olmak. Güçleştirdiğimiz bir paylaşım yalnızlıklarımız. Yorgunluğumuz, bile bile kader. Geri almalı yarını. Düşlere kumpas kurmuş inatçılığımız. Bizi, sevmekten vazgeçierebilir mi incinmişlik budalalığı? Israr eden beklentilere boğulmuş, aykırı kederimiz. Anlamak da anlatmaktan zormuş. Sus pus olmuş yıldızlarım. Penceremizde sabah olacak. Aynı zaman, yakın mekan, ayrı yataklar. Düşüncelerle örülü aramızdaki duvar. Hangi kelimeleri seçiyor hissettiklerin? Payıma düşen bir sır var mı sözlerinde? Yüreğin elverişli mi yalnızlığa? Acı çekmenin dolambaçlı yolunda rastladım denize. Denizi sensiz hayal edemedim. Güneşli saçlarını, rüzgarsız bırakacak mı sanıyorsun içim? Sessizlik de zor geçinir oldu benle. Ne çok kelime vardı halbuki etrafımda. Şimdi suskunluğumla büyülenmiş gibi yalnızlığım. Perdeleri çekilmiş oyunumuzun. Susamışım, mutfak senin. Sana bir bardak su getirmek istemişim, su içmek ister misin diye sormaktan çekinerek. Ayrı olabilir mi seni ihmal etmeyen sessizliğim? Demek mahrum bırakmaya karar verdin hafta sonumu? Senin olanda saatlerin geçişi, benim olanda ömür törpüsü. Geç oldu. Geç kaldım, yetişemedim gecene. Dokunulmak istemedin. Ay ışığı oldun. Gecelere küsemeyeceğimi bilirsin. Gecesiz şehir yaşanmaz. Sana vardım araya giren mesafede. Gözlerinde geçti an. Diyemem sana uslan. Deli gönül senin.

30/10/2008

Kafe

Herkes yalnızlık arası verdi.

Gözlerimi Kapayışım

Bakışlarımdan daha uzağa gitti ayrılığı. Uzağımdan daha uzağa yerleşti. Yakınımı kendime kapattım. Artık birdim. Ne yakındım, ne uzak.

Yeter Ki Bak

Yorgun musun? Bak gözlerine deniz getirdim. Kırgın mısın? Bak sessizliğine ufku getirdim. Kızgın mısın? Bak yumruklarına göğsümü getirdim. Hüzünlü müsün? Bak ikimiz için de birer kadeh getirdim.

Ardın Kesildiğinde, Yapraklar Uçuşacak Günlüğünde

Yalnızlığı seslendiren, sayfaları uçuşan bir defter şahitti unutulanlara. Rüzgarla çevrilen hikayelerde, hızla karışan zamanın arasına sıkışmış kahramanların bölük pörçük yaşamları geçiyordu. Tüm hikayeler iyi niyetli ve yalancıydı. Akşam da yazarı hep kandırmamış mıydı? Kanmaya hazır olmak değil miydi onu ayakta tutan? Kanmaya hazır olmak değil miydi onu peşinden gitmeye cesaretlendiren? Omzu şahitti unutulanlara. Unutulanlar hikayesine sığınmıştı. Bir kadının sıcaklığı hiç yaşlanmıyordu. Omzunda şehirler, ruhu yıllanıyordu. Sayfaların telaşını sakinleştirdi. Gerçeğinde bir masal bulmuş gibi okumaya başladı. Verilmiş aralarda kelimeler sabırla, saçlarının aklanışını beklemişti. İstanbul’u da, İzmir’i de hakkıyla sevmiş bir adamın uçuşan martılarıydı geçmiş. Anımsamalar, yalnızlığına iniveren sokaklar kadar güzeldi. Avcundan küçük bir el sığındı gözlerine. Hala anlatacakları olması ne güzeldi. Birlikte hayatın içine yol aldılar. Ömür ardına bakabilmekti. Huzur ardında güzel bir yaşam görmekti.

Dolambaçlı Düşler

Sana hüznü de yakıştırabildiğimde, anladım ki bir parçam olmuş, kalbimde yer edinmişsin. Yalnızlığına hiç tarih atmamış bir adamın sözlerindesin. Sessizliği duymakla yetinen bir adamın gözlerindesin. Sen de aldırmamazlık edemezsin benim gibi. Bize göz kırpılmış sanki. İçimdesin, dinlemekte olduğum şarkısın. Özgürsün. Sen de kendi yalnızlığını seçiyorsun. Kelimeler kucaklaşıyorlar. Hikaye mahşer alanı gibi. Yaşayan herkes sonsuzluğunun dibi. Ufka batmış şehrin dolandıra durduğu kıyılarda mısın? Sen de denize karşı bir banka oturup, akşamı boyamayı seviyor musun?

Kapı Açık

İzler, iz sürenin düşlere kapısı. Tek kişilk geçiş hakkı. İzlenen olduğunda sen de bir kapısın. İz süren izin almak zorunda değil. İzler izlenenden bağımsız. İzler sonsuz. İzlenen hep izinden önde. İzleyen her zaman, izlediğine kavuşamayan bir gölge.

Mırılganlıklarımız

İfade edemediğini farketti. İfade etme çabasında, yoksunluğunda acizdi. Zaman boşa geçiyordu mahkumiyetinde. Kendisi olmak zorundaydı. Duyduğu seslere bir kez daha katlandı. Kendini de duyabiliyordu yalnızlığında. İçindeydi karanlığın sarılışı. Suskunluğuna bırakılmış bir geceye gündüz verdi hayat. Hala vakti vardı. Hala şansı vardı. Hala söz dinliyordu da, gözlerini kapayışındaki sese sağırdı. Her şeye rağmen cömertti an. Her şeye rağmen kolları açıktı yürekten sevenin. İfade etmek, ölüm kalım savaşı veren ruhunu yüzdürebilmek için ağırlaşan kelimelerinden kurtulabilmekti. Elbette geçmişe batacaktılar. Elbette, gerçek sandıklarından fazlası değildi uyanışlarının serüveni. Ne kadar da dağınıktı yalnızlığı. Ne kadar da kalabalıktı dışarısı. Gözlerini kapayışındaydı. Geri durdu yalnızlığına dayanmış nesnelerden. Biraz ay ışığı sızdı imgelerle oyalanan düşüncelerine. Güzel bir parçanın eşliği olmaz olur muydu hiç. Olmasalar bu yalnızlık koymaz mıydı adama? Duruşları gözünün önüne geldi. Yalnızlık hissi hayatta kalan en son insanmış hissinde kendisini kendinde dolaştırıyordu. Birer rastlantıydı her şey. İhtişamın içine salıverilmişti. Kendi başınalığını birçok kişiyle tanıştırmıştı. Tanıttığı kişi, aynadaki kişi miydi? Gecelerindeki kişi miydi? Sordu durdu kendine. Cevaplara muhtaç bir kadın gibi sıkıştı içine. Adam edemedi yalnızlığını. Umut verdi göze alamadıklarına. Pişmanlıkla arası çoktan açılmıştı. Yüzüne bakmıyordu adının. Adı olmayan bir adamı gördüğü bir yalnızlıkta, hala tutunuyordu kendinden ayrı düşmüşlüğüne. Başkaları olacaktı elbet. Keşke başka roller verebilseydi başkalarına. Sahnenin başı boş bırakılmışlığında, ne kadar da derli topluydu can çekişmek. İtişip kakışmanın bir düzeni vardı. Yazmamaya tövbe etmenin de bir anlamı olmadığını farketti. Yazmak karşı konulamaz, güzel parçalar dinlemek gibiydi. Yazıları iyi niyetli, sırdaş dostlarıydı. İyi niyetli olmak da yeterli değildi anlaşılmaya. Kimse kötüyüm dememişti hiç. Yine de sonsuzluğu beraber bölüşecektiler. Paylarına düşen ölümde, kendilerine dönüşerek acı çekecektiler. Sevinç duyacaktılar gözlerini kapayışlarına sonsuzluk katacak karşılanmışlıklarından miras anımsamalarda. Bir kadın gibi yalnızlığı hafifleten tebessüm dudağında mı? Haydi diyebildin mi denize? Haydi diyebildin mi kumsala? Hala izliyordu yıldızları. Hala ufka bakıyordu. Martılar geçiyordu. Tüm mekanlar bağımsızlığını ilan etmişti. Hafta sonunda kaldırımlar özgürdü. Hafta sonunda yalnızlık bir kadının çıplak ve hayranlık uyandıran omuzları gibi geliyordu akla. Mırıldandı. Biraz durdu, yine mırıldandı. Boşlukla oynarken bakışları doluydu. Gözlerini kapayışına yine kaçtı. Tekrar mırıldandı, kendini duymaya çabalarcasına. Tekrar mırıldandı, sevdiği kadını yanına çağırırcasına. Yatağın köşesinde, sırtını dönmüş bir adam olarak beliriverdi, hatırlamanın kolaylaştırdığı bir resimde. Kuşbakışıydı içindeki şehir, kuşbakışıydı oda. Yaklaşmaktan farkı yoktu yalnızlaşmanın. Elinden geldiğince sessizliklerin hakkını vermişti çaresiz kelimeleri. Sözleri kime aitti? Aynadaki gözlerine sordu ve durdu. İçinde bulunduğu mekan geçiverdi yanı başından. Mekana dolandı yaşanan. Kendi merkezliydi yok oluşunun baharı. Bir sonbahar yaprağının elvedasından duydu yolculuğunu. Hazin ve çarpıcı bir hikaye kazasında öldü kahramanlar. Kahraman olmaya soyunmamıştı tüm kadınlar ve tüm adamlar. Giysileri bedeninden sıyrıldığında, güzü yaşayan, ateşini dökmüş, heybetli bir ağaç gibiydi. Çekinmeden dokunulabilmiş miydi? Bir mesafesi vardı duruşunun. Hayat yalnızlığıyla arasındaydı. Anlam karmaşasında, sokaklar birden bulanıklaşmıştı. Gözleri görmemeye başlayan bir adama mı kalacaktı son? Az görmenin üstadı mıydı? Bir kadını sevmek yalnızlığının tadı mıydı? Çileliydi bilememek ve bilmeye aç olmak. Kendisi olmaktı yalnızlığı. Ona haddini bildirdiklerini sanıyorlardı. Saçları ak ve tutsak mı gidecekti yalnızlığından? Ne istediğini mi bilmiyordu? Kadersiz bir büyücü gibi mırıldandı. Tarihin yaktığı gerçeklerde yanan bir büyücü kadar cesur olamamıştı. Kendi ateşinin büyüsünde, kendi ateşinin içinde mırıldandı. Alevlerinden özgür bir keder izleyenlerinindi. Başkalarının ateşinde gözleri kamaşmış, ruhu kör olmuş bir adam olmak zorunda mıydı? Gözlerini kapadı, karanlığına kaçtı. Daha iyi gördü yalnızlığını. Haykırmanın sessiz olduğu içinde bir tek kişi yok oluyordu. Kendisiydi. Sancısıydı. Pır pır eden kelimelerin yürekli seyrinde, bir sokak lambasına tutunmuş, rüzgarlı bir cadde gibiydi. Duymanın zengin olduğu kalabalıklarda, gürültülü bir beraberlikte, yok olanın var ettiği yalnızlıklardan biriydi. Bir parçasıydılar muhteşem konukseverliğin. Ardı kesilmiyordu. Ardınca ayrılığına sürükleniyordu. Hayat yelkenleri dolu bir kadındı sanki. İçince itildiğini hissetti. Başı döndü, mutlu oldu. Başı döndü, sarhoş oldu. Unuttu bedenini. Yelkenlerin kefen bezinden dokunmuş olsa da, denize aşık doğacaksın dedi kendi kendine. Kaçamayacağını anladığı andaydı gözlerini açışı. İtiliyor muydu, yoksa çekiliyor muydu? Ne fark eder dedi yalnızlığına? Sonsuzluk için değerli olduğumu anladığımda bir kadını sevebilirim dedi. Bir masa başında tozlanmalı mıydı? Var oluşundaki toz bulutuna özlem duydu. Ne kadar da daraltmıştı içini? İçine sinmeyende köşesine sinmişti. Konfora mı bağımlı hale gelmişti? Geclerinin gündüzlerini rahatsız etmesine ihtiyacı vardı. Yoksa tüm bu içindeki sesler yersiz miydi? Keşke tahammül sınırları esnemeyip, kırılsaydı. Sabrından bir yol açılsaydı kendine. Akıp gitseydi, nereye varacağını bilmediği bir hikayede. Hayatın kendisiydi hikaye ediliş. Sonundan kurtulmuş başlangıçların akışkanlığıydı rastlaşmak. Karşılaşmalara ömür veren yalnızlıklarda kavuşanların anlatacakları vardır elbet. Uyanışımız ayrılık kıvamında diye sokuldu odasına. Yaşarken her yalnızlık yerli yerindeydi. Bir yazar bakmanın dozunu kaçırabilirdi. Bir yalnızın gecesi kıymetlidir. Bir kadını yalnızlığına davet edebilmiş olmanın düşünde mırıldandı. Başı okşanan sokak kedisi gibi kapadı gözlerini. Unutulacak oluşunda bir el arayan sokak kedilerinden daha özgür müydü? Kimin saçlarının okşanmasına ihtiyacı yoktu ki? Gazete sayfalarında cinayet, kaza ve ölüm haberlerini okuyan, gazete tutan eline dokunup da, kendisini sıradanlığından sıradışı bir yalnızlığa kazandıran kadının hayaliyle yaşayan kaç adam vardı? Kadınımın çıplaklığı masumdur dedi. Yalnızlık da sessizlik kadar mahremdi. Kadının bir düş kadar mahrem duygularında elbet gecelerin yeri farklıydı. Tüm kadınlar için bir süre gözlerini açmadı.