İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Pazartesi, Aralık 31, 2007

Bir Tek Sensin Duyanım

Alışmak ne kadar dürüstçe? Yalnızlığın seçtiği şarkılardaki iç konuşmalara kulak asmalı mı? Suskunluğun kollarında gece. Bir adım diğerini geçince sokak kaldırımlarından dönerken, düşünceler beni bulur. Değerli olduğumu hissetmenin gözlerime kapayışıma verdiği bir armağan elimi tutuşun. Neden nankör eve dönüşlerim? Neden kalbim beni terk edenin? Seni üzmek istemeyişimle hesaplaştım. Dudaklarıma beni anlarcasına sokuldun. Saçlarımı okşadın. Bana sıkıca sarıldın. Hikayeme gülümsedin. Derin bir nefes aldın benimle gözlerimi büyüleyen yeşil yamaçlardan. Hayatın patikalar açtığı bir ormanda güneşi kedilerden çok sevdin omzumda. Zeytin ağaçlarının saklandığı bir vadiye bıraktın kaygılarını. Neden başımı önümü eğişim sessiz? Hak ettim mi sevgini? Biz vedalaşamayız ki. Birlikte film izleyişlerimiz, gözyaşlarında seninle yeniden tanışışım, sıcaklığında masumiyetimden bir şey kaybetmeyişim, iyi birer insan olduğumuz gerçeğinde çocukça kanepene kıvrılışım, unutulmakla kavgalarım, kaçıp gitme arzumda kaybolacağımı bilişim, bir kızın içimde öldürdüklerinin farkında senin içinde de sevgini yok etme korkusu, bir pencerenin yakaladığı caddenin ışıkları çaresizliğim. Kendime ne kadar acımasızım. Başkalarının olsun aldırmazlık. Her şeye rağmen yarınım kal. Hayat bizi güldürse de, ağlatsa da bilirim ki bir tek sensin duyanım. Oyunuma park etmiş araçlar. Rüzgarla çıkmışım evinden. Deniz gizlemişim montuma. Sokak lambalarından kaçırmışım gölgemi. Sen beni yargılamazsın. Biz birbirimize hiç yalan söylemedik. Kelimelerimizi susturduk, sessizliğe güvendik. Bir yastığa baş koyuşumuz ayrılık kadar yakın olacak mı? Uyumalıyım, soyunmalıyım. Ne kadar dürüst çıplaklığım? Mazeret değil yalnızlığım. Bazen her şey güzel bir yansıma kadar uzak. Anımsamalar da, aynalar da geri vermiyor yaşananı. Değerli hayatın her anı. Neden kalbi bana güzel kelimeler seçmeyen bir kıza takıldı aklım? Neden hala yanımdasın yokken senden gizlim saklım? Ben ne kadar aptalım. Hala anlamıyorum. Hala inatçıyım. Neden oturdum bilgisayarımın başına? Yarın erken kalkmalıyım. Özür dilerim canım.

Cumartesi, Aralık 29, 2007

Neden Muzipsin?

Nedensizce gülümset beni. Bir sokağın içinde buluveririz kendimizi. Bir sessizlik yaklaşıverir, kalabalığın arasında bizi bulur. Bizi diğerlerinden ayırır. Gözlerimizin içine sokulur ışıltı. Zaman anımsamalardan kayar bir çocuk gibi. Zaman bizimle oynar. Salınırız dans eden yaşamla. Bir manav eline alır turuncu sevinci. Kasalara sığmaz portakallar. Taksi sarı bir selamlamayla geçer. İçindesindir uzakların. Yakın sana takılır. Neden muzipsin? Yoksa bir yaramazlık mı yaptın? Bir oyun mu buldun? Beni ondan mı çağırıyorsun? Hangimiz daha hızlı koşar? Kaçalım mı yalnızlıktan?

Bu Hikaye Kifayetsiz

Bu hikaye canını yakmasın. Bu hikaye seni dolaştırsın hayat bahçesinde. Çiçekler gör güneşin sevdirdiği. Yağmurla yıkanmış yeşili hisset düşüncelerinde. Bu hikayede kendine değer ver. Yalnızlıkla iyi geçinse de yılların, anla ki adımlarını karşılar seni seven iç konuşmaların. Hep birileri vardı. Hep birileri giden oldu. Hikayelere yetiştik hepimiz. Bazılarını beklettik, umuda geç kaldık. Bu hikaye farklı olsun. Bu hikayede cevaplarını beklemeyelim soruların. Bu hikayede sen bana gülümse. Ben masum olduğumu hissedeyim başımı önümü eğişimde. Elimi tutuşunda anlaşılamayacak oluşlarımı sustur. Sustur söyleyemediklerimi. Bu hikaye gözlerin. Bu hikaye kelimesiz. Bu hikaye kifayetsiz. Bu hikaye kayıplar verdi. Sakin duruyorsam bir deniz gibi, fırtınalarım olduğunu da bil. Gözyaşlarımı saçlarında taşıdığın rüzgarla sil. Biraz sessizleşmek insana gizlidir. Kaç yaşında olursan ol, martıların göğe dağılışlarında uzakları sarınır yakın hissettiren özlem. Biraz sessizleşmek iyi gelir. Yamaçlardan çek ışık örtüsünü. Savur hayallerini çepeçevre. Şehrin sarhoş büyüsü sana sokulsun. İzin ver yalnızlığa. İzin ver elinde dans eden kaleme. Dinlensin güzel kadınlarda. Susmanın yalnızlık olduğunu yaşar kalbim. Şarkılar bana gecelerimi sevdirir. Kapıda durduğunu düşler yalnızlaşırım. Yaklaşmanı zamanla paylaşmak istemem. Ağır ağır yaşarım hayalini. Seni içime sindiririm anımsamalarımda. Yokluk hiç bırakmıyor ki. Yorgun düşürdün beni. Aldırmayışlarına hak vermem gerekti. Bu hikaye acımasız olmasın. Bu hikayede hüzün yerleşmesin gözlerime. Bu ne duyamadıklarım, ne de duymak istediklerin. Ben sadece sessizleşmek istedim. Bu bir ihanet değil. Bu bir ibadet değil uyanışlarımda bulduğum. Bu bir kıymet bana yaşadığımı bildiren. Bu bir aşk kelimelerini yitiren. Bu hikaye de onu yaşayanca farklı. Bir şarkının kıyıları Cumartesi.

Neden Diye Sordu Aptalın Teki Kalbine

Gece kadehle döndü ışığın çekiştirmesinden. Biraz sızdı sevişmelere. Sevdiği bir şarkıyı duymuşçasına gülümsedi bir adam. Sarhoş olmak istercesine izin verdi içine. Anımsadı üzülmelere inat. Anımsadı dansın karanlığa parçalanışını. Yüzüne yerleşen bakışlardan uzaktı. Bırakmıştı kollarını kayboluşuna. Aldırmazlıkla sarıldı geçmişine. Aldırmazlıkla derin bir nefes aldı yalnızlıktan. Bir zamanaların konuğu olmamış mıydık hepimiz, bir kıza sitem etmemiş miydi kalbimiz? Bir an bizi durdurup da sormamıştı hiç. Bizimdi gözlerimizi kapayışımızdaki başımızın dönüşü. Bizimdi bir kadının çıplak omuzları. Bizimdi yıkılanla bükülen, bizimdi birbirine karşılaşmalar veren. Bizimdi yıldızların ayrılmışlığı. Duymadığımıza takıldı aklımız. Bir sır verdi içimizle konuşmalarımız. Yine mi kendine inandın? Bastır ellerini yaşadığım hissine. Göm serseri kabullenişimi göğsüne. Ben ben değilim. Ben oyunun esiriyim. Oyunlar getir gözlerime. Sabahlar götür yaşamımdan. Avuçlarıma sığın kadeh gibi. Kırmızı ver bana. Adımlarına çek yaklaşmalarımı. Uzaklar fısıldadı mı sana? Sen yanı başından mı geçtin yalnızlığın? Benim kadar değer verdi mi yakının gözlerini kapayışına? Hissettin mi tebessüm edişimi? Uzandın mı sonsuza üzerine çöken anda? Pençeledin mi kuşkularını? Sıktın mı yumruklarını? Ahhhhhhh dolanıver sözlerimden. Katılıver suskunluğuma. Sevişiver. Bir şarkı ayırdı kalbim gelişine. Kendimi tanıyamadım aynamda. Bir yansımaya seni sordum. Seni görmemişti. İki kadehi bir araya getirdim. Yalnızlık doldurdu diğerini. Sokaklar geçirdim aklımdan. Kaçış planları yaptım gelecekle. Bir yuduma yalvardım. Adını kattım seninle yoğurduğum unutulmuşluğuma. Sendelemeyi dans etmek sandım. Yavaşlattım seni özlediğim her anı. Yavaşlattım içimdeki acıyı. Duvarlarımdan utanmıyordum. Bir sır gibi kapanmıştık gonca düşüncelere. Yatağıma kadar eşlik edecek yalnızlığım. Bölünmüş isyanım kelimelerim. Yaşadığımı hatırlatmak için geç kalmadın mı? Üzerinden düşüverseydi giysilerin. Ömür kader ayırmış bize. Ben seçerim akşamlarımı. Bir kedi de geçebilir düşlerimden. Bir köpek havlayabilir gelip geçişimde. Bir kız yansıyabilir metronun camına. Yaşam ara sıra saklanabilir benden. Bilemem neden. Sadece sevebilirim. Sadece sevişebilirim. Sadece özleyebilirim bir kahvaltı masasını. Sana bir öykü hediye ederse hayat, ben de yalnızlığımı anımsayabilirim. Kalabalıktı sesler. Bir adım anahtarıydı ihtimalin. Beklemek dağıttı umudunu. Gece bir buçuğu yakaladı. Sen uyudun mu? Dakikalarla gülümsedik birbirimize. İyi geceler demek üzereydik şarkılarımıza. Jethro Tull’dan Budapest parçası eşliğinde tekrarı da bıktırmıştım. Seni de bıktırmamış mıydım? Adını sevgi sanmıştım. Bir sahil kasabası beğenmiştim düşlere. Ben gerçekten aptaldım. Nefes alışlarıma çektim yorganımı. Uyanacaktım her halde. Gülümsedim. Tuş oldum sensizliğe. Sırtımı dayadım gecemi yitirişime. Sızdım beni düşünmeyişine. Sızdım hep haklı oluşuna. Senin gözlerini kapayışın yok mu? Neden kalbin bu kadar ketum?

Çarşamba, Aralık 26, 2007

Kalbin Dostunu Kaybetmez

Bugün çalışma arkadaşlarımla La Cigale’de yılbaşı için düzenlenen akşam yemeğindeydim. İçilen içkinin de yüzleri gülümsetmesiyle herkes daha bir arınmış sohbet ediyordu. Bu uzaklaşma insana mutluluk veriyordu. Neşeliydik her kaldırılan kadehte. Derin bir nefes alış bugün rahat uyuyacağımı hissettiriyordu. Masumiyetimden şüphe duymamak içimi rahatlatıyordu. Kendim olabilmenin yolundaydım. Herkesin katkısı vardı yalnızlığa. Halbuki benim için değerli olan bir dostumu kaybetme kaygısıyla çıkmıştım şubeden. Bu akşam altı kadeh kırmızı şarap içmiştim. Gözlerimi kapayışımdaydı dinlemekte olduğum şarkı. İçimdeydi çelişkilerim. Başımı yastığıma koyuşum sabah oluverecekti. Yarın beni buluverecekti. Taksiye doluşmuş oluşumuzdan dağılmıştık payımıza düşen geceye. Herkes hikayesine taşımıştı yüzünde gevşeyen aldırmazlığı. Yorganını üzerine örtünsen de düşüncelerin karanlığın içinde filizlenir. Ayakların ısınmaya çalışır. Kolların bir arkadaş arar. Ne zordu seni yitirmek istemiyorum beni anla demek. Ne kifayetsizdi kelimeler. Suskunluk ne de çok zorlaştırıyordu çaresizliği. Sevgili olmayı başaramayışımızda feda etmemiz gereken bir birliktelik vardı. Uyumalıydım, alkol vücudumu dolaşmaya başlamıştı. Herkes kendine ait bir kapıdan içeri girmişti bugün. Karşılaşmalar herkesin kendine saklıydı. Yüzleri unutulmakta olan bir dönemin kalıntılarıydı her sahne. Oyuncular oyunu unutmak için bir aradaydılar. Yaşamak güzeldi. Işığı kapatışımda bir kadın yoktu. Sızıp kalacaktım sessizliğimde. Beni bağışla bile diyemeyecektim belki. Bana güvenemeyeceğini bilsem de iyi bir insan olduğum inancımla üzgünüm. Sırtüstü tüm anımsamalarım. İyi geceler Ferit.

Salı, Aralık 25, 2007

Öyle Anlar Vardır Ki

Öyle anlar vardır ki konuşan da konuşamayan da sen değilsindir. Öyle anlar vardır ki kelimeler ıssızlığın duyuluşu kadar senindir. Öyle anlar vardır ki sana kaybettirir. Öyle anlar vardır ki sadece bir şarkıya sığınırsın. Verdiğin sözleri tutamayışlarında susmayı başaramamış bir adamdan fazlası değilsindir. Yazmak kader değildir. Her seçim hesabı seçene ödetir. İzlediğin bir film, okumuş olduğun bir kitap, dinleyebildiğin bir hikaye seni senin dışında gezdirir. Kendin olmamak seni rahatlatır. Daha karmaşık mı olduk? Göze alınmış bir yalnızlık mı? Ne dürüstlük ama aynasız mı yoksa yüzsüz mü? Beni yok eden ya da var eden bir acı mı? Bakışım köşeler yakaladı. Helldorado’dan A Drinking Song parçasını dinliyorum. Fight Club/ Dövüş Kulübü filmini izledim. Yatmak üzere oluşum her zamanki gibi düşünceli. Yine masa lambamın sarı ışığından nasibini almış durumda odamın karanlığı. Öyle anlar var ki, anlaşılmanın sadece gözlerimi kapayışım olduğunu hissediyorum. Uzaklığın ölçüsü içindeyse merkezini duyarsın, yine de yakına kendini koyarsın. Derinlik senden kaçan etraf. Derinlik sana dönen tuhaf. Anlamsızca gülümsersen suçluluk hissedersin. Seni ciddi olmaya davet eder çaresizliğin. Yalancı durumuna düşürür seni söylediklerin. Susmak da zaman ister. Hikaye hiç istemesen de biter. Hikayeler anlatanını sever. Hikayeler duyulmak içindir. Gözlerin içindeki buluşmalarla yetinebilse doğrular. Kolay değil uğurlanmak. Haydi içinden kalk. Basit güzeldir. Şu yazdıklarına bak. Bu yalnızlık sana hak.

Pazar, Aralık 23, 2007

Hüzünlü Bir Şarkı

Filmler yalnızlığımızı mı dolduruyor? Montumu giyip de gitmek isteyişimde gidebileceğim bir yer olmaması ne acı değil mi? Belki de en iyisi erkenden uyumak. Yarın oyun başlıyor. Bir uçağın varışına ait miyim bilemiyorum ama uzaklaşmak istiyorum. Uzaklaşmanın da yakınlaşmanın da bir bedeli var ne yazık ki. Hayat bir gün beni gözlerimi kapayışımla barıştıracak. İyi geceler yanlış anlaşılmalarım. Biliyorum ki ben iyi anlatamadım kendime.

Cevabımı Yaşama Sakladım

Kendimi tanıyamıyorum. Senden özür dilerim. Zihnimde sokaklar var. Bir hikayeyi yürüyorum. Masa lambamın ışığında tüm şarkılar. Hep bir şarkı kalmıyor mu geriye? Yarınına bakan bir adamın kafasını uzatışında kaldırımlar. Gelip geçenler de yaşlanıyorlar. Bir şehir dönüp dolaşmış da bana gelmiş gibi. Biraz soğuk mu dışarısı? Bir kase çorba vardı hayatımda. Anılar da vardı gülümseyişimde. Affedilebilir değildim. Yine de dokunmak istedim asansörün senin katına çıkaran düğmesine. Ayna bana baktı. Ayna bana aldırmadı. Sesinde susmamı istediğini hissettim. Sesinde kaybolmuş olduğumu fark ettim. İyi misin diye sordum kendime. Cevabımı yaşama sakladım. Kelimeler benden daha masumlar. Bir ardım var, biliyorum senin de incitmek istemediğim duyguların. Beni olduğum gibi kabul eden bir deniz. Beni olduğum gibi kabul eden bir sokak lambası. Bir elin perdeye varışı, bir sahnenin yaradılışı sancı. Kimsenin derdi değil oyunun kazancı. Kadran geceler, yalnız kıvranışlar.

Sıcaklığın Sırdaşsız Mı?

Bir sevişme tablosu çiziyor mu gözlerini kapayışın? Çarşafının kıvrımlarını itiyor mu düşüncelerin? Yalnız mı senin de çıplaklığın? Örtünmek istiyor musun suskunluğunla? Bir ten çekiyor mu canın? Yoksa için konuşmayı bıraktı mı seninle? Ellerin saçlarına kavuştu da, sıcaklığın sırdaşsız mı? Bir tek geceler bilir yalnızlığı. Bir başkası var mı parmaklarında? Bir başkası var mı seni sarınışında?

Suskunluklar Artık Farklıdır

Bir uzanış keşfeder ya yanağını, küçük bir dokunuş kapattırır ya gözlerini, nefes alışlarına çekilirsin ya birden, kaybolursun sessizliğinde, beklersin teninin sıcaklığını, ararsın göğsünün o tatlı baskısını, ararsın ya saçlarına bir suskunluk bırakışını, artık anlatmaya gerek yoktur, artık kelimeler geri çekilir yalnızlıklarına, işte o anda ekilir acılarla büyüyen sevinçler. İşte o anda yakar canını görmek için aşkını. Ona yol gösterir gidişi. Özlem olur sende bıraktıkları. Gözlerini kaparsın ama suskunluklar artık farklıdır. Sokaklar farklıdır, geceler de. Hikayeler de biraz eksiktir. Bizler yaşamak için doğmuşuz. Biz giydirdik çıplaklığımızı.

Sen De Üzüldün Mü?

Bana sessizliği yakıştırdın mı? Gece kaldırımları izliyor, dükkanlar sende açık. Bir hikaye peşimde, kelimelerden kaçıldı mı? Üşüyorum. Şehirle değil sorunum. Yine de bir bilet arıyor yalnızlığım. Yine de çekip gidebilmeyi istiyorum. Bir sokuluverişe teslim olmak, anlatmamak, susmak, karanlıkça dokunulmak, susturmak istiyorum. Bir sokuluverişe kendimi bırakmak rüzgarla. Adını bilmeden henüz, sımsıkıca sarılmak. Beni şarkılarla baş başa bırakan bir kadını ve adını bırakmak, çekip gitmek kendime, denize varan yalnız bir sokak gibi beklemek geceleri. Yatağım zaman, neden geçmiyorsun? Sen de üzüldün mü? Sen de sevdin mi?

Yüzler

Eksik anlatılanlar da yalandır. Kim dürüst ki bu dürüstlük oyununda? Söylenemeyenler, söylenmek istenenler, söylendikçe kelimelere derdini anlatamayanlar, yüreğinden çıkmayan utangaç kelimeler, gözlerin tutamadığı ar damarı çatlamış ışıltılar, oyunlar ve dürüst oyuncular bir anlığına durdular. Gelecek geçmişi karşıladı, diğer hikayeleri susturdu. Senin için mi seçmiştik kelimeleri? Ne de olsa haklıydı birileri. Anlamak istediklerini ben mi bırakmıştım sana? Masum olduğum inancındaydım. Belki de ne istediğini bilmeyen insanlardandım. Suç muydu kararsızlık? Bedeldi yalnızlık. Düşünceler bir şarkı, bir geçip giden gün daha. Akışın tanıştırdığı yüzler, adı sonsuzluğa zincirli ölümlüler. Sen avuçlarımın ısınışını da soğuyuşunu da hissedemezsin. Sen de yargılarına mahkumsun. Sen de bir deniz kıyısındasın, ya da bir bozkır fısıltısında, bir martın var belki de, ya da bir kedin. Sen de dizlerini karnına çekip, kapanabilirsin hayallerine. Bana izin vermesen de bir şarkıya izin verebilirsin belki de. Sen de uzanabilirsin sevildiğin hissine. Sen de ağlayabilirsin, sen de bir omzu özleyebilirsin. Sen de dönüyorsun gözlerden. Sen de akşamları yaşadın, sen de yürüdün içindeki sesi. Sen de ayakların serin kumlara gömüldüğünde rüzgarı sarınmış olmalısın. Saçlarının gülümsemesinde savrulduğu bir adam vardır elbet. Sadece senin yüzünden değil, benim yüzümden de. Herkesin yüzünden. Kollarımı açışım kimseye yaranmak için değil. Sadece kendimi topluyorum sessiz dualardan. Bir yıldız beni gülümsetebilir, bir tepe karıştığı karanlığa beni çağırabilir. Bir öpücük yalnızlığımsa utandıramazsın onu asla. Herkes kendi hikayesini önemli sanır. Bir başını yaslayış, yaşlanış. Bir umut toparlanmak. Meyve yerken takvimler sana hatırlatıyordu tarihi. Anımsamalar arasındaydık. Biriken gece yığınında ne diye karıştırıyorsun karanlığı, sence bir yıldız var mı kovaladığın ışıkta? İnanmak mı istiyorsun? O zaman sorularından vazgeç. O zaman haklı olmaktan vazgeç. Sadece kendine bir şehir seç. Sokaklar nasıl olsa seni bulur.

Cumartesi, Aralık 22, 2007

Yol Ortasında Bir Esinti Ağacı

Yalnızlığın anlaşılmadığı güzel bir günde güneşli yapraklar titriyor dağ yolunun başlangıcında. Hayaller kuruşumda yol tırmanıyor. Ellerim ceplerimde düşünüyorum. Köpek havlamalarıyla geçiyorum sonbaharı sevince dönüştüren sararmış yaprakları. Şimdi yeşille kıvrılıyoruz serin gölgelerden. Çam ağaçları bana yaşamı koklatıyor. Hepimiz sakin bir ıssızlığız aslında. Yeryüzü kadranında sokaklarımız. Her anın adımlanışında yüreklenir, yalnızlaşırız. Kuş seslerinin hafif hafif anımsamalarıma sokuluşunda yol güneşe dönüyor tırmanışın sağa sapışında. Her tonda sessizlik var. Huzurlu komşuların kapladığı yamaç da dingin. Çam denizinde on yıl sonrasını düşünüyordum, dün geceyi ve gelecek oyununu.

Ya Birey Olduk...

Kapitalizmin sen de nerden çıktın ürünleriyiz. Yokluğun farklılaştırdığı varlıklar. Deneysel ilişkiler, mutsuzluk ve arzu alışverişi kayboluşlar. Belirişler ve gidişler, hikaye edilişleri yaşanmış unutulmuşluklar. Kelimelere tutunamamış beklentiler, baş ağrısından tam sınırda dönebilmiş olmak, tüm gece nefes almak ciğerlerimi havalandırmak. Eskiden bayramlar böyle değildi, ya birey olduk ya da yalnızlaştık. Eskiden sen de böyle değildin, en azından beni sever gibi yapardın. Ya ayrıldık ya da hep ayrıydık. Eskiden gözler kapandı mı sabahla buluşulurdu dualar sonrası. Şimdi hayırlı gecelerde düşünceler birer imge bandı. Bandrollü üzüntüler, defolu sevinçler. Yatağımı ısıtmış yalnızlığım. Duman sinmiş tek başıma kalışıma. Karanlık ve sessizlik şehrin saklanan yüzü.

Cuma, Aralık 21, 2007

Şehirler Seçtim Gökyüzüyle

Gökyüzü yavaş yavaş uzaklaştı hikayemden. Beni içinde bıraktı dağılmışlığın. Herkese yok oluşlarında baktı. Oralı bile olmamıştı. Başka hikayeleri de dolaştı. Sevdiğim bir kıza da uzanmış olmalıydı. Ben de göyüzünden dinledim yıldızların hayat sırrını avladığı geceleri. Bir kendim yakalanmış dönüyordum kelimelere. Derinlik oyunu sarhoşluğu aşık eder insanı hayata. Dalıp çıkarsın arayışları bulutlu yalnızlığa. Bir pencere sayfan oluverir, bir kız düşlerin. Kapını kapatışınla bir çizgiyi kovalıyor olabilirsin bir tepenin gökkuşağı gibi bükülüşünde. Yakın durabilirsin kayboluşa. Gerçek sandığın kadar kolay değil. Gerçek de içimde kalalı gerçek değil. Kendimi üzmedim boşuna. Kimin gider ki acı çekmek hoşuna. Ayık olmak nasip olmaz hayat sarhoşuna. Hep güzel olanı doldurur gecelerim düşlerime.

Susmak Rüzgarı Sevdirir

Kalemimle baş başa kalışımda sadece kendi zihnime tanıklık ediyordum. Söyleyebildiklerim ne kadar gerçek olabilirdi ki. Sen de kendi gerçeğini koymuş olmalısın yüreğine. Nasıl masum olduğumu iddia edebilirim ki. Yalnızlığımda yer ayırmıştım gelirsin diye. Bir şarkı gülümsetmişti beni. Sevmeyi de zorlaştırabiliyor insan. Bir avuç toprak kokusunda elini kirletebiliyor. Uzaklardan döndü bakışım. Yakın bir yalnızlık sırdaşım. Akdenizli içimdeki acı. Susmak rüzgarı sevdirir. Susmak yağmuru dindirmez. Susmak senden de benden de bir parçadır. Duymak denizin vadi oluşu, kıyının göğü buluşudur. Güzel, bir gülün soluşudur. Son insana küfrettirmez. Bir şükürdür gözlerin kapanışı.

Sevişmek Bizden Biri


(Before The Rain/ Yağmurdan Önce filmini izledim. )

Sınırlar yaratıp savaşıyorduk.

Farklı dilleri konuşan yüreklerin insafına kalmışsa yarın, sen sana hiçbir zaman yalan söylemeyecek olan sevgine sarın. Hep içindeki seni sen yapan insanda barın. Ölmenin de onuru var.

Bu toprak aşk kokuyor. Bu güneş bana yaşayıp yaşamadığımı soruyor. Bizden biri değil savaş. Bizden biri değil korku. Vicdan çoktan silahlarını bıraktı. Bir sofra kuruldu gözlerimi kapayışımda. Güzel bir kadın dokundu gözyaşlarıma. Sevişmek bizden biri. Vadimi yıkadıysa kan, almasın nefret bir tane daha can. Öldürmeyin bakışları. Görebilsin insanlar barışı. Alıp veremediğimiz ne var hayatla.

Çarşamba, Aralık 19, 2007

İyi Bayramlar

Hayat yazılanların sakladığı bizlerden de fazlasını anlatacak bizden sonra gelenlere. Bir kızın kalbimizde yaşayışından arta kalana aldırmayacak Biz bizim olanla gidişimizde sessiz, anlayamamış olacağız esrar tohumlarının yeşerişini. Bir kaçış öyküsünde içim tuhaf. Gözlerim odamda, kağıda yansıyan masa lambamın ışığında kelimelere taşıdığım anlatamadıklarıma takılıyor. Umut etmeyi istiyorum. Bugün hiç de pişman olmamıştım aslında. Aramak istemiştim aramıştım. Beklentilerim beni üzmüştü. Yine de pişman olmamıştım. Kelimelerin yapabileceği bir şey yoktu. Masumdu dizilişleri. Anlamak isteyişimizde çaresizdiler. Anlatmak isteyişimizde yetersiz. Shawshank Redemption/Esaretin Bedeli filmini izlemiştim. Öylesine bir hikaye değildi insanınki. Ben iyi bir insandım. Gözlerim doldu, gülümsedim. Ben iyi bir insandım, keşfe düşmüş yolların heyecan verdiği maceraperestler gibiydim. Ben gözlerimi kapayışımın haklı çıkarmak kaygısında olmadığı bir sevginin iç sesiydim. Yalnızlığımda beni karşılayan ana taşınmıştım. Filmin bir sahnesinde geçen diyalog beni çok etkilemişti. Andy Meksikalıların Pasifik’e hiç hafızası olmayan sıcak bir yer dediklerini söylüyordu. Ben de özlemiştim geleceği mavi okyanusu. Canı yanmış bir adamın vicdanıydı düşünceleri. Ceketi sırtında, güzel bir gecede müzik dinlerken umutluydu. Birazdan farklı bir hikayeye çıkmayacaktım belki. Babam yemeğe çağırmıştı. Ben de bir gün baba olursam Öykü gözlerimde kayıp bir hikayenin sayfalarının savruluşundan neler toplayabilirdi ki. Şehirlerin dönüştüğü gecelerden birinde bir kız bir adamı üzmüş. Çocuklar masalları hep sevinçli sanmış. Yıldızların ömrünü aşmış ışığı çünkü saklarlarmış kayıp giden bir aşığı. İşte hikayenin geçirmekte olduğu bir yaşam daha. Yarın bayram. İyi bayramlar demek istemişizdir hepimiz. Kalbimizden geçen sokaklar, adımlarımız ve biz iyiyiz. Kalp kırıklıklarının büyüsünde yaşlanıveriyoruz bir sihirbazın sözleri değmişçesine. Gelip geçiyor yankılar ayak seslerinde. Soğuk işli yol alışlarda hüzün varmak üzere kendine.

Pazar, Aralık 16, 2007

Madem Ki Haklısın

Bir şarkın var mıydı kedicik gibi kıvrılmış bir köşeciğe? Yalnızlığın sıcak mıydı? Düşüncelerin geçiyor muydu ortalıkta görünmeyen insanlar gibi? Ne çok konuşuyordu değil mi sessizlik? Bir yabancı belirdi mi gözlerinde? Oyunun içinde rahat hissettirdi mi buluverdiğin sözlerin? Senin değilmiş gibi geldi mi dudaklarından dökülen kelimelerin? Sonbahar yapraklarıyla çağırdın mı bir aşkı? Solmakta olana bırakabildin mi yaşanmışı? Soyunurken beni hissettin mi? Aynanda eksikliğime aldırdın mı? Zaman çekti mi canın? Hiç acılarımla dalga geçmedim. İnsan kendini unutamaz. Hüzün sevdiğine kıyamaz onu hep gülümsetir. Yıllara ihtiyaç var. Bir keşif çiçek açıyor olmalı. Yaklaşmak tomurcuklandı. Özlemi renklere gömmeli. Denizlere martılarla paylaşılan bir tebessüm ile dönmeli. Sen de sevilmeyi hak ediyorsun benim gibi. Yaşam seni aradığına bağışlasın. Gözlerimizi kapayışımızda ayrıyız.

Gitme Dur

Kaybettiklerim bir avuç kuru üzümün tadında. Ne olurdu senin de elin uzansaydı tabağıma. Daha düşüncelerimden gitmedin. Daha boş hayaller kurduruyorsun bana. Şairlerle kavuştum yalnızlıklarında. Daha farklı görünüyor denizim, daha farklı uçuyor martılarım. Adımlarım tutulmuş gözyaşları gibi. Yol unutturmak istiyor. Yol beni çağırıyor. Benim için de ayrılma zamanı. Duvarlarımı boşaltmak istiyorum. Bir çıplaklık özlemim. Bir sarılış saklayabilir beni kendimden. Bende kal istedim. Bana şehrin ışıklarını getir istedim. Yine durdurdu beni gözlerin. Fotoğraflar da aynalar gibi seni kaçırıyor. Yakınlığınca uzak paylaşılan. Belki içimi temizler başka bakışlar. Zamanla iyileşir tüm yaralar. Seni değersiz kılamaz ki kalbim. Ben şehrimin hikayesiyim. Farklı şarkılardayız. Herkes bir seni seviyorum deyişe inanmak ister. Yalnızlıkların da ömrü var.

Cumartesi, Aralık 15, 2007

Denize Bakar Durur Yıllar

Kendime yalnızlıklar yarattım. Hikayelerden geçtim. Susmayı nedense senden daha çok sevemedim. Masamda öylece bekledim. Özlendiğini de bilmiyordun, sevildiğini de. Sadece gecelerime gülümsüyordun. Her şey bir fotoğrafın hatırlattıklarında unutulmuyordu. Yolculuk beni soruyordu. Adımlarıma kalın diyemiyordum artık. Sessizliğime şarkılar arıyordum. Sana dokunmayı çekiyordu canım. Kolay da sanmamıştım. Sanırım yokluğuna alışamayacaktım.

İçinin Sesini Duymamış Olamazsın

Sana değerli olduğun hissini veren içinin sesinde sana saklanır. Ne var ki hayat içinin sesinden fazlasıdır. Seçimin bunaltıcıdır. Seçimin ihtimalleri kaçırılmış bir hayattır. Bir ihtimal her zaman sana yaklaşır. Hikaye açılımında sayfalarının kaybettiklerinden anlaşılmaz. Sır sırdaşsızdır. Sır ihtimal yokluğudur. Bir kadının sezgilerinden çıkmış bir adam denizi hisseder. Bir şarkı mırıldanmaktır yalnızlık.

Her Şeyle Dost

Her şey yerli yerindeydi. Düşünce yerini değiştirdi gerçeğin. Her şey uzağı paylaşmıştı. Yakın sanıverdim gözlerimin oyununu. Her şey sana sokuldu. Her şey belirsizleşti, sessizliğin benimle konuşmalarında. Yalnızlık bana kendi dilini öğretiyordu. Ben olmanın çırağıydım hala. Hayat ustalarını öldürüyordu. Öğrencilerini uyandırıyordu ders. Herkes kalabalığa kazandırmıştı adımlarını. Saklanışlar birbirlerinden ayrılıyordu. İsimsizler seslenişsiz dağılıveriyordu. Bir kızı hatırlamak o kadın hikayesiydi. Şarkıların takıldığı kafelerin içine sokulmak istemiştir arayışların. Gülümsemelere konuk olmuş bir suskunluğa adını sormuşlar mıdır? Lenny Kravitz’in Calling All Angels parçasında bir sihirbazlık numarası, güzel bir kadının saçlarından bir gelecek çıkartabilir mi? Hala hayallerdesin. Yaz duvarlarını. Ör kelimelerini. Kendi ağına düşmüş çırpınışların. Sen aşkın avcısı, sorumlusun üzüldüğün sondan.

Olsun Bakalım:))

İnsan kelimelerde kaybeder fotoğraflarda bulduğunu. Bir cümle anlamında davet ederken bir başkasını, seni kapı dışarı eder umut edilenden. Duyduklarında uzaklaşır yakınlaşma çabaların. Duyduklarında şehir olursun. Duyduklarında yaşarsın sokaklarını senden alan yürüyüşleri. Düşüncelerini taşır, göremezsin sana sokulanı. Kör olmuşların içidir suskunluk gizemi. Bir oyundur geçmiş. Bir oyundur an. Bir ihtimaldir gelecek. Anlamsız gelen de anlamlıdır paylaşılamayışında. İki kişinin ortak anladığı değildir ki derinlikler. Yüzeyler insanı üzmez. Gece yalnızlığa kapanmadı henüz. Olur madem ki bu kadar çok istiyorsun, olsun bakalım.

Ve Sanrı Yüzünü Yıkadı Hayatla

Kolundaki saatin kadranında bakışların vakit geçirdiğinde, parmaklarının sessizliğinde geçen zamanda kendini fark ettiğinde, çok geçmiş hissine kapıldığın oluyorsa, anı yakalayamayan bir kovalamaca seni yoruyordur zihninde. Kirlenmişliğe alıştıramıyorsan ruhunu, savrulan çöplerin içine doğuyorsa çocuklar, bir kaçıp gitme düşüncesi yokluyorsa gözlerini kapayışını, fotoğraflarından beğeniyorsan çaresizliğini, için çıldırmışsa ve şarkıları dolaşır olmuşsa, bir kadın kadar yakınsa yalnızlık ve bir kadın kadar uzaksa birliktelik, sabah kahvaltı etmiş ve bir ağırlık hissetmişsen karnında, bir kitabın ilk satırlarına sokulmuş, kalamamışsan seni ağırlayışında, kelimelerle buluşturmuşsa seni arayışların, bir uçak biletini saklamak istiyorsa cebin, ufkun seni çekiyorsa hikayelere, bir başka yol izlemek istiyorsan kopup, eklenende, dönüşlerin belirsizlik içinden seçilmek sevdasında, özgürleşme sancısıyla kıvrandırıyorsa bağlanmışlık duygunu, bir sevişme kadar içine kapanıksa sırların, aldanışın arkadaşınsa, aldanışın keşfinse, gerçeklik bulantısında sendeler ritimler, kalamayışlar seni tek başına bırakır, sokakların apartmanlarını kenara iter, sana yol açar, varışı ağır sözler duyulmak hasretine haksızlık eder, içim almaz serüvenimi, bu ne sevinç ne de keder. Çamaşırlarım yıkanıyor. Dağınıklık içinde gözlerime dokunan nesnelerin adlarını fark etmiyorum bile. İçindeyim oysa. Pink Floyd’un Comfortably Numb parçasıyla masa başındayım. Bir kaleme yazdırıyorum duymak istemediklerini. Değişmek arzusunda sanki başka bir Ferit yaşıyor. Kapısının boşalttığı bir koridora açılıyor düşleri. Kendini yansıtan bir koridor ıssız. Hafif bir ışığın tebessüm ettiren rahatlatıcılığında, meditasyon yavaş bir adım. İnsanı kendine veren bir sessizlik. İnsanı değerli kılan bir çıplaklık. İnsanı anlaşılamayacağıyla barıştıran bir giz. Affedilmiş sevişenlerin yalnızlığı geceler. Kıskançlıklar ve ölümlüler, gerçeğe dönüşüveren uyanışlar, bitmeyen bir kültür alüvyonu, bitmeyen bir tarih sanrısı, var sandığımızda bulduklarımız, hayal kırıklıklarımız, yaralarımız, umutlarımız, insan oluşumuzda uçan martılar, geçen vapurlar, gözlerimize sokak yetiştiremeyen hayat, bir koridor Lamb’in Gorecki parçasında sınırlarımın uzaklarda kalışında yükselip kendine dolanan, beni benimle düğümleyen çizgiler, beni unutmuş sevgililer, tüm doğrulara yenik düşen senin sahip çıktığın bir yanlış, seni sana iade eden bir anlaşılmayış, kucağındaki bebeğe sımsıkı sarılmış, sıcak ve içten bir gülümsemenin avuçlarındaki sıkılık seni özlemlerinde saran bedenin, her gece bir hac seferi fotoğrafa sızan, parçalanışını çizgilerinde toparlayan seni seviyor olmayı çalışan, bir çiçeğin dalında oluşundan uzaklaşan bir orman uçup giden, göğün ardı yer, yerin selamı gök, bu hikaye ediş birbirine dokunan kelimelere değer. Fotoğraflara yakalanmışlar yaşlanıyorlar. Anneler, babalar seçiliyorlar. Çocuklar doğuyor. Tercihlerin ayak sesleri var. Tercihlerin merdivenleri kapı kapı dolaşıyor. Bir asansör indiriyor sevdiğini hikayelere açılan bir kapıya. Bir adım durduruyor serüvenini. Bir adım derin bir nefes alıyor. Üşürcesine ürperiyor kollarını açışında. Bir Tanrı edasında küçülüyor kendine. Saklanıyor gözlerine davet edilmişçesine. Geç kalmak yok ki ölüme. Daha hikayelerimiz var. Hesap vermeyeceğiz. Sarıldığımız hikayeler gelişecek kendi içinde. Bir anımsamayla gelmişsen düşüncelerime, artık senden bir parçadır senin olmayan. Bende bir şarkıdır senin içimde dans edişin. Şarkılar sevgilisini yitirmiş bir vuslattır.

Cuma, Aralık 14, 2007

Herkes Yalnızlığından Daha Masum

Bir şarkı kadar yalnız hissettiğinde düşündün mü beni? Seni gezdirdi mi düşüncelerin? Yıldızlara mı çıktı penceren? Perdeni araladın mı sessizce? Bir hikaye doluverdi mi gözlerine ansızın? Küçük arabaları ile oynayan bir çocuk muydu sokakların? Kırmızı kırmızıyı mı kovalıyordu akış labirentinde? Kaybolmaktan hiç korkmuyor muydun? Ayakta mıydın duvarlarınla dönen odanda? Senin de gecenin içi karmaşık mıydı? Sana söylemiyor olamazdı sözlerin kalbinin kime aşık olduğunu. Biliyordun anımsamaların sana seni bulduğunu. Işığın kapanışındaki karanlık senindi. İçin senin kadar derindi. Yalnızlık getirdi gözlerini kapayışın.

Düğüm Bozumu

Hayal etmek bir yalnızlık oyunudur. Kendi başına kalıştır düşünceler. Gizlenmektir tatlı bir tebessüm. Bir keşiftir suskunluklar. Yanı başındadır hayatın sırları. Yanı başındadır hayatın geceleri. Yanı başındadır fotoğraflar. Bir kadındır sokakların arandığı. Bir addır yalnızlığın takındığı. İçinde yer aldığın sahnelerde rol arkadaşların vardır. Senin olmasa da tüm senaryolar, katıldığınca katlanıyorsundur yakalandığın cevaplarına. Bir şarkının şehrinde yaşlanıyorsundur. Bir sokak lambası kadar gözlemci ve uzak, bir vapur kadar karanlığın yolcusu, kıyının inci kolyesi ışıltılar kadar konuşkan bırakılıyorsundur adımlarına. Apartmanlar yerden dönüyorlar göğe. Seni derinleştiren bir dipte akışına sesleniyor çevrenle kaplanıverişin. Sana yakınlaşandan kaçışın ilerin. An düğümleniyor geçmiş ve gelecekle. An çözülüyor gözlerinde. Resim çözen sözler varıyor aklı karıştıran yalnızlıklara. Var olmanın zorluğundaki insanlarla gelip geçiyoruz bizi unutacak caddelerimizi. Bir dükkanın içince karşılanışımızda hikaye bizi alıkoymuyor. Yürümekle kelimeler kaybediyor gerçekliğimiz. Pencereler yerleştir anlaşılamayana. Bir resim sergisindeymişçesine geç duvarlarını. Bir göçebe ömrün tanıklarındanız hepimiz. İçimize yerleşmiş bir sevgili kadar ölümlü sonun yalnız bırakmadığı başlangıçlar. Sonunu merak etmeyen bir özgürlük yaşamca çekiştiriliş. Cezbedici bir uyanış her gözünü açış. Sensin sevdiğin kaçış. Sensin kovalanan çocuk. Sensin ayak seslerinde kendine gelen.

Perşembe, Aralık 13, 2007

Bir Şarkı Kışkırtmış Olabilir Mi Sözlerini?

Bir hayal kurulmuş uzaklarda. Kimseciklerin haberi olmaksızın bir hayat sokulmuş güngörmüş karanlığına, adamın biriymiş oysa o da. Yansıyanın telaşı yokmuş. Gece acelecilerin olmamış ki. O da sadece gözlerini kapamış bir serüvenden eve dönercesine. Susmuş gelip geçen tesellisi müzdarip yalnızlıkta. Duymuş içinin sesinde adımların ördüğü uzaklaşmalardan ayrılamayan yakınlaşmaları. Bir kadının eksik olmadığı özleyişlerden geçermiş vapurlar. Bilmek taşınması güç bir düşünceymiş. Saklıymış içinde adam olmak babasının oğlum ne zaman adam olacaksın sorularından. Kimin haklı olduğunu çoktan kaybetmiş duyduğu sevgi. Bir pencerenin yaşlandırdığı sokaktan geçer olmuş anımsamalar. Bakmak derinleştiği yerden gözlere dönermiş yokluk avında. Adamcağız yorgun hissettiği bir anda yaslamış başını eline. Anlar gibi olmuş içini. Herkes yılların geçişine dağılmış. Sevişmelere alışmış olmaktan çekinmiş hep. Sır bilene dürüstmüş. Suskunluğun içinden seçilmişçesine gülümsemiş. Bir kadeh şarap gibi dolmuş ufka. Bir başka ülkenin kaldırımlarından geri kalmazmış elleri cebinde kendini yaşayan adam. Oteline varan bir dinleyişmiş hissettikleri. Çıplaklıkları sessiz insanların hikayesinden ne kaldı kelimelere. Yalnızlık mı? Bir şarkı kışkırtmış olabilir mi sözlerini? Hala kimse çalmadı mı senden kalbini?

Salı, Aralık 11, 2007

Pruvadaki Sabah Yalnızlıklarından

Bugün kendini yalnız hisseden adamın ve kadının. Bugün de mavinin tonlarını beğenen martılar mutlu. Bugün hava ılıman. Martılara yetecek kadar rüzgar. Bugün Pazartesi, aslında güzel bir gün. Daha sakin yaşanmalı, daha onurlu. Duruşumu kaybediyorum. Bu ben değilim. Zor oyunlar. (10-12-2007)

Öyle bir mavi tonu var ki bulutların arasında, öyle güzel süzülüyor ki martı, öyle gizemli ışıldıyor ki deniz, öyle içten gülümsetiyor ki yaşadığını hissetmek, öyle güzelsin ki özgürsün seni düşünenlerden seçmediklerinden, öyle kendimleyim ki yalnız bırakıyor beni birey olmak. (11-12-2007)

Pazar, Aralık 09, 2007

Sokağını Dinledin Mi Bugün?

Sana kendini ne değerli hissettirir? Yalnızlık mı? Sessizlik mi? Gözlerin saklayamadığı bir heyecan mı? Aranmak mı istersin? Yoksa çıplaklığın mı seni sana değerli hissettirir? Aynaya almak için verdiklerin mi, arkana dönüp de bakmayışların mı değerli hissettirir kendini? Değerli hissettirir mi kendini sana yanı başında bulduğun bir yolculuk arkadaşı? Eşlik edilmekten hoşlanır mısın? Bir sıcak çorba kasesinden yükselen buharda buluşsa suskunluğumuz kendini değerli hisseder misin? Elin bir el arar mı? Başını kaldırıp da bakar mısın ağzımdan bir tek kelime dahi çıkmayışında kıvranışlarıma? Kendini değerli hisseder misin içime sıkışıp kaldığımda? Sokağını dinledin mi bugün? Adımlarını duydun mu? Bir hikaye var kadehimde. Bir tat var damağımda. Bir deniz var göremediğim, yaşattığım. Bir martı var göremediğim, anımsadığım. Bir kadın var özlediğim. Bir şarkı değerli hissettirir mi kendini sana? Biraz anlasana. Biraz sokulsana. Kırmızı kokusuna yakın. Bir papatya değerli hissettirir baharı. Omuzlar dile getirir bir kadının süzülüşünü. Gözlerini kapayışı ele vermez bir adamın üzülüşünü. Bir gece kendimi değerli hissettirir. Bir gece seni bekler. Işıklarım kapanır. Duvarlarım dolanır. Önemsenmek midir hepimizin derdi? Eğlenmek de istersin eminim. Hep hüzün değildir gözlerim. Ben de sevinçleri olan bir adamım. Ben de kaybettiğim geçmişimden ana yalnız çıkarım. Sende kendimi gördüğümde değerli hissediyorsam, arzu ederim yanımda yürümeni. Yaşlanmak bir arkadaş arar? Bir sokak buluşacak bir sokak daha arar? Bir sürprizdir karşılaşmak. Sarılmak kendini değerli hissettirir mi? Sımsıkı mıdır kucaklaşmak? Anda gonca olmak sımsıkı mıdır? Saçlarının okşanması sana kendini değerli hissettirir mi? Bir fısıltı arar mı kulağın? Bir nefes arar mı boynun? Ayrılık seni değerli kılar mı? Seni şarkılarla konuştum. Seni alevle konuştum. Bir yalnızlık duydum beni değerli olduğuma ikna etmeye çalışan. Bir kadın vardı karanlığa karışan. Bir yıldız vardı ve bir yıldız daha. İyi geceler demeli olur olmaz masallara.

Diyemezsin Yalnızlık Budur

Jesse Cook’un Breathing Below Surface parçasındayım...
Gülümse ve kaybol. Dön dur. Diyemezsin dans budur. Çekil açabildiğin boşluğa. Elini bırakma izleyenin. İzlen ve keyiflen. Sokul ve çözül. Diyemezsin hayat budur. Şarkılar hayal yoludur. Karanlık mum ışıklarında kıpırdanır. An ansızın yaklaşır. An ansızın uzaklaşır. Zaman geçer adımlarında. Seni gülümsetirse gizem, loştur çevren. Senden geçiyordur o anda tüm evren. İstersen diren. İstersen bırak gözlerini kapayışını. İstersen anla içimi arayışımı. Diyemezsin yalnızlık budur. Bir tabak meyve salatasının tadıdır bizi yaşayacaklarımıza kadar geçiren. Sessizlik bölünür. Suskunluk bölüşülür. Bir pencereye varılır, bir hayattan dönülür. Elini tutar yarın. Kelimeler sakindir. Kelimeler saklanmasını da bilir. Bir başkasıdır seni sana veren. Sen de bir başkası olduğunu hatırla. Dans edişini kır. Sen de yüreğine bir gece sığdır. Sen de dön nefes alışlarına. Sen de hisset seni tebessüm ettiren hayat oyunlarını. Sen de yaklaş kendine, unuttur bedenine ağırlığını. Hani martıların anlattığı bir sabah var ya, gece de hafiftir sen kendinden düştüğünde seni çekiştirene. Bir yapraktır sessizliğin evreleri. Bir süzülüşün büyüsüdür tanıklık. Bir çığlıktır suskunluk. Duymak da sanattır konuşulanın sınırlarında hapsolmuşları. Bir kapıdır cesaret. Esrarlıdır her esaret. Yalnızlığın anahtarı mı çıplaklık? Bir resim midir her sır? Kendine bir an kır bahçemden. Daha yeni geldim dünden.

Denizi Olan Bir Şehir İzmir

Cuma akşamıydı karanlığın çözdüğü yollar. Arabanın devraldığı akış bizi hikayemizden bir pasajla buluşturmuştu. Benzinlik arayışımızda Gaziemir’e varmış, otobandan Çeşme istikametine bırakmıştık geceyi. Narlıdere Kavşağı’na kıvrılmıştı paylaşılan sessizlik ve müzik. Direksiyondaydı düşüncelerim. Altınoluk’a saptık balık yemek için. Seçtiğimiz barbunları tabağımıza davet ettik. Çok geç kalmadılar bir kadeh kırmızı şarabın eşlik ettiği sofraya. Fava ve brokoliyle, kalamar da katılmıştı lezzetli bir mevsim salatanın marullarına. Mekan çok aydınlık olduğundan cam izin vermiyordu yanı başımızdaki denizin içimize girmesine. Belki de fazla karmaşık olsun istiyorduk her şey. Çok yalın ve özensizdi boşluk. Halbuki daha fazlasını sunabilirdi imkan verilse. Meyve tabağımızla vedalaşıp teşekkür ettik bizi ağırlayan hayatın tadlarına. Soğuktan kaçırdık kendimizi, restoranın otoparkından açıldık Urla’ya. Issızlık bizi bize veriyordu. Çeşmealtı’nda yıldızları izleyen bir burunda kayığın karanlıkla dansını yaşadık, üşüdük, bırakmadık geceyi. Göremediğimiz bir köpek içerden havlıyordu kafenin ahşap masalara göz kulak oluşunda. Yansımalardan payımıza düşeni almış dönüyorduk. Ürpererek hızlandık arabamızı park ettiğimiz noktaya. Ağaçların arasından seçtik suskunluğu. Cafe Hane’ye sokulduk. Odun ateşinin çevresindeydi birkaç kişi daha. Bir hayal yanıyordu bakışlarımızda. Isınıyorduk hissettiklerimizde. Kışı sevdiren sıcak bir salepti tercihim. Fulya da sıcak çikolataylaydı avuçlarında. İnsan hep kendine hikayeler ayırır. İnsan hep hikayeler duyar. Anlatılan ya da anlatılmayan zaman olur. Susmak da doldurulur. Susmak da yaşanır. Denizi olan bir şehir İzmir. Kıymetinde gün batar yazları. Kışları rüzgarı yaşar iliklerine kadar. Aşinalıkla geçimsizdir gözler. Yaşanan ruhu çalkalar. Bir martı uçurur yalnızlar. Vapuru olan şehirler denizden içine çeker uzakları.

Birisi Girdi Mi Sessizliğine?

Yarın yoktu aynaları dolaşan anda. Yarın yoktu aslında umutta. Anı düşüncelerle boğuşturan geçmiş olsun diyordu içinde hastalanmış geleceğe. Mutsuz da değildim. Karşılanıyordum, karşılıyordum. İçime düşenden mi kurtrmaya çalışıyordum zihnimi? Bir şarkıya teslim olmuş ne varsa duygular içerir benden. Adımız vardır. Yalnızlıklarımızdan daha seslidir her buluşma. Her konuşma vakit geçirir yaşananda. Odamdaydım, Jesse Cook’un Cancion Triste parçasını dinliyordum. Gül Abla mutfağı temizlerken, babam da dolanıyor olmalıydı evin içinde. Bir hikaye sana yabancı olan. Bir hikaye beni gecelerimde karşılayan, gündüzlerime uğurlayan. Özlem bir martıdır denizine usulca sokulan. Bir çığlığın yalnızlığı olduğunda ufuk, uzak değişir yakını sahillerle. Bir vapurun hareket edişi gibisin hayal edişimde. Gerçek de yaşlanıyor onu gerçek sananla. Gerçek de kadehlerde, gerçek de mum ışıklarında. Gerçek penceresine gelende göğü yakalayanda. Saatleri dolaştım seninle. Darmadağınıktı geçiveren zaman. Toparlamaya çalıştım hissettiklerimi. Babam odamın kapısını açtı, hani sen temizlik yapıyordun, salondaki çantaları boşalt da yerlerine koyalım, Orçun’un istediği fotoğrafları kopyala hadi seslenişinde düşüncelerimden içeri girivermişti. Ben de sen farklı duygularda iken girivermemiş miydim ansızın dünyana. Sevmek rahatsız edici olduğunda susmayı bilemeyişler masum aslında. Ayrı düşmüş gerçeklerin de sonu değil. İçinden geleni yaşadın, hata ettim düşüncesinde yargılama kendini. Yine aynı hataları yapardın. Aynalar seni sana sevdirdi mi? Omzunun çıplaklığı bir el aradı mı? İzledin mi seni almaya gelmiş yansımayı? Birisi girdi mi sessizliğine? Benimseyebildin mi? Heyecan duydun mu attaya gidecekmiş hissindeki, gözleri ışıldayıveren bir bebek gibi. Kalbin çarpıverdi mi hızlıca? Babam yine dalıverdi duygularıma hadi cam sil al gel diyerek. Hep birileri seslenmiyor mu? Dinlemek, duymak oyun. Söz sahne. Aşk sahne. Gidişinden fazlası yalnızlık.

Zilimi Çalışım Başka Bir Hikaye

Sabahın sekizi, yağmur çiseliyor, çok az insan var uyanmış. Bakışların ardı yok, düşüncelerinkiyse hatırlanan. Hepimizin gözüne ilişir bir bakkalın dolabında uzanılmayı bekleyen ekmekler. Bir bekleyiş, birlikte yapılmış bir kahvaltı sıradandır artık. Yürüyerek Altıntaş’ı Betonyol’a dönüştürdüm. Hep bir adım daha kalabalıklaştı apartmanlar. Seni gülümsetiyor içim. Üçyol Meydanı’ndaki güvercinler kümelenmiş, benim için farklı bir dilde konuşuyorlar. Sokağa dağılmış çöplerden de rahatsız oluyorum, ne çok şeye aldırıyorum. Estetik kaygıları olan, vicdanlı bir yalnız kaçmak ister yakalanacağı gerçeğine. Bir sokak köpeği tatlıcının sokak paspasına kıvrılmış uyuyor. Sadece düşleri umurunda, sokağın zorluklarından uzak. Ne tatlı, ne değerli. Farkındalığımda özgür oluşu. Zilimi çalışım başka bir hikaye. Evimde temizlik var bugün. Merdivenler de artık bir şey demiyor. Demir kapının kapanışı, kilit sesinden ayrılan ışığın devreye giriş sesi ve tırmanışıma eşlik eden ayak seslerim.

Yazımı yayımladım, saatime baktım 11:11 yazıyordu. Gülümsedim. Tesadüftü doğum tarihim gibi. Tesadüftük kararsız anları anlarcasına. Akışını yaşa.

Sen De Duyar Mısın?

Aynadaki adamdım otuz beşinden gün almış. Tuvaletten yatacağım odaya düşüncelerimle gidişimde karanlığımı aydınlatan hafif ışığı geçiyordum. Uzanışımda televizyon izlerken, sürekli duyduklarımda değişen seslerde sırtımı dönmüş varıyordum benimle var olan yokluk serüvenine. Yanlış anlaşılmaların kaşifi ben değildim. Bir ihtimaldi kaybolan. Bir ihtimaldi kendine ve seni sevenlere haksızlık. Ayşegül’ü hayal etmiştim hikayesinde. Benimdi zihnimin çiziverdiği sahne. Bir oyundu yalnızlığım. Bir oyundu sesler. Bir kurgu oyalamıştı beni Kanal 8’deki Yenilmez adlı filmde. Yolculuğu özleyen bir arayış. Ölüm aralıklarından geçiyoruz hayata. Bir evre dehlizine boşalan anlar, film şeridinden kopan düşler gibi. Yok olanın kardeşleri birbirlerini yaşlandıkça hatırlar, anlar. Bir şarkıyla paylaşılanda dönebilir miyiz ki geçmişe? Sır zamanda çözülür, insanın içine karıştırır verdiğini. Sırrın unutuluşu sezgi olur. Yaşanmışla yaşanacak arasına sıkışır gece. Aynadaki benleri de unutuyordum. Yüzüm geçiyordu yaşadığım yıllardan. Karanlığın içinde konuşuyordu odanın etrafıma dağılmışlığı. Sen de duyar mısın gözlerinin açık sessizliğini? Suskunluk tavanından dolar mı hikayelerine? Gezinir misin duvarlarınla? Hissetmek seni de biriktirir mi içinde? Duvara avcumu bastırışımda sol elimin beş parmağını yaşadım. Bileğimden yüzüme varamıyordum, yansımam gerekiyordu. Düşünceler kelimelerin yakalayamadığı hikayeler. Düşünceler özlem, düşünceler kadın. Düşüncelere kendini gömen bir ölümlü hikaye mezarcısı. Yaşam mezarlığı fikri pek de sevimli gelmiyor kulağa. Sokaklar dönüverince senden, neşeli olduğunu hayal etsem, bir iyi geceler deyiş saklasam önemsemeyişine, kendime sorular sorsam cevaplarına aldırmayan ve çoğalsam birbirlerinden saklı odalarda, korkularımda yine de zulüm yok diye şükretsem acılar benimleyken, davet edilmişliğime sokulsam hikaye edişlerimde ve sana yer versem sen bilmeden. Bilmediğim sen ben. Bildiğin ben senden eksilen. Oyun dönemecinde yine sahne. Sahnelenen kalabalık gelip geçiveren kelimeler. Cümleler arkadaş arıyor şehirlerde. Uyanışları dolaşmadan sabah, kimse şanslı olduğunu bilmiyor. Katlanılması güç olmalı bazen dokunulmak. Duymak istememiştin ve alıştırdın kendini kararlılığına. Kararlılık haklı olduğuna inandırır seni. Kararlılık yeni başlangıçlar, istediğinde sonlandıracağın. İfadeler anlam boğar kelimelerde. Ölen gerçeğin kalıntılarıdır. Duyulan yok gerçekten. Yanılmak güzel, bir de rahat olabilsem yanıldıkça. Kendime eziyet etmesem sevdikçe. Sevişmelere adını vermesem. Saklamam için adını koymuşlar yalnızlığımın. Bilemem kalbine hiç uğradım mı? Bilemem hissettiklerinde kaldım mı? Bilmek vapurları olan bir gün, bilmek yıldızları olan bir gece. Bilmek istemediğin ne varsa suskunluğa gizlerim. Hayat sana yaşamak istediklerini çıkarır. Aşk mıdır zihnin esareti? Kaçış mıdır eklenen gelişlerle açılan, derinleşen varış seyri? Karmaşık mıdır ruh? Suskun mudur sıcaklığı sarınışında bir çıplaklığa muhtaç beden? Ben miyim düşünceleri elde eden, düşündüklerini kaybeden? Artık uyumalıyım. Yarın da uyanacakmışım gibi hissediyorum, her halde gençliğime güveniyorum. Hikayelerimiz, bizimle saklanan hikayelerimiz. Kelimelerce ihanet edilmiş duygularımız, sessizliğimiz. Sevişmeler affettirmeli kendini. Sevişmelerde kaybolmalı geçmiş. Bir sır yüreğinde ağırlaşmamalı, seni içine alan hayata dağılmalı, bakışlarında, yaşattıklarında paylaşılmalı. Niyetleri rahat bırak artık. Tercihleri gülümset sadece. Sen değerli olduğun hissinin direksiyonunu iyi tut. Dolaş şehrin gecelerden seni beğenişini. Dalıp da gitmiyor muyuz zamana, yaşamak güzel olmalı. Daha erken, varmayalım ölüme. Sevişelim unutulmalardan çekinmeden. Yarın kadar ömür. Saat geç olmalı. Uykuya kaldı yaşam mirası. Ayaklarımda hissediyorum kendimi ve yokluğunu. Gözlerimi kapıyorum. Yalnızım. Kurtuluşum olmalı. Bu tarz benim değil. Huzurlu bir resim aradım. Sabaha daha var Pazar gününde ilk saatlerde. Gece iki uyuyamadım. Gece iki unutamadım. Ölümden sakınan dualar. Bu umudunu yitiriş değil, kabulleniş. Kelimelerimde duymayın beni. Ben kendimle konuşuyorum hayatı. Kelimelerime beni katmayın, bensiz bırakın yalnızlığımı. Dokunmakla yazılmalı nasıl olsa unutulan. Bir tek insanın var kelimeleri ve bir tek insan yalnız. Herkes konuştukça yabancı. Konuşmadan da yapamayız. Oyuna var ihtiyacımız. Bizi mutlu eden çocukluk alışkanlığımız. Büyümek istek miydi? Gözlerinde bulmuştum kendimi, sevmek istek miydi? Bu yüzden anlayışlı değil miydik gidiverişlere? Karşılaşmaların içinden geldi an. Kadının ve erkeğin içinden geldi yaşamak. Bir tercih kadar yakın mıyız? Bir tercih kadar ayrı mıyız? Ne hikayeler daha yaşayacağız. Yalnızlık evine bırakılır mı? Yorgun düşüyor göz kapaklarım, uykuya ve sana ihtiyacım var. Adını kaybettim sokaklarımda.

Sana Biraz Çılgınca Gelebilirsem

(Vapur yolculuklarından, hafta içlerinden. )

An tesadüflerinden uzak mısın? Bir anlıktır sana kapılarını açan gelecek. Bir suskunluktur ihtimal. Avazı çıktığı kadar bağırsa da bazen duyulmaz rastlantılar. Bir gülümsemeyle mi açılmıştı yüreğin?

Çizgiler hayal edişlerinde özgür olmalı, hayat bakışlarınla ve hissettiklerinle oynamak değil mi? Sen kaybolanda bulunanın sırdaşı değil misin? Oyalanmalarını eğitebilmeli, iç sesinin kaleminde yaşayabilmelisin. Dönmelisin kendini ait hissettiğin hikayelere. Bir martı gibi dönmelisin kıyılardan, bir vapur gibi kucaklamalısın denizi. Bu sefer baktım grip olacak gibiyim, içeri girdim, mavinin pencerelerce paylaşıldığı, sabah kahvaltısı niyetine ısırılan simitlerin kokusuna. Vapur süzüldükçe bir filme dönüşüyordu pencerem. Bir İzmir belgeseli izliyordum çay kaşıklarının ve öksürmelerin seslendirdiği. Bu çay içilmezdi ama Abdullah’ın hatrına, sıcak ve içten bir gülümsemeyle getirdiği için içiyordum. Biliyordum ki yüreği temizdi, çaya aldırmıyordum. Güneş de yanaşmış iskeleye. Keyfin de ömrü var. Terk etmek terk edilmek mi?

Sana biraz çılgınca gelebilirsem.

İsyanın sesi olmuş bir yüzü farklı hayal etmiştin belki de.

Perşembe, Aralık 06, 2007

Birlikte Islanmak Hayat

(Hafta içi sabah vapur yolculuklarından)


Yol almak insanı martılarla aynı duyguyu yaşatıyor. Vapur bakışlarımı taşıyor Karşıyaka’ya. Yazdıklarımda adını bilmek istediğim yitip giden güzel yüzler var elbet. Gözlerine gelende giden, içindeki sırrı büyüten. Hangi kelimeye sığar ki denizle günışığının aşkı? Daha fazla kalamayacağımı biliyorum çünkü varıyorum. Şarkı kıyısıyla buluşuyor. Bir kayıp hikayelerde yaşıyor. Herkes eksik aslında, kendine yer açışlarında.

Bir ölümün ardından yağmur geldi. Eli şemsiyeli kalabalıkla karıştık birbirimize. Ölümün algıları eksilttiği dünyada kayıplar dengeliydi. Varlığın kendi hikayeleri özeldi. Oyuna yakalanmış oyuncular kendince oyalanırken, gözler zamanı bölüşüyor. Seçimler tercihlerle örtüşmeyebiliyor. Sessizlik dağılıyor. Sekiz kırk vapuru geldi.

Yağmurun sesinde affettik, affedildik, yağmurun sesinde kendimize geldik. Deniz çok mutlu, karşı çok huzurlu. Motor sesini bastırıyor dalgalar. Yaşlanmanın bize ayrılan sahnesinde oynadığımız oyunlar üzerine düşünüyor, özlüyorum.

Birlikte ıslanmak hayat.

Arınmak için bakmak, hissetmek, kalabalığa ve karmaşasına kendince bir mesafede durmak, çayını yudumlayışında beklemek vapurun kalkışını ve yağmur tanesinin yüzüne vuruşunda açılmak kıyıdan.

Seçilen kelimeler hikayelerin sınırları. Gerçek bakışlarımıza içimizde masum yalanlar söyleyen oyalanış. Varış haklı aldanış. Rüzgarla yolculuğumuz başladı. Kendimi duymaya çalışıyorum denizin ve martıların anlattıklarında. Kaybolana gülümseyebilmek duygulanmak ve geçmişi kendinle barıştırmak. Bazen de anlaşılmamak sevmek. Olabildiğince yaşamak Perşembeyi ve onu izleyen günleri.

Pazartesi, Aralık 03, 2007

Bir Yolculuk Hayali

Sonsuzluğun karanlığı deldiği bir tepede arıyor yıldızları yol. İçime akanın sırrı bol. Kuytulara sokuluyor sessizlik. Gizem ormanı eğiliyor anların kaçışına. Loş bir sevda yaşamak. Ay ışığı serpilmiş suskunluk benimle. Tırmanıyorum düşünceleri. Virajlı bir anımsamadan kıvrılıveriyor ana yakalanışlar. Korkunun keşfinde rüzgarı izliyor otlar. Gözleri ele vermiyor sözler. Bir şarkısı var yalnızlığın, bir kader oyunu var hüznün. Bir yarını var dünün. Sana varacaktır her yaşadığın günün.

Yarına Daha Var

Hikayeler anlatılandan eksiktir, şarkılarsa duyulandan fazla. İçine düştüm dönüşenin. Birbirimize katıldık kalabalıklarda. Gizlice sokuldum bekleyenlerin gözlerine. Birikene yol açılmış. Belli ki sözlerden inan hep kaçılmış. Güzel bir kadının gülümseyişine sessizlik saçılmış. Bir kadeh şaraba teslim olmuş bir adamın gözlerini kapayışı. Yarına daha var. Dünden yeni geldim ana. Bir tebessüm verdim yalnızlığa.

Pazar, Aralık 02, 2007

Podka

Son yazımı yayımlarken sözcük doğrulama şifresi olarak beliren kelime kulağıma hoş geldi. Bir ad seçmiştim kendime anlamsız da olsa. Anlamını ben verecektim zamanla benim olan bir sırda. İnsan kendine de ad verebilir kanımca.

Bir Öykü Mirası

Ne yazdımsa, ne kaybettimse, ne duydumsa benimle düğümlenen, ellerinde açılmak isteyen. Ne hissetimse deniz, orman, kadın ve martı. Kaçıvermişse sahil, kumsalın serinliği kaldı. Biraz benden bir gece aldı. Zaman gözlerimden beni çaldı. Bir şarkı işittim sessizliğinde. Dans ettim ay ışığıyla. Karanlık gülümseyişimi sakladı. Hoşnuttum rüzgardan. Hoşnuttum köpüklü uzaklardan. Her renk birbirine yakındı. Gölgelerle paylaşıyordu ışık uzayıp gideni. Hepimiz yaşıyorduk kaybolanı, kaçırdığı keşif duygusunu. Kovalıyorduk loş boşluğu. Hayal meyal beliriyordu kıyının ufka sokuluşu. Bir kadeh şarapla arkadaşlık etmiş gibi bakıyor olduğumu anlamış mıydı yıldızlar? Bir kız çocuğu sana babası olduğunu hatırlatacak mı? Sana kendi öykülerini okuyacak mı? Ona sevinçler miras bırakabilecek misin? Ona sınırlarını gösterebilecek misin? Anlaşılamadığı duygusunda onu kucaklayabilecek misin? Babası olduğun için seni asla terk etmeyecek oluşunu bilecek misin? Kimseye veremediğin güveni ona verebilecek misin? Bak babanı üzen şarkılar diyebilecek misin? Bir liman teknelerle sohbet ederken, bir kıyı şehrinde, bir kafenin köşesinde sandalyelerden birinde onunla paylaşabilecek misin annesinin gelişini? Düşüncelerimdeyken, birden kapım tıkırdadı babam gelmişti aniden. Elinde makarna poşetleri öğle yemeği yememişsindir sana makarna yapayım dedi. Daha asmadın mı çamaşırları, ben asayım deyişinde oğlum biraz disiplinli ol, sorumluluklarını bil uyarısı vardı. Ben asarım muhabbetimizde düşündüm yazdıklarımı. Ben nasıl bir baba olurdum? Benim babamın aklı benimkisi kadar karışık değildi. Elbet onun da vardı kendi hikayeleri, kendi sorunları. Geçim derdi olan bir babaydı. Ben geçimi dert edinecek miydim? Sadece kendimi yalnız bırakmıyordum ki. Sen babanın şarkıları olduğunu bilecek misin? Sana anlatacak mıyım? Sana ders verecek miyim, yoksa sen dersini hayattan mı alacaksın? Seni korumak isteyişime seni kurban etmeden öğrenebilecek miyim iyi bir baba olmayı? Seni sana teslim etmeyi başarabilecek miyim? Gözlerime dönüşünü bekleyişlerde bir gülümsemen olacak mı beni yaşlandıran? Bir suskunluğun olacak mı bana içten sarılan? Aile olmanın kıymetini bilen yalnızlardan babam diyebilecek mi birlikteliğin? Bir adımıma deniz sokuldu, bir adımıma sokak, bir adımıma düşler. Gecelerini arayan gündüzler tüm hayal edişler. Sevgim seni kaybettirmemeli. Kendi ritmin olabilmeli. Bir çiçek gibi dalında yaşatabilmeliyim seni. Annemi kaybettikten sonra babamın varlığına alıştım. Yaşlanışında korkularımdan uzağım. Kayıplara tanıklık etmiş bir baba senin kaygıların olmasın. Sen de benim babamın gözlerinde yaşadığım sevgiyi benim gözlerimde yaşayacaksın. Sadece adın olmayacak ki sevgi mirasım. Ölüm kadar yakın yaşam. Bir tek biz değiliz aldanan, her şey zaman.

Elleri Ceplerinde Herhangi Bir Adam

Duvarlarını hissetin mi? İttin mi yalnızlığı? Bir köşeyi mi sahiplendin? Sadece bir şarkıya mı izin verdin? Biraz dolaşmaya çıktın mı düşüncelerde? Üşüdüğünü fark ettin mi? Avuçların seninle miydi elini boşluğa uzatışında? Okşadın mı bir hayali? Zihnin kalabalıklaştı mı? Daha önceden hangi fotoğrafın içindeydin, bir albüme kaldırdın mı geçmişini? Sokaklarla gezindin mi yarınını? Geçenlerde hayat düştü ya toğrağa, kan sulandı ya gerçek yaşam masalında. Gözyaşların gürültülü mü? Bir dağın göğe yakınlığından uçtun mu kuşların kanatlarında geçen hikayelere? Rüzgar aldı mı yüzün? Bir bardak sıcak çay ile karşılandı mı içindeki hüzün? Tercihler, mum ışıkları, deniz, bozkır düştü gece ve gündüzüne. Gözlerini kapayışını tutamadın. Koştun bir kumsala, bir kayalıktan baktın seninle yeşile düşen ormana. Bir vapur anlam veremedi durup da kayboluşuna, uzaklardan kendi kıyılarına her dalganın sesinde vuruşuna. Vızır vızırdı gelip geçen. Bir kedinin gözlerine yakalanan anda seni duraksatan sakindi. Yavaşlamak değerliydi. Yakınlaşmaktı telaşı bekletmek. Hoş geldin demişti tükenmek. Zamana çıktık hepimiz. Bizim oyun bahçemiz hikayelerimiz. Sana bir gerçeklik yetiştirdim gözlerimde. Çoğunu heba ettim sözlerimde. Aynı ana dağılmış, bir döneme yığılmışız. Kimimiz gitarın sesine sığınmışız. Kimimiz arabasının kapısını açıyor. Kimimiz asansörün katları geçişinde, kimimiz merdivenlerde. Kimimiz ağlıyoruz, kimimiz kahkahalara boğuluyoruz. Kimimiz diğeri, kimimiz kendi. Kim yağmurun sesini yendi? Su birikintileri seni yansımalarına aldığında bir fotoğrafın yitişine tanık oldun mu? Bir cama gülümsemeni verişinde adınla savruldun mu? Sarıldın mı sıkıca, durdurmak istercesine acele eden anları? Soyundun mu korkularından ve haklı ya da haksız oluşundan? Evin en çok yalnızlık çeken bölümü mutfaktır tek başınalığında. Ne duruyorsun bakışlarında? Dışarı çıktığında boş bir sokak bulmayacaksın. Bir martının kanatları gibi açacaksın kollarını, fotoğraflarını uçacaksın. Uzanabildiğince uzanacaksın, gerinebildiğince gerineceksin hayat seni yeni uyandırmışçasına, çekebildiğince çekeceksin uzakları içine, gövdene sevdireceksin rüzgarları, süzüleceksin esintinin seni oyalayışında, döneceksin hayat yakaladığın bakışlara, düşeceksin hikayelere, saçlarının savruluşlarında yaşlanan bir kadını yaşayacaksın adınla, inadına, evet inadına pes etmeyeceksin seni ürpertende, inadına renkler kovalayacaksın bir sonbahar yaprağında gelen mektupta, inadına bırakacaksın kendini mavinin seni saklayışına, derinlerine gömüleceksin bir nefes alış daha seni çağırana dek, bir şarkının kıvrak notalarında keskin bir virajda başını çevirişte ana yakalandığında dans edebildiğin hissini yaşayacaksın, bir yelkenlinin sırrı sarınışında ufku tadacaksın, içinde suskunluk fotoğrafçısı ile tanışcaksın,sen daha sen değilsin ki. Sen yaşamın sırdaşısın. Sen şarkılarının arkadaşısın. Sen her adım atışına hikayeler tattırırsın. Kızarmış bir balık kadar Akdenizli umut. Diyemezsin kendine sevdiğini unut. Günbatımlarını elvedalardan ayıran yaşam. İzmir ve elleri ceplerinde herhangi bir adam.

Yaşamaya Bak

Hep adımlarının ötesinde bakışların. Bir şarkı seni arar gibi. Sessizliğinin içinden sana ulaşan hayatın sesleri içine dolarken, hep uzakların bir parçası yolculuk hissi. Her şey gözlerini kapama ve şükretme dersi. Deniz öylesine suskun. Hiç olabilir mi şehrin ışıkları dargın? Seni kendinle barıştırıyor yaşadıkların. Bir sokağı canın çekmiş olabilir mi? Yürümek karanlığını sana şehrini vermiş belli. Bir taksi kaçıvermiş yol boyunca sen onu geceye teslim ederken. Birbirine dolanmış düşler gibi yumak olmuş hikayelerimiz. İpin ucu kaçmış düşüncede. Bir kedinin oyunları gibi içtenmiş sokuluşlar. Yakın bir ayrılıkmış kokunda kalışlar. Uğraya uğraya geçiyor zaman. Palmiyeler sokak lambalarıyla boy ölçüşüyor. Gece bir trafik hala yoğun. Barlardan dönüyor olmalı hayat sahnesindekiler. Soğuk tenha. Başı boş kalmış ışıltıların. Gölgelerim birbirlerini izlerken rüzgar kulaklarımda uğulduyor. Bir dans akışımı çekiştiriyor. Bir gülümseme yer açıyor sırrıma. Neden direnç gösteriyor bedenim, akışkanken hissettiklerim? Mum ışıkları boyundan büyük işlere kalkışmış odayı aydınlatıyor, tavanda özgürce dans ediyor. Detaylar yerli yerinde rahat uzanıyor. Masanın üzerinde dikkatimden köşelerine kaçanlar. Güzel anımsamalar kazandırdı Cumartesi. Ağaçların tepelerden bizi izleyişinde termal havuzda yüzmek, sıcağı kulaçlamak, az da olsa derinliğin kıymetini kendini suya bırakışlarda bilmek, sırtüstü uzanmak bulutlara mutluluk vericiydi. Islanmak harika küçük armağanlarla. Hafifçe üşüyüşünü hissedip de dalıvermek seni kabul eden sıcaklığa, bir oyunun kaşifi olmak, saatlerini gelip geçişlerinde unutmak yaşayarak çıplaklığını sevmek. Çay bardağındaki kaşık gibi baktım beni sarandan dışarıya. İçimden izliyordum gezintiye çıkmış su buharını. Doğuşlarıydı kayboluşları. Yolculuklarıydı gizlenişleri. Yaşadıklarına takılan kelimelerden mi örebildin hikayeni? Bir tabak cennet elmasının tadında başlayan günün sonuna geldiğimizde yaşananlar bir pencere. Gözlerimi kapayışımda sürükleniyor şekiller, düşüncelerim akışlarını büküyor, ben de bir balık gibi kayboluyorum takip okyanusumda. Dalıp çıkıyorum kendime. Bir gülümseme ile dönüyorum şarkılara. İşte diyorum kendimi çıkardım yaşadıklarımdan. Bir denizmişim gözlerimi kapayışımda. Martıları hep bu yüzden çok sevmişim. Hep bu yüzden beni sarsınlar istemişim. Bir şarkıymış vapurum. Bir şarkıymış şehrim ve kapısı her zaman açık hikayeleri. Bir şarkıymış kafelerim. Kahvenin kokusuymuş herkesi kendi halinde bırakan. Yol hep yakınmış. Yolcu hep hasretmiş. Bir tebessüm mutlu bir hikayeyi tüketmiş. Rastgele demiş hayata. Rastgele! Çiçek gibi kapla toprağını, açıl rüzgar örtüsüne. Renklerin salınsın. Sana yer açsın geceler. Sana yer açsın gündüzler. Sarıl sımsıkı. Sarıl bırakacağını bilsen de. Sonsuzluk penceresi an, yakalanan yaşanan. Ardındayız güzel olanın. Sevdasıyız penceremiz olanın. Hep adımların ötesinde, hep başımı kaldırışımın ve derin bir nefes alışımın berisinde, hep elimi tutuşunda, hep suskunluğumda, hep uyanışımda, hep şarkılara konuk oluşumda bir teşekkür bırakırım gözlerine. Bazen seni üzsem de bir parçası benim de gözlerimi doldurur. Kelimelere izin vermez suskunluğum değerli olduğunu anlatmalarına. Hep bir şarkısı vardır ya güzel olanın. Hep bir hikayesi vardır ya aldırmanın. Kişiye aittir ya kaybolmalar. Gerçeğin yakaladığı insanlarla hikayemiz. Gerçek sandığımla arayışım. Deniz gerçekaltı, içim gerçekaltı. Gökyüzü gerçeküstü, gelip geçenler de. İki arada bir derede akıyor gerçek. Ben de tutunuyorum yolculuğuna. Alışmayalım bu oyuna. Akalım ve yaşamaya bakalım. Bir şarkı bu kadar kışkırtıcı iken dans etmenin kıymeti adımlar. İçine çekildiğimiz ne varsa boşluğun çığlığı. Dolu dolu dönen bir serüven, hiç yorgun düşmeyen. Tutkulu bir göz kırpış hayat. İnsanı cezbeden bir aldanış inanış. Hepimizin o son varış. Bir şarkıyla açarım kollarımı, dönerim başımı döndürürcesine. Dönerim saatleri kaybedercesine. Dönerim bana yetişenle merkezimde. Bulutlarla , denizlerle, martılarla dönerim. Bir kadeh kırmızı şarapla dönerim. Bir yolla dönerim. Sessiz de kalsam hep bir şarkı dinler söylerim. Aşka dalıp da çıkmış yaşamak. Üzüntü ve sevinçleriyle ıslanmış.Belli ki o da bir bakışa yakalanmış.

Cumartesi, Aralık 01, 2007

Olmaz Yaşamaya Doyum Demek Mi Uyum?

Uyum sağlaman gerekiyor mu? Uyum kendini değişende koruyabilmek mi? Uyum gezinmek mi, düşüncelerinden dışarı çıkmak mı? Uyum tanışmak mı? Yollarını ayırmış etkileşimler, sınırlarını aşamayan sessizlikler, çaresiz suskunluklar, olup bitene yakalanışlar, yoluna devam edişinde hatırladıklarında yalnız kalışların, anlarına doluşuveren bir eksiklik duygusu, kaybetmek istemeyişinden kaynaklanan kaybedişler, fotoğraflar, yarınlar, öyküler tek başına kalışlar. Yorgun düştüm her halde. Yılmayacağım biliyorum. Şarkılarımı seviyorum. Pencerenin arkası sensin. Sokak zamanla akıyor. Görüntü balıkçısı her zaman şanslı. Bir tebessüm yüzüne yerleştiğinde, içime saklarım seni bırakmayan hayalleri. Dinlerim denizi. Dinlerim geceyi. Susmayı konuşmaktan çok severim aslında. Susmak beni dinler. Susmak beni anlatır. Duymak kolay değil sözleri kayıp gözleri. Tercihlere itaatkar kendine dönen adamın hikayeleri arar durur düşlerine sokulan şehirleri. Dolaşır soruları olmayan cevapları. Gelip geçen suskunluğun yakınlaştırdığı insanlar uzaklaşırlar gizem nehrinde. Akışın hep bir telaşı var mıdır? Yavaşlayışımda konuşur muyuz adımlarla? Yine de bırakır mıyız birbirbirimizi sonsuza? Neden bu kadar karmaşık ellerimin cebimde oluşu? Neden bu kadar yalnız kadehimin kırmızı şarap doluşu? Gerçeğim bana da bir şey söylemiyor ki. Beni ne martılar alıkoyuyor ne de sokak lambalarını izleyen caddeler. Saçlarında rüzgar koklayan kadınlar da anlamaz beni. Asansörün düğmesine varan elimi yaşarım. Aynaya yansıyışımı taşırım iç sesimde. Beni öldürür merdiven basamaklarım. Her insan gibi benim de vardır sığındığım şarkılarım. Benim de var ızdırap çeken dokunuşlarım ve boşluk dolan yatağım. Benim de hayatımdan kediler geçer. Benim de açıklayamadıklarım sevilmeye ayak direr. Bilirim şikayet etmeye de hakkım yoktur. Bilirim konuşurum uzakla. Bırakırım her apartmanı gitmek istediği yere. Umursamam desem inanr mısın ki, yakınlaşan varmak istediğim değil. Yürüyorum bir ömür gibi geçercesine. Bilmiyorum, karşılıyorum. Ağzımı açıp da birkaç laf edemiyorum. Sen de gözlerini kapayışını duyuyorsun. Sen de yaşıyorsun akreple yelkovanın başını döndüren kovalamacayı. Bir kapı seni uğurladığında, bir sokak sana eşlik ettiğinde içine düştüğün serüven hikaye. Hatırlanmak umurunda mı? Hatırlamak karşılıklı mı? Duvarlarınla dolaştın evi dinlemeyi sevdiğin bir şarkı gibi. Bencil miydin? Şaşkındın, suçlu değildin ama suçlu hissediyordun, vicdanın da seninle konuşuyordu. Artık sadece yalnızlığını dinlemiyordun. Geçmişten dönüyordun geleceğe. Sorulara yakalanmak zormuş. Kaçmayı da beceremiyorum kendime hapsoluşumda. Suskunluğumda beni bekleyen bir şehir var. Düşüncesizce sapıvermek var karşıma çıkan bir kafeye. İnsanın bir köşesi olması güzel. Bir kadın yaşanmışsa özel. Yüreğimden daha fazlası değilim, belki biraz eksiğim. Her zaman yaşamakla benim derdim. Bir martıya hal hatrını sorar gözlerim. Ben sevdiğimi özlerim. Ben sevdiğimi gizlerim. Bırakırım yaşanmamışı haklı oluşuna. Haklı olduğunu iddia etmese de itiraz etmem gidişine, hasret kalsam da gelişine. Bir sevinç umut eder acılarım.

Konak Karşıyaka Sekiz Yirmi Beş Vapuru

Haftanın son iş günü. Vapur benimle dönüyor, çayları dağıtan abi belirdi kapıda. Hava da ne soğuk, tam ihtiyaç duyduğun anda avucunda sıcaklık. Bir yudumu hatıra. Martılar uzakta olmalı. Biraz arkamda oturan adamın sigara dumanı geçiyor yanımdan. Sen de geçiyorsun aklımdan. Sigara içeni adam sandığımı fark ettim. Bir kadınmış. Hep zannettiklerimize hükmetmiyor mu aklımız? Ahşabla iyi anlaşıyor yalnızlık. Hepimize eşlik etmiştir bir hikayede herhangi bir şekilde. İskeleye yanaşıyoruz kafelerin özlediği Cuma gününde.
30-11-2007