İşlenebilecek En Güzel Günaha

Duygularında kaybolmuş bir adamın ebedi adresi kadınlardır. Kelimelerimin buluşma noktası güzel kadınlara. Ölüm sözü ayırana dek. Sanırım gerçeğini şaşırmış ender insanlardan birisiyim. Kolay değil narin bir ihtimali sevmek. Gözler yaşamak demek.

Fotoğrafım
Ad:
Konum: İzmir, Türkiye

I like dabbling in English. Words welcome people in me.

Cumartesi, Haziran 30, 2007

İçime Döndüm Küçük Kanatların Çırpınışında

Kelebek Etkisi 1 filmini izledim. İhtiyaç duyduğum anda kendimle bir buluşma yarattı. Son sahnede birbirlerini geçmekte olan yüzlerden birsiydik. Ben de bir ihtimal savaşçısıydım. Zihnim yaşanabilir mimarıydı. Yazdıklarımda gerçek benim değildi. Seçimler sadece bana ait değildiler ama seçimlere izin vermek elimdeydi. Biraz önce Ayşegül'e mesaj atmıştım, onun bilinmeyenine. Kendi gerçeğime alışmalıydım. Hayat nasıl da saklıyordu gerçeğini. Issız bir ada olduğunda duygularının içine düştüğünde, bir kurtulma arzusu uzağı dolaşır gözlerinde. Neden bu kadar karmaşık zihnin? Bir mesajın vardığı sonsuzda onun hikayesinden satırlar düşmeyecek payına. Onun suskunluğu seni unutacak. Tüm ölümlüler gibi hatırlamaların sana ağır geldiğinde bırakabildiğini vermelisin geçmişe. İyi bir insan olduğunu biliyorsun, yeter ki geleceği bekle. Kaybeden rolünü ne olur artık kendine biçme. Bak kardeşin geliyor kucaklaşmana.Bir ihtimal evrimleşir yok olmaz. Bir nedenin ölümünde sonuçlar doğar. Yanlış yönde yaklaşmak uzaklaşmaktır. Onu özgür bırak yakınında. Yalnızlığından daha yakın bir gözlerini kapayış bulduğunda kendini sevildiğin ana sakla. Anlaşılmak hırsızlarına gülümse tüm içtenliğinle. Sen unutulduğun yerde değilsin. Bir karşılaşma ağırlaştığında, adımlar seni bulur kaçınılmaz bir bakışında. Haydi işlenebilecek başka bir günaha!

Dün Satırlarıma Takıldım

Ölüm yaşamı zorluyor. Gün gelecek beğenilerin taviz verecek. Seçimlerin kanaatkar olduğunda, sıradanlık mahkumiyetinde senin de düşünceli hallerin olacak. Kaprislerin hep genç kalmayacak. Mutlu olduğun sürece her şeyi unutmuş olmanın hafifliğinde savrulacaksın. Yalnızlığın hafızası güçlüdür. Kim güzel bir yaz gecesinde üzülmek ister ki. Sevip de sevilmek barıştırır insanı zamanla. Bir yanılgı eşin olduğunda, sessizlik senindir.

Bir Sırrın Albümünde

Çalışmam gerektiğinin bilincinde ve sorumluluğunda katlanıyorum beni istemediğim bir yaşam biçimine götürürken zamanın gardiyanı anlar. Yapmam gerekenlere çoğu kez isyankardım ama boyun eğdim sessizliğe. İçimi susturdum sığındığım sözde. Seni kaybettiğimde hayat düşüncelerime dağıldı. Neden toparlamakta güçlük çekiyordum içimi? Dün akşam bu hafta da kredi paketi veremedim diye müdürüme haftalık performans raporlaması için mesaj attığımda farkındaydım beni odasında bekleyen senaryoyu. Hayat sahnesinde herkes işinin erbabıydı. Diyecek söz yoktu. Üzerime çullanılmış gerçeğimdeydim. Bir kayda montajlanmış gibiydim. Sesler duyuluyordu arka planda. Bir ses bana, sana bu sözleri sarf etmek bizleri çok üzüyor çünkü sen kontrol edilmesine gerek duyulmayan bir kişisin, bugüne kadar hep geç saatlere kadar gerektiğinde gönüllü kaldın ve kendin yapman gerekenleri layığı ile yaptın diyordu ve birden bire ne değişti de iki haftadır kredi paketi vermiyorsun diye soruyordu. Enerjim düşük, kız arkadaşım beni terk ettiğinden beri diye cevapladım. Bence dürüstçeydi ama çoğu kişi için de gülünecek kadar çocukça. Suçlu gibiydim. Ben cezaya ait değildim. Kaç ay oldu Ferit bu bahane olamaz diye yüklenirken Yasemin Hanım, ben bugüne kadar duygularım için ağır bedeller ödemiş bir kişi olarak ruhumun gerçeğinin farkındaydım. İki ay yeterli bir süreydi birçok kişi için. Belki de haklılardı. Ayşegül için de bir an yeterli olmamış mıydı? Yinelendiği üzere bizler profesyoneldik. Ben kapitalizmin fahişesi olmakta güçlük çekiyordum. Bir bedeli yoktu yarınlarımın. İçinde boğuştuğum çelişkimde yüreğimin bayrağını açmasaydım çoktan bir şubeye müdür olmuştum. Çalışkandım kendimle yarışımda kedimi benim olmayan bir gerçekte tüketmek pahasına. Kabus gibiydi odadaki ait hissetmediğim konuşma. Bir kıza seni seviyorum diye yinelemek gibi boşunaydı. Bir maaşım vardı haksızdım. Başkalarının sözlerine aittim. Sevdiğim kızlar da, yöneticilerim de zaferlerle dönmemi istiyorlardı. Kahramanlar anonim olamazlardı. Bir adının olmasının öneminin olmadığını anladığında yalnız mıydın? Kimse bunu sormuyordu. Sen insan olan yanında tek başınaydın. Sahne almış başını giderken sen yetişemiyordun düşlerinde oyalanırken. Neden hala onun içinde bana yer olmayan fotoğraflarındaydım? Sınanmış olarak gidebilmek, arkana bakmadan. Hiçbirimiz yarının hatırladığı insanlardan olamayacağız. Bizler mahkum çiçekleriz. Zaman baharı geçiyor. Tatlı bir rüzgar seslendiriyor şarkımızı. Kelimeler olmasaydı da konuşurdu sözler. Birbirimizi anladığımızı sandım. Sevildiğim hissine sende nasıl da kandım. Sende gördüğüm yaşama mutlu olabileceğimiz beklentisiyle vicdanımda aldandım. Bakışlarım geçmiş oluyordu. Akşam günışığını uğurlarken kalbi kırık bir adamın hikayesi adımlarında karşılıyordu dinmeyen özlemi. Tutkularım dizgin tanımazken, içim beni saran devranı yırtıyordu. Haykırıyordu duyulamayışında neden bir heyecan olamıyorum yitirilmiş sevgilerde diye. Olaylar yargıları desteklerken, infaz bana kalıyordu esirgenmeyen sözde. Dernek başkanımız Sadun Hoca bir kız daha seni terk ettiğine göre cümlesini yarım bırakırken cümlenin ardını acılarım getiriyordu. Herkes güzel kızmış diyordu içimi tasdik edercesine, sanki ben hiç gecelerimde usanmaksızın sormuyormuşum gibi soruyorlardı niye. İçine çekildiğim ifadeler de dün beni yakalayan konuşmalar gibiydi. Hazır gıdalar gibi servis ediliyordu anlam. Başka bir kız yok mu, Allah sahibine bağışlasın, karşına başka birileri çıkar ifadelerinde eziliyordum. Anenmin cenaze törenine dönüyordu hafızam. Orda da iyi niyetli mırıldanmalar kalabalıktı törenselleşen kayıpta. Ölüm Allah’ın emriydi, çoğu kişi ifadeyi tamamlamıyordu bile geçişinde, bir papağan korosu ölüm Allah’ın diyerek yığılıyorlardı üzüntüme. Ben haksızlığı suskunluğuma mıhlanmış karşılıyordum. Dünya benimle beni içine almaksızın oynuyordu. Hepimizin zor anları vardı. Bir kapıyı açmaktan fazlasıydı insan. Bir adımdan fazlasıydı umutları taşıyan. Bir sesten güçlü sessizlik. Bölünüp çoğalan bir hafıza sensizlik. Kaç gözlerini kapayışta dinledin sonsuzu? Kaç gecede ağırladın yıldızları? Kaç uyanışta yalnızdın? Kolların neden kafes olmuştu sevdiğine? Heyecanlarının uçup gitmesine engel olamazdın. Vardığı pencerede bir sır onu saklar. Yaşamı soyunur anılar. Onsuz yarınlar bende başlar. Bu akşam uzakların armağanı kardeşim geliyor. İçimde bir papatya daha taneleniyor. Aramak ya da aramamak onu düşüncelerde, aramak ya da aramamk onu telefonla, acı çekmek ya da çekmemek ve yaşamak ya da yaşamamak yaşanamayacakta. Yarın hayat da onu bizi ayıran bir sınava tabi tutuyor. Bir yol çizecek hazırlanması. Çekici olmasını bilen bir kız bir sonraki yaş gününde doğum gününü kutlayacak bir aşk bulur. Belki de çoktan bulmuştur. Herkesin bir acı çekme sırası vardır. Yalnızlık içine sığamayana her zaman dardır. Bir denizse düşüncelerim, gecenin ışıkları ile buluşur İzmirli duygularım. Ankara yalnızlığımın başkenti değil artık. Bir gün yeniden doğacağım. Öykü beni yanıltmadığında kendim olacağım. Beni dışlayan fotoğraflarında acı duymayacağım. Bir sırrın albümünde, senin hapsinde seni seviyorum diye kalmayacağım.

Perşembe, Haziran 28, 2007

İçimde Saklı Dakikalarda Karşıyaka

Kanatlarının zenginliğinde mutsuzluğu uçan bir kuşun öyküsü gökyüzü. Deniz, sessizlik ve bunaltıcı bir sıcak yirmi dakikamdan kalanda Karşıyaka kıyılarının çağrısında. Her seçim bir elveda. Yüzümü yıkarken düşüncelerimdi. Kapıdan çıkarken de sadece bir ben görüyordum onu. Hafızam gerçeğin yorumuydu. Kendimin farklı bir versiyonuydum.


Kendim olma hakkımda metroyu bekliyorum. Sadece yalnızlık bir tesadüf değildi. Güvenmenin hep bedeli ağırdı. Boşuna yıpratmaktaydım kendimi ama elimde değildi düşünmemek. Beklenen vapur bile gelmişti. Deniz gibi dingin olabilmeyi isterdim. Sabah soğuk bir duş aldığımda içine kendimi hapsettiğim duygulardan bir an için kurtulmuştum. Sevilmek beni düşlerime döndürebilirdi. Ben yaşama saygılıydım kaybeden olamazdım. Onun kalbinin tercihinde kalamazdım. Yarın dünden bugüne değişti. Öykümüze heyecanlarını keşfetmek isteyen bir başka anne bulmalıydık. Ne sessiz bir yirmi dakika. Ne yaşadığımızı unutacağız. Sözlerimiz ve bakışlarımız yaşlanıyor. İçim Karşıyaka’ya varıyor yine. Yeniden gülümseyebilmeliyim. Seni düşünmeyi hak etmiyorum. Suskun bir kareden irkilip uyanmalıyım. Yaşadığımın farkına varmalıyım. Varış bir tesadüf, gidiş bir seçim. Yalnızlıksa kendinle zor bir geçim.

Benim de heyecanım kalmadı. Vapur yanaşırken düşüncelerime mutsuz hissediyorum. Hem seni hem de daha acısı sana olan güvenimi yitirdim. Dün akşam balık halinden, güleryüzlü bir balıkçıdan bir kilo dil balığı aldım. Sana küçük şeyler armağan etmek istemiştim. Bir aile olabileceğimiz düşünden uzak, kapımızı açışın olamayacağını bile bile çıktım Kemeraltı’na. Anılar beni bırakmıyordu kalabalık sokakta. Neden benim kalbim gaddar olamıyordu, başka bir kız yok mu diyemiyordu. Bilgisayarda msn’de sayfana koymuş olduğun fotoğraflar yeni bir arayış içinde olduğunu dile getirirken, kendimi neden aptal gibi hissediyordum, bir ilişki yaşayacak güçte değilim sözlerini hatırladıkça? Bir yalanını daha keşfetmek neden beni alıkoyuyordu seni yargılamaktan? Sana göre bir kız değilmiş ifadelerine neden delil oluşturmuyordu bana karşı dürüst olmamış olman? Bir yanlışı her şeye rağmen sevebilmek üzüyordu. Fazla iyi niyetlisin ondan kaybediyorsun yaklaşımları kendimle duygularımı çatıştırıyordu. Neden kin, nefret ve kızgınlık yoktu içimde? Dalgaların sesinde Karşıyaka bana çok yakın. Yaz geldi yalnızlığıma. Seni yaşamak tutkum bunaltıcı. Mavi içimin özlediği kadar sakin. Avustralya’da koala kucağımda çekildiğim fotoğrafıma bakmıştım bu sabah. O zamanlarda çıkmaya başlamıştık. O gülümsememi bulmalıyım. Seni unutmuş oluşumda yaşlanmalısın. Artık anılara saklayacak bir şey kalmamalı. Yaşamı keşfetmeye faydası yok kendini kahredişlerin. Bir seçiminde yollarımız farklı sonların rehberliğinde. Bir buluşmadan fazlasını bulamadık birbirimizde. Sınırlı bir gelecekte kalamadık birlikte. Sözün anlamsızlaştığı anlar suskunluk dilinde son bir kez seni seviyorum demek. Neden sevildiği anda huzursuz sevdiklerim? Bir şarkı değil gecelerim. Bir ışıkları söndürüş değil yaşanabilir. Nefes alışında tadına vardığım aldırmazlıktan farklı yokluğunda bana acı veren. Sürpriz bir yarında uyandığında ben olmayacağım düşlerin.

Pazar, Haziran 24, 2007

Sevilme Mevsiminde Bulmak İsteyişime Gel

Kapın çalındığında görmek için can attığın kişi olmak isterdim, merdivenlerini beni sana getirdiği için sevmeni, sana içten gülümsememi içeri almanı, mutlu oluşunu bana bullaştırmanı, yalnızlığımı hediyen olarak kabul etmeni, beni dudaklarında açmanı, gecemize saklanışımızda çocukluğundan kalmış masum bir oyun olmanı. Seni bulmak isteyişlerimden kaçışlarının beni bir gün üzeceğini nasıl bilebilirdim, kalbinden hiç çıkmayacağını, beni iyi bir dost olarak yarınına almayacağını. Gözlerindeki suskunluğa sana aşkım diye seslenişinde bir başka heyecan karıştığında adıma kapanmıştı kapın. Ben adımlarımda sense gecendeydin. Denizler öyküleri sever. Akdeniz gitarın sesine güzel bir kızı daha davet eder. Çıplak ayaklarında ayışığı kumsalı döver dans edişi. Dönüşü başım, saçlarının savruluşu içimin yeşertmek istediği sevinç tohumları olur.

Hani Yazmayacaktım

Yazmak insanı umursamazlıktan kurtarıyor. İnsan daha bir dikkatli yaklaşıyor yaşama. Göz duyguları beslerken çevreni akışına bırakamamak aslında taşınması güç bir yük. Bir de içinde biriktirdiklerini yalnızlığına taşıyorsan, bir kızın yaz gelmiş omuzlarında hafifleyemiyorsan kelimelerince ağırlaşırsın. Yazmak yaşamın içinde olmak olduğu kadar, ondan bir nebze de kendi katılımında uzaklaşmak. Bir kızı sevmek gibi içinden gelen. Hep onu içinde konuşturmak. Yazmak denizin iyi bir dinleyicisi olmak, kalbinin atışlarını seni ölüme taşıyışında duymak. Yazmak yazdıklarında unutulmak, bir çare değil. Kelimeler sana vardığında seçici olmak sevdiğin için. Dile getirişte üzülmek, anlaşılamayışına kahrolmak. Tövbe etmek ama günahından vazgeçememek. Gitme demek, gideceğini bile bile. Yazmak delilik çoğunluğun anlayış gösterdiği, sürekli içinle ve hayatla konuşmak. Yazmak bir tesadüf sözün duygularla karşılaştığı. Ben de aldırmamak isterdim senin gibi. Yazmadan yaşabilmek ve günleri uyandığım şekliyle gidişinde yaşayabilmek. Seni düşünmek sürekli sürgün veriyor. Karanlık mı yazmak? Günışığımı boğmak mı? Yazmak savrulmak, nerde kaldığını bilmeyen bir anlam gibi. Kelimelerimin vardığı yerde ben yokum. Sana vardığım düşlerde de sen yoksun. Yazmak bir kayboluş, ve bulunmak isteyiş gözlerinde. Hani yazmayacaktım. Sözde seni unutacaktım. Yazmak bana gecemde gündüzümde tutmayacağını bildiğin söz verişin.

Kadının Gerçeği Yoktur

Neden kadınlar bir erkeğin kendisini bırakacakmış gibi sevmesini ister? Neden kaybedebilecekleri duygusuna aşık olurlar? Kabul etmeseler de sadakat öldürür heyecanlarını. Kendisinden çalınma ihtimali olanı hemcinsinden korumak gayesinde, daha güzel görünür gibi hisseder. İlgi duyulanın mülkiyeti elinde kıskanç ve güçlü besler tutkularını. Yalnızlığım kadınları olduğu kadar kendimi anlamak. Ben yarını olacağımı hissettirdiğim kadınları kaybediyorum. Kadın da hep eleştirdiği erkek rolünü arıyor. Güçlü olduğunu sınamak istiyor. Denemek ve test etmek, kendinden geçemeyenleri terk etmek. Çizgi dışı çizgiyi sevmiyor. Bir kadın için başkalarının sesi önemli, kendi kalbinde çok nadir yaşıyor. Makyaj yapışı sevdiği için değil, kendi için de değil. Gecenin en güzel beş kişisinden birisiydin iltifatını duymak istiyor büyüsü. Halbuki mekan aynı dertten müzdarip bir sürü büyücü kaynıyor. Mert’e aşkım diye hitap ediyordun , bana hiç aşkım diye seslenmedin dediğimde onu hissetmediği bir ifadeye hapsettiğimi anlamak için acı çekmem gerekiyormuş. Bir kızın yarını olmak zormuş. Kendimden de vazgeçemeyeceğime göre, üzülmek kaderim mi? Doğru ve dürüst olmak belam mı? Değerler evrim geçiriyor. Geç mi kaldım sana, geç mi kaldım seni yaşayan zamana? Herkes sarhoş olduğunda başına gelen bir hayat gibi yaşamak istiyor. Yalnızsan kendine dönersin, kaybolamazsın. Herkes içine doğduğu adı unutmak, sorumsuzca gezinmek istiyor. İnsanlar rumuzlarını kendileri seçiyorlar. Bir vicdanın yüzü vardır. Herkesin bildiği bir ad insanı bırakmaz, özgürlüğünü arşivler. Oysa kalabalığa karışmak gibidir anonim ilişkiler. Zamanda kaybolmaktır anla yarına dönüşler. Sokaklar gibi çok ortaklıdır bakışlar. Bir beklentisi yoktur davetin. Bir an sonrası serbest bırakıverir sırları. İnternet kadına cevap veriyor. Hep kadınlar kurban gösterildiler ama aslında erkekler av. Bir kadın ne istediğinin avcısıdır. O yüzden çok iyi dostu vardır. Duygu alanı kadının en iyi avcı olma oyunudur. Güzel olduğunu bilen bir kadın gibi taşır sırrını. Bir yalanın köşesinde sabırla bekler. Adı olmayanda kendisinin avcı olduğunu sanan erkek bu yanılgısında zaten yakalanmaya razıdır. Bu zafiyet kadının avantajıdır. İsterse bir cilveyle asla yalnız kalmayacağını bilir. Herkes naza çeker zavallı hala maymundan geldiğini anlayamamış erkekleri. Maymun da gözünü açabilecek kadar evrimleşemedi alan razı veren razı dünyasında. Yalnızlık günahında etik yok. Sözcüleri de sözlerine zaten inanmıyorlar. Paul Verhaeghe’nin Yalnızlık Zamanında Aşk kitabında değindiği üzere insanların en çok yalan söylediği iki şey seks ve paradır. Bir çağın geçişinde gönül doğrusunu yanlışını ayıklayamaz. Gelecek tatlı tatlı kırılırken geçmişten bazılarımız kurtulamaz tedavülden çoktan kalkmış doğrularından. Gerçek üzüleceğini bildiğine söylenmez. Bilmek bilmemekten ağırdır, bunu daha önceden acı çektirmiş olan iyi bilir. Zaten gerçek de ne kadar gerçektir? Anlamak gerekli midir, yoksa sadece anlamaya çalışmak mıdır? Kadının gerçeği yoktur. Aşk erkeğin yanılgıya düştüğü andır, kadını onu kaybettirecek kadar yüceltir. Artık seven aşağılığın tekidir. Uçurduğun sevgiline el salla, ayaklarını yerden kestiğin anda.

Rastlantıya Beş Var

Ne istediğimizi bilmeyişimizi sadeleştirmeye gereksinimimiz var. Yalnızlık temizliği sokaklar. Yarın beni görevimden uzaklaştırsa. Gözlerimi kapamak canıma can katsa. Hayalim içimden gelende yaşamak. Mecbur etmese beni hayat. Bu yüzden zor seni haklı gidişinde anlamak. Çarem değil sende ya da buralarda kalmak. Güzel olanda diri kalıyor tutku. Evim kalabalık ve yorucu. Bir tatile ihyiyacı var aşkların. Yarını beklememek belki hafifletebilir ruhu. Rastlantıya beş var. Çekici bir kız geçiyor. Etrafa bir ihtimal saçıyor. Can yoldaşı olmak isterken can sıkıntısına dönüşmek zor sevene. Seni sorumlu tutmuyorum benimle yaşamayı keyifli bulmadığın için. Özge de okulunda ve anne babasının aralarında yaşadığı problemlerde bunalmış olduğu bir anda öldürmüştü bana olan sevgisini. Sen de bir yıla yakın işsiz kalmanın sıkıntısında inanmadın sevgimize. Ben sevdiklerimi çok kolay dahil ediyorum düşlerime. Ne hayaller kurmuştum. Seni yaşamak için şehirler beğeniyordum. Seninle seni yaşayabilme ihtimalini dolaşıyordum. Benim simyacımdın, sıradanı sıradışına dönüştürüyordun. Sana duyduğum özlemi seni beklediğim anlara bölüştürüyordun. Seni biriktiriyordum duygularımda, ikimizi heyecandan sığdıramadığım bir öyküde. Sense kısa tuttun beni. İzin vermedin gözlerinde hayat sürmeme. Nasıl anlayabilirim benimle uyanmak istemeyişini? Beni bulacak bir kızda mı? Bir gün kelimelerim yaşam getirecek. Yaşanamamış bir anne gibi olmamalı yarınlarım. Yalnız olmadığımı hissettirir elbet bir sabahım. Uyanmak bir kaçış olsa beni bekleyenden. Sen itiraf etmesen de, seni bekliyor oluşum beni terk edişinde tek neden. Sen yarınlarına kalmak istemiyorsun sevdiğinin. Belki de yaşanmamışlığı bu kadar uzatmamalıydık. Birliktelik iki sessizliğin sesi olmak, zamanın yitişine sarılmak. Kollarımda yoksun, yüzüm saçlarına değmiyor. Kararlı ve can acıtıcı gururun hiç baş eğmiyor. Çizgi bükülür kovalamacasında. Çocuk büyür şekilenen düş sokağında, canın yanmışlığında. Başını kaldırdığında uzak durur bakışının çağırdığı evren. Seni sarar yolunu kaybetmiş gibi dolanan çevren. Mesafeler açılır. Sadece yeni bir aşkta yalnızlıktan kaçılır.

Sevildiğim An Geç Kaldı Yalnızlığıma

Beni anımsamanız için size gülümseyebilirim. Geçmişinizi hafifletemem ama sizi bir an için gelecekten saklayabilirim. Zaman gibisiniz, sonsuz görünüyorsunuz. Artık kalbime doğanda kandırmıyorum kendimi. Gidişiniz yaklaşıyor. Siz de fotoğraflarda kalacaksınız. Buna dayanabilir misiniz? Beni bana rastlayışınızda sevebilir misiniz? Deniz adımıza aldırmıyor. Plajı da unutacak ayaklarımız nasıl olsa. Güzelliğinizde kendime bölünüyorum. Bir parça size veriyorum. Vefalı mısınız gözlerinizi kapayışınıza yoksa umursamaz mısınız sözü? Suskunluğunuza doluyorum diye mi bu kadar cömertsiniz. Bir yarın eksiltiyor sizde kaybolmak. Çekici olanın hafızası yorgun düşmez mi? Adımlarınız hiç yalnızlık çekmedi mi? Yatağınıza uzandığınızda bir soru fısıldamaz mı kulağınıza? Güzel olan için inanmak zordur sevildiğine. İlgi kalabalığında omuzlarınız dik, bakışlarınız mağrur. Zırhınız dekolte, dokunulmazlığınıza dokunuyor gözler. Kalbinize o kadar kolay işlemez sözler. Benim gibi sıradan birini seçmezsiniz. Kelimelerimde taçlandırılacaksınız. Sizi kraliçem ilan ettiğimi hiç bilmeyeceksiniz. Yazar gerçeği karalar. Anlayabildiğini anlatışında yaşar. Oysa hayat hiç anlayamadığıdır. Kaçmak için mi tebessüm ettiniz? Geçişinizde ağırlaştık, zamanın gerisinde kaldık. Sizden bir düş ödünç aldık. Size bir gece verebilmek isterdim. Anımsanacak kadar sade mekan. Her şey sizi ön plana çıkartıyor. Kıyafetiniz üzerinizden sıyrılıyor. Çıplaklığınızda hayranlık sizden saklamak istediklerini sadeleştiriyor. Güzelliğiniz erkeklere, zaman da size acımıyor. Terk ettiklerinize dönmeseniz de, fotoğraflarınıza uğrayacaksınız. Bir koltukta geçmişi dinlemek zordur. Güzellerin dünü kalabalıktır, her anı sevgilidir. Beni anımsamanız için size gülümseyebilirim. Ben de yarını bekliyorum. Sevildiğim an geç kaldı yalnızlığıma.

Ben Adımı Vermeye Geldim Yalnızlığa

Uyanışları farklı derecelerde yaşlandırılmış insanlar kalkıyordu yataklarından. Senfonik bir şekilde hareket ediyorlardı. Sessizce izledim olabiliri. İhtimal ihlalleriyle yaşıyorduk. Bir sabahımda daha tek başımaydım. Ben seçmemiştim yalnızlığı. Bakışlarının buluşmasında bir hikaye olabilirken başkaları, ben neden gelip geçmekteydim yakalanışları? Neden beni bırakıveriyordu ihtimaller? Milyonlarca insan doğuşlarıyla ölümleri arasındaydılar. Kalabalık akışkan bir seçenekti. Birbirimizi yaşayabilme şansında buluşmuştuk, neden bu kadar kolay harcadık ham bir birlikteliği? Ortak bir düşün annesi babası olabilirdik. Uyanışların artık bana aldırmıyor. Hayatın on yıl sonrasında, yaşamda kalanların binlerce uyanışlarının unutulmuşluğunda, farklı dillerde günaydın dendiği bir kalkışta, ben hangi şehrin içinde yakalanacağım yarına? Bir öykü dolanıyor ortalıkta. Gelip gidişlerimiz hep başkaları tarafından hatırlanır. Yaşamak kendi doğuşunun ve ölümünün farkında olmaktır. An kaybedilene dek hatırlanmaz. Bilseydim kollarımda heyecan duymadığını, seni sarışımda huzur bulmadığını. Kahvaltı masam senden yoksun. Karşımda oturmuyor duyguların. Adınsa canımı yakıyor. Sensizlik sıcak suda balı ve limonu karıştırıyor. Artık bir adım bile yaklaştıramıyor seni bana. Dün evimizi toplarken benim için örmüş olduğun atkı elime geldiğinde kalbim bir kez daha sordu neden diye. Şehre her insandan yaklaşılıyor. Yürüyüşleri açımız. Öykü bizim olmasa da hepimizin seçtiklerinin. İki ihtimal bir denklem kurduğunda, bilinemeyenin keşfinde sen kendi arayışlarındasın. Aynı yalnızlıktan sesleniyor kalbim, tekrarımdan kaçtığından beri. Duymak istemesen de haykırıyor içim. Durmak mesafeleri dinlendirmiyor. Bakışa çekiliyor uzak. Yakın daha yakına devriliyor da, seni getirmiyor omzuma. Saçların da, giysilerin de bir başkasının gözlerinde dökülecek anılara. Beni ittin sanılara. Sen beni üzen bir hikaye seçtin. Akşamlara bakan balkonlarda bir şehrin semalarından renkler geçer. Bakışın bir gün sana bir zamanlar ne kadar sevilmiş olduğunu söyler. Seçimlerle geçinmek zorundayız. Var mı başka bir şansımız? Eğlenceli unutkanlıklar, sancılı hatırlayışlar, herşey bir ihtimal gibi seçiyor insanı. Uyanışlarımız şekil değiştiriyor. Artık geçmiş fısıldamıyor kulağına, gelecek söylüyor seni ne kadar sevdiğini. Sonsuz sonu tüketiyor. Elleri cebinde bir adam olmuşum, denize dalgalarında vurmuşum. Hatırlanmışım, unutulmuşum ne yazar. Kelimelerim beni sarf eder. İçim sımsıkı yapışır bedenime. Binalar, caddeler, arabalar, yaya geçitleri, restoranlar, yalnızlık seni de beni de geçer. Bir heyecan içimi burksa da seni yaşanabilire bir gün davet eder. Bir börekçide çay bardakları eşlik ettiğinde beni unutuşuna, ben de saklanırım yaşam kokulu saçlara. Ben adımı vermeye geldim yalnızlığa.

O Gözlerimi Kapamak Gibidir

Babamlarla Sahilevleri’nde deniz kenarında birşeyler içtik. Ailem, arkadaşlarım, herkes bırak artık Ayşegül’ü diyor. Bir zamanlar da bırak artık Özge’yi diyorlardı. Herkes bir yorum getiriyor beni bırakışına. Artık ne önemi var nedenlerinin. Telefonu sık sık çaldığında sessizce konuşup hemen aceleyle uzaklaşıyordu, seninle çıkarken de hayatında biri mi vardı diye insanı düşündürüyordu ifadeleri düşüncelerimi zehirlerken, kalbim asla böyle birşey yapacağını kabul etmiyordu. Ben beni Ankara’da yaşamak istediği ve benim de İzmir’de yaşamanın daha iyi olacağı düşüncelerimden dolayı terk etmiş olabilir mi diye düşünmüştüm. Belki de evlilik için çok erken olduğuna ama benim de yaşım nedeni ile onu bekleyemeyeceğime karar vermişti. Ailem seni gerçekten seviyor olsa, seninle nedenlerini açıkça konuşurdu, Ferit ben Ankara’da yaşamak istiyorum, benimle bir hayatı paylaşmak istiyorsan hayatımızı burda kuralım derdi diye belirttiler. Bulaşık makinası alma ben alırım gibi detaylara inen bir kız seni terk ediyorsa gerçekten de ciddi değilmiş seninle evlilik konusunda, artık kendini üzme diye teselli ettiler. Bu kadar duygusal olma diye öğütlüyor herkes. Birlikte ne bir sinemaya gidebilmiştik, ne de bir restorana. Aramızda yaşanmış bir sorun da yoktu. Beni yaşamak istememişti. Beni artık sevmiyordu, kendisinin de ifade ettiği gibi sevgisi şekil değiştirmişti, kibarca sen de herkes gibisin diyordu. Tüm kapı pencereler açık ama hava oldukça bunaltıcı. Neden hala sevdiklerimi bu kadar umursuyorum. Babam sorun sende değil, sadece yanlış kızları seçiyorsun diyor. Sen seni içten sevecek bir kızı hak ediyorsun diyorlar. Kardeşimin ona ihtiyaç duyduğum bir anda burada olacak olmasına seviniyorum. Babamı da yıpratıyor benim üzgün olmam. Özge ile sorunlarımda düşüp de bayıldığımda, odama çekilip karanlıkta müzik dinlediğimde onları çok üzmüş ve korkutmuştum. Bugün babam bir şeyler anlatırken masada oturuyor olmama karşın düşüncelerimin başka bir yerde olduğunu fark edince, Ferit Ankara’da demişti. Ayşegül bu ayın sonunda sınava girecek. Çok muhabbet tez ayrılık getirir derler. Telefon konuşmalarında mı boğduk yaşanabiliri? Kardeşi Anıl sınava girdi. Yaşgünü onu sevmek kadar yakın. Sessizlik de bizim değil. Sadece yalnızlık benim. İçim de sözlerim de karışık. İş arkadaşlarım birbirinizi ne kadar yaşadınız ki bu kadar üzülüyorsun diye yaklaşıyorlar. sanki her gün beraberdiniz de çok şeyi paylaşıyordunuz yaklaşımındalar. Bir kalbi paylaştığımızı sanacak kadar bir ben aptalım demek ki. O gözlerimi kapamak gibidir diye yazmıştım. Geceme çekiliyorum saat bir buçuğu geçti. Ona anlatamadım kollarımda onu sevdiğimi.

Cumartesi, Haziran 23, 2007

Senin Vicdanın Kirli Üzülmezsin

Sen azap duymazsın kalbinin düşüncelerine seslenişinde. Sürekli sırlarını sayıklarsın uykunda. Duyguların hiç saldırmaz mantığına. Hayal kırıklığına uğrattıklarının çetelesini tutuyor mu vicdanın? Bir oyundu demek ki yapboz sevgin. Unuttuklarını dağıttığında kendini bulabiliyor musun resminde? İlk kurbanın olmadığımı biliyordum. Bir Öykü'ye beni inandırmıştın. Gözlerinden akan sevgin sanmış, sende ıslanmıştım. Bu can hicran sende yaşanmayandan arta kalan. Dostluğunsa bana miras koca bir yalan.

Yaşam Arkadaşım

Arkadaş gibiydik yaşamla. Dert edinmek istediklerimize gülüyordu katıla katıla. Zaman sır saklamasını biliyordu. Gerçeklere kaçırıyorduk gözü. Geçmiş aldatıyordu sözü. Adıma eş olur musun diyordu yalnızlığım. Beni seni tamamlamak isteyişimde bulur musun, senden eksik olduğumu bile bile. Sımsıkı sarılmak iki kalbin buluşması olduğunda, sessizliğe kalanda aşk vardır. Sende nefes alabilir miyim? Saçlarında soluklanabilir miyim? Sen de hayatı koşmaktan yorgunsan gel omzuma. Bu yazı yaşanmamış mevsimlerden biri olarak saklamak istemiyorum çocuklarıma. Sevmek yaşamak istemektir. Bahaneler sevmeyen kalbin sekreteridir. Arandığında hep iyi bir dost olduğunuzu söyler.

Bir Başka Aşka Geç Kalmak Üzere

Herkes yalnızlığına bir adres aramaktaydı. Artık farklı barkodlu sevgililer revaçtaydı. Miadı tez dolmuştu aşkının. Çabuk tükenmişti heyecanları. Canı çekmiş şekil değiştirmişti. Hayalerimizi iade etmişti sonsuzluğa. Yeni düşler sürümdeydi gecede. Yaz gelmişti yarınlara. Kalbinin hazırlıkları bundan böyle benim için değildi. Makyaj yapışında aynaya sürekli soruyordu. Kapısını kapayıp da telaşla başka bir bekleyişe geç kalmak üzereydi. Adı farklıydı dakikalarının. Prensleri de masalları da karışmıştı. Aşinaydı kalp kırmalara. Terk etme konusunda sabıkalı olduğunu itiraf etmemiş miydi dürüstçe? Ben de üzülmek konusunda sabıkalıydım. Herkes rolünü oynuyordu samimi bir şekilde. Yalanın tarifini iyi biliyordu dudakları. Yine de kıvamını kaçırmıştı sözlerinin kendisinden beklenmeyecek bir şekilde. Ne yazık ki “uzaklık” bu sevginin şeklini değiştirdi diye yazmıştı, halbuki benden önce de Bursalı bir arkadaşıyla dokuz aylık bir ilişkisi olmuştu. Farkında değilmişçesine masumdu. Bir önceki sevgilisi Mert’in kendini aldattığını, bu nedenle ayrıldıklarını söylemişti. İfadelerinin küçük çelişkilere yakalandığının bilincinde değildi. Gerçek olmayan zaten hiçbir zaman kusursuz değildi. Birinin kalbini kırıyorsan ille de haklı bir açıklamaya gerek var mıydı, sevenin mazur göremeyeceğini bile bile? Sadece kendi vicdanın için küçük bir hile. Bir tek gerçek var, artık sen basmayacaksın seni seninle paylaşmak istediklerimde bekleyen zile. Söz dolanıp da dile, olsa katlanılması zor bir çile. Anılarım dolu değerince yaşanmış senin ile. Heykeltraş olsam içimin tercümanı ellerim şekil verir gönlümün yoğurduğu kile. Sen bürünürsün yokluğunun aldığı şekile. Benim de düşlerim hala konuksever. Beni de elbet birgün sevgiden anlayan biri sever. Bundan sonra sen başkalarına ümit ver. Yağmur saçlarını bir başka oyuncu bakışa ser. Her halde her sırra vardır gizemde yer. Bilmiyorum dudakların yarınlara ne der. Bir tek dileğim var, artık seni düşünmek olmasın bana keder. İnan hiç bilmiyorum anılar daha ne kadar gecelerime zulmeder? Zaman gibi geçecek acı tatlı günler. Terk edilmek aşk mutfağına açılan, geçmişin saklandığı bir mutsuz kiler. Yaşamak yaşanmışı nasıl olsa siler. Kalp bir kızdan sadece hakkıyla sevilmeyi diler.

Varacağın Aşk Kalbin Doğru Yolsa


Dün sabahımda da sendeydim, işe gitmeden bir araya getirebildiğim kendi kelimelerimde. Cep telefonuma bıraktım kalbimin sırrını.

“İki vapur birbirlerine aldırmadan geçiyorlar. Deniz yaşamak isteyen herkese mavi boncuk dağıtıyor. Ben de fırtınalarımla barışabilecek miyim? Sakin ve uzak bir sessizlik. Güzel bir günde daha mutsuzum. Yirmi dakikamdaki insanlarla varmak üzereyim Karşıyaka’ya. Artık telefonum da suskun. Seni pekiştirmemeliyim düşüncelerimde.”

Haftanın son günüydü. Herkes yaşamak için çıkıyordu işyerinden. Akın vardı restoranlara, barlara. Kendime zarar verdiğimin farkındaydım. Haftalık faaliyet raporumu gönderdiğimde, bu hafta kredi paketi veremedim diye yazdığımda, şube müdürümün cevabının gecikmeyeceğini biliyordum. Yapamıyordum, içimden gelmiyordu. Daha fazla kendimi kandıramıyordum, inanmadığım bir düzene katlanmak için kucakladığım nedenimi yitirmiştim. Şube müdürüm çıkar çıkmaz, yedi yirmi beş Alsancak vapuru ile Fransız Kültür Derneği’nden arkadaşlarım ile buluşmak için Alin’s restorana gittim. Aşinaydık birbirimize. Herkes kendi tebessümüne oturdu. Diğer masalarda canımı yakabilecek kadar güzel kızlar vardı. Kelimeleri olmayan bir öykünün içindeydik hepimiz. Senaryosunda yer açabilseydi keşke bakışları. Sanki hatırlanmak için gülümsüyordu. Mekan ona hal hatır soruyordu düşüncelerde. Masada sohbet zamanla yarışıyordu. Bir kadeh kırmızı şarabın eşlik ettiği yemeğimde, sessizliğimden geçen yaşam yıldızlarına gece olamıyordum. Neden anlaşamıyordu gözlerimiz? Neden geç kalıyordu birbirimize sözlerimiz? Kalkıp gidişlerine yarınımda kalın lütfen dercesine tutundum. Biz de hesabı ödeyip adımlarımızla çıkmıştık Kordon’a. Her yer yaşam kaynıyordu. Bir ihtimaldi yalnızlık. Sarışın bir kız ayakta anları itiyordu gençliğinden. Yazın sıcaklığı okşuyordu bakışlardan kıskandığı çıplak bacaklarını. Gelip geçenleri de, sonsuzluğu da aldatıyordu güzelliği. Adını seçemiyordum uzaktan. Yakınımın hiç şansı yoktu. Her anı kaybediş hayatın. Zaman toplarken düşüncelerimi, kelimelerimden çıkmalıyım diyordum. Tüm ihtimallerin mezarlığı tek başınalıkta dolaşmamalıydım. İnsanların neşesi kalabalıktı. Haftasonu soğuk bira şişelerinde karşılanırken, yalnızlığım dikkat çekmiyordu. Omuz bahçesinde göz açmıştı hayat. Ten kırında kokusundan geçmekte olduğum seviyor sevmiyor çiçekleri dalındaydılar. Goncası yoktu kalplerinin, çoktan açılmıştılar. Bir başkasına heyecan olmuştu artık benim demeye hakkım olmayan çiçeğim. Onun da yazı soran omuzları göz topluyor olmalı. Bir anıyı gelip geçiyoruz. Her adımın dönüştürdüğü fotoğraflarda sergileniyor arşivi unutulmuşluk olan varoluşumuz. İzlerimizi sürerek varıyoruz sonsuzun düşürmekte olduğu ana. Biliyorum şansım yok senden yana. Adı varsa sevgimin, her halde aşk kalmıştır bana. Gece beni evime uğurladığında, yalnızlığımın kapısını açtım. Sadece benim adımlarım vardı, sadece benim adım. Bir sevgiyi örtünemediğinde, yaz seni ürpertiyor. İçin üşüyor sabahında. Zaman yıkılıyor uyanışlarında. Bir günaydın kadar güzeldi herşey. Müzik içinde boğulmuş bir gerçek ararsa kalbin, beni dinle sessizliğimde. Çıkabilir misin karşıma seni seviyorum diye. Üzerindeki gece abiye. Kalacakmış gibi sarıl, kolların benden açıldığında bir ümidim olsun, duyduğum özlemde döneceğine dair. Herkesin adı bir köşeye çekiliyor. Beni bulabileceğin bir yalnızlığım var. Seni ağırlayacak kadar geniş bir kalbim. Yaşama bakıyor sözlerim. Bana gecikme diyebilsem sana karşılaşmalarımda. Beni anlamışçasına sokulsan duygularıma. Şehri açsan başkalarını geçişimizde. Beni seni sevmek gibi sürüklesen, tutku bizi dansa kaldırdığında. Seni soymaya çalışan rüzgar gibi dolansam çıplaklığına. Bir an için kırılsa yalnızlığım düşüncelerine batsa. Dikenime katlansan kana kana. Kendimi sende unutsam, sen beni unutmadan. Beni almaya geldin diye umutlanmıştım gözlerinde. Neden yer bulamadım gönlünde. Hayat kendini dağıtmış dün gece. Yine de zamanında kalkmış sabah çünkü yaşamak güzelmiş. Sevmek sevinç ve kedermiş. Artık hayallerimin adı Ayşegül değil diye üzülmemeliyim. O başkalarının kalabalığında. Bir başkasının aynasında. Ona yansıyanda artık sen yoksun. Sırtı yarınlara dönük. Sen artık onun içinde bir geçmiş bile değilsin anla. Gülümsemesi bir başka öykü, bakışı bir başka sarılış, kokusu bir başka sır. Gün olur senin de düşüncelerin onu bırakır. Yaşamak her doğana yakışır. Sevildiğini bilmek için gülümse. Şükretmek için anımsa. Kelimelerin sevebileceğin bir kızın saçlarına dolanır nasıl olsa. Varacağın aşk kalbin doğru yolsa.

Cuma, Haziran 22, 2007

Aşkın Yedek Anahtarı Yoktur

Suskunluğumun anahtarı kelimeler sende mi? Açabilir misin duygularımı? Yoksa senin yalanların da her kalbi açmaya yarayan bir maymuncuk mu? Sen de sevildiğin hissini çalmaya mı geldin sözlerimden? Sen de yağmalayıp gidecek misin düşlerimi? Tarumar mı edeceksin bozguna uğrattığın gerçeğimi? Dağınıklığın içinde , anılara saçılmış bir fotoğraf mı düşüreceksin sen de yalnızlığıma? Yarınımı altüst edişlerimde sen de geçmiş mi aratacaksın bana? Bir çarem var mı dudaklarına inanmaktan başka. Bir tutku besler her gece gözlerimi kapayışımı. Bana hayallerimi kıracak olsan da adını fısılda. Artık inanamam bana desen de seni terk etmem asla. Yeter ki elimi tut kandırırcasına. Birgün için sende kilitli kalırsa sevgin zevale yüz tuttuğunda, sevgili çilingirini bulduğunda ne olur iyi bir dost olduğumu kendine sakla.

Delicesine Sevmek

Birkaç gün önce sabah vapurdan indiğimde kalabalığın içerisinde, genç sayılabilecek bir adam sürekli “Aşk var ya aşk, aşk bu aşk, içim yanıyor.” Diye avazı çıktığı kadar bağırarak yürüyordu. Herkes kendini tutamayıp gülüyordu. Beni de güldürmüştü. Kendime mi gülüyordum? Bir şeyleri sessiz yaşıyorsak akıllıydık, sınırlarımızı kaybetmişsek deli. Sonra yazdıklarımı düşündüm. İçimdeki yazar ne kadar akıllıydı? Sürekli yalnızlığımı dile getirişimde ben de komik duruma mı düşürüyordum duygularımı? Aşk var ya aşk, aşk bu aşk.

Kalbim Neden Unuttuğun Yerdeydi?

Bir bank körfeze karşı uzak nöbetindeydi. Günbatımı nazlı bir yaşamdı. Güzeldi ve gidiyordu. Gece başlarken düşüncelerde, şehir bir hikaye seçiyordu. Yakını paylaşan sevgililer elele, yalnızlara bırakıyordu sessizliği. İçim adımlarımla konuşuyordu. Taşınıyorduk aşktan suskunluğa. Söz anlatmak istediklerimi almıyordu. Artık duymak istemediğin bir sesti kalbim. Bir başka adı vardı sevginin. Kalbim neden unuttuğun yerdeydi? Rüzgar saçlarını arar gibi telaşlıydı. Ben gözlerimi kapayışımdaydım hala. Dokunulmak bozabilirdi hüznümü. İşte o zaman sana bırakırdım dünümü. Bir kadın cesaret ister. Aşk esaret der, teslim olandan gider. Sana saklandığım için bulamıyor beni sevgililer.

Perşembe, Haziran 21, 2007

Birer yıldız gibi kayıyoruz geceden. Yakamoz kedi yavrusu gibi oyuncu gecede. Kalbin mantığı yoktur, mantığın da kalbi. Sen hikayenin sonuyla flört ettiğini biliyordun.

Yaşanabilirin Keşfi

Kaybetmenin yaşanabilirin keşfi olduğunu anlamak için zamana ihtiyaç var. Geçmişi tadında bırakabilmek gerek. Deniz yalnızlığa iyi geliyor. İşe yine geç kaldım, dokuza beş kala vapuruna yetişebildim. Metroda çok güzel yüzlü bir kadın vardı. Ona rahatsız edercesine bakmaktan kendimi alamıyordum. Bakışında bana yer yoktu. Adıyla uzaklaştı, ben onunla karşılaşmamdan Konak’ta inerken. Bir günaydına biletim olsa, özgür bir uyanışa varsa. Beni gerçekten, samimice kalbinde ağırlamak isteyen bir kızda kalsam. Yirmi dakika benim artık düşüncelerime sokulmasan. Ege mavisi bir kıza boyanmalıyım yaşam dolu gözlerinde. Vapur da, ben de içimizdekilerle vardık Karşıyaka’ya. O kendi seçiminde, ona heyecan veren bir gecede.

Yirmi Dakikam

Sen uzağa yakınsan işin zor dostum. Varmak istediğince katlanır mesafe. Spor salonundan eve dönüyorum yirmi dakikam. Sana yıldız beğeniyorum geceden. Anılar sana yakın, gelecekse bir o kadar uzak. Seni düşünmek, içine sürekli düştüğüm bir tuzak. Çabalamak yaralıyor. Işık sancısı var tepelerde. Vapur vardı yokluğuna. Sığındım gelip geçenler limanına. Bir lambanın altında tek kişilik gölgem. Kollarımda değil artık gülümsemen. Karşıyaka’nın ışıltılı gerdanında yaslı anılar. Adımlarıma çıkmıyor sokakların. Metrodayım on üç dakika var seni beklerken. Pembe sana yakıştığı kadar yalanlarına yakışmıyor. Seni bizi buluşturan anda bırakmalıyım. Adını kaybetmeliyim kalbimde, beni bulma diye düşüncelerimde. Zaman seni geçtiğinde, unutulana kalanda yerimi aldığımda, gözlerini kapayışın beni bulursa, ben kendi öykümde olacağım. Sen kelimelerini bir başkası için seçeceksin. Omzunda bir başka sessizliği dinleyeceksin. Tren Üçyol’da beni yalnızlığıma bırakmak üzere. Sen kalabalıktan bir kalp saklamışsındır gecene. Bir düş vardır göğsünde, senin olanda sana sırdaş, yarınla sana arkadaş. Günlerin kaldığı yerden devam ederken suskunluğumdasın. Düşünce bavulum zihnimde, seyahat var sana, yarının her seferinde. Gidişlerim de, dönüşlerim de yirmi dakika. Sana mavi sakladım gündüz. Geceme serpiştirdim seni yeşerten yaşamı. Goncan ketum, açmıyor kırmızı dudaklarını.

Sana Bakıyor Pencerem

Bazı soruların kendi düşüncelerinde cevabı yok. Deniz artık onunla seni buluşturmayacak Kordon'da. Vapur penceremde İzmir, işe geç kaldım. Mavi herkesle dost, içimi sakinleştiriyor heybetli yük gemilerini geçip de sonsuzluğa dokunuşu. Aramak isteyişlerim sessiz. Yakınlaşmaya çalışmak, mesafeyi acının kapsama alanında tutuyor. Unutulduğum anda kalmayı becerebilmeliyim. Zaman tüm sevdiklerimi almadı mı? Hayatın yirmi dakikasında omzun tek başınaysa, sadece hayal kurabilirsin vaktin varken. Değerli bir gün daha akşam olacak, sen yabancılaşırken. Birbirimizin kalbini konuşamadan ayrıldık.

Dört İşlem Yalnızlık

Ben de rüzgar gibi dolaşıyorum mavilikleri. Kaybetmenin tesellisi bir kızın seni yalnızlığında bulabileceği. Seni yirmi dakikalara bölmek, kalbimde çarpmak ve kendimi hayatından çıkarmak, yokluğunda toplandığında sonsuza yaklaşan tek bilinmeyenli bir özlem denklemi oluyor sende hiç çözemediğim.

Cumartesi, Haziran 16, 2007

Terk Edilmişlik Sarkacı

Kelimeler kırık bir kalp gibi içine battığında yalnız senin canını acıtmaz. Aslında canının yanmışlığında zaptedemediği ifadelerinin garazı yoktur sevdiğine. İçi bir buluşma saatidir, sevilenin belki geç kalmış olabileceğiyle avunur. Gelmeyecek oluşunu bekler gönlünde. Sabır yarını tüketir, söz düşüncelerini uykusuz kılan gecelerini. İsyanı bir sitem ediştir yanlış da anlaşılsa. Gelecek onu gözlerinden çalmıştır. O artık başkasınındır ama kalbi hiç anlayamayacaktır asla kendisinin olmadığını. Suskunluk yalnızlığın dili olsaydı keşke. Hiç susmaz ki acı. Zaman sevenin terk edilmişlik sarkacı. Gece iki buçuk oldu, artık uyumalı.

Kızların İyi Bir Dost Masalı- Her Erkek Uyutulmadan Önce Mutlaka Dinlemiştir

Şarap şişelerinden birinde bir masal yaşarmış.
Ankara her zaman yazarın kelimelerinden taşarmış.
Sarhoş söz hep doğru bildiğinden şaşarmış.
Aşk içkinin en sevdiği kaşarmış.
Çünkü yarını hiç ölmeyecek gibi yaşarmış.
Sevdiğini sandığı artık ona çok, ama çok darmış.
Hep dendiği gibi bir varmış...
Bir yokmuş.
Her sokak onun için “eşsiz” bir barmış.
Etrafı ne de hoş bir yalnızlık sarmış.
Heyecan verici erkek aman Tanrım ne çokmuş.
Kalbi seni seviyorum diyenlere epey tokmuş.
Bakışı Eros’un hedefe sakladığı son okmuş.
Zaman yarında onu büyüten aşina geçmişini aşarmış.
O cömert iltifatların esirgenmeyişinde kendini sevmeyi hep başarmış.
Çok iyi prenses taklidi yaparmış.
Her prens atı beyaz olmasa da ona taparmış.
Geceleri yıldız olur, gözlerini onunla kaparmış.
Masal bu ya, bir varmış...
Uyandığında kız sabahında yokmuş.
Onu çoktan unuttukları listesine sokmuş.
Çünkü o en son kırmak istediği iyi bir dostmuş.

Sessiz Pencere

Sessiz pencere
Haydi çekinme
Aç kanatlarını
Uç sokağıma
Gel var suç konağıma

Sessiz pencere
Sen de yalnız mısın?
Neden gözlerim gibi kapalısın?
Bir sevgi mi dolaşıyor ardını?
Gece yıldızlarla çıkar mısın?

Sessiz pencere
Bir şarkın var mı?
Yaz sana da geldi.
Biraz bana mırıldanır mısın?
Biliyorsun kalbimde haklısın.

Sessiz pencere
Yalnızlığımı mı seyrediyorsun?
Ben de senden gelip geçenlerdenim.
Neden kapalı dudakların.
Geçmiş oluverdi yarın.

İki Uçlu Yalnızlık Aşk

İki uçlu yalnızlık aşk.
Bir masanın hatırlamak istediği gecesi.
Sonun miras tek hecesi.

Karanlık gözlerimin.
Çocukluksa o masal perimin.

Düşlerden bir ben kaldım ana.
Ne anlatsam artık sana.
Yalan olur bilirim.
Şarkımda kırılır seni söyleyen lirim.

Terk edişin “iyi bir dost“ düzmecesi
Kalbim oldu sevgi bilmecesi.
İki uçlu yalnızlık aşk.

Kadın Gözlerini Kapayışının Efendisidir

Evlenmek bir yolcuyu esrarından kenara çekip alıkoymak mıdır? Hayat bayan yanı mı diye sormaz. Aşkın en çok sevdiği mevsim yaz olsa gerek. Tüm elbiseler kadını sever. Bakışlara yer açar dekolteler. Göz kimi takdir edeceğini şaşırır. Hayranlık yaşlanırken, güzelliğin sürekli yıldönümünü kutlar. Zamanı yavaşlatan geçişlerde bir saygı duruşudur sessizlik. Sesleniş yalnız gözlerde kalır. Vapurdan bir koku gibi yayılan kadınlar düşünceleri sarar. Gün anımsamalarda kalıcıdır. Gece bedenine sinerken, yalnızlığın iner ruhundan. Uyku seni varacağın sabaha bırakır.

Duyguların Kabul Saati

Saatime baktım 23.50’yi gösteriyordu. 2350 diye okudum. Üç yüz kırk üç yıl sonrasında yazdıklarımız geçmişin çivi yazısı tabletleri gibi mi olacaktı? Yalnızlığın arkeologları unutulmuşluğun dilini çözebilecekler miydi? Yüzümüz toprak olduğunda, yokluk saklar yaşadığımızı. Görünen bir başka görünür görmek isteyende. Zaman beni sana gömer. Kalbimin tek ziyaretçisi duygularımdır. Benimle gelirler sonsuza, son beni bıraktığında. Karışırım, eririm, sızarım söz gibi. Kendimi veririm yarın beni aldığında. Nadide bir geçmiş açar sevgin, bahar saçlarını karşıladığında. Yüzyıllar insana nasıl döner bilinmez. Ben de karanlığın kardeşiyim. Yıldız getirdim atadan. Bir kızın düşünden kaydım, kendimi incittim.

Cuma, Haziran 15, 2007

Yarın Geçmişten Ayrılıyor

Sabah işe giderken yine içim susmuyordu. Kelimeler suskunluğumuzu duyurmak için. Sessizliğimizden ne çok geçen var. Yarın geçmişten ayrılırken biz kendi yolumuzdayız, kendi boğazımızın düğümlenişinde.

"Senin kalbini kandırmak ne kadar kolay. Ne de çabuk inanıveriyorsun birlikte mutlu olabileceğine. Sadece suskunluk kaldı paylaştığımız. Bir bardak çayın yudumlanışında yine yirmi dakikamdasın, deniz Karşıyaka ile İzmir’in arasını yapmaya çalışırken. Bayrak rüzgardan deliye dönmüş durumda. Mavi içimi kaplıyor seninle. Herkes unutulacak olmasının keyfini sürerken, ben neden hala düşüncelerimdeyim ? Sevmek sonsuzluğa başkaldıranları cezalandırıyor. Cumaya vardık, yarına ne kaldı. Yaz sıcağında yalnız olmak zor. Omuzlarında karşılanmıyor gözlerim, artık hiç duyulmuyor sözlerim. Yine işteyim, yine kendimi bir kaybedişte. "

Sadece gidişlerde mi, dönüşlerde de gevezeydi içim. İçimi seslendiren bir sanatçıydım. Yalnızlığın resmini yapıyordum Abidin.

"Birbirimizin yirmi dakikasındayız. Güzel kızlar da mavide bakışlarını dinlendiriyor. Yük gemileri, çay içen, var mı çay isteyenci bir adamın seslenişi gibi geçiyorlar. Bir adam topuğunda, içtiği sigaranın izmaritini ezerek söndürüp, gazetesini okumaya kaldığı yerden devam ediyor. Benim için bir adı yok, unutacak oluşumdayken. Bir kız karşımda erkek arkadaşının kollarında. Bir kız bir metre kadar solumda, gözlerini kıyı şeridine dikmiş gizemli. Bir kız, omuzlarında yaz üst katta değil. Alt katta olmalı göğsündeki dövme ve elinden tuttuğu küçük çocuk bir an gözlerimdeydiler. Gittiklerini yukarıdan görünce hızla indim iskeleye yanaşmış olan vapurdan. Yetişmeye çalıştım, elinde cep telefonuyla deniz kenarındaydı. Onu geçtim, mısır satıcısının yanında durmuştum, cep telefonuma duygularımı aktarıyordum. Yanımdan geçerken, cep telefonuyla konuşurken, nerdesin sen sorusunun tonunda büyüsü bozulmuştu. Belli ki küçük bahaneydi, onu çekiştirişinde kayboldu. Gün ne kadar da güzel batıyordu. Konak da, aşk da İzmirliydi. Bu şehir de kalbim gibi yaşamak ve sevmek içindi. Şarkı gibiydi akşam. Başka yirmi dakikalar günbatımını sarınmış, Karşıyaka’ya dönüyorlardı. Kızıl bir toptu güneş, düşüncelerim seninle oynuyordu. Ben metroya yönelmişken bir uçak uzaklara benden yakın olmak istercesine uçuyordu. Bir martı göğü kanatlarına sığdırabildiğince yükseklerdeydi. Ayşegül’ün kardeşi bu Pazar sınava girecekti. Benim için ne önemi vardı, neden hala aptalca önemsiyordum. O annemi kaybedişimin yıldönümünde sessizlik olmamış mıydı ? Bir sevgili Fulya benimleydi üzüntümde. Yalnızlığım kararmak üzereydi. Metroya indim. Yalnız dört dakika vardı Üçyol treninin gelmesine. Dört dakika yaşanmışlık anılarda can yakıyordu. Boşluk kalabalığa yer açtı, kapılar kapandı. Bir sonraki istasyon Üçyol’du. Ya bir sonraki kız ? Yarın yaşamak içindi. Ayrıştık isimlerimizden, sağa sola dağıldık. Yürüyen merdivenlerde sıralandık bizi kemiren saniyeler gibi. Ölüyorduk farkında değildik, yaşam bir kız gibi unutacaktı bizi. Kaynamış mısır ne de güzel kokuyordu. Işıklardaydım, herkes evine dönmekteydi. Hani adımlarımız bir aile olmak içindi Öykümüzde... "
Babamlara yemeğe gittim. Cümlelere işlediğim kelimeler beni asansöre kadar uğurladı. Cep telefonumun mesaj kutusu doluvermişti sözlerim gibi. Anlam daha fazla almıyordu yalnızlığı. Dönüşte kaydedemediğim son yazdıklarım da, yanlış bir dokunuşla yitiverdi parmaklarımdan bir yarın gibi. Yaşamak istediğim bir kız gibiydi yokluk. Belirişin evreleri hafızasını yitirirken, içime düşmüş olman bir ateşti kalbime refleks kazandıran. Geçenlere bölünüyordu tanıklığım. Kelimelerime taşınıyordu herkes. Davet sözündü. Konukseverdi aşk.

Perşembe, Haziran 14, 2007

Seni Bulamayacağım Yarınlara Saklandın

Kaybolduğunu anladığında kendini bulma fırsatın doğar. Düşüncelerimi ve duygularımı altüst eden bir film izlemiştim sanki. Beni içine alan sahneler anılarımda gösterimdeydi. Sürekli onu izlemek sıkmıyordu ama üzüyordu. Bir kalp kanseriydi, hislerde bölünüp çoğalan zaman gibi insanı bir ümitle ağır ağır öldüren. Duyulan özlemin yirmi dakikasında Karşıyaka bana varırken, o umursamazlığında başka meşguliyetlere sahipti. Ayrılık birbirinde kaybolmuş gece ve gündüzdü. Davet sessizlik, yaşam müjdeydi.

Salı, Haziran 12, 2007

Kapımı Sen Açmadığında

Unutmak kolay, yaşamak zor. Zamanla diye başlamıştık, zamanla unutulacağız. Kalbimde geçen yirmi dakika beni yine Karşıyaka'ya bırakıyor. Hiç bu kadar çok Ankara'ya gitmemiştim. Düşüncelerinde yol daha kısa. Varışı olmayan yakın uzak. Bu deniz bir zamanlar rahmetli anneme de tanıklık etmişti. Bir karşılanma hayat. Kapımı sen açmadığında...

Pazar, Haziran 10, 2007

İyi Bir Dost Olmak

Kelebek Etkisi 2 filmini izledikten sonra hayatımızdaki anlamın sahneleri var diye düşündüm. Her kurulan hayalin insanı içine ittiği duygular hepimizin dünyasıdır. Zamanın bize eşlik ettiği diliminde karşılaşmalar ve olaylar bizden sonrasının bizim olan öyküsüne yön veriyor. Bu filmi izlemeden önce de kaybettiklerimle ilgili düşüncelerim benimleydi. Resimlerin hayatın dışında kalmış olasılıklar için iyi birer başlangıç olduğu doğru. Yaşanmamışa dönen, bir anımsamada başrolü hiçbir zaman kimseye kaptırmaz. Gözlerimi kapayışım defalarca bir ihtimali yaşadı ayrıntılarıyla. Gidişi onundu. Zor bir karar diye yazmıştı. Her zaman sen değilsin yarınının senaristi. Sözler anlaşılma isteğini miras bırakıyor sonsuza. Doğan gün gibi çocuk. Kayıp bir anne geçmiş. 2037’nin sokaklarında bir bakış 2007’den uzak neler bulacak zamanın taşındığı anda. Yaşarsam 63 yaşında olacağım, yaşlanmış ihtimallerimle. Yaşarsam kelimelerimle yarında en son kendimi kaybedeceğim. 33 yaşındayım, hala kalbimin dilini konuşuyorum düşüncelerimde. Duyurmak için seslenişim Türkçe. Geleceğim beni hangi dilde uyandıracak bilmiyorum. Adımlarım hayatı beklerken, evrenin zihin boşluğu tarihin bize paylaştırdıklarında doluyor. Küçük bir kızın iç dünyasını anlamak olamayacak duygularımız. Ayşegül de yıllar sonrasında evinin kapısını açtığında boynuna dolanan bir başka öykü olacak. Bizler derlenedururken zaman ağırlıyor karmaşayı. Sahne artık anımsamıyor binlerce yıl öncesini. Unutulmuşların geleceğe bıraktığı kayıplarda ihtimaller hayat buluyor. Birbirini geçen zaman tanıkları sözde kayboluyorlar. Bugün de yalnız uyandım. Uyku mecburunun yastığı düşlerden seçiyor gerçeğini. Uzanmışlığımı susturabilsem. Pişmanlıklarım çiçek açtığında huzurlu bir vadide karşılayacağım sevgiyi.

Hayat geçiyor
İnsan hayal kırıklıklarını kendi seçiyor

Unuttuğun Sandığından Bir Sevgi Çıkar

Boşluk dolmaya hazır çekiyor yaşanılanı. Zihin tek tek çıkartıyor paylaşılanı, unuttuğun sandığından. Artık bölüşemiyorsun zamanı. Öyle hızlı geliyor ki geçmiş ana, herşey birikiveriyor düşüncelerine. Kolej çıkışında bekliyorsun gülümsemesini bir hayalet gibi, metro kendi hayatını yaşarken, onu bir başka muhtemel buluşmaya taşırken. Üniversite yıllarında kayıt olmaya geldiğimde rahmetli annemle oturmuş olduğumuz Kuğulu Park’ta yıllar sonra bir bankta Ayşegül’leydik. Tunalı Hilmi’de elini tutuşum onu düşüncelerim gibi bırakmak istememişti. Kaybettiğinde hayatın kısa anlarına dönüyorsun. Yarına kalışımız gibi kısa sevgiler. Adımlar bizi geçer, yaşlanan zaman içinde bir masa seçer, yıllar buluşurken herkes kendi hikayesindedir, suskun bir sessizlikte. İçim bir süre daha Eryaman’a giden bir dolmuşu bekler, bir kahvaltı masasında almış olduğu ekmekle dönüşünü beklerim, Hacettepe’de bir sandviç yeriz birlikte, televizyonun yüksek sesinde sarılırız birbirimize, perdenin savruluşu bile hatırlanır bir süre daha, Butik Otel’de günaydınım oluşu bende kalır, onun kaybettiği heyecan benimdir, Küçük Esat’taki börekçide köşe bir masadır iki bardak çayın öyküsü, gelmesini beklmek dönmeyeceğini bilmek olduğunda yarın başka bir defter açar anılara. Heyecan duyduklarında kayboluşunda farklı sokaklar adımlarımızda yankılanacak. Bize düşen seda sadece bir geçmiş veda. Yaşam unutturuyor sevdiklerimizi. Sadece kendimizi hatırlıyoruz. Adına yalnızlık diyoruz.Bir masa, yıl 2037, herşey uzak, bakış ardından geçmiş, hikaye kahramanlarının çoğunu yitirmiş, adı çoluk çocuğa karışmış kalabalıklar satırlardan ne anlar. Parmaklarım dökülüyor harflerin kelimelerimi cümlelerime taşıyışlarına. Seni götürüyorum sonsuza. Benimle geliyorsun kalbimde, sen beni geçmişte indirsen de. Şarkı hiçbir zaman gürültü olmadı. Duyulmasa da kalp atışları hep insanı söyledi. Kalbinin çarpışının hızlanışında seni yakalayamayacak olmak zaman. Bir başka göğse yaslanır yaşanan.

Biyer'de Buluştuk Herkes Gibi

Dün arkadaşım Erol ve Sanlı ile Biyer’de oturduk birşeyler yedik içtik. Tuğrul isminde bir kişiyle daha tanıştım. Mekan Alsancak’ın canlılığını ruhunda taşıyordu. Gülümseyen yüzler, tatlı bir serinlik, kırmızı şarap kadehinde zamandan kaçış bana iyi geldi. Erol bırak artık Ayşegül’ü diyordu. Haklıydı etrafta yaşanacak çok güzel kız vardı. Bir zamanlar Özge de dilimden hiç düşmezdi. Uzun zamandır bir kadehten fazla içmemiştim. Üç kişi iki büyük Kalecik Karası içtiğimizde böyle sıcak bir ortamda bile zihnim rahat değildi. Neden gereksizliğinden şüphe etmediğim içime işlenmiş ilkelerden sıyrılamıyordum. Pazar için Kuşadası’na gitme planları söz konusuydu. Benim için bir kırılma noktası olabilirdi. Sorguladığım doğrularımdan özgürleşmek için bir fırsattı belki de. Bir geçmişi daha kaybedebilirdim. Çok düşündüm boşa kılar mı bugüne taşınanı diye. Neden bağlılık ve güven benim için bu kadar önemliydi. Bunlar günümüz değerleri değildi artık. Yalnızlığına saldıran kendinde yaşayan bir Don Kişot olmanın ne anlamı vardı. Bu yüzden canım çok yanıyordu hep çünkü bir kızdan fazlası gidiyordu her zaman. Konu açılmıştı, ODTÜ mezunu olduğumu söylemiştim. Farklı bir dünyada yaşıyordum. Erol ile bugün konuştuğumuzda gelsen iyi olur dedi ama fazla da ısrar etmedi beni tanıdığı için. Ben bir teslimiyetle sevişmek istemiyordum belki de sevdiğim kızları bu nedenle kaybediyordum. Hiçbiri kazanılmış bir kale istemiyordu. Karşısındakini kaybedebileceği hissiyle beslenmek istiyorlardı. Acı da olsa son sürüklüyor süreci. Gülümsemek lazım, sevmek sevilmek. Bugün egomuzu öldüreceğiz demişti Erol. Ben kendi tekrarıma ait değilim. Düşüncelerime izinsiz giren bir kız beni sürekli rahatsız ediyor. Ne erkeklerin dünyasında yerim var, ne de kadınların dünyasında. Farklı olduğunu sanmak sancılı. Anlaşılma sürüsünün telaşında ezilip kalıyor duygularım. Varış toz duman. Yarın başka bir şehir gibi. Yüzün aynı olsa da yenileniyor karşılaşmalarda. Bir sonrası daima merhaba diyor. İnsan kaç kere daha inanabilir? Konuştuğumuz kelimeler bizle yüklenirken daha bir yabancıyız bizi aşanda. Biri daha seslense “Aşkım” diye, duyan anlamını şaşırır. Gece yatısıdır aşk, kalbin konukları kalmak için gelmezler. Gideni uğurlamaksa yalnızlıktır.Varlık boşlukta yankılanır düşünce solur. Çıkmaza giren kalp dolaşır durur yaşamı. Bir insanı sevmeye çalışmak sonunda her iki tarafı da üzer. Bir kız sana mantığıyla yaklaştığında sen nedenlerden güç almayan tutkunda mahkum olursun hüzne. Raftaki süt gibi sevilmek benim tarzım olamaz. Susasam da uzanıp almak istemiyorum. Susuzluğuma ve düşüncelerime direnmeye çalışıyorum. Belki de cümlelerdeki kadar karışık değil hayat. Sevdiğim kızlar, onları yücelten seslenişlerimde hep değerli hissetmiştir kendilerini. Belki de babam haklı ben onları sözlerimde beni unutacakları bir yüksekliğe taşıyıp, kendim aşağıda, değersiz kalıyorum gözlerinde. Hissedip de ifade etmemezlik yapamaz ki yüreğim. Sadece yarın benim kaderim. Ben söylenmesi gereken yalanları hiç söyleyemeyeceğim. Herkes aldattığını bilir. Belki de doğru gerçekten sıkıcıdır. Denize çıkmalıyım kendimden. Yürümeliyim düşüncelerimi. Bir çay bardağı Kordon’da arkadaşım olmalı. Vapurlar gözlerimi geçerken ben kendimden vazgeçemem, bir kız umursamasa da. Gerçekten sevseydi yüreğine ve sözüne sığmazdı. Gerçekten sevilmediğinde tutku ateşin olur. Alışkanlıklarım ziyaretçi kabul ediyor. Adını bilmiyorum bakışlarının. Keşke beni almaya gelmiş olsan. Kimin için yazıyorum?

Cumartesi, Haziran 09, 2007

Gerçek Kapısı

Babam yolda yürürken, tansiyonu düşmüş birden yere kapaklanmış. Eve geldiğinde dizleri yara bere içindeymiş. Kaybetmek insanın korkularını hep körüklüyor. Hayat bizi arada uyarıyor endişelendirerek. Ben odamda müzik dinleyip, düşüncelerimde dolanırken şehrin bir köşesinde sevgili babam yıkılmış. Zaman bedenine dayandığında, gözler izin vermez suskunluğuna. Kelimeler aciz senden kaçarlar. İçin bağırır suskunluğunu yırtarak. Sadece bir kızın çekip gidişi değildir hayat. Seni sende bırakışı değil. Gerçek kapısının merdivenlerinde iki farklı adamın hikayesidir içim ve dışım.

Söz Vermemek İçin Mi Susuyorsun?

Bir adımın kaçırıyor beni yalnızlıktan. Bana cesaret veriyor soluklanışım. Gözlerim sende dökülen saçları omuzlarında karşılıyor. Bir oda suskun hayretler içinde. Ne istediğini biliyor gibisin. Söz vermemek için mi susuyorsun? Farkındasın, içimi sürekli konuşturuyorsun. Nefesimi koşturuyorsun. Sende yorulmuyor tutkum. Sonsuzluğun seni kalbime düşürüşünü bekliyorum sadece. Elimden tutuşun sevgi ayinini başlatıyor. Sana teslim ediyorum düşüncelerimi. Geçmişimle geleceğim arasında bana açılıyorsun. Unutulmaktan kaçıyoruz birlikte sevginde. Bir hırçın atın kendini aşamayışı gibi hırslanıyoruz bakışı kamçılayan uzaktan. Bir okyanus gibi damlıyoruz içimize düşen katreden. Bizim olana sığmıyoruz çünkü sonsuzluğun bir araya gelmiş iki ucuyuz. Bir an için kopuyoruz gerçekten, gündüz geceyi beklerken. Hayat sokaklarını avutuyor. Biz de sırrımızdayız herkes gibi.

Sessizlik İçini Duymaktır

İçin neler konuşuyor seninle? Duymak isterdim, sakladığına göre kıymetli sözlerini. Gözlerini kapayışın dolu biliyorum, bu nedenle her gece kalbinden geri dönüyorum. Bir merdiveni vardır adımlarının. Kime çıkıyor neden merak ediyorum? Herkes ayrı basamaklarda çıkarken hayatı, kalabalık farklı birer sahne. Kendimizde çekeriz yalnızlığı. Varılmak değerlidir bir özlemin rehberliğinde. Suskunsa güzel kelimeleri üzer. Sevindirdiği bir kalp vardır. Yarın da ümit veremez, bir an sadece sonsuzluğun habercisidir. Bir kız gibi yerinde bir yalandır çünkü geleceği saklıdır.

Yaktın Gemileri

Pupa yelken gittin. Rüzgarımız ikimizin hayat davetiyesini doldururken düşlerimde. Yelkenim seni soluyordu serenlerinde. Bir yolculuk vadediyordu gözlerimi kapayışım. Pruvada bir sürprizi bekler gibi sıkıca yummuştum oysa, söz tutarcasına açmamıştım güvenle. Nefesim seni doldururken kalbime, ellerim küpeştede hislerim içimin çığlığı martılardı. Gece sessizliğe dönüştüğünde sadece yalnızlık vardı. Yıldızlar çoktan vira etmişlerdi uzaklara. Yakın her yanı sen anılara kalmıştı. Yakamoz borda ediyordu hüzne, dostane kabul ediliyordu dalgaların şarkısı. Düşüncelerimden başka soracağım kimse yoktu. Rota kırıp açılmıştın kalbimden. Eser yoktu sevginden.

An

Yarına geçiyordum uğradım.
Bak sana düşünceler getirdim.
Üzülme ben de geçmişi yitirdim.

Benim Hayatım Olur Musun?

Beni her gün uyandıracak bir sabah gibi elimden tut. Seni bulamadığımda anlamını bırak kalbime, beni merak etme diye. Seni sevmek olsun yarınlarım. Sıcaklığında gözlerimi kapayışlarımı temizle, arındır beni düşüncelerimden. Sana bakmak dinlendirsin sözlerimi. Sustur dudaklarında sana sarılan içimi. Sevildiğini bilmek istiyorsan kumsal olurum deniz güzelliğine. Yeter ki sen eşsiz mavini benden esirgeme. Yeter ki adımların beni bulsun yalnızlığımda. Yeter ki sen beni hep adımda karşıla. Gözlerimin sana anlatmak istediği o kadar çok şey var ki.
08/06/2007

Cuma, Haziran 08, 2007

Avara!

İşe gidişlerim kendimle sessiz bir konuşma. Vapurun denize açılması ile içim avara ediyor. Duygularım alesta bekliyor. Şehir sözlerime borda ediyor.

"Bu uçsuz bucaksız olanın hikayesi sen üzülmeyesin diye. Vapurlar denizi dokuyorlar. Yükseklerde bir kuşun uçtuğu hava kapalı bugün. Yağmur taneleri aşka hazır bir sağanak gibi sokuluyorlar usul usul. Sadece yirmi dakika olsa seni düşünmek. Keşke beni bıraksan karşı kıyıda. Vapur yağmurun kokusunu aldı Karşıyaka'dan. O dakikti ama ben işe de geç kalmıştım tıpkı hayata olduğu gibi."

"Psikologlar dinledikleri kişileri çocukluklarına götürmeye meraklıdırlar. Bazen bu durumla kendi aramızda dalga geçer güleriz. Düşündüğümde kendi çocukluğumdan zor bir hayat için yola çıkmışım. İlk aşk acısını daha anaokulundayken tatmıştım. Küçükken en uzak gelecek ne olabilir ki, ömür daha zihinde sonsuzlukken. "

"Şehir yağmuru beklerken kadın gibi hava. Deniz koyu giysisi içerisinde şık bir adam gibi sessiz. Kasvetli demek haksızlık olur bu huzura. Annemi anlatır ve yaşatır gibi dingin. Balık sırtı gibi denizin yüzeyi, gümüşleri üzerinde kendini hayata yakıştırmış. Yaşayanlar yarının geliş gidişlerine şahit. Sadece yirmi dakika düşünceleri geçmek. Martı çığlıkları artık Karşıyakalı. Vapur aşkı selamlıyor. Adı var yalnızlığımın."

"Bu vapuru seviyorum, yüzen bir kafe olduğu için. Adı Bergama sizinle tanıştırmak isterim. Geç kalmışları bekleyen bir vapur. "

"Denizin kokusunda büyümüş bir kız anlayabilir beni."

"Bir kadının anlayacağı dilde kalbini konuşamıyorsan, gecelerin senindir, sadece senin."

Pazar, Haziran 03, 2007

Sevme Sanatçısı Olmak O Kadar Kolay Değilmiş

Derya'nın msn'de paylaştığı "Hayat, siz başka planlar yapmakla meşgul iken başınıza gelendir." şeklinde dilimize çevirebileceğim "Life is what happens to you while you are busy making other plans." sözüne tamamı ile katılıyorum. Bir aile olabileceğimiz düşünden 2 Mayısta bir anda uyandırıldığımda Ayşegül ile planlarım oldukça farklıydı. Kendin olmakla mutlu olmayı öğrenmek yalnızlığa farklı bir anlam yükleyebilir. Bugün yeni hayatımın başlangıcı, herşeye yeniden başlıyorum, tüm iyi şeyler bana sunuluyor, yaşadığım için müteşekkirim, çevremdeki tüm güzellikleri görebiliyorum, tutkulu ve kararlı yaşıyorum, hergün gülmeye ve oyun oynamaya zamanım var, uyanık, enerji dolu ve canlıyım, hep hayattaki iyi şeylere odaklanıyor ve onlara şükrediyorum, herşeyle barış içinde bir bütünüm, sevgiyi, neşeyi ve bolluğu hissediyorum, kendim olmak için özgürüm, insana bürünmüş mükemmelliğim, ben hayatın kusursuzluğuyum, ben kendim olduğum için teşekkürü borç biliyorum, bugün hayatımın en iyi günü diyerek kendini telkin edebilmek bir duanın iyi geceler deyişinde.
Paul Verhaeghe'nin Yalnızlık Zamanında Aşk adlı kitabının Türkçe çevirisinin arka kapağında şöyle bir yorum vardı:
"Freud aşk üzerine yazar, Lacan da. Bu kendi içinde alışılagelmiş birşey değildir çünkü aşk konusu bilimsel tartışmalar için uygun bulunmaz. Sosyal bilimlerde en azından ilişkiler üzerine odaklanılması gerekir: 'bozulmuş ilişkiler', 'iletişim problemleri', 'seksüel bozukluklar' ve diğerleri. Katı bilimsel dünyada aşk düşüncesi şiirsel ve dolayısıyla nihai olarak hormon ve genlerde temellendirilmiş konumlara indirgenmesi gereken bir şeyin yarı pişmiş tarifi olarak görüldü. Freud'un artan ilgisi dikkate değerdir çünkü o özellikle aşkı ayrı bir konu olarak dürtülerle beraber fakat onlardan bağımsız olarak incelemiştir. Farklı bir şey vardı, fakat ne? Onu tarif etmeye çalışmak neredeyse bir imkansızlıktı. Freud da, Lacan da aşık olmak ve aşk arasında bir ayrım koymuşlardır. Freud aşık olmayı hipnoza ilişkin olan, büyü etkisinde bir şey olarak görür. Lacan aşık olmanın narsistik özelliğini tarif etmek için yeni bir kelime sunar, 'L'hainamoration' - haine, amour, admiration, (nefret, aşk, hayranlık). Öteki üzerindeki yansımada kendimizden ya nefret eder ya da aşık oluruz ve en güçlü afrodizyak başkasının bize aşkını açıklamasıdır."
Ayşegül'ün beni bırakışında bu açıklama farklı bir anlam kazandı yaşadıklarımda. Hem onun sevgisini hem de onda kendimi kaybetmiştim.
Bu satırlardan önce şu ifadeler vardı kitabın arka yüzünde büyük harflerle yazılmış olan:
"Freud'a göre, her erkeğin hayatında üç kadın vardır: ona bakan kadın, onu içine alan kadın, ve onu yok eden kadın. Her üçü de anadır: kendi anası, çocuğunun anası, ve onu geri alacak olan toprak ana."
Bu yaklaşım beni gerçekten çok etkiledi. Biz erkekler kadının içindeydik. Sadece bir sevgiden kovulmak değildi üzücü olan. İlk kız arkadaşım beni terk ettiğinde, bir psikologla hissettiklerimi paylaşışımda bana sen kaybetmiş olduğun annenin yerine kız arkadaşlarını koyuyorsun dediğinde bu ifadeyi anlamak bana zor gelmişti. Yaşam bana öğretiyor. Sevme sanatçısı olmak o kadar kolay değilmiş.

Yedi Haziranda Tam Dokuz Yıl Olacak

Hala seninleyiz, hala senin bebekleriniz.

Çarşamba, Ekim 18, 2006 tarihinde yayımladığım yazımı tekrar paylaşıyorum sevgili annemin anısına.

Şaka Gibi Geliyor Ölüm

Göğsünün inip yükseldiğini görmek, yaşadığını hissetmek bile büyük bir mutluluk. Ancak bir gün gelecek, bizleri terk edecek. O günün yakın olduğunu bilmek acıların en kötüsü.Annemi unutur muyum diye korkuyorum, kaybetmekten korktuğum kadar.

Ağlamak onu geri getirebilir mi?
Sarılmak ona olan özlemi dindirebilir mi?
Şaka gibi geliyor ölüm.
Yakın bir zamanda tükeneceğini bilmek mum gibi.
Şaka gibi geliyor.
Ama bu gerçekle yaşıyoruz.
Yaşamaksızın yaşıyoruz.
Gün sayıyoruz.
Gelecek gelecek ve annemi alacak.
Ve geriye yalnız onun boşluğu ve hatırası kalacak.
Ne bir sıcaklık sarılacak.
Ne de bir anne yaşanacak.
30/05/1998

Bu yazıyı kaleme aldıktan bir hafta sonra 7 Haziran 1998'de annemi pankreas kanserinden kaybettik. Sanki içime doğmuşçasına yazmış olduğum bu yazıdan sonra aramızdan ayrıldı. Şaka gibi geliyor ölüm. Ölümü aşarcasına çıkılan her sabahta,

Allah rahmet eylesin!

Yanlış Beslenme

Başkalarının düşüncelerinde her zaman kendimi görmek için bir ayna tutulduğunu bildiğimden paylaşımlar benim için oldukça değerli, tıpkı şarkılar gibi. Sevinç şu yorumu yaptı:
"Tuhaf bir gözlemim var. Senin yazıların acıdan besleniyor. Sen mutluluğun yazarı değilsin."
Hümanist Düşünce Derneği başkanımız Sadun Hoca da yemekli bir gecede yazdıklarımızı dernek üyeleri ile paylaştığımızda okumuş olduğum, bu blog sayfamda da yayımladığım "Ne Kadar Da Güzelsin" başlıklı şiirim sonrası, Ferit diğer yazıların da bu kadar karamsar mı demişti. Daha çok gençsin dediğinde sesinde bir acıma vardı sanki. Hayatımı dolduran bir kız olduğunda, kelimelere zaman ayırmıyorum sanırım. Yazdıkça yalnızlaşıyor muyum, yoksa yalnızlaştıkça mı yazıyorum bilmiyorum. Tek bildiğim sevdiklerimin bende uzun süre kalmadıkları ve bir de sabah yıkadığım çamaşırları hala asamadığım.

Tek Kişilik Masal Olur Mu?

Bir aşkın masası rüzgarlıydı. Örtünün etekleri uçuşuyordu. Mum ışığı körfeze naz yapıyordu. Neşeliydi Konak Pier’de kalabalık. Bira şişeleri masal gibi soğuk, şen kahkahalarsa inadına sıcaktı. Işık bezeli karşı kıyılar sevilmek isteyenlere serenat yapıyordu. Herşey yaşamak içindi. Gece açılmamış bir şarap gibiydi. Kokusu davetkar bir kız sarhoş edebilirdi sakladığı yılların nefasetinde. Müzik okşuyordu gözlerimi kapayışımı. Yanımızdan geçen bir sarışın kadının yırtmacından gülümsüyordu yarınlar. Adımları bana gelmiyordu. Ben arkadaşım Hakan ile oturmuş dertleşirken, yaşanabilir bir gece düşünceliydi. Bir kez olsun sinemaya bile gidememiştik içtanemle birlikte. Bir kez olsun bir şarap kadehine sır olamamıştık. Hem birbirimizi, hem de güzel İzmir’i anlamamıştık göz göze. Nasıl heyecan verici olabilirdi yalnızlık. Bir iltifat güzel kadınlara iyi geceler der. Bir bakış yetmediğinde gecen olmuşsa heder, yalnız senindir keder. Bir kadına sahip çıkamadığında deniz saklı mekan seni yad eder. Ayağa kalkışında sevgidir esintice selamlanışın. Bir çabadır yakalanmak isteyen bakışların. Bir dönüştür uzakların. Yakın kalbindir, tutku müziğin. Ağırdır adımların hayatı daha iyi sözlerine çekercesine. Bir vedadır merhaban başka bir kızın dilinde.
(Dün akşam arkadaşım Hakan ile Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde Alin's adlı mekanda buluştuk. Daha yeni oturuyorduk ki, ben bu yer Murat'ın arkadaşlarınınmış derken Murat'la göz göze geldik. İçerdeki masalardan birinde arkadaşıyla oturup birşeyler içiyormuş. Kalp kalbe karşıymış. Hakan ile masamıza yerleşirken üstümüze kuş pisledi. Hakan'ın sırtı benim de elim nasiplenmişti. Hakan evde birşeyler yediği için sadece bir bira ısmarladı. Ben Hindu salatanın yanına bir kadeh kırmızı şarap söyledim. Yemeğin ardından Hakan arkadaşları ile buluşmak için Sevinç Pastanesi'ne gitti. Ben de ona eşlik ettim. Hoş bir sohbetin ardından arkadaşlarıyla ayrıldık. Hakan ile Konak Pier'e kadar sahil boyunca yürüdük. Farklıydı İzmirli olmak. Gece ve deniz hoş geldiniz dedi bize. )

Bir Kadınsa Unutulmak

Bir yarın varsa hayatında
Bir kadınsa unutulmak
Hor görme sözlerini
Çaresizse bırakılmak
.
Bir ihtimal gibi geçecek yalnızlığın
Yalnız seni seçecek
Gözlerinden sır vermeyerek
Nazında sazı üzecek
Bir şarkı gibi dillenecek
.
Bir yarın varsa hayatında
Bir kız gibi gidecek
Sitem etme ardına
Hikaye sende bitmeyecek
Güneş bir sevgili gibi gelecek
Gecenin suskunluğuna
.
(Spor yapmaya çıkmadan öğlen kaleme alınmıştır. Bazen mi, hep uğruyorlar.)

Zamanı Kıt Yolcular

Cuma günü işe giderken metroda kenardaki banka oturmuştum. Hava her zamanki gibi çok sıcaktı. Gelip geçenler toplanmaktaydı. Kelimeler gibi sıralanıyorduk. Bir tesadüftük. Açılıp kapanan kapılar bir kitabın kapakları gibiydi. Dikkat yalnızlığın kapanacak diye sesleniyordu bir kayıt. Bakışlar canlıydı. Herkesin hayatında sabahtı. Hayat bir önceki gece sevişmiş olanlarla sevişmemiş olanları ayırt edemiyordu. Ten dansında adımlar komikti. Bu müzik son derece sessizdi. Bir komut almışçasına hep birden doluşuyorduk. Tüm gizemimizle tutunuyorduk tutamaklara. Metro gelmeden önce bankta oturmakta iken benim sırrım şu cümleyi sarf ediyordu yanı başımdan geçen adama " Hikayelere kanmayacak gibi yürüyordu. Belli ki hayatın içinden geliyordu. Yorgun duruyordu. Bıyıkları geçen yılları anlatıyordu. " Düşüncelerim söz dinlemeyen bir çocuk gibi bir bakıştan diğerine koşuyor. Ama suskunluğumda usluyum. Sen de yaramaz bir kız olduğunu ele vermiyorsun. Bakışlarından içeri girmeye çalışsam, hikayeni kovalasam. Yoksa sen de Türk filmlerindeki gibi kaçmak mı istiyorsun? Sessiz bir ölümün çocukları oynuyor arka bahçede. Büyüyorlar, ayakkabılarına sığmıyorlar. Volta atıyorlar adımlarını bir oraya bir buraya yetiştirmeye çalışırken. Artık heyecan duymayan bir kız ya da erkek çıktığında karşılarına üzülüyorlar. Cama yansıyan biz miyiz? Herkesin eli "örtmenim" der gibi havada. Hiçbirimiz bilmiyoruz sorularımızın cevabını. Sen yalnızlığımın adını sorabilmiş miydin? Otur sıfır diyoruz birbirimize. Cimri suskunlar işe varmak üzere.

Gözyaşı Sessizliği Bozuldu

Dün spor yapmaya gidememiştim. Sabahtan çamaşırlarımı yıkamıştım. Babam bana uğradığında, ben bilgisayarımın başında iken sen bunları asamazsın demişti. Yine haklı çıkmıştı. Makina durmuştu ama ben kelimelerimle oyalanırken çıkmakta geç kalmıştım. Onları asarsam yetişemeyebilirdim. Saat bir buçuğu geçmişti ve saat dört buçukta Pazar günleri salon kapanıyordu. Çantamı aldım ve çıktım. Metroda insanların arasındaydım. Tren yaşam yükünün bir kısmını boşalttı Konak’ta. Hızlı adımlarım beni vapura yetiştirdi. İnsan selinde gözler yağışlıydı. İtişen damlalar gibi doluştuk yansımalara. Güneşimiz rüzgarlıydı güvertede yer bulma telaşında. Ben ayakta karşılamayı tercih etmiştim karşı kıyıları. Karşıyaka hiçbir zaman buluşmaya geç kalmamıştı. Hayatın yirmi dakikasını alıyordu hep varış. Bu arada düşüncelerim uzaklardan geçiyordu. Sessizliğim yine kelimelerini seçiyordu. Hani yazmayacaktım. Gönlüm neden bu kadar gevezeydi. “Güzel olanda aklımı kaçırabilirim ama kelimelerimi asla. Tutarım sözümü” diye sesleniyordu içim. Unutma kaygısıyla cep telefonuma sakladım fısıltıları. Yalnızlığım kimsesizdi ama kim bilebilirdi. Denizin romantik sokuluşunda kız arkadaşına mesaj atan birisi gibi görünüyor olmalıydım. Ara verecektim, sadece okuyup dinleyecektim bir süre. Değil mi? Hayatı dinliyordum gelip geçende. Parmaklarım yaşam ayıklıyordu içimden. Sonra kendi kendime konuşmaya tekrar başladım. İçimdeki ses yine bana sataştı. “Yalnızlığım beni zehirliyor. Aylardır kalbimde bir yalan beslemişim” diye mırıldandı düşüncelerim. Yine cep telefonuma davetliydim. Vapur çapkın göğsünü gere gere taşıdı bizi iskeleye. Tüm güzel kızlar onunlaydı. Meraklı burnunu soktu kıyıya, heyecan verici adımları dinliyordu. Kalabalıkta ışıklara doğru yol alırken bir hikayenin başlığı daha doğmuştu sözlerime. Şimdi detaylar için zaman yoktu. Kırmızı Sapık Koridor diye bir başka hayatın içindeydim. Herkesin bir kırmızısı vardır diye gülümsüyordum. Işıklar yalnızlığımdan geçen birkaç saniyeyi daha saydıktan sonra bana izin verdi. Bir konvoy gururlu bağırıyordu, at sırtındaki küçük çocuğun sünnet edileceğini. Cümle aleme duyurmalıydık erkekliğimizi. Gürültü olduğunu zamanla anladığım bu törenden sıyrıldım yolun karşısına. Duvarlar izin vermişti Karşıyaka halkına. Salonun kapısına vardığımda yaz uygulaması yazıyordu. Pazar günleri kapalıyız. Boşuna mı gelmiştim? Herşey kader mi olmalıydı? Bilseydim gelir miydim, bir anlamı mı olmalıydı karşıya geçişimin. Takılmıştım bir kere düşüncelere. Yapı Kredi’ye uğradım ATM’den para çekmek için, sonra da Garanti Bankası’na. Kredi kartım yanımdaydı ama vadesiz hesabım tanımlanmamıştı kartıma. Böyle bir saçma anlam olamazdı Karşıyaka’da bulunuşumun. Hafta içinde gözüme çarpan bir sayısal loto bayisi vardı, ona yönlendim. Özgürlüğümü satın alacaktım. Göründüğüm kadar akıllı değildim. Sokak beni kepenkleri kapalı bayiden uğurladı. Anca gidersin diye bağırıyordu arkamdan. Akışın matematiği yoktu işte. Herkes bir neden olmaksızın savruluyordu ordan oraya. Amaçlar da bırakıveriyordu insanları. Işıkların sayması bir yere kadardı. Sürekli pratik yapıyorlardı. Beş saniye diye yeşil seslenirken sırt çantamla koştum yaya geçidinden. Konak vapurunda tekrar ayaktaydım. Hikaye dönüşüyor muydu? Bir kız geçti yalnızlığımdan. Döndü dolaştı arkamdan geçerek, vapurun kenarındaki dolu oturma yerlerinde karar kıldı. Yanı başımdaydı, orda uçta oturan bir kıza biraz kayar mısınız diye seslendi ve oturdu hislerime. Onun da omuzları yazı yaşıyordu. Boş boş baktım dalgalara orada oturmakta olduğu aklımda. Arada bakışlarımız buluştuğunda, o güneş gözlüklerinin ardındaydı. Senden hoşlandım dercesine ısrarcı kalamıyordum gözlerinde. Sadece bakışlarımı değil, kendimi de kaçırıyordum. Çekici bir ihtimaldi yer değiştirdi. Vapurun öbür tarafına geçmişti. Başımı çevirdiğimde rüzgarın saçlarını kokladığını görebiliyordum. İçim haydi yanına git diyordu. Reddedilişler korkularımı pekiştirmişti. Yalnızlıktan özgüvenli kaçmak o kadar kolay değildi. Bir merhaba demek gerçekten ne zormuş. İçim onunla konuşuyordu. “Bir adı var mı güzelliğinin, gideceğin yere benim için geç kalabilir misin?” diyemedim. Kal diyemedim suskunluğumda. Vapur bir kaderin yirmi dakikasını aldı ulaştırdı Konak İskelesi’ne. Onu boşalan vapurun kalabalık israfında izledim. Onu ayırt ettim adımları ümit ettiğim gibi yavaşlamazken. Metroya inmesini arzuluyordu gözlerim ama Buca yönüne giden otobüslere doğru yürüdü. Ben de onu kaybetmiştim çekingenliğimde. Sihirli bir kelimesi yoktu masalımın. Düşünceleri onundu, tüm kendi tercihindeki kızlar gibi. Tanrı onu başka bir karşılaşma için mi saklamıştı. Sessiz bir kitabın sayfaları gibi uçuşuyorduk. Onun günlüğünde bir not düşülmüş müydü yüreğine bilemeyeceğim. Yakındık nokta ve virgül gibi. Birbirimizi geçişimizde yine noktalandı duygularım. Oysa farkındaydık. İki zihindik, iki beden, iki kalp. Bir çift değildik. Onun için de anımsamalarda yer ayırdım. Ne de olsa denize bakan tek kişilik mekan benimdi. Metroda Üçyol yönüne giden tren geldiğinde aynı vagondaydı diğer istasyonlardan gelmekte olan kelimeler. Koku gibi dağılıyorduk etrafa. Yürüyen merdivenler bizi rastlantılara taşırken, ayaklarımın ezberlediği evimiz dediğim mekana güdümlenmiştim. Babamlara telefon ettim, balık yemeğe gidecektim. Saat beşe on vardı. Beşe beş kala kırmızı yerini yeşile verdiğinde yaya geçidinde çenesinin altında baş örtüsünü bağlamış bir kadın salınmaktaydı. Düşüncelerim yine boşboğazlık ediyordu “ Bu teyzede aşk yok gibi” diye. Gülümsemiştim. Teyzelere yaz gelmiyordu. Acısızdı alışkanlıklar. Oysa ben her zaman fırtınalıydım. Bir kızı daha sözlerime almıştım da, bir kelime düşürememiştim beni duymasını isteyişime. Bir yalnızlığın seyrinde daha kaptan gemisini ufka çekti. Gece bugün de yıldız düşürecekti pencereme. Ben bakışlarını ıslatabilseydim, solar mıydı sevgi çiçeğim?

Olmak Ya Da Olmamak (*)

Kendi kendine gereksiz bir yargılama değil mi bu? Başkalarının seni nasıl gördüğü değil önemli olan..senin kendini nasıl gördüğün. Benim için keyifli bir arkadaşsın bu kesin. Ve senle daha nice keyifli günler bizi bekliyor:)Yazmak olduğu kadar susmak da hakkın..içinden nasıl geliyorsa öyle olsun..önemli olan "nasıl" olmak değil...sadece OLMAK
sevgiyle
01 Haziran, 2007 15:18
Sevgili dostum Fulya yorumunda karanlığımın ihtiyaç duyduğu bir ışık tutmuştu yine. Ona cevabımı da satır aralarından kurtarayım, burada paylaşayım istedim:
Duyulmayan seslerden kaçamıyor bazen insan. Sana katılıyorum sadece "olmak" önemli ama insan birçok alanda yalnız olmasına karşın, ne yazık ki bu alanda tek başına kalamıyor. Nasıl tercihinden arınamıyor. Ortada suç olmadığı için delil de yok ama ayrılmanın yalnızlık celsesinde her zaman bir yargıç var. Ona bu kadar acımasız oluşunda kendim diyemiyorum. Bir kızda yankını kaybediyorsan seni seviyorum diyen dudaklarını bir tek kendin duyuyorsun. Sağır bir yürek kalbini burkuyor. İçine çekildiğim bu duygu hayatımı çalıyor ve ben bunu hak etmiyorum aslında. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da umursamaz olamıyorum. Kelimeler hala içimden geliyor. Bugün denizle konuştum vapur beni olmak seçeneğimden yoksunluğa seyrederken. Kısa notlar aldım yine cep telefonuma. "Eşin, ölüm kardeşin"diye yazdım vapura bindiğim sırada hayatı birlikte yürüyebilmeyi hayal ettiğim bir arkadaşı düşlerken. Sonra hayatımın akışı ile ilgili düşündüm."Değiştirmeli mi? Dönüştürmeli mi? Keskin başlangıçlar, dönüşler. Rota beni koparmalı mı güzergah bellediğimden?"diye satırlar benimleydi. Bu soruya net bir cevap veremeyişimde çok vakit kaybetmiştim. Yurtdışına gitmeye hep heves etmiştim doğru ifadeyle ama bunu kararlılığa dönüştürememiştim. Müzik, yazılarım düşle danstı yalnızlık avutucuları. Küçük dönüşümlerde tedavi ediyordum kendimle buluşamayışımı. Ben kendi gerçeğimi beni bırakıp giden kızlar gibi terk edemiyordum. "Fransa! Çizgimi arıyorum"diye seslendi içim. Fransa'da birkaç yıl saklanmak isterdim beklentilerden. Eğip, bükmeyi sevdiğim gerçekle gerçeküstü olurken "finans sektörü çalışanı" kimliğimden arınmak isterdim. "Olmak" belki de o kadar zor değil "değiştirebilsem".Vapur iskeleden bir başka sevgili bulmuş kız gibi ayrılırken Konak sırtlarına yaslı beton yumağında başka satırlardaydı hissettiklerim. Yük gemilerinin bekleyişi bana huzur veriyordu, çocukluğuma götürüyorlardı duygularımı. Üzerimdeki ağır yük için gelmiş gibi bakıyorlardı. Onlar da benimle büyümüş birer oyuncak gibiydi."Yalnızlık taşlarını gediğine koymuş şehir kurmuşuz. Düşüncelerim gibi yığılmış binalara evim diyemiyorum. Gemilerin duruşu aldatıcı, yarın gidecekler. Yarınlar kadar vazgeçilmez yine gelecekler bir veda gibi. Denizin kızı ufuk. İşe giderken bir rüzgar tesellisi serinlik. Gemi dostum bana mavi umut masalını anlatan, sen de sevme zamanına doğdun diyor."Sevgili Fulyacım, görüyorsun yalnız hissettikçe kelimelerle beraberim. Susma hakkım da içimde kopan fırtınalar nedeni ile gürültülü.
01 Haziran, 2007 22:11

Devirler Zamanı Devirirken

Mor Lale Devri, Kırmızı Gül Devri derken
Kırmızı Lale Devri izleyecek
Devirler zamanı devirirken
Ayrılmak için daha çok erken

Cumartesi, Haziran 02, 2007

Gözlerimdeki Yıldız Kaydı, Bir Dilek Tut Yalnızlığımdan

Gece yalnızlığa yıldız verdi
Anlamıştı bakışlarında vardı bir derdi
Kalbi onu hep beklediği yerdi
Düşlediği ne varsa hüsran kelimelerine serdi
O gözlerinde sönen suskun ferdi