İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazar, Nisan 27, 2008

Bir Düş Kesiti

Sahneye savrulmuş onca nesnenin yerleştiği bakışlarında ileri geri giden aralıklarda dolaştı. Bir masanın detaylanışına iskemleler yakındı. İşte hayatın güzel olan yanı buydu, bir tanesine çekici bir kız oturmuştu. Onu hikayene davet etmeyecek misin diye soran ses yalnızlığıydı. Elindeki bira şişesini masasındaki sessizliğe koymak istedi. Dikkatini çekmiyordu. Kendi haliyle vakit geçirişi neler düşünüyor acaba diye merak etti. İzlenmekten rahatsızlık duymayan bir yıldız gibi uzaktı. Karanlıklarda dilek tutan bir adam daha cesur olmalıydı. Benim adım yalnızlık demek geldi içinden. Tanımadığınız bir adamın omzuna ihtiyacınız var mı diye sormak ne kadar da zordu. Suskunluklarınca tanıştırılsalar ne de güzel olurdu. Sendelemek dans etmek miydi? Kesit kesit düşer gibiydi yaşanana. Bir poza elveda diyen bir fotoğrafçı gibi durdu anda. Bir deste iskambil kağıdıyla numaralar yapan bir varsanı sırdaşı gibiydi. Gelip geçenler karışmıştı. Kalabalığın dalgalandığı bir ortamda kendine uğradı. Hayatın değindiği mutluluk bu olmalıydı. Hala mesafe vardı aralarında. Her an uyanabilirdi.

Yalnızlık Kehanetinden Kaçış

Belirişine zaman ayıran sessiz bir bekleyişin prensesi olduğunu hiç bilemeyecek olman, seni kendi halinde sevene aittir. Sana duruşuna sızan gölgen kadar yakın bir karanlık gizler gecelerin saygılı, uzak yıldızını. Tanrı seni onun sıcak gülümsemesine yerleştirmiştir sanki. Ay ışığının hatlarını çizdiği bir sokağın sonsuza daralışında, elleri cebinde bir adamın suskunluğudur kalbi. Yatmadan önce ışığını kapatışından dönüyordur seni aklından çıkaramayışına. Mevsimlere tanıklık eden, sabırlı bir bekleyiş yılları karşılar. Mevsimlere tanıklık eden bir yalnızlık mısralara sokulur. Adımlarının ittiği her evde yol alan suskunluk yaşamın kendisidir. Seven bir kadının parmaklarının saçlarına telaşsız karışmasına ihtiyacı vardır. Kollarının ağır ağır sırtına kavuşmasının tatlı baskısına direnmeden kendini güvenle bırakmaya hasrettir. Yalnızlığının geçtiği bu doğru yolda rehberi gözlerini kapayışıdır. Dinlediği şarkılar ona ihanet etmez. Karanlığın denizin yüzeyiyle yarıştığı bu soluksuz uzanışta, sevdiği kadın kıyıları hissettiklerine yaklaştıran rüzgarın içine sızışındadır. Bir gömleğin yakasının boynuna bıraktığı açıklıktadır bir parça heyecan uyandıran. Duvarlar izin vermek istemez kalamayacak oluşuna. İlerleyişi saplanır düşüncelerine. Odalar çekiştirir boşluğunu. Köşelerin kapıya çalkalandığı bir akışta savrulur merdivenlere. Ayak seslerinden de uzaktır yakınla arasındaki kovalamacaya. Sevmenin sessiz dünyasında bir gezgin yalnızlık kehanetinden kaçıyor. Öncesini kaybetmek istediği bir kadını arıyor gözleri.

Görebilenin El Yordamı Karanlık

Manşetinden masasına kendini bırakmış eli bir poz kadar cansız yakalanıyordu zihnine. Diğer eli yazarken hareket ediyordu. Aynı bedenin dönüp dolaştığı bir varoluş değil miydi birliktelikleri? Görüneni hareketli oluşu mu canlı kılıyordu? Görünenin serüveni görebilenin acizliğinden zengindi. Yanılanların iddialı oldukları bir dünyada, gerçeklik payı olacaktı paydada. Senin hissende benim yalnızlığım mı var? Çıplaklığını sana sunan bir gülümsemede, bir adım atmanı bekliyor olduğumu bildiğinden mi duruyorsun? İçimde hareket eden gözlerimi kapayışıma sarılıyor tenin. Öylece kalakalmak da canlı.

Tutsaklıkların Efendisi

Gözlerimi kapadığımda da kaçamıyorum artık. Su alan bir gemiden fazla yükleri batmamak için atarsın ya, hayatımdan beni dibe, geçmişe çeken düşünceleri bırakamıyorum. Yine de bir sığınma noktası gözlerimi kapayışım. Kendimi ihmal ettiğimi artık vücudum da hatırlatıyor. Hatırladıklarımız mı yaşam? Hatırladıklarımızı besleyen tesadüflerin kontrolü elimizde mi? Odamdayım. İlişkilerin hamuru oyundur. Kelimelerin arasındaki ilişki ise yalnızlık. Çıkıp gitmek cesaret ister. Kendi başına filizlenmek, sana güneşi armağan edebilir gözlerini yeniden açışında. Baş kaldırmak cesaret ister. Nasıl davranacağımız kestirilebiliyor. Örgütlü bir tekrarın askerleriyiz. Gelecek adını reddedebilenlirin mi olacak? Takip edilebilir bir sorumluluğu var teslim olanın. Bir sonraki adımım benim olsa. Yaşam alanı zihnine daralan bir adamın gözlerini kapayışında, sade kalmak arzusu. Sanki değişen bir şey yok. Hep ertelediğim bir yolculuk var. Gözlerinle karşılaşışımda ne kadar dürüsttüm sana karşı? Hissettiğin eksiklikleri suskunluğun doldururken ifade edilemeyen yalan mı? Kelimelerle birbirimize alıştık. Ben sustukça kelimelerin benden duydukları gürültülü bir gerçek. Farklı ifade kanalları bulmalıyım yalnızlığımın keşfine. Bazen bir piyanonun başına oturuyor düşlerim. Çok geç diye vazgeçirmeye çalışıyor iç sesim. Heveslenmek bir cüret mi? Akıl karışıklığı mı iç sesim? Ne istediğini bilmemek mi bu huzursuzluk? Yoksa bir çağrı mı yalnızlık? Yaratıcı bir isyan var sessizliğimde. Gözlerimi kapayışımda masum değilim. Başkalarından yer kalmamış kendime. Sevmek yanında olmak mı, yoksa yanında hissetmek mi? Sevmek gülümsetir seni. Sevmek anımsatır sana. Sevmek kalabalıktır. Her yüz tanıdık değildir seven bir adamın kalbinde? Sevmek ayrılıklar kadar zengin. Bir araya gelişlere hapsolamayacak kadar ele avuca sığmaz bir coşku. Yolda hatırladıklarınla karşılaşıyorsun. İçine düştüğün anda yeniden uyanıyorsun. İçinden geldiği gibi davrandın. Bir de içinden geldiği gibi yaşa. Seni seviyorum demek için tek hakkın mı var? Cevabın yalnızlığın mı? İçinde dolaştığın suskunluklarda kendini duyuyorsun. Bu tehlikeli mi? Daha dikkatli beslenmelisin. Kadınsız bir gecede pencere, kadınsız bir gecede rüzgar, perdenin savruluşunda dans eden bir zaman, dışında devam edenle gözlerini kapadığın anda gerçeklerini düşlerine ayıran. Yokluğun da, varlığın da zihnimde. Çıplaksın. Yatağım satranç masası olmamalı. Kaybetmek için devrilsek. Adımlarını kazanmak için atan bir adama güvenebilir misin? Beni de adımları kafasında bir adam yaptılar. Bu kadar kasıntı olmayı hak ettik mi? Efendi bir adam mı güldürmeyin beni.

Perşembe, Nisan 24, 2008

İyi Yolculuklar

Yağmurun sesinde düşüncelere dalmış bir adam görürsen günün birinde ya da müzik dinlerken yılları geçivermiş bir adam ile karşılaşırsan, sıkıca sarıldığı bir kızın iç dünyasında kayboluşunu suskunluğuna gizlediğini anlayabilir misin? Konuştukça batmıştır çaresizliğine, konuştukça kelimeleri aralarına girmiştir, kendisini ondan uzaklaştırcasına. Kollarındaydı dün gece. Hikayenin sonunu özgür bırakmaktan mı korkuyorlardı? Hikayenin içinde ayrılanlardan olmak katlanılabilir miydi? Gözlerinin içine uğradığında, elini tutmak gelmişse içinden belki de anlaşılabilirdi. Belki de gözyaşlarına değer bir adamdı. Seni seviyorum diyebilmek için ormandan, denizden, gün batımından ve yalnızlığından yardım istemişti belki de. Her gidiş geride kalanı unutmazdı değil mi? Ona iyi yolculuklar diliyordu sessizliği. Otobüsün camında gelip geçiveren manzaralarla yakalayacaktı hafta sonunu. Tercihi ne olursa olsun hayatındaki yansımalarda yeri olacaktı çünkü o her şeyden önce değerli bir dosttu. Yılları bir arada tutan da bu değil miydi? Yüreğini rehber yapmış bir gezgin şaşırsa da, hayat ona keşifler sunardı. O da cesur bir denizciydi. Ay ışığı Marmaris’te seninle mutluluğunu paylaşsın dedi içi. Bakışlarınla dokun seni çağıran sokaklara diye seslendi kalbi. Sahil kasabalarında çakırkeyif olmak güzeldir. Seni daha iyi dinleyecektir yıldızlar diye geçirdi içinden. Gözlerini kapamışlar ve hep buluşmuşlar ayrı düşmüş bir yerlerde.

Çarşamba, Nisan 23, 2008

Neden Hala Hatırlanır?

Yalnızlık yaşadığın mekanı detaylandırır. Hayatının ne kadar kalabalık olduğu gerçeğini dolaşırsın içinde kaybolduğun eşyalarınla. Elbise dolabının üzerindeki, içinde rahmetli annenin ördüğü dantellerle dolu eski valizlerden uzaklaşırken, belki de hiç elini sürmeyeceğin ansiklopedilerin gömüldüğü kitap mezarlıklarından geçer duvarların. Kendini bu güzel günde dışarı atmak için yeterince bahanen varken tek başına müzik dinliyorsun. Bu ev yazdıkların için çok geniş. Bu evde kaybettiğin kızlardan anılar var. Kaybedilmiş annen de ender uğrar olmuşsa gözlerini kapayışına yıllar acımasız. Yıkadığım çamaşırları asıyorum. Yumuşatıcının kokusuyla kaplananın içindeki adamın hikayesinde bir kızın neden hala hatırlandığıyla ilgilensin yalnızlık. Elimden düşüveren bir kağıt gibi kelimelere dökülen hisler. Yerden uzanıp da itinayla alınmış bir duygu okudukların.

Sakıncalı Yalnızlıklarda

Yazılmış onca şey arasında okuduğu birkaç satırın kafasını karıştırmış olduğu bir kadının sırtıyla buluşuyordu çıplaklığı. Beline inen hayal ediş yazarın mıydı? Güzel olduğu gerçekliğiyle ilgilenmiyordu odanın içinde ilerleyişi. Sıradan bir günün içinde sıradışı olduğunu kelimeler de saklıyordu. Kendi de unutmuş olabilirdi kadınlığını. Diğerleri kadar ahlaklıydı, diğerleri kadar sessiz. Aslında ne kalbi ne de gözleri susuyordu. Günün içinde oyalanıyordu. Saçlarına bir el karışmayalı ne kadar olmuştu? Beğenildiği hissine en son ne zaman uzanmıştı boylu boyunca? Bedenini dolaşan hayran bakışları en son ne zaman izlemişti kendi halinde? Aynalarda suskunluğunu kendine yakıştırıyordu. Yatağından yalnız doğrulmayı hak etmeyen çıplak ayaklarının yere basışında kendini seviyordu. Omuzlarında başlayan bir yalnızlık hissiyle baş başaydı. Karnına dokunan bir boşlukla boğuştu. Nefes alışları sokuldu gözlerini kapayışına. Sırrına arkadaş aradı. Kasıklarına yerleşti zamanın geçişi. Çevresindeki her şey yeterince gerçekti. Gerçek olmayan bir düş aradı yastığına başını koyuşunda. Sevişmeyeli uzun zaman olmuştu. Sakıncalı bir gülümseme hoşuna gitti. Hesap vermek istemiyordu gecelerini kışkırtan bir yalnızlık yüzünden. Bacakları güzel bir yaz günü gibiydi. Odasını yaşamak istediklerine dönüştüren bir kararlılıkla söz verdi kendi kendine. Sadece güvenebileceğini hissetmeye ihtiyacı olduğunu düşündü. Sokakları buluşturan apartmanların arasında geçen bir ömürde değerliydi. Yaşamın kendisini baştan çıkartmasına izin vermek istiyordu. Güzel kokuyordu ve güzel koktuğunu duymaya ihtiyacı vardı. Dudaklarını dolgunlaştıran suskunluğunun dayanılmazlığı değildi. Aklından geçenler hakkında ağzını açamazdı. Bakışlarında soyunabileceği arzuladığı bir sessizlik aradı. Elini tutabileceği bir suskunluğa sokuldu tutkuları.

Şimdi Sen Yansıyorsun Suya

Unutulmuş bir anın dekoru da artık tanıdık değildi. Bir fotoğrafın ele alınışı hatırlatmaya çabalıyordu. Gerçek gibi geldi yaşanan. Gözünün iliştiği zaman geçeli çok olmuştu. Yan yanaydı yaşanmış. Yan yanaydı geçmişine saklanan anlar. Nice fotoğraf bir yerlere sıkışıp kalmayacak mıydı? Zihniyle meşgul bir adamındı kelimeler. Fiziksel aktivitelere gereksinimi olduğunu düşündü. İnsan yaşlandıkça düşünceleriyle baş başa mı kalıyordu? Suyun serinliğine bırakmalıydı bedenini. Yüzmeliydi yorgun düşene dek. Suskunluğun da bir çerçeve fotoğrafa yakalanmayan. Gün batımında şehir. Bir kadehin masaya konuşu sıradanlık. İçine davetli olduğun gizeme yaklaş. Adını hatırlanasın diye koymadılar. Yaşa unutuluşunu. Ayrılığın elinden tut. Gülümse, hafiflet yalnızlığımı. Şimdi sen yansıyorsun suya. Sanki içinden geçtiğimiz bir rüya bizi uyandırıyor.

Yüzüne Ay Işığı Vurduğunda

Ne zaman ki hayatında birine yer veriyorsun işte o zaman tam olarak yalnızsın. Seni içindeki seslerden uzaklaştıran birlikteliklerde seni karşılayandan başka kimsen yok. İşte o zaman yazılarındaki Ferit değilsin. Yaşadıklarından salınıverdiğinde içine seyrettiğin yolculuk özgürlüğün değil. Karşılaşmalara ihtiyacın olduğunda herkes misafirperver değil. Sessizlik kapısında anahtarını içine düşürmüş bir adam ve bir kadın duvar örüyorlar ana. Duyulmayan bir ses itiyor etrafı. Etraflıca bir kader, derinlemesine bir tercih hapsinde suskunluklar. Gözlerin mesafe kazandığı bir kayboluşta buluşmalar. Karanlıkların paylaşıldığı sıkıca sarılmalarda zamandan ayrılış. Vadini yeşil ve serin hayal ettin. Bir nehir çağlayarak yaklaştı gözlerini kapayışına. Sonsuzluğu dinlendirdin yaşadığın anda. Saçlarına karıştığın bir kız anladı göğsünü. Seni her an bırakabilecekmişçesine tuttu. Seni sevdiğini söyledi, seni suskunluğuna uğurlarken. Dünya içimizden çıkmıyor. İçimizde kaybolan mı gerçek? Ardına dayanan bir uçurum geçmişin. Geleceğin derinlik kazandırıyor. Yükselişinde düşüyormuş hissin. Kollarınla buluştuğumda kelimelerden korudum seni. Duydukların da içinde bir araya geldiğimiz oyunun. Benimle oynamak istemiş olmandan dolayı şanslıyım. Birbirimizi kıskançlıklardan kazandık. Herkes gidişine armağan. Gecene örülen merdivenlerden çözülen adımlarında kendini duyuyorsun. Evim dediğin de düşünceler. Söylenmemiş olanın güzel kadınları hayatın içindeler. Yaşamaya sadık bir vicdan seni rahat bırakmıyor. Oyunun ahlakı öğrenildi mi? Biri bakıyormuşçasına dans ediyorsun. Ayna masallarda bile seni çıplak gördüğünü söyleyemedi. Bir sır gibi saklanıyoruz ölüme. Bize acı çektiren bir dönüşümün içinde akıyoruz beraberliklere. Anımsamaların hak vereceği kadar güzel ve değerliydi içinde insan olan. İnsancaydı günahlarım. İnsancaydı günahların. Başkalarının sesinde insan olduğuma hak verdim. Apartmanlarım da dağınık. Yürümekle toplanmıyor sokaklarım. Yüzüne ay ışığı vurduğunda gülümseyeceğini hissettim ya sevgi doluydum. Dünyanın tüm pencereleri ile barışık bir manzara. Şanslı bir kuşu heyecanladıran bir hava. Gözlerimi kapayışımı hissettim. Uzaklarımı dolaşan bir hayranlıkla yakındım yaşama. İşte gözlerine bıraktığım sessizlik bu.

Karşılıklı Geliştirdiğimiz Bir Dilde Anlatamadıklarımız, Belki De Anlatamayacaklarımız

Seni kendi halinde bir Akdeniz kasabası gibi özleyeceğimi hissettim denize bakarken. Bir yelkenli ağır ağır geçiyordu gözlerimden. Bir martı alçalırken, alışmanın kolay olmayacağını düşündüm. Su sakin ve berraktı. Kırçiçeği’nde yalnız yemek yiyecektim. Bugün hava da bir tuhaf.

13-04-2008

Sessizlikler

Sessizlik ne diyeceğini bilememek değildir. Sessizlik karşılaşmaktır. Sessizlikler bizi yeniden tanıştırır. Sessizliklerde bakışlar birbirine gizlice sokulur. Sessizliklerde duyduğun bir kadın özgürdür , belki de yalnız. Sessizliğinde tüm sesler. Başın ağrıyor. Gözlerini kapayışına bıraktın kendini. İyi olmak için sağ bileğini alnına dayadın. Derin nefes alışlarınla tedavi ettin suskunluğunu. Sırtüstü anımsamalarda dolaştın durdun kendini. Zihninin ilişki kurduğu zaman geçiyor. Neresindesin yalnızlığının? Sana tanıdık gelen yüzlerin hikayesinden ayrı kalacağını biliyorsun. Ayrılık sensin. Hissettiklerin sana geç kalmayacak. Bana utanmamayı öğretebilecek kadar sessizsin. Düşüncelerinin geliştirdiği bir oyuna beni hazırlıyorsun. Beni de haberdar etmiyorsun bir sürprizden korkarcasına. Sessizlikler ürkektir. Tercihi kaderine bırakamazsın. Seni sana sunan bir aynada yansıyanı bir tek sen görüyorsun.

Pazar, Nisan 20, 2008

Tembel Kaşifin Başını Okşayan Yalnızlık

Zihnimizden bir miras kalacak mı? Hafta sonu tembel bir kaşiftim. Yattığım yerden önce sık orman dokusunun arasından sızan ışık gibi sokuldum karanlığı cömert Gabon karmaşasına. Sonra su kaynaklarını arayan patikalarla vardım su aygırlarının gizlendiği nehir yataklarına. Orta Afrika’dan Arjantin’e Iguazu Şelaleleri’ne uzanıyordum dinlemekte olduğum Gustavo Santaolalla ezgilerinde. Suyun içine dalan uçmayı yeni öğrenen kırlangıçlar gözlerimi kapayışım kadar yakındı. Sahiplenmenin mülkiyet olmadığını öğreniyordu ruhum. Tarihimden yeni bir geleceğe çözülüyordu duygularım. Korkularıyla barışacak kadar çok zaman geçirmişti atalarım. Sierra Leone’de el ve ayakları kesilmiş insanların yaşamış oldukları dehşetin izlerinde çözümsüzlüğün o topraklara ait olmadığını hisettim. Oyunun kurbanı olduğumuzu sanmamız gerekiyordu. Sahnenin hazırlanmış olduğunu fark edemeyeceğimiz kadar gerçekçiydi terörün sunuluşu. Şık maskeliydi tüm izleyiciler. Uykuya dalışlarım tasalanacak farklı konular bulmuştu. Üzerine gece çökmüş bir dünya gibiydim. Hikayenin bütünü kadar özgür hissediyordum. Yalnızlığımı örten kadınlardan bir an olsun uzaklaşmış, kendimle buluşmuştum. İnsanın zihni hiç durmuyor, bazen kalabalık ve ışıltılı bir cadde, bazen de ıssız ve kuytu bir ağaç altı. Sevmek yaşamın akışında yolunu aramak. Yolunu arayan bir fil, yolunu arayan bir su aygırı, yolunu arayan bir insan karşılaştılar. Ölüme yaşam tohumlarını bıraktılar. Unutmamalıyız bu yolculuk hepimizin hakkı. Saygıyla uğurlanmalı herkes ilişkilere. Yakalanmışız kendi ördüğümüz üretim ağına ve yarattığımız çelişkilere. Kendimi farklı olanla beslemenin mutluluğunu tattım. Yaşadığım dünyaya ve ayrılıklarını içimde hissettiğim, özgür bıraktıklarıma kendimi daha yakın hissettim. Bakışımın dönüştüğünü anladım. Sanki daha gerçektim.

Öldüren Talep

Denize akan tepelerde ormana yaklaşan bir rüzgar gibi özgürdü bakışları. Yalnızlığına hakim bir adamın kolları kavuştu yakınına. Daha fazlasına ihtiyaç yoktu. Daha fazlasının bir parçası olduğunu düşündü, suçlu hissetti kendisini. Üzüldü içinde kıvrandığı engel olamayışlara. Daha fazlasına hizmet etmek için kandırılmış olduğunu fark etti. Üzüldü sessizliğine. Gözünün önündeki cennet onu teselli ediyordu. İhtiyacı yoktu yalanlara. Cehennem dinlerindi. Söz verdikleri gibi yetiştirmiştiler korkularını. Sevginin tohumu olmak istedi hür ve onurlu yıkılan bir ağaç gibi. Daha azıyla karşı koyabilir miydik?

19-04-2008

Delilik

Gözlerini kapamış bir adamın zihnini arıyoruz dediler. Gözlerini kapamış bir adamın zihnindeydi sözlerine yerleşebilenin kısmi bütünü. Yağmur ormanlarında yürüyen bir fil kadar ağırdı içinden geçen zaman. Tehlikelere aldırmayan bir yol alışın açtığı patikada izlenimlerin ördüğü bir manzarada ilerliyordu. İnsanoğlunun hırsının bu büyük tehlikeye katkısını düşündü. Matem orduları kadar güçlü değil miydik? En son gözlerini kapamış adamın zihninde mi görmüştük ağacın sona kendini bırakışını? Yıkılan gelecek sonsuza mı düşmüştü? Gazetelerde madene hücum başlığını daha farklı okuyordum. Artan hammadde fiyatları binlerce türü hayatından edecekti. İnsanın yok oluşuna talebi arttırılıyordu. Kendini de tüketen bir saygısızlıkla insanoğlu ilişkiler ağını darmadağın ediyordu. Kendini yalnızlığına hapseden bir güçle zihninde kalmıştı. Tek başına bir sonsuzluk neye yarar? Bu delilik.

19-04-2008

Perşembe, Nisan 17, 2008

Yorgun ve Halsizim

İçindeki suskunluk sana iyi davranmıyorsa kendini suçlamalısın. Hasta olmak üzeresin. Üzerindeki halsizlik ne hissettiğini bilemeyişine keşke bahane olsaydı. Yorgunluğun yatağına yığılıp kalacak. Güçlü olman gerektiğine inandırılmışsın. Yalnızlığına saklanan bir korkak olduğunu anlamışsın. Tek başına cam kenarında bir masaya oturmuş, iyileşebilirim umuduyla balık yemişsin. Yakının geçmiş bir kızın uzağından. Karanlığın içinde taksileriyle oynayan bir sokak seni evine bırakmış. Gece seni düşüncelerine yerleştirmiş. İçindeki suskunluğa iyi geceler deme zamanı. Senin aklın karışıkken insanlar duraklarda otobüsün gelmesini bekliyor. Duvarların göğe yaslanmış şehri dinliyor. Ne hissettiğinle baş başasın. İçten bir gülümseme kadar temiz için. Hafif bir tebessüm kadar sessiz ve açık sözlü sevgi.

Pazar, Nisan 13, 2008

İnsanların aklını karıştırmaya ne lüzum var? Bazen neden yazıyorum diyen iç sesimde anlam veremiyorum kelimelerle oyalanışıma. Yine de elimden gelmiyor yazmamak.

O Ressam Gözlerin

Elinin uzanışını sevdiğin bir kadını suskun çizmek hayallerine yalnızlık mıdır? Güzel bir kadının çıplaklığını çalışmak yaşama sanatı mıdır? Özel midir suskunluk? Tuvali düzlemden özgürleştiren bir karışım mıdır hissettiklerinle boyanmak? Baktığın noktada kırılan her şey sana yaşadıklarınla dönerken sessizlik kimindir? Kelimeler martı oldu. Kelimeler uyanışını bekledi. Saçlarının yastığa yayılışı zamansız değildi ama belki bana öyleymiş gibi geldi. Aşk duvarları uçuşturan bir birliktelik. Yazan ben değilim. Okuyan da senden ayrılmış olmalı. Anla buluşma zamanı. Kimse ölümün geç kalmasından şikayetçi olmamalı. Akdeniz mavisine bezendi sokaklar. Resmin içindesin. Ressamın aşkısın.

Müzik İçimi Kışkırtınca

Sevişmelere hazırlık notlarını okur gibiydi. Masasındaki fotoğraflar mı, kağıtlar mı yoksa düşünceleri mi daha dağınıktı? Izini sürdüğü bir gerçeklik yoktu. Anı kirleten bir geçmiş gözüyle bakamayız yaşanana. Gelecek de toparlayamazdı geçmişi. Hatta daha da karıştırıyordu zamanı. Gelecek var mıydı? Gelecek bir boşluktu. Dolu olanın yanılgısıydı. Dolu olan da zihin değil mi? Nasıl olsa bildiğimizi sandığımızdan silineceğiz bir gün. Rengarenk çiçekler olsun gözlerimi açışımda. Kokuları olsun gözlerimi kapayışımda. Rüzgar gibi dokunuşun olsun çıplaklığımda. Tek istediğim susmak ve yaşamak. Elimden bırakacağım sevişmelere hazırlık notlarımı, çıplak ayaklarının yere basışında. Yalnızlığıma sokul usulca. Kulağıma nefesini doldur. Yatağımız dağınık kalsın.

(Müzik içimi kışkırtınca bir kadın yaklaşır yalnızlığıma.)

Gölgelerin Rehberliğinde Sevdiğim Bir Kadın

Gölge ediyor ağaç. Gölge ediyor masamdaki şişe ve kadeh. Gölge ediyor güzelliğin. Gölge ediyorum. Demek ki yaşamın içindeyiz. Gölge edene minnettar bir adamın gözlerindeki fer sönüyor. Göz kapaklarının ağırlaşışına yaşam son bir ziyarette bulunuyor. Bir gölgenin huzuruna gömülüyor yaşadıkları. Sonsuzluk ona mezar olduğunda biraz daha gölge edecek bedeni. Belki bir gün sonlanabilir gölge edenin hikayesi. Aşka nasıl gölge etme başka ihsan istemem diyebilirsin. Gölge eden bir pencereden tutundum perdemin dışarı savruluşuna. Karanlık kat kat dans ederken aralıklarında rüzgarın benimle olduğunu yaşadım. Gölgeler dolaşıyor suskunluğumda. Demek ki az da, çok da olsa ışık var gözlerimde. Demek ki hala yaşamın içindeyiz.
(Hala Babel filminin ezgilerinde)

Saçları Savruluyor Gizemin

Kaç kişi karanlığı deşti yalnızlıklarda? Doğduğun anda yalnızlığına armağan edilmiştin. Seni yalnızlığın büyüttü ve yine yalnızlığın uğurlayacak sonsuza. Gözlerini kapadığında toprağına sıkıca tutunduğunu hissettin. Özgür kaldığında ne yapacağını şaşırmış bir ağaç gibi kıpırdayamadın. Köklerinin uyandığını ve düşlerinde koştuğunu farkettin. Ormanını yok eden insanın hırsıyla yüzleştin. Ayna yüzünü sana yansıttı. Utanç duymadın. Yalnızlık törenindeki kadehi sana sunan kadını sevdin de, ona yalnızlığın ihanet olmadığını anlatamadın. Yalnızlık devrinde rüzgar bedenleri karşılıyor. Saçları savruluyor gizemin. Ölümden evvel bir sessizlik var. Yaşam çığlığım kadar hızlı bir at arşınlıyor ufkumu. Toz duman bir serüvende sarhoş kalemim. Yatağım bulanık. Tenim duru. Kendimi bana veren bir yalnızlıkta sana düşünce, sevmeyi öğrendim. Masamın yüzeyinden ayrıldı başımı kaldırışım. Görmek istediğime aktım. Uzaklara baktım, sana. Büyülü bir yakın. Örülü bir karmaşa. İçine daldığın oyunda sözlerden sürekli kaçamazsın. Duyduğun yalnızlıklardan fazlası gerçek. Kendi payına aldanma. Sevişmek seni korkutmasın. Sevişmek seni ağlatmasın. Kapının açılışından kendini bırak sokağına. Adımlarına belen. Ardına yaslan ve yaşa esintiyi. Dallan martılarla. Sana dokunanda adını unut. Vadi zihnindeki attan hızlı. Vardığı düş seni de geride bırakacak. Bir avuç toprak dökülecek bir başkasının elinden. Yalnızlığını kimse devralmayacak. Düşle ve yaşa. Düşle ve seviş. Utanman gerekenden utanmıyorsun da...

(Babel film müziği Iguazu ezgileriyle gözlerimi kapadım)

Kal Sevgiyle

13 Nisan hatırlayacağın bir tarih. Telefonun kapanışında, kulağında sürekli çınlayan o seste durup kalışından sıyrılışında, sana değer veren bir kızın fedakarlığının gerçek sevgi olduğunu hissettiren bir suskunluk evresinin içindeydin. İçine armağan bir eksikliği hiç dolduramayacaktın. Aradığını ararken kaybedecek bir adamsın. İhtiyacın olan bir uzaklaşmaya bile cesaretin yokken, nasıl aşabilirsin sınırlarını? Kendini Fransa’da hayal etmiştin. Bir nedenin yoktu. Yine de kalmaya mahkumdun. Sesinde kalbinin dile getiremedikleri gizli bir kızı hiç hakkıyla duyamamıştın ki. Hak etmediğin kadar iyi bir kız seni sana uğurlamıştı. Yolculuğunda zihnin onun penceresinin önünde olacak. Ufkuna açılan bir pencerede kahvaltı edişinde onu anımsayacaksın sevgiyle. Martı dönebileceğini ne kadar bilebilir ki? Seslendirilmemiş bir teşekkür birbirlerine sarılan yıllar. Bu durumun adı ayrılık olamaz. Bu bir kavuşma molası. İki bisikleti olan bir hikayede durup dinlenmeye karar verdik. Ne hissettiğimi bilemeyişimle baş başa kaldım. Piyanonun sesine teslim oldum. The Minstrel Boy ezgisinde nelerden vazgeçtik diye düşündüm. Bu vazgeçiş gerekliydi. Farkındaydık ikimiz de. Yine de katlanılması güç olacak bir karara imza atmıştık. Aynı şehri dolaşacak olan iki yüreğin mesafesini suskun geceler daraltacak. Penceremizdeki uzak bir yıldız bize aynı göğün çocukları olduğumuzu anlatacak. Bir yıldız koydum gözlerine, beni arada hatırla diye. Senin yıldızın da içimde. Kal sevgiyle. Sadece gözlerimi doldurmuyorsun.

Birkaç Fotoğraf

Hayatın içinden kareler insanı yalnız bırakmıyor. Masamın üzerinde kalmış, gözüme ilişen yılbaşında, şubede çekilmiş birkaç fotoğrafı elime aldım. Insanın kendini gülümseten anlara ihtiyacı var. Sahne yaratıcı bir birliktelik, ömrü olan bir kardeşlik. Bazı kareler var ki yaşandıkları anlardan daha az kıymetli değiller. Bir gün bir an hakkında anlatabileceklerimiz de kıyıda köşede yok olacak. Kim tam anlamıyla duyulabilmiş ki? Kendi sessizliğini bile anlayamıyorsun.
Telefonum çaldı...

O Kadar İçime Almışım Yalnızlığı

Kadın zaman gibi, asla ona sahip olamıyorsun. Onsuz da yaşanmıyor. Kadın bir anın, biraz yansa da canın. Kadın bir resim anımsamalarına yakalanan. Özlemek, seni yalnızlığında oyalayan. Kadının penceresinden geçiyor kimsenin göremedikleri. Kadının yüreğinde hayata salıverdikleri. Belki de bir başka pencerenin önündesin.Konuşmuyorsun. Suskunluk akıyor. Şehri uyandıran bir gün daha ağarıyor. Bir kadının sessizliğine uğrayabilmişsen sevilmişsin demektir. Bazen bilemeyebilirsin. Bazen sezinlediğini sanabilirsin. Bazen umutlanabilir, bazen de hayal kırıklığına uğrayabilirsin. Bazen o kadar tatlıdır ki o heyecan. Kıyılarıma vuran dalgalarda sonsuzluk hissi o kadar huzur verici ki. O kadar bırakmışım kendimi güzel bir kadına. O kadar içime almışım yalnızlığı. Gece de gündüz de yanımda. Sessiz kalmak istemişim. Senden büyülenmişçesine sessiz kalmak. Kadın aynaların giyindiği bir çıplaklıktır. Bakışlarımın dokunduğu bir tendir kadın. Kadın zaman gibi bana iyi geceler diyor. Onu sevdiğini hep ondan saklamışsan, duymak istediklerini hep bilmiş ve ondan güzel sözlerini esirgemişsen ufkuyla oynayan bir adamın çaresizliğindeki martılar gibisin. Hiç göğe konamayacaksın. Ele avuca sığmayan bir yalnızlık seninkisi. Uslu olduğunu gözlerinde saklayan bir çocuk gibi anın yanı başındasın. Kumsal hep koşman için seni kışkırtacak. Rüzgar seni hep ayartacak. Anlaşılamayacak olmanın cinsiyeti yok. Yalnızlık insanca. Başını yastığına koyuş insanca. Bir ağaç altı düşünceler. Bir deniz kenarı gülümsemek. Bulutların seyri selamlaşmak. Oyunun içinde bir piyanonun sesi duyuluyor. İçimdeki müzik sevmek. Elini uzatışın, boynuma sarılışın ve sessizliğimde kalışın beni özgür bırakmayı öğrenebilecek mi? Seni tutsak mı ediyor suskunluğum? Sanki yağmur yağacak gibi. Gök sanki hıçkıracak. Cevaplarından korkan bir adam olmamdan kaynaklanmıyor bir şey söyleyemeyişim. Sadece karışık aklım. Yankı tek bir piyanonun ve iskemlenin doldurduğu boş bir odayı sevmiş. Gerçeklerde kaybolmuş bir düş gibisin.

Cumartesi, Nisan 12, 2008

Sevişmek için doğru adres.
Hani nerde herkes?

İntihar Etmek İçin Bir Kutu Görüntü Hapı İçmiş

Geceye alışmış insanların odasında televizyon herkesi susturmuştu. Yüzlerini sürekli tokatlayan ışıkla aptala dönmüştüler. Herkes oturmuş yalnızlık atıştırıyordu. Bozguna uğramış sessizlik dışarı kaçmak, denizle buluşmak istiyordu. Ekran başında ölüm kanal değiştiriyordu. Koltuk hapsini hak etmişler miydi? Sıkıldığımı hissettim. Tutsaklığımı terk ettim. Yol çözüldü içimden. Kendimi geceye teslim ettim.

Gece Oyunu

Gece oyunu kadınını beğendi. Işığın loş bir köşeye çekiştirdiği yalnızlık, çakırkeyif takip etti gülümsemesini. Bakışları sendeledi. Duvara takıldı elleri. Tavan yere geri dönüyordu. Zaman rüzgarında salınan bedenler fırtınaya yakalanmış bir mekanda gibiydiler. Gerçeklik üzerinden akıp gitmişti. Boynuna bir öpücük sızmıştı. Gözlerini kapayışını dengelemeye çalıştı. Anın aralanışında bir bira şişesinin yakınlaştığını gördü. Güzel bir kadın sonsuzlukta dans ediyordu. Utangaçlığı güzelliğine eşlik ediyordu. Yolların uğradığı bir ıssızlıktan çağrılmış gibiydi herkes. Bilinç kaybı törenine geç kalmamıştılar. Barmen unutmak istediklerine seslendi. Sarhoş olmak için kaybetmiş olduğu adresi ona sordu. Gün ne zordu. Gece halden anlıyordu. İlk omuzlarını sevmişti. İnsan koridoru gözlerine doğru daralıyordu. Yine de kalbinin hızla çarpmaya başlamış oluşunda kalamıyordu. Herkes yaşamak için çırpınan, denizini yitirmiş, sudan çıkmış balık gibiydi. Düşler ten rengiydi. Boşluk muzipti. Mazbutun aklı başında değildi. Bir köşeyi ele geçirmeye çalıştı. Oyun derinleşiyordu. Binalar şehri itti. Duvar biraz daha ileri gitti. Herkesin avuçları yıldız toplamış gibiydi. Dua edişleri farklı insanlar bir aradaydılar. Yarın onda kalacak mıydı? Suskunluk ne kadar da kalabalıktı. Teşekkürler Pearl Jam dedi. Kırmızı kadehine dokunup kaçtı. Yalnızlığın keşfi kolay değildir. Sessizlik okyanusu karanlığı çeker üzerine. Çıplaklık yakışır tutkuyla sevilene.

Ne Çok Yanlışı İhmal Etmişti

Yılların geçişinden ödünç almıştı yüzündeki çizgileri. Martıların geçişinden anladı hikayesinin bir sonu olduğunu. Bir çiçek anlatabilirdi ancak baharı. En iyi bir kızın gözlerinden duyabilirdi yalnızlığını. Piyanonun tuşlarına dokunan parmakların gezintisinde gözlerini kapayışına rastladı. Yaşadığı hissiyle her an gözlerini açabilirdi. Yüreğindeydi zaman. İçindeydi nefes alışına miras kalan. Hiç şüphe duymadı, sevişmek olsa da en güzel ve en sevdiği yalan. İnsan yanlışlarına da haksızlık edebilmeliydi. Hep doğrularıyla iyi geçinmemeliydi. Yılların geçişinde ne çok yanlışı ihmal etmişti. Doğruları ağırlaştı. Gün geldi yaşadığı hissi sağırlaştı. Rüzgarı duymak istedi.

Hangimiz Kaçabildik?

Hata yaptığımı anlamak için yılların geçmesi gerekiyormuş der gibiydi bakışları. Hangimiz hata yaptık ki, hangimiz yaşanması gerekenden kaçabildik? Kayıplar da gerekliydi. Seni sana ulaştıran kayıpların yerini kendinle doldurdun. Özlem duyduğun bir gülümseme belirivermişse içinde sessizliğinle paylaştığın sırrı saklamaktan başka çaren yoktur. Geleceğini geçmişinle aldattığın hissin canını yakmasın. Güzel olandan bir parça beni bütünleyen. Güzel olandan bir düş gecelerime sokulan. Gözlerimi kapamak kadar hafif artık yalnızlığım. Sevildiğim hissinde bekleyen bir karanlık sarıyor bakışlarımı. Birçok kız uğruyor beklentilerime. Suskunluğumu anlayabilir misin?

Geçmişin Senin Olan Kısmında

Gözlerini kapadığında zihnin her zamanki gibi yolculuğa hazırdı. Seni geçmişin senin olan kısmında gezdiren bir zihin. Haksız oluşlarının baharında rüzgarı hissediyorsun. Martıların uçuşunda eksikliğini duyduğun bir kız hep olmuştur. Hep yalnızlık tadında sevmişsindir. Seni ayrılıklara alıştıran bir umut yüzünü okşayan güneş. Karşıyaka İskele’ye vardım. Denizi karşılayan bir banka oturdum. Seni karşılayan bir özlemle konuştum. Zamanın azizliğine uğruyor gelip geçen. Kaybolduğunu fark ettiğinde kendinden başkası yoktu suskunluğunda. Yüzler yabancı. Yüzler hikaye. Beni hikayenin dışına ittin. Bilmiyorum bugün hangi yalnızlığa gittin. Masum bir sessizlik benimkisi. İçimde duyduğum kızlar, birazdan bankanın kapısından içeri girecek oluşum, düşlediğim bir kahvaltı masası, küçücük elini güvenle bırakmak istemeyen bir çocuğun yolculuğuma katılışı sessizlik. Sonsuzluğun karşılandığı bir sonun başlangıcındaki bankta yalnızlık.

Kadeh ve Kadın

Kadehini masaya koydu sanki yerini kaybetmek istemiyordu durduğu noktanın. Kadehinden biraz uzaklaştı sanki ona daha da yakınlaşmak istiyordu. Biraz etrafında dolaştı. İçine aldığı her açıdan ona bir mesafe sundu. Kadehi boştu. Gözlerini kapayışında içi coştu. Yaşamak doldurdu sözlerini. Kadeh içine yansıdı. Onu yüreğine koydu sanki yerini kaybetmek istemiyordu güzel bir kadının.

Artık yıldızlar sana yalnızlığımdan da yakın.

Hayatın Güzelliklerine

Göztepe Alsancak vapuru uzaklaşmanın içine gömüldü. Vapurların yan yana duruşlarında, vapurun kalkmasını bekleyişlerin tanıştırdığı yüzler vardı. Şehrin herhangi bir köşesi bir gün, işte vapurdaki sarışın kadın dedirtebilirdi insanın sessizliğine. Oyalanmaların bertaraf ettiği insanların ayrılığı hikayelerin başlangıcı. Bilmenin ayrı düşürdüğü insanlar. Kadının sigarasını yakışı, avuçlarını bir araya getirişi artık bilinmeyenin. Belki bir gün yine belirecek anda. Yakalananda yol alıyoruz. Ne değişti hayatımızda? Elinden tutulmuş, söz dinlemeye mecbur edilmiş bir çocuk gibi teslim edileceğiz yaşanacaklara. Sessizlik kaçamakları insanın gönlünü hoş tutar. Suskunluk seni hayallerine kaçırır. Hiç yakalanmayacakmışsın gibi hisseder, yine de bir kovalayanın var mı diye dönüp bakarsın yalnızlığına. Gülümsemeler kelimelerle buluşmuştu. Cuma oluvermedi mi yine? Güneş küskün bir kız gibi yüzünü göstermiyor. Belki bir yerlerde ardınca taşınan bir cenaze var. Belki bir yerlerde bir bebek doğdu. Sahnemiz kader mi? Oyuncuların getirdiği oyunları paylaşıyoruz. Rastlantı bir buluşma mı? Kader alışverişindeki payımız bizi insan yapan. Yalnızlığının içinden çıkacak her insan. Gözlerdeki sabahın nasibindeki bir şehrin kıyılarına dokunuyor bakışlarım. Anımsamalarım bir ölünün hiç keşfedilemeyecek gizli günlüğü. Bir yerlerde bir kadının anımsamalarının üzerine toprak atıyor olmalılar. Teknenin motorunun sesi çok kuvvetli. Gürültü Karşıyaka’ya yaklaştı. Bu güneş hepimizin. Güneşe dönük yüzümüz. Ayrılık bağı var aramızda. Nefret de, aşk da zamanla çözülüyor. Sevgi hep bir iz bırakıyor. Senin küçük heyecanlarını merak eden bir adamı uğurladın hayatın güzelliklerine.

11-04-2008

Salı, Nisan 08, 2008

Bir Parçam Koptu Zamandan

Sessizleştiğimiz bir anın bu şehre yaklaştığını hayal edin. Güneşle buluşmuş sokakların içine dalın. İçinizden gelen bir zile basın. Hikaye sizi içeri davet etsin, anlatsın dursun. Hikayenizin uzağından geçen bir vapurun penceresinden dışarı bakan bir adamın da hikayeleri olduğunu hissedin. Parçalar bütüne sokuluyor. Bir parçam yaşadıklarımda sürükleniyor. Bir parçamın selamı beni gülümseten, bir parçamın karşılaştığı o coşku tüm evren. Telaşlanan da benim, hüzünlenen de. Bir parçam beni hiç anlatamayacak olan sözler. Sessizleştiğin bir anda rastlarsan bana, beni de haberdar et duygularından. Bir hikayen varsa uğra gözlerime. Pencerenin önünde yüzüne sessizce dokundum. Hala seni hatırlayabildiğim kadar güzeldin. Unutamadığım da bir parçam. Unuturum sandığım, şimdi çalıyor olmalı sevdiğin en güzel parçan. Martılarıyla vedalaşan bir adam olacağım bir gün. Yaşamayı sevmiş bir adam olacağım. Ölürken de gülümseyebilecek kadar minnettar olmak parçalanana, sevmenin hikayesi. Adımlarıyla oyun oynayan bir adam yolda yürürken bir hikaye buldu.

Cumartesi, Nisan 05, 2008

Hayatın Kendini Sevme Dersleri

İskelenin yıpranmış ahşap kenarlarına takıldı gözüm. Vapurun yanaşırken çarpışlarında zamanın resmettiği bir desen vardı insanı içine alan. Bu seyirde izleyenler kendileri getiriyorlardı resimlerini. Başımı kaldırdım, mavi bir tuvalde bulutların hayatı sevdiren halleriyle vakit geçirdim hareket edişimizi beklerken. İskeleden açılışımızda, kıyıyla aramızdaki boşluğu martılarla paylaştık. Yol alışımızda kıyıyla aramızda güneşten bir bağ vardı. Kendimi sevmeyi öğrendiğimi hissettim. Güneşin elimdeki kağıda vuruşuyla oynadım. Yine hafta sonu gelip çatmıştı. Gözlerimi kapadım, bir an için suyun sesi beni hayallerime götürsün diye. Kumun sıcaklığının denizle buluşmasında geçirdiğim güzel günlerin verdiği bir umutla yaşlanmaktaydım. Düşler kadınsız kalamaz. Elinin sıcaklığını armağan eden avcunun, omzumda bana yalnız olmadığım hissini verdiğini hayal ettim. Her sıcaklığın yeri başkaydı. Güneşim kadar severim kadınımı. Yaşamak kadar güzeldir güzel olanla yetinmek. Daha fazlasında mutsuz olduğum olmuyor muydu, oluyordu. Seni daha fazlasından korudum. Seni yaşayan andan kendimi bırakmadım. Kendimi sevdiğimi hissettim martılar Karşıyaka’ya hoş geldiniz derken.

04-04-2008

Yorgun olup da gözlerini kapamış bir adamın gözlerini açışı kırk oluverecekti. Bir bakacaktı ki on yılı daha geride bırakmış hikayeleri. Şu anda yorgun oluşu sessizdi. Bir gün yalnız olmadığını hissedecekti bu yorgunlukta. Bir gün yılların ağır ağır geçtiğini duyacaktı.

03-04-2008

Kendini güzel hisseden bayan bugün içinden çıkmıyorsun. Üzgün müsün? Dargın mısın? Yoksa onca ilgi içinde sen de yalnız mısın?

03-04-2008

Yaşamak İçin Sustum

Zihnin sessiz değil. Bir de şehre alçalmakta olan uçak sessizliğe ihanet ediyor. O kadar alışmışız ki artık, çay içmek isteyen diye seslenerek dolaşan, yüzüne aşina olduğum bıyıkları gür adamı duyduğumdan bile emin değilim. Manzara hareketlendi vapurun ayrılık hazırlıklarında. Zihnimi susturabilsem. Sessizlik sakince süzülüyor martılarla. Havanın kapalı oluşunun da hakimi martılar. Denizin yüreği o kadar koyulaştı ki, tüm gemilerini daha bir belirgin sundu bakışlarıma. Yaşlı bir adamın gözlerinin geçmişiymişim gibi hissettim birden. Gelecekten bugüne dönmüş bir yolcuydum sahnelerin ileri geri sarılışında. Hafızamızın kaybettiği yaşanmıştan notlar bırakmıştık sonsuzluk hapsine. Hayatın içinden küçücük alıntılardı yaşadıklarımız. Karşılaşmalardan bininden birindeydi ihtimal sancımız. Oyun arkadaşlığımızın etrafı kalabalık. Sahnenin devraldığı onca oyundan birinde sana söyleyebileceklerimle de barışık değil hikayem. Benim de eksikliğim söz konusu anlatılanda. Hepimiz yakalanmadık mı şu ana? Kurtuluş anın hakkını vermekte. Ömrün zamana borcu var. Ancak sevmek hafifletebilir zihni. Sevmek bizi sessizleştirebilir. Seni suskunluğumun en güzel köşesine koydum. Yaşamak için sustum. Yağmur yağacak.

03-04-2008

Dün Geri Kaldı

Bir hikaye içeri girdi diye düşündü. Hakkında hiçbir şey bilmediği bir karakteri incelemeye koyuldu. Küçük deliller aradı önyargıları için. İzlenimlerini kendisiyle besledi. Ortalıkta dolanan bir yazarın gürültüsünde hikayeler tam anlaşılmaz. Sessizliğin bastırdığı bir yalnızlıktır kelimelerle karşılaşmak. İçimden içeri bir hikaye girdi. Kaçabilen cümleler hakkımda ne konuşsa yalandır. Ya sen eksiksin, ya da ben. Dün geri kaldı hikayemden. Annesinin kucağındaki bir küçük çocuğun gözlerinde durdum.

01-04-2008

Seni benzettiğim diğer kadınlarda kaybettim.

01-04-2008

İlerleyen Bir Anımsama

Martılar ışığın selamını iletiyor. Havalanışları öyle telaşsız ki. Deniz feneri hiç vazgeçmemiş bir aşık gibi ufkun çizgisinden ayırmıyor bakışını. Hareket etmemizle birlikte rüzgar doldurmaya başladı saçlarımı. Bu serinlik hissini seviyorum. Sessizleşmek bana kararlar aldırtıyor. Sessizleşmek kendime ayırabildiğim bir vakit. Değişen açılardan izleniyorum. Yol almak değiştirir dünyanı. İlerleyen bir anımsamayla geleceğini paylaşmak insan olmak. Olmanın serüveninde keşfedebildiğim kadarım.

01-04-2008

Gülümsemen Sır Tutamaz

Olup bitenin içinde bir kıraathane anımsamalarımdan belirdi. Bozcaada’ya kalkan feribotların yokluğunda henüz yazın gelmemiş olmasının ıssızlığını yaşayan bir kumsala bakan, bir kendi halinde oluştu pencerelerin ardındaki tahta masa ve iskemleler. Talihsiz bir telaşı sakinleştirmişti hayatın güzelliği. Kaçacak bir huzur arayan herkes gibi, sığınacak bir gözlerini kapayış bulmuştu insanlar. Yorgunluğun detaylandırıldığı bir oyalanışta akılda kalmasa da, gönülde kalır insanın gözlerine dolan. Yaşadıklarını içine kaçırırsın, mutluluk kırıntılarını sakladığın sessizliklerde gülümsemen sır tutamaz. Seni sevdiklerine ele verir. Utanmak ne kıymetlidir. Mahcubiyetinin seslendirdiği bir ilgi uzak duruşunu yakınlaştırır. Suskunluğuna sokulma cesareti olan bir kıza anlatabilir miydin ne kadar güzel olduğunu? Yoksa ağzında geveler miydin çaresiz kalışını? Yalnızlığını affetmiş bir adamdan duyabilirsin hikayelerini. Yalnızlığını affetmiş bir adam yorgun, yaslandı penceresine. Deniz geceden şehri getiriyordu gözlerine. Hep geç kalırdı sözlerine. Şiir gibi umutlanan bir yürek.

02-04-2008